Toprak dama bir merdivenle çıkılırdı
Ömrün basamakları gibiydi yükseliş
Meyva kuruları sergisinde upuzun
Babamın yüz yıllık anıları saklıydı
O sabah annem uyan dedi, yıldızlar çoktan kayboldu
Şimdi yaratıkların uyku saati değil
Çayın buğusunda, şafağın söküşünde
Gidişin o nazik hüznü görülüyordu
Sen gitmeden önce Hasan henüz uyumamıştı
Kızlar, oğlanlar tarladan henüz dönmemişti
Gül renkli akşamlar gitgide koyu
Amansız geceler yüreğe dolmamıştı
Anne toprak gibiydi, sabırlı ve cömert
Hasan dallarına tutunuyordu ağlayarak
Ocakta bir kıvılcım, yürekte bin alev
Ayrılığın dayanılmaz türküsü başlıyordu
Koyu bir mutluluk serilmiş bahçede
Elma mevsimi gönül aynaları
Dost selâmlar, can kardeşler, tüten ocaklar
Bizim parolamızdı annelerimiz, bir de andımız
Sen gitmeden önce lambanın ışığı bahardı
Dumanlar koyu değildi, acı değildi suyumuz
Dönen bir sevda idi ikindilerimiz
Yeşeren bir ırmaktı gözlerimiz
Çocuklar ellerinde çıkınlarıyla ve oraklarıyla
Yeni dönüyorlardı kırdan bayırdan
Koyunlardan taze süt gelmemişti
Pişmemişti akşam çayı ocağımızda
Haberin olsun bir şeyler kıpırdadı yüreklerde
Çöl oldu dudaklar ve ağladı yollarımız
Ocaktaki kıvılcımı sorma, ama ateşleri anla
Hüznün çoğalttığı yağmurları da...
3/9/1988 Zaandam