Görürsün mesafeyi, görürsün ölçüyü,

Korku değil biriken değil; belki...

Aczin hazin feryadı, ya da ıssızlığın.

İşte kimse yok kalabalık içinde,

Ne teselli veren bulunur burada

Ne de sıkıca elimden tutan,

Ufuk uzakta, ümit uzakta, güven uzakta,

Nedir başımda dolaşan bulut, anlayamadım,

Niçin her bakışta bir durgunluk?

Niçin her çığlıkta binlerce hüzün saklı?

Gün çevriliyor, büsbütün hâzân başlıyor,

Güz gelmeden yapraklar dökülüyor birer birer,

Evlerde matem hiç eksik olmuyor,

İçimdeki heyecan giderek büyüyor,

Bir ıslak gömlek gibi sarıyor bedenimi,

Çığlıktaki o ölçülemez boyut,

Acziyet yeniden tırmanıyor aynaya,

Hep onu görüyorum iki kaşımın arasında,

Hep yolcular görüyorum aynada,

Ufuktan ufuka sallanan kol gibi,

Sonra... derin bir düşünce-sonu gelmez endişeler,

Korku değil bu... bir garip tedirginlik,

Gece karanlığı ürkütmüyor beni,

Ama yüreğime akşamın alacası birikiyor,

Fecir ‘kâzip’ olarak doğuyor,

Gün geri gelmiyor aştığı yerden,

Bekleyenler bitkin düşüyorlar,

Sabahın aydınlık doğuran yüzünü.

Tereddüt bir yağmur gibi ıslatıyor gözleri,

Ürperti yüreğe arkadaş oluyor,

Niçin parıldamıyor yıldızlar?

Niçin ay gitgide küçülüyor ufukta?

Niçin her geçen dakika boşluğu vuruyor?

Niçin tutmuyor ellerimi aydınlık?

Acziyet haykırıyor bütün gücüyle,

Yalnızlık türküsünü söylüyor.

Yalnızlık bir ufuktur, uzayıp giden,

Yalnızlık bir denizdir kıyısı olmayan,

Ne sahil, ne iskele, ne de yeşil orman,

Ürpertimle beraber yağmurlu bir gün.

Hüznün hatırası ayrılığın sancısıdır,

Beklemeye duran gözlerim kapı önünde,

Denize açılan küreksiz sandal gibi,

Acziyet kendini yeniden duyuruyor,

Yeniden kapılarım açılıyor sonsuzluğa,

Bir nöbet başlıyor yeniden...

Hüznün yanıbaşında... şurada.

 

         25/4/2001 Den Haag-Zaandam