Hablu’llah (Allah’ın ipi) deyimi Kur’an’da bir âyette yer almaktadır. Pek çok Kur’an yorumcusuna göre Hablu’llah Kur’an-ı Kerim’in isimlerinden biridir.

 

 

  • Habl ne demektir?

Habl, bir çok anlam için ortak kullanılan bir kelimedir. Asıl anlamı; kişiyi arzuladığı şeye bağlayan araç demektir.[1] Habl, kendisiyle bir şey bağlanılan, tutunulan şey demektir.  Buradan benzetme ve  istiare yoluyla zimmet, ahd ve eman anlamları verilmiştir.[2] Zira bu emanı elde eden kimse korkudan uzak olur, güvene kavuşur.

Boyun ve omuzu birbirine bağlayan bağlantıya, kumda damar gibi uzayıp giden dalga gibi yığına da habl denir.[3]  Bu kelimenin fiil kökü olan ‘ha-be-le’ bir şeyi iple bağlamak, rabtetmek demektir.  Habl ayrıca hayvan yuları, her çeşidiyle ip, ahd ve zimmet, eman, vücutta bir damar gibi anlamlara gelir.[4]

  • Habl’in Kur’an’daki kullanımları

‘Habl’ kelimesi Kur’an’da dört âyette beş defa yer almaktadır.

-Hablün mine’llah,

‘Habl’ şu ayette ahd, zimmet veya taahhüd anlamında kullanılıyor.

“Onlar, Allah'tan bir habl’e (ahde) ve insanların ahdine (habl’ine) sığınmadıkları sürece nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillete dûçâr olurlar. Çünkü Allah'ın gazabına uğramış ve aşağılanmaya mahkûm edilmişlerdir...” (Âli İmran 3/112)

Bu âyetten önceki ayetler kitap ehlinden bahsetttikleri için burada söz konusu edilen grubun onlar olması muhtemeldir.

-Hablu’l-verîd

‘Hablu’l-verîd’, insanın şah/can damarını ifade eder.[5] Kur’an’da bir yerde geçmektedir. “Gerçek şu ki, insanı yaratan Biziz ve onun iç-benliğinin ona ne fısıldadığını Biz biliriz: çünkü Biz ona şah damarından (hablu’l-verid) daha yakınız.” (Kaf 50/16)  Bu tamlama ile Yaratıcı’nın aslında insana kendi öz benliğinden de daha yakın olduğunu ifade edilmektedir.

Bir hadiste şöyle deniliyor: “Onun şah damarına vurdum..” Burada geçen ‘habl’, omuz ile boyun arasındaki yer alan damar veya sinirdir. ‘Verîd’ de ip anlamında da kullanılmıştır.[6]

-Hablün min mesed

Bu ifade Mesed Sûresinde Ebu Leheb’in karısından bahseden bağlamda yer alıyor.

“Karısı da odun taşıyıcı olarak (ateşe girecek). Ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde.” (Mesed 111/4-5) Burada ip (habl), şah damarının veya omuzları birbirine bağlayan bağın görüntüsüne benzetildi.[7]

c-Hablu’llah

Allah (c.c.) iman edenleri kendilerine kitap verilen kimselerin yanlışlarına, hile, fitne  ve kandırmalarına karşı uyararak şöyle buyuruyor:  “Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkarcılığa sevkederler.

Size Allah'ın ayetleri okunurken, üstelik Allah Resulü de aranızda iken nasıl inkara saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.

Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkup sakının ve ancak müslümanlar olarak can verin. 

Hep birlikte Allah'ın ipine (hablu’llah’a) sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz; ve ateşli bir uçurumun kenarında (iken) sizi ondan (nasıl) korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklıyor ki hidâyet bulasınız.” (Âli İmran 3/103)

  • Hablu’llah (Allah’ın İpi) ne demektir?

Allah’ın ipi’nin olduğunu konusunda alimler arasında fikir birliği olmamakla birlikte şu görüşler dikkate alınmalıdır:

Kimilerine göre o Allah’ın ahdidir. Nitekim bundan sonra gelen 122. âyette buna işaret edilmektedir.[8] Kimilerine göre o, Allah’ın dini İslâm’dır.[9]

Kimilerine göre o, cemaattir. Abdullah b. Mes’ud’un bu görüşte olduğu naklediliyor. Yahudilerin ve hırıstiyanların grup grup olduklarını bildiren hadisin sonunda; “Cennete girecek olan grup hangisidir sorusuna Peygamber (sav): “Cemaattir” cevabını verdi ve “Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın...” âyetini okudu” ilavesi var. Abdullah b. Mes’ud: Peygamberin bir hutbesinde müslümanlara; “Size itaat etmeyi ve cemaat olmayı tavsiye ederim” dediği naklediyor.[10]

Kimilerine göre o ihlastır (ibadette samimiyettir) veya Allah’ın emri ve O’na itaattir,[11] ya da insanlara verdiği ahid (söz) ve O’nun emridir.[12]

Pek çoklarına göre ‘hablu’llah-Allah’ın ipi’ Kur’an’dır.[13]  Ebu Said el-Hudrî’den gelen bir hadise göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Allah’ın Kitabı, gökten yere doğru asılan Allah’ın ipidir...”[14]

Yezid İbnu Erkam (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki: "Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. Gökten yere uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün." [15]

Müslim’de yine Zeyd b. Erkam’dan gelen şöyle: “... Size iki ağır emanet bırakıyorum. Bunların birincisi Allah’ın kitabıdır. Onda mutlak hidayet ve nûr vardır. Bundan dolayı ona sımsıkı sarılınız. Diğeri de Ehl-i Beytim’dir. Ben onlar hakkında sizlere Allah’ı hatırlatıyorum” buyurmuştur...”[16]

Veda Hutbesi ile ilgili bir rivâyette Peygamber’in (s.a.s.) ümmete bırakılan bu iki emanetin Kur’an ve kendi Sünneti olduğu, onlara sarıldıkları sürece sapıtmayacakları yer alıyor.[17]

Peygamber (s.a.s.) bir hadiste şöyle buyurdu: “Bu Kur’an Allah’ın bir ziyafetidir. Ondan gücünüz yettiği kadar öğrenin (alın). Bu Kur’an Allah’ın ipidir ve nurudur, fayda veren şifadır. O kendisine tutunan için bir kulp, kendisine tabi olan için kurtuluş vesilesidir. (Bir tarafa) meyletmez ki, düzelmesi beklensin. Eğrilmez ki doğrultulsun. Onun insanı hayran bırakan yönleri hiç bitmez. Onu7n çok reddedilmesi onu yıpratmaz. Onu (çok) okuyun. Allah (cc) onun bir harfine karşılık on sevap verir. Ben Elif-Lam-mim bir harftir demiyorum, bilakis elif bir harftir, lam bir harftir, mim bir harftir.”[18]

Bir başka hadiste şeytanların şöyle seslendikleri rivâyet ediliyor: “Ey Allah’ın kulları, gerçek (doğru) yol (tarik) budur. Allah’ın ipine sarılın. Şüphesiz Allah’ın ipi Kur’an’dır.[19]

Peygamber (sav) bir duasında şöyle diyor: “ ... Ey en güçlü ipin sahibi...”[20]

-I’tisam ne demektir?

Bunun aslı olan ‘a-sa-me’ fiili engelleme ve yasaklama, alıkoyma anlamındadır. I’tisam ise bir şeyi/nesneyi bırakmamak üzere alıkoymayı, korumayı, ona yapışmayı (temessük etmeyi) veya bir şeye yönelmeyi ifade eder. Mesela, ‘i’tisame billah-(kişi) Allah’ın lütfuyla hata ve günahlardan uzaklaştı manasına gelir. 

Aynı kökten gelen ‘âsım’; korunan, günahlardan uzak duran, ‘ma’sum’; günahsız, suzçsuz,  korunmuş demektir. [21] Yine aynı kökten gelen ‘ısmet’, günah ve hatalardan korunan demektir ki âlimlere göre peygamlerin değişmez sıfatıdır.[22]

“I’tesamtu bi-hablihi’-ipe sıkı sıkıya tutundum; demektir. “Allah’ın İpi’ne sımsıkı tutunun...” cümlesi bir kişinin kopmayacağından emin olduğu sağlam bir iple yukarıdan aşağıya inmesine benzetilmiştir. Bir ipe tutunmak verilen söze (ahde) güvenmeyi de ifade eder. Âyet müslümanlara; “Allah’tan yardım dileme ve O’na güvenme konusunda, ya da kullarına verdiği ahde tutunmak üzere bir araya gelin” demektedir. Bu da iman ve itaattir. Ya da Allah’ın kitabına sarılmak üzere bir araya gelin demek olur. Nitekim Peygamber (sav) Allah’ın ipinin Kur’an olduğunu söylüyor.[23]

-Allah’ın İp’ine tutunmak

Allah (s.t.) iman edenlere Kur’an’a sımsıkı sarılmalarını emrediyor. Bu emirden maksat da Kur’an’a hakkıyla iman ve onunla amel etmektir.[24] Yani Allah’ın ipine sadece Allah rızası için samimiyetle sarılın demektir.[25]

‘Hablu’llah’ Allah’ın kitabıdır. Buna Allah’ın dini, Allah’ın ahdi veya Allah’ın gönderdiği vahy desek de işin mahiyeti değişmez. Allah (cc) müslümanlara sarılmaları, tutunmaları, yapışmaları gereken en sağlam tutamağı gösteriyor. Madem ki insanın dünya hayatı âfetlerle, zorluklarla, şeytanın veya nefsin saptırmalarıyla, insanların fitne ve fesatlarıyla doludur, madem ki insan bütün bunların arasında tıpkı derin bir kuyudan çıkmak isteyen kimseye benziyor; o halde o sağlam ipe, o sağlam tutamağa, sağlam bir söze yapışması gerekiyor. Madem ki hayat tehlikeler, şeytanın ateş gibi hileleleri, derin kuyu gibi bilinmezlikler, dipsiz çıkur gibi nefis oyunları dolu; öyleyse insan sağlam bir tutamağa yapışarak bunlardan selâmete ulaşabilir.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Allah’ın kitabı, gökten yere uzatılmış Allah’ın bir ipidir (habl’dir).”[26] Kur’an’a sıkı sıkıya tutunan hidâyete ulaşır ve Allah’a yakın olur.

 “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun”, yani Allah’ın dinine ve Kur’an’a tutunun, hidâyet yolundan ayrılmayın, içinden çıkamadığınız konuları Allah’ın kitabına havale edin. (Nisâ 4/49)

Bazı bilginlere göre kişinin durumu içinde her türlü âfetin olduğu bir kuyuya düşen ve ondan ve âfetlerden kurtulması ancak sağlam bir iple mümkün olabilen kişinin durumuna benzer. Dünya zorluk yeridir ve onda âfetlerin her türlüsü vardır. Sağlam bir ipe tutunmaktan başka kurtuluşa giden yol yoktur. Bu sağlam ip de Allah’ın kitabıdır.[27]

Allah’ın ipi ifadesinin Bekara 256. âyette geçen ‘urvetü’l-vüska/sağlam bir kulp’ ile ilgisi var.  “Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tağut (şeytan)ı inkâr edip Allah'a inanırsa, muhakkak ki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir.” (Bekara 2/256)

Allah’ın ipine sarılmak şüphesiz ki, öncelikle İslâmın getirdiği inanç ilkelerine iman etmektir. Sonra da bu imanın verdiği anlayışla her meseleye iman ölçüsünden bakmak, İslâmın değer yargılarını benimsemektir. İslâmın emrettiklerini samimiyetle yapmak, yasak ettiklerinden güç yettiği kadar kaçınmaktır. Hayatın geçici olduğu şuuru ile hareket edip, bu dünya hayatın mamur ederken, ölümden sonraki hayat için hazır olmaktır. Şeytanın vesveselerine, kandırmalarına, iğvalarına kanmamak, heva ve hevese kapılıp kendine ve çevresine zarar verecek davranışlara düşmemektir.

Allah’ın ipine sarılmak Tevhid kelimesine tutunmak, bir muvahhid ve hanif olarak takva bilinciyle yaşamak, Allah yokmuş gibi davranmamaktır

Allah’ın ipine sarılmak, İslâmın getirdiği kardeşlik ve velâyet (velilik) bağlarını güçlendirmek, müslümanların cemaatinden ayrılmamak, grup grup olmamak, dinde bölünmeye sebep olmamak ya da tefrikaya düşmemek, müslümanlar arasında ayrımcılık yapmamaktır. Bir cemaate/mezhebe/meşrebe mensup olsa da diğer müslümanları kardeş bilmek, kendi içinde bulunduğu yapıyı hak, diğerlerini batıl saymamaktır.

Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak, Muhammed’i (s.a.s.) imanda, amelde/kullukta, ahlâkta,  davette ve cihadta (Allah yolunda yoğun çalışmada) örnek almaktır. İnsanlar içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmet olmak yarışına katılmaktır. (Âli İmran 3/110)

Allah’ın ipine sarılmak, ümmet şuuruna sahip olmaktır.

Abdullah ibni Mes’ud’tan (r.a.) gelen bir rivâyete göre âyetteki “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın” emri “cemaat olun” demektir.  Sonuçta Allah (cc) müslümanların birbirleriyle kaynaşmalarını emretmekte, tefrikaya düşmelerini yasaklamaktadır. Çünkü tefrika helâka, cemaat kurtuluşa götürür.  

Kur’an, müslümanları önceki toplumlar gibi olmaktan sakındırıyor. Özellikle kitap ehli; gerek hevâ ve heveslerine uyma sebebiyle, gerek aralarındaki çekişmeler ve anlaşmazlıklar yüzünden dinlerini parçaladılar. Fırka fırka, grup grup oldular, farklı mezhepler uydurup onların peşinden gittiler. (Âli İmran 3/105. En’am 6/159. Rûm 30/32. Şûra 42/14. Beyyine 98/4)[28]

Bu âyet aynı zamanda müslümanları dinde ayrılığa düşmekten, fırka fırka, hizip hizip, grup grup olup  asabiyeye düşmekten sakındırıyor. (Şûra 42/13) Önceki ümmetler Din’i istedikleri gibi anladılar, sonra dinlerini parçaladılar. Sonra da her grup, her mezhep, her hizip “en hak din bizimki, doğru yolda olan biziz, Din’i en iyi biz anladık” diye zannetti. Kur’an müslümanlara zımnen “siz de öyle olmayın” diyor.

“(Yahut) inançlarının bütünlüğünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnız kendi sahip olduğu (ilkelerle) övündüğü kimselerden olma!” (Rûm 30/32. Bir benzeri: En’am 6/159)

Peygamber (s.a.s.) yahudi ve hırıstiyanları yetmiş veya yetmişiki fırka (gruba) ayrıldıklarını İslam ümmetinin de yetmişüç fırkaya ayrılacağını haber veriyor.[29] [30] Bir başka rivayette bunlardan yetmişbiri helak olacağı, sadece fırka-i naciyenin kurtulacağı, bunun da cemaat olacağı söyleniyor.[31]

Buna göre İslâm ümmeti de tıpkı önceden gelen kitap ehli gibi çeşitli fırkalara/gruplara ayrılacak, aralarında ciddi bölünmeler olacak. Her ne kadar her grup kendisinin doğru yolda olduğunu iddia etse bile, bir fırka/grup dışındakiler kurtulamayacak. Kurtulacak olan kimseler grup (fırka-i naciye); Allah’ın ipine sımsıkı, hem de müslümanlarla birlikte sarılanlardır.

Burada bazı müslümanların kendilerine verdikleri isimler, ünvanlar, klişeler, fırka-i naciyeden olma iddiaları önemli değildir. Önemli olan Allah’ın istediği gibi O’nun dinine iman etmek ve sâlih amel işlemektir.  

Peygamber (sav) buyurdu ki: “Şüphesiz Allah sizin için üç şeyden razı olur ve sizin için üç şeyi hoş görmez. Ona ibadet edip kendisine hiç bir şeyi ortak koşmamanızdan, Allah’ın İpine topluca sarılıp ayrılmamanızdan razı olur. Dedikodu, çok soru sormanızdan ve malı zayi etmeninizden razı olmaz.”[32]

Ebu Ubeyde, Abdullah ibni Mes’ud’tan gelen; “Size gereken Allah’ın ipine sarılmaktır. Allah’ın İpi de Kur’an’dır” sözüne dayanarak “Allah’ın ipine sarılın”, yani fırkalara (gruplara) mensup olmakla övünmeyi bırakıp Kur’an’a sarılın demektir şeklinde açıklıyor. [33]

 

  • Son söz yerine

Kur’an mü’minlere “Hepiniz toptan Allah’ın İpi’ne sımsıkı sarılın, tefrikaya düşmeyin (parça parça olmayın)” diye emrediyor. Âyetin işaret ettiği şey aslında dinde önceki toplumlar gibi tefrikaya düşmenin zararları ve iman edenleri tefrikaya düşmekten, sapıtmaktan kurtaracak olan şeyin Kur’an olduğudur.

Burada harika bir söz benzetmesi ile karşı karşıyayız. Tehlikede, çukurda, kuyuda, karanlığın derinliklerinde kalan birisini nasıl ki bir ipe, bir tutamağa, bir kulpa, sağlam bir şeye, bir ele sımsıkı sarılmak kurtarırsa, Allah’ın İpi de mü’minleri öyle kurtarır. Kişi nasıl ki kendisini kurtaracak şeye gevşek tutunduğu zaman, o şey elinden kayıp gider ve düşerse, Kur’an’a gevşek sarılan da batıla, yanlışa, delâlete, hatalara, zararlara ve mutsuzluklara düşer. Sonunda cehennemin ğayya kuyusuna bile düşebilir.

Allah (cc) müslümanlara Kur’an’a ve Peygamber’e sımsıkı sarılmalarını, bir anlaşmazlık halinde onlara başvurmayı farz kılmıştır. (Nisâ 4/59)  Kitap ve Sünnete hem iman etmek, hem amel bakımından kuvvetlice sarılmak ilkesi etrafında bir araya gelmelerini emretmiştir.

Bu ilke, müslümanlar arasındaki ihtilafları en aza indirir, aralarındaki kardeşlik bağlarını güçlendirir, cemaat halinde bir ümmet olmalarına yardımcı olur.

 I’tisam kelimesinin korunma manasından hareketle diyebiliriz ki âyet; Allah’ın İpine sımsıkı sarılın, tututunun, tefrikaya düşmeyin” manasına geldiği gibi, “Kur’anla hata ve günahlardan, sapıklık ve gaflete düşmekten, haksızlık ve zulme sapmaktan, dinde tefrikaya düşmekten ve yanlış inanmaktan, kulluk görevlerini ihmal etmekten ve ölüm ve âhireti unutmaktan korunun” manasına da gelir.

 

Hüseyin K. Ece

12.12.2015

Zaandam/Hollanda

 

 

[1] el-Isfehânî, el-Müfredât, s: 153. Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 280. İbni A’rabi, Ahkâmu’l-Kur’an, 1/380. İbni Atıyye, el-Muharreru’l-Vecîz, s: 337

[2] Taberî, Tefsir, 3/378. en-Naal, M. Fevzi, Mevsuâtü’l-Elfâzı’l-Kur’aniyye, s: 236

[3] Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/711

[4] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/20

[5] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/21

[6] İbnu’l-Esir, en-Nihâye fi-Garibi’l-Hadîs, s: 181

[7] el-Isfehânî, R. El-Müfredât, s: 153

[8] İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, İht. M. A. es-Sâbûnî, 1/305

[9] Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 280. Nesefî, Tefsir, 1/279

[10] Taberî, Tefsir, 3/378. İbni Atıyye, El-Muharreru’l-Vecîz, s: 338

[11] İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, s: 214. İbni Atıyye, El-Muharreru’l-Vecîz, s: 338

[12] Taberî, Tefsir, 3/378-379

[13] Taberî, Tefsir, 3/378. İbni Atıyye, el-Muharreru’l-Vecîz, S: 338. Suyutî, Itkan fi-Ulumu’l-Kur’an, 1/179

[14] Darimî, Fedâilu’l-Kur’an/1 no: 3318 ve 3320

[15] Tirmizî, Menâkıb/77, no: 3788

[16] Müslim, F. Sahabe/36, no: 6225. Bir Benzeri: Tirmizî, Menâkıb/32, no: 3786

[17] Ebu Dâvud, Menâsik/56, no: 1905. İbni Mâce, Menâsik/84 no: 3074

[18] Darimî, Sünen, Fedâilu’l-Kur’an/1 no: 3318

[19] Darimî, Sünen, Fedâilu’l-Kur’an/1 no: 3320. Taberî, Tefsir, 2/378

[20] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/20-21

[21] el-Isfehânî, R. el-Müfredât, S: 504

[22] el-Büleyhi, S. İbrahim. Kur’an İsimleri Ansiklopedisi, , Pınar Yay. İstanbul 2006, s: 259

[23] Zamahşerî, el-Keşşaf, 1/386

[24] el-Büleyhi, S. İbrahim Kur’an İsimleri Ansiklopedisi, s: 259)

[25] Taberî, Tefsir, 3/379

[26] Tirmizî, Menâkıb/31 no: 3788. Müslim, Fedâilu’s-Sahabe/37 no: 6228

[27] Bilgin, A. Kur’an’daki Deyimler. s: 54

[28] Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/711

[29] Tirmizî, İman/18, no: 2640

[30] İbni Mâce, Fiten/17 no: 3991. Darimî Siyer/75. no: 2521. Müsned, 2/332, 3/120, 145. Bir Benzeri: Ebu Dâvud, Sünnet/1 no: 4596

[31] A. B. Hanbel, 3/145. nak. İslâm Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, s: 26)

[32] Müslim, Akdiyye/10 no: 4481. Muvatta, Kelâm/20. Müsned 2/327, 360, 367

[33] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/20-21