Çok güzel bir slogan.  Dikkat çekici bir cümle. Zalimden yana değil mazlumdan yanayız...

Çok doğru bir söz. Şok isabetli bir fikir. Göze, kulağa ve yüreğe hoş gelen bir ifade.

Yalnız... Evet yalnız, madalyonun diğer yüzüne de bakalım. Gerçek böyle mi acaba?

İddia ettiklerinin yüzseksen tersi işler yapan çok kişiler, çok gruplar, çok devlerler gördük. Çok katı bir parti diktatörlüğü ile yönetilen demir perde ülkelerinin hepsinin resmi adı demokratik idi. Laikliği dini devletin kontrolünde yürüten ülkelerin yöneticileri dünyanın en laik ülkesinin kendi ülkeleri olduğunu iddia ederler. Neredeyse her gün, her yerde insan hakları ihlâlleri olan ülkelerin yetkilileleri insan haklarına son derece saygılı olduklarını ileri sürerler. Resmi dilden başkasını dil konuşulmasının, yazılmasının, öğretilmesinin suç olduğu pek çok ülke sorumluları, kendi ülkelerinde her vatandaşın eşit haklara sahip olduklarını iddia ederler. Dünyada teröre en fazla destek veren veya terörizmin çıkmasına sebep olan ülkeler, terörizm ile savaştıklarını anlatırlar. Dünya barışını yerle bir edenler, dünya barışı için çalıştıklarını pişkin pişkin söylerler.

“Biz failden yana değil, mağdurdan yanayız.” Aferin. Bunu demek de, bunu bir partinin prensibi haline getirmek de güzel. Alkışlanacak bir tutum.

Ancak her iddianın isbatı gerekir. Kişinin (partilerin) aynası yaptıkları işlerdir. Bugüne kadar bıraktıkları intibalardır. Diğerlerinin gözündeki imajlarıdır.

Böyle bir afiş ve iddia ile ortaya çıkan siyasi grup gerçekten bu sözünün arkasında durabilecek mi? Gelecekte takip edeceği siyasette mazlumda/mağdurdan yana olabilecek mi? Hem yurt içinde hem de yurt dışında ezilmişlerin, mağdur edilenlerin, zayıfların, garibanların  hakkını savunabilecek mi? Haksızlığa yol açan olayların faillerinin değil de, bu sebeple mağdur olanların, kurban düşenlerin safında mı yer alabilecek mi?

Bu konuda emin değiliz. Zira bu siyasi yapının geçmişi bu konuda bize güven vermiyor. İşte bir kaç örnek.

ABD’nin Birinci Körfez savaşında Saddam yönetimini dize getirmek için yaptığı tahribatı, kıydığı canları dile getirmeyelim. Henüz failinin kim olduğu isbat edilemeyen ikiz kulelere saldırıyı ve “Irak kimyasal silah üretiyor” yalanlarını bahane ederek ABD Irak’ı işgal etti. O tarihten beri Irak’ta gerek ABD askerlerinin öldürdüğü, ölümüne sebep olduğu, ya da meydana gelen kaos ortamından dolayı faili meçhul cinayetlerle ölenlerin sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. Irak savaş sebebiyle yerle bir edildi. Irak’ın zenginlikleri yağmalandı, koca bir ülke baştan başa tahrip edildi. Petrolüne el konuldu. Elli yıllarla ifade edilen işletme hakları ABDli şirketlere verildi. Ebu Gureyb hapishanesindeki işkence rezaletleri, utanç sahneleri yaşandı. ABDli askerlerin zevk için, haksız yere, bilgisizce Irak halkından pek çoğunu öldürdükleri isbat edildi. Yine ABDli askerlerin Irak’ta camilerin ve evlerin mahremiyetine tecavüz ettikleri, yerleşim yerlerini rastgele bombaladıkları, insanlarını aşağıladıklarını dünya biliyor.

Peki bütün bunlar olurken yukarıdaki sloganın sahibi parti ne yaptı? Protesto etti mi bu cinayetleri işleyenleri? Cinayetlerin azalması için bir çaba mı gösterdi? Konuyu BM’ye taşıdı mı? Dahası bu yapılanların yanlış olduğunu, zulüm olduğunu tek bir kelime ile söyleyebildi mi? Hayır. Ya ne yaptı? ABD bu cinayetleri daha kolay işlesin diye onunla birlikte Irak’a asker gönderdi. Ya da gönderilmesine destek oldu.

Gazze 1967 yılından beri diğer Filistin toprakları gibi İsrail’in işgali altında idi. Ancak Filistinliler bu işgale karşı sabırla direndiler. İsrail Gazze’yi işgal altında tutmanın kendisine pahalıya mal olduğunu görünce oradan çıkmak zorunda kaldı. Sonra Gazze’de belki de Ortadoğunun en demokratik ve dürüst seçimi yapıldı. Seçimi İsrail’in terör örgütü dediği Hamas grubu kazanınca Gazze’ye ambargo uygulamaya başladı. Bu da yetmedi 2009-2010 yılında bir aylık saldırılarda çoğu kadın ve çocuk 1500 kişiyi katletti. Binlerce evi yerle bir etti. Bahçeleri, ekili alanları, hatta ahırları bile tahrip etti. Okulları, hastahaneleri, iş yerleri, yüzlerce camiiyi bombaladı. Buna ek olarak zaman zaman nokta atışlarla, füzelerle, uçaklarla canı istediği zaman Gazze’yi bombalamaya devam etti. İnsanları evlerinde, arabalarında, sokaklarada, tünellerde öldürdü. Hala aynı şekilde devam ediyor.

Bütün bunlar olurken mağdurdan yana olduğunu söyleyen bu siyasi oluşum ne yaptı? Haksızlığa karşı mı geldi? Bunca zulmü, tahribatı, en temel ihtiyaç maddelerinin temin edilmesini bile zorlaştıran ambargoyu protesto mu etti? Hayır. Ya ne yaptı? Hükümette olduğu zaman da, muhalefette iken de İsrail’e destek oldu. Hem de kayırtsız şartsız. Hamas’a aynen onlar gibi terör örgütü muamelesi yaptı. Amborgo kararına harfiyyen uydu. BM’de İsrail aleyhine alınan bütün kararlarda ABD ile birlikte karşı oy kullandı.

2002 ile 2012 yılları arasında Almanya’da ona yakın Türk vatandaşı ırkçılar, neo-naziler tarafından bir şekilde öldürüldü. Bunların failleri henüz bulunamadığı gibi, soruşturmadaki aksaklık dikkat çekici hale geldi. Bütün bunlar olurken kurbandan yana olduğunu söyleyen bu siyasi grup ne yaptı? Bununla ilgili bir demecini duyduk mu? Avrupa’da son yıllarda artan yabancı düşmanlığına karşı, artan İslamfobia karşı hengi tedbirleri teklif etti? Neler söyledi? Bir protesto da bulundu mu? Hayır. Ya ne yaptı? Ülkesindeki ırkçıları ve yabancı düşmanlarını cesaretledirecek şekilde yabancıların, illegallerin ve mültecilerin aleyhine söylemlerde bulundu. Yabancıların ülkeye gelişini önleyecek tedbirler alınmasını sağladı. Hepsinin altına imza attı.

Somali kökenli zavallı bir mürted Hollanda’da oturum alabilmek için kendi benliğinden sıyrıldı. Salyangoz gibi çıktığı beğenmedi, batı dünyasında yaltaklandı. Terkettiğini söylediği İslam’a ağır hakaretler etti, Peygambere ağıza alınmayacak terbiyesiz sözler sarfetti. Müslümanları ve kültürlerini aşağıladı, yerden yere vurdu. Bir anlamda Hollanda sosyal bir kesim olan müslümanları rencide ve rahatsız etti. Peki mağdurdan yana olduğunu afişe eden bu siyasi oluşum ne yaptı? “Bu yanlıştır, fikir hürriyeti başkalarının kutsallarına, haysiyetlerine ve şereflerine hakaret demek değildir” mi dedi? Biz herkesin onuruna saygı duyulmasından yanayız mı dedi? Hayır. Ya ne yaptı? Bu küfürbazı hemen baş tacı etti. Partinin ilk sıralarında yer verdi ve ilk seçimde parlementoya soktu.. Önünü açtı, konuşmasına imkanı sağladı, destek oldu. O İslama ve müslümanlara hakaret ettikçe bir çokları gibi bu siyasi oluşumun ileri gelenleri sanki sevindiler, bu zavallıya zımnen “yürü arkandayız “ dediler. (Bir müddet sonra bu zavallı kadında bir marifet olmadığını anlayınca bir köşeye attılar. Ne zaman müslümanlar arasından böylesine bir dönek çıkıp,  içinden çıkıp geldiği kültüre hakaret etse avrupa ülkelerinde alkışlanır, sırtı sıvazlanır, aferinler ile ödüllendirilir. İşi bitince de yüz üstü bırakılır. Kağıt mendil gibi kullanıldıktan sonra çöpe atılır.)

Yabancıların aleyhine iddialarıyla siyaset sahnesinde rol kapmaya çalışan ırkçı partinin yüzünden pek çok yabancı kökenli insan mağdur oldu, haksızlığa ve ayrımcılığa maruz kaldı. Dinlerine, değerlerine, kültürlerine hakaret edildi, küçümsendiler, aşağılandılar. Mağdurlardan yana olduğunu ileri süren bu siyasi oluşum ne yaptı? Karşı mı çıktı bunlara? Protesto mu etti? Yabancı düşmanlığını, kesimler arasındaki nefreti azaltacak tedbirler mi aldı? Irkçıların etkisini azaltacak daha olumlu mesajlar mı verdi? Bütün ülke çapında gizliden gizliyen yayılan yabancı düşmanlığını mı sorguladı? Hayır. Ya ne yaptı? Irkçı partinin desteğiyle hükümet kurdu. Bir anlamda onun onay vermediği şeyleri yapmayacağım dercesine ona mahkum oldu. Dahası ırkçıları memnun edercesine illegalleri nasıl ülke dışına çıkarırım, onları daha fazla nasıl hapse tıkarım, bu ülkeye gelişlerine nasıl engel olurum diye çalıştı?

Mağdurdan yana olmak böyle bir şey mi?

Işık ile karanlık, aşağısı ile yukarısı, yer ile gök, deniz ile kara, doğru ile yanlış yer mi değişti?

19.9.2012

Zaandam