Kavganın, çekişmenin, hır gür çıkarmanın, toplumsal karğaşanın, güvensizliğin, hele hele savaşın iyi bir şey olmadığını herkes kabul eder.

(Zalimlere ve işgalcilere karşı duruşu ve savaşı bunun dışında tutuyorum)

Bir insan evinden güvenle çıkıyor, tekrar güvenle dönüyorsa, ve evini güvende buluyorsa ve o evde güvenlik içinde yaşıyorsa; ona ne mutlu...  

Tam tersi olsa… İnsan böyle bir şeyi aklına bile getirmek istemez.

Birisi bir başkasıyla kavga eden evine huzur içinde gönemez. Dönse bile evinde çok rahat oturamaz. Ya aklı kavgada kalır, ya rakibine diş bileyip, “ya olay mahkemeye intikal ederse, ya karşı taraf intikam almaya kalkışırsa” diye kafasına takılır. Kişi kavgada haklı olsa da, haksız olsa da sonuç aynıdır.

Günümüzde devletler arasında savaşlar, anlaşmazlıklar, haksızlıklar, kişiler arasında kavgalar, çekişmeler, sövüp saymalar, kötülük yapmalar  devam edip duruyor. Sormak gerekir, şu anda dünyada geçerli hangi hukuk sistemi bunlara engel olabiliyor ki?

Hadi diyelim hukuk, kendine intikal eden davalara baktı, adaletle karar verdi. Ama hangi hukuk, saydığımız yanlışları olay olmadan önce önleyebilir? Kalplerdeki kin ve nefreti, intikam hırsını, açgözlülüğü, saldırganlığı ne ile giderebilir? Mesela, bir kimseyi başkası hakkında kötü konuşmaktan, gıybet etmekten, başkasından nefret etmekten, çirkin konuşmaya alışmış birini bu huyundan hangi hukuki düzenleme alıkoyabilir?

Bunları önlemenin veya en aza indirmenin bir yolu, bir imkanı var mı?

Evet var. O da (bana göre) İslâmın emrettiği bütün ibadetler ve özellikle oruç, yani savm.

Sorulabilir; müslümanlar az çok bu ibadetleri yapmalarına, oruç tutmalarına rağmen bunlar tam gerçekleşmiyor. Hatta bazen müslümanlar birbirleriyle savaşıyorlar. Müslümanların ahlâkî açıdan çok iyi, en güzel örnek oldukları da söylenemez.

Bu doğru olabilir. İslâmdaki ibadetler her ne kadar kulluk borcu, Allah’a şükür olsa da en önemli amacı insanları ahlâklı, daha iyi insan olmasını sağlamaktır. Buda ibadetlerle gerçekleşmiyorsa; demek ki müslümanlar ibadetleri sadece Allah’a borçlarını ödediklerini zannederek yapıyorlar. Onların insan üzerindeki ‘ıslah ve terbiye edici’ hedeflerini bil(e)miyorlar. Ya da öyle ibadet ediyorlar ki, bu hedefler gerçekleşmiyor. 

Oruç yalnızca mide ile değil, duygularla da tutulur. Oruçla kişi nefsinin aşırı isteklerini, öfkesini, hırsını kontrol altına almayı öğrenir. Oruçlu mideye giden yolu bir müddet bağladığı gibi tamaha, nefsinin arzularına, çirkin, boş ve başkasının alyhine konuşmaya giden yolları da bağlaması gerekir.

İmsaktan iftara kadar Allah’a ibadet maksadıyla yememek, içmemek oruç... Bu elbette harika bir şey. Lakin daha güzeli ağıza, nefse, davranışlara, duygulara da oruç tutturabilmek... Her konuda, her işde, herkese karşı sorumlu davranmayı öğrenmek.. Zaten Kur’an’a göre oruç tutmanın gerekçesi de “Allah’tan korkup-sakınmayı, sorumlu davranmayı” öğrenmektir. (Bkz: Bekara 2/183)

Peygamber (sav) buyurdu ki: "Nice oruçlular vardır ki, tuttuğu oruçtan yanına sadece çektiği açlık kâr kalır..." (İbni Mâce, Sıyam/21 no: 1690)

Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm/8, Edeb/51. Ebu Dâvud, Savm/25 no: 2326). Tirmizî, Savm/16 no: 707)

Demek ki oruç tutmaktan amaç yemeyi ve içmeyi terk değildir. Bunu ‘ıslah olmak ve güzel ahlâk kazanmak’ diye özetlemek mümkün: Böylece davranışları güzelleştirmek... Herkesin hakkına riayet edecek dürüstlüğü, kimseyi kırmayacak kadar nezaketi öğrenmek... Bedenini temizlediği gibi, ağzını, duygularını, hatta niyetini bile temizlemek... Nefsi güzel olan şeylere alıştırmak, çirkinliklerden ve edepsizlikten alıkoymak...  

Oruç kalkan, zırh, miğfer gibidir; sahibini günahlara, hatalara, yanlışlara karşı korur. Tıpkı namaz kılanı kötülüklerden ve çirkin işlerden, aşırılıklardan alıkoyan namaz (salat) gibi. (Bkz: Ankebut 29/45)

Bir kimse namaz kıldığı, oruç tuttuğu veya diğer ibadetleri yaptığı halde hâlâ ahlaksız, zâlim, edepsiz, hak yeyici, dolandırıcı, düzenbaz, yalancı, hırsız, dedikoducu, fitneci, kavgacı, kindar, başkalarına zarar veren, toplumsal huzuru bozan, çevresine zarar veren biri ise; bu müslüman ibadetlerini gözden geçirmelidir.

Müslüman başkalarıyla iyi geçinen, kendisiyle iyi geçinilen efendi insandır. Müslüman başkalarınının onun elinden ve dilinden emin olduğu olgun kişidir. Müslüman kendisi için uygun gördüğünü, başkaları için de uygun gören kimsedir. Müslüman sözünü, özünü, işini ve herkesle/her şeyle ilişkisini güzel yapan insandır.

Onun bulunduğu yerde her türlü güzelliğin olması gerekir. Bunun tersi oluyorsa müslüman, inandığı dinin sunduğu imkanları kaybediyor, ibadetler onun hayatında amacına ulaşmıyor demektir.

Kavga, çekişme, düşmanlık, savaşlar ve haksızlıklar kötüdür ve fesattır. Müslümanlar arasında, ailelerde Ramazan öyle yaşanmalı, öyle bir oruç tutulmalı ki bunlar azalsın; güzellikler, erdem ve insanî duygular artsın.

Bu anlamda Ramazan ve oruç; ıslahı, güzel ahlâkı ve her türlü barışı kişiye ve toplumlara ulaştıran kutlu bir elçi gibidir.

Drs.Hüseyin K. Ece

14.03.2022

Zaandam/Hollanda