Takva bilincini müslümana dünyada sağladığı kazançlar hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

08 Mart 2022–

05 Şa’ban 1443

Zaandam

 

40.TAKVANIN DÜNYADA KAZANDIRDIKLARI 2

 

2-En hayırlı azık

İnsan doğumdan ölüme doğru giden bir seyyahtır (yolcudur).

يَٓا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ اِنَّكَ كَادِحٌ اِلٰى رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاق۪يهِۚ ﴿6﴾       (İnşikâk 84/6)

İnsan için iki yolculuk vardır. Biri bu dünyadaki yolculuk, diğeri de bu dünyadan öteki âleme yolculuktur.

Bu dünyadaki yolculuk için yiyecek, içecek ve benzeri azıklar lazım olduğu gibi, dünyadan öteye olan yolculuk için de azık gerekir. Üstelik onun yolculuğu ölümle bitmemekte, mahşere doğru devam etmektedir.

Allah’ın insanı bir yolcu olarak kabul edip de ona yol azığı belirlememesi mümkün değildir. Bu azık da takvadır. Ve diğer azıklar tükense de bu azık tükenmez.

Allah’ın özel rahmetine, lutfuna ve sâlih insanlar için hazırlanan ödüllere kavuşmak isteyen kimse, bu yolculuğu ilâhí azıkla yapmalıdır.  

Bir rivâyete göre Yemenliler’den bir grup hacca geldiklerinde yanlarına azık almamışlar ve “Biz Allah’a tevekkül eden kimseleriz” demişlerdi. Şu âyetin bununla ilgili indiği görüşü var...

وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوٰىۘ وَاتَّقُونِ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ ﴿197﴾

“…(öyleyse) azık hazırlayın. Hiç kuşkusuz, yol azığının en hayırlısı takvadır...” (Bekara 2/197. Buhârî, Hacc/6. Ebû Dâvûd, Menâsik/4 no: 1730)

Burada kasdedilen elbette sadece hacıların Mekke’ye gelirken yanlarına dünyalık azık almaları gereği değildir. Burada geçen ve teşvik edilen azık; insanın hayır, iman ve sâlih amel olarak ne yaptığıdır. (R. Rıza, Tefsir-u Menar, 1/229)

Bir kimsenin takvası yoksa onun azığı da yoktur. Azığı olmayınca da Allah’a doğru olan yolculuğunda kemâle ulaşamaz, işleri sâlih amel olmaz. 

3-Darlıktan kurtuluş, hesap edilmeyen yerden rızık

Kur’an, boşanma konusunda en uygun yolun izlenmesi gerektiğini söyledikten sonra şunu diyor:

وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًاۙ ﴿2﴾  

“... Kim Allah’tan ittika ederse (Allah’tan korkup sakınırsa), Allah ona bir çıkış yolu gösterir.” (Talak 65/2)

Arkasından da şunu ekliyor:

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ۜ قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا ﴿3﴾

“Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır.” (Talak 65/3)

Takva bilinci ile bu şekilde davranan bir kimse için (cc) Allah elbette o işinde kolaylık yaratır. Bunun tersi, Allah’tan ittika etmeyenlere O’nun  zorluklar yaratacağı anlaşılır.

Ebu Zerr’in rivâyetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kur’an’da bir âyet biliyorum ki insanlar onu uygulasalar, o onlara yeterdi. Bu âyet şudur: Kim Allah’tan ittika ederse, Allah ona mutlaka bir çıkış yolu gösterir.” (Darimí, Rikak/16 no: 2728)

Bu gerçek başka bir âyette şöyle haber veriliyor:

وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْكِتَابِ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿65﴾ وَلَوْ اَنَّهُمْ اَقَامُوا التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَاَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْۜ مِنْهُمْ اُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ سَٓاءَ مَا يَعْمَلُونَ۟ ﴿66﴾

“Eğer, Kitap Ehli iman edip korkup-sakınsalardı, elbette, onların kötülüklerini örter ve onları ‘nimetlerle donatılmış’ cennetlere sokardık.

Ve eğer onlar  Tevrat’ı, İncil’i ve kendilerine Rablerinden indirileni (Kur’an’ı) ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimetler) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yapmakta oldukları ise ne kötüdür.” (Mâide 5/65-66)

Bu iki âyet açıkça gösteriyor ki, iman ve takva sahipleri âhirette nimetlere kavuşacakları gibi, onların dünyada işleri ıslah olabilir, üstlerinden ve altlarından bol nimetlerle karşılaşabilirler.

 Takva bilinciyle yaşanıldığı zaman dünya hayatı mutlulukla geçer,  âhirette sonsuz kurtuluş mümkün olur. 

4-Her işde kolaylık

وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مِنْ اَمْرِه۪ يُسْرًا ﴿4﴾

“...Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona işinde bir kolaylık gösterir.” (Talak 65/4)

Dünyalık işleri de kendine kolay olur, ibadet işleri de. Bunalmaz, sıkılmaz, zor işler karşısında pes etmez. Allah’ın yardımının sürekli kendisiyle beraber olduğu inancıyla çaba gösterir.

İşte Kur’an’ın müjdesi: İslâmı doğrulayıp iman eden sonra da takva sahibi olanlara kolay olan şeyler nasib edilir.

 فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ ﴿5﴾ وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿6﴾ فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ ﴿7﴾

“Onun için kim verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.” (Leyl 92/5-7)

5-Basiret nûru (furkan)

Allah (cc), takva sahibi olanlara ilim, anlayış, basiret, ferâset nasip eder.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿29﴾

“Ey iman edenler, Allah’tan ittika ederseniz, size furkan (doğruyu yanlıştan ayıran bir nûr ve anlayış) verir, kötülükleriniz örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf ve ihsan sahibidir.” (Enfâl 8/29

Furkan, batınî bir nûr olup onun aracılığıyla güzel çirkinden, iyi kötüden, hakk bâtıldan, faydalı zararlıdan, dost düşmandan, dünyaya ait olan âhirete ait olandan ayırdedilir.

Allah (cc) muttakilerin içinde furkan, isabetli görüş (basiret) yaratır. Kur’an basiret sahiplerinde de ‘ulu’l-ebsâr’ diyor.  

Hak ile bâtılın ayırdedilememesinin sebebi takvasızlıktır. 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَاٰمِنُوا بِرَسُولِه۪ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِه۪ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ ﴿28﴾

“Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve O’nun Rasûlüne iman edin. Size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin: Sizin için kendisiyle yürüyeceğiniz bir nûr kılsın ve size mağfiret versin. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Hadid 57/28)

Allah (cc) bir şarta bağlı olarak kullarına basiret, nûr ve keskin bir anlayış vereceğini va’dediyor. Bu şart yalnızca takvadır.

Allah (cc) müttakilere bir kabiliyet verir de baktıkları zaman ferasetle bakarlar, görüşleri isabetli, teşhisleri doğru, kararları yerinde olur. Olaylar karşısında soğukkanlı hareket ederek onlardan ders ve ibret almasını bilirler.

Said el-Hudrí’den Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Mü’minin ferasetinden çekin, çünkü o Allah’ın nûruyla bakar” buyurdu ve şu âyeti okudu. “Elbette bunda (azgın Lût kavminin cezalandırılmasında) ‘derin bir kavrayışa sahip olanlar’ için gerçekten âyetler vardır.” (Hıcr 15/75. Tirmizí, Tefsir/16 no: 3127)

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ ﴿75﴾

5-Faydalı ilim öğrenmede kolaylık

Allah’ın muttakilere bağışladığı furkan ve basiret nûrunu tamamlayan bir lütuf da ilimdir.

Takva bilinci ile hareket edenler bilme, anlama, idrak etme ve tanıma konusunda Allah’tan (cc) yardım görürler. Anlayışları artar, elde ettikleri bilgiyi faydalı bir yerde kullanmayı öğrenirler. Bilgiyi amele dönüştürebilirler.

Marifeti (ilmi) çok olanlar Allah’tan daha fazla haşyet duyarlar (korkup-ürperirler). Çünkü onlar, Allah’tan korkup-sakınmakla elde edecekleri kazançları, O’nun hükümlerine karşı gelmekle uğrayacakları zararları bilirler.

Allah (cc), hakkıyla ittika edenlere bu faydalı ilmin yollarını açar.

“Allah (cc) bir kuluna hayır vermek istedimi onu dinde fâkih (anlayışlı) yapar.” (Buharí, Müslim ve İbni Mâce’den, el-Münzirí, et-T. ve’t Terhíb, 1/70)

“Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa (ilim öğrenmenin yollarını ararsa); Allah ona cennetin yollarını kolaylaştırır.” (Müslim’den, Münzirí, age. 1/82)

Kur’an borçlanmalarda ve alış-verişlerde müslümanların nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini belirttikten sonra şöyle buyuruyor:

 وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿282﴾

“... Allah’tan ittika edin. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir.” (Bekara 2/282

Yani takvalı olun, Allah (cc) sizi bilgili kılar. O her şeyden haberdardır.

“Elif.Lâm.Mîm. İşte bu Kitap. Onda hiç bir şüphe yoktur. Takva sahipleri için hidâyetin (doğru yolu gösterenin) ta kendisidir.” (Bekara 2/1-2)

Kur’an bir hidâyet kitabıdır. O insan için bir rehber, bir kılavuz, bir önderdir. Ama kimin için?  Elbette müttakiler için…

Kur’an’dan faydalanmayı sağlayan imkan takvadır. Kalp takva ile bu olgunluğa geldiği zaman Kur’an’ı anlamaya başlar.

Bu noktadan sonra Kur’an o kalbin sahibi için hidâyet olur.

6-Allah’tan yardım ve zafer

اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌۜ فَمَنِ اعْتَدٰى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدٰى عَلَيْكُمْۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ ﴿194﴾

“... Allah’tan ittika edin ve bilin ki Allah sorumluluk bilinciyle hareket edenlerle beraberdir.” (Bekara 2/194)

Bu beraberlik, destekleme ve zafer müjdesi beraberliğidir. Bu beraberlik, Allah’ın peygamberlerle, velilerle olan beraberliği, muttakilere ve sabredenlere yakınlığıdır.

(Kur’an, insan nerede olursa olsun Allah’ın onunla beraber olduğunu söylüyor. Bkz: Hadid 57/4. Nisâ 4/108)

Allah’ın özel yakınlığı zaferi, desteklemeyi, korumayı ve yardımı gerekli kılar. Allah’ın tıpkı Musa ve Harun’a (as) dediği gibi bir beraberliktir:

“Korkmayın, muhakkak ki ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.” (Tâhâ 20/46

Allah (cc) yolunda çalışırken veya O’na kulluk ederken sabreden ve her meselede takva ahlâki ile davrananlara inkârcıların hileleri, tuzakları ve çevirdikleri dolaplar zarar veremez. (Âli İmran 3/120)

Çünkü Allah (cc) böylelerine sürekli destek olur, onlara yardım eder. O hile ve tuzaklara karşı tedbir almayı onlara ilham eder. Onların yüreklerine dayanma gücü ve kararlılık verir. Korku ve endişeyi emniyete ve umuda çevirir.

Eğer onlarla fiili bir mücadele olursa, nişanlı meleklerle yardım gönderebilir. (Âli İmran 3/125)

 

7-Yeryüzüne vâris olma

Allah dilerse kendine ait olan yeryüzünün varisliğini ve sonucun güzelliğini takva sahiplerine verir.

Musa (as) kavmine şöyle diyordu:

 قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اسْتَع۪ينُوا بِاللّٰهِ وَاصْبِرُواۚ اِنَّ الْاَرْضَ لِلّٰهِ۠ يُورِثُهَا مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿128﴾

“Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Gerşek şu ki, arz (yeryüzü) Allah’ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakilerindir.” (A’raf 7/96)

Hayırlı ve başarılı, insana saadet ve huzur kazandıracak, onun kurtuluşu anlamına gelebilecek sonuç; muttakilerindir.

Kim Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile davranır, sabreder ve yalnızca Allah’a güvenip dayanırsa en güzel ve sevindirici sonuca kavuşur.

8-Yerden ve gökten bereketler

Bazıları kendilerine gönderilen peygamberi yalanladılar. Şımardılar ve büyüklük tasladılar. Rızık vericinin Allah olduğunu bilip şükretmediler. Nankörlükte bulunup doğru yoldan çıktılar. Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmediler.

Kur’an şöyle diyor:

وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْت۪يهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ ﴿112﴾

“Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) güvbenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini taddırdı.”  (Nahl 16/112)

Evet, takva elbisesine karşılık korku ve açlık elbisesi.

En hayırlı elbisenin yerine endişe, darlık, zorluk ve doymamışlık elbisesi.

İnsanı huzuruna kavuşturan, ona şahsiyet ve üstünlük sağlayan, onu tehlikelerden ve kötülüklerden koruyan takva libası yerine emniyetsizlik ve korku giysileri.

Çünkü insanlardan bazıları kendilerine bol bol gelen nimetlere şükredecekleri yerde nankörlük ederler, inkâra saparlar, Allah’ın davetinden yüz çevirirler. Mallarının çokluğuna ve ellerindeki maddi güçlere güvenerek istikbar ederler. Bunun üzerine Allah (cc) onlara mutsuzluğu, açlığı, açgözlülüğü, sıkıntı ve endişeyi karşılık olarak verir.

Onların malları olsa da, dünyalıkları yerinde olsa da, hatta çok kazanıp harcasalar da hiç doymazlar. Hiç bir zaman yeter demezler. Ellerindekine kanaat etmezler. Sahip olduklarını başkalarıyla paylaşamazlar. Tükenecek veya ellerinden çıkacak diye çok korkarlar.   Yarından endişerleri vardır. Aç gözlüdürler.

Geçimlikleri  kutsal, geçinmeyi, kazanıp harcamayı hayat gayesi bilirler. Üstünlüğü, şerefli olmayı, saygın olmayı dünyalıkara sahip olmakta zannettikleri için hep kazanmaya çalışırlar.

         Böylelerinin çok parası olsa da zihnen fakirdirler. Kanaat etmeyi bilmedikleri için hâllerinden hep şikayetçidirler. Her şeyi madde, rakam ve miktar olarak ölçtükleri için de –bereketin ne olduğunu bilmezler. İç dünyalarında sükûnet (dinginlik) değil, korku ve endişe vardır.

           َلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿96﴾

“Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve ittika etselerdi (Allah’tan korkup sakınsalardı), gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar. Biz de onları kazanageldikleri sebebiyle yakalayıverdik.” (A’raf 7/96)

         Allah’ın verdiği bereketle muttakilerin gözleri ve gönülleri doyar. Allah’ın verdiğine razı olurlar, verilenlerle şımarmazlar, eldeki nimetlere şükretmeye çalışırlar. Az şeye sahip olsalar da kanaate sahiptirler.

Ellerindekileri başkalarıyla bölüşürler, mala, eşyaya takılıp kalmazlar. 

Onlar biten, tükenen, vefası olmayan fani dünya lezzetleriyle veya eşyalarıyla değil, Allah’ın rızası ve vereceği şerefle zengin olmak isterler.

         Allah’a hakkıyla tevekkül ettikleri için rızık endişesi çekmezler. 

Onlar Kur’an’ın haber verdiği ebedí gerçeği unutmazlar:

         قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى ﴿123﴾ وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى ﴿124﴾

        “... Size benden bir yol gösterici gelecektir; kim benim hidâyetime uyarsa artık o şaşırıp-sapmaz ve mutsuz da olmaz.

         Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Tâhâ 20/123-124)

         9-Düşmanların hilelerinden emin olma

         Kur’an şöyle diyor:

اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۘ وَاِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ۟ ﴿120﴾

“Size bir iyilik dokununca onları tasalandırır, size bir kötülük isabet edince onunla sevinirler. Eğer sabreder ve ittika ederseniz, onların ‘hileli düzenleri’ size hiç bir şeyle zarar veremez. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır.” (Âli İmran 3/120

         İslâmın hayata hakim olmasını istemeyenler tarihten beri hak davete hep karşı çıkmışlar, bu bazen düşmanlığa kadar varmıştır. Bu düşmanlığın sonucu müslümanların iyi hâlleri onları üzer, başlarına gelebilecek bir felâkket, sıkıntı, darlık ve kötü bir durum onları sevindirir.

         Böyleleri İslâma ve müslümanlara tuzak kurmaktan, onlara zarar vermekten geri durmazlar. 

         Bütün bunlara rağmen müslümanlar Allah’ın dininde, o din uğruna karşılaşılabilecek her türlü zorluğa rağmen sabrederlerse ve  takva ile hareket ederlerse, yani sorumluluklarını yerine getirirlerse, azimli olur dayanırlarsa (sabrederlerse) düşmanların hile ve kötülükleri onlara zarar veremez. 

Kur’an, Bedir ve Uhud savaşını hatırlatarak; sabredenlere ve hakkıyla takvalı olanlara Allah’ın (cc) yardımının nasıl geldiğini ve düşmanlarının zararlarını nasıl savdığını;

sabredilmediği ve ittika edilmediği zaman da nasıl zararlara düşüldüğünü haber veriyor. (Bkz: Âli İmran 3/121-127)

10-İbadetlerin kabul sebebi

Hz. Âdem’in oğulları Allah’a birer kurban adamışlardı. Bir tanesinin kurbanı kabul edilmişti, diğerininki ise kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, diğerini öldürmeye kalkıştı.

Bunun üzerine kurbanı kabul edilen ötekine şöyle dedi:

  ... قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ ﴿27﴾

“...Allah, ancak muttakilerden kabul eder.” (Mâide 5/27)

Bu prensip yalnızca kurban olayı ile sınırlı değildir. İbadetlerin kabul sebebi ihlas ve onların takva bilinci ile ve yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla işlenmesidir.

Muttaki, bilir ki bütün ibadetler Allah’a yaklaşma sebebidir. Bu anlamda bütün ibadetler birer kurbandır.

Kurbanların kabul edilebilmesi için takva şuuru ile davranmak gerekir.

Kibir ve gururla, gösteriş ve dünyalık bir karşılık için işlenen hiç bir amelin bir değeri yoktur.

11-Dünya azabından kurtuluş

Kur’an, her türlü korkudan kurtulmayı ve üzüntü çekmemeyi, takvaya ve davranışları düzeltmeye (ıslah etmeye) bağlıyor:

يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪يۙ فَمَنِ اتَّقٰى وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿35﴾

“Ey Âdemoğulları, içinizden size âyetlerimi haber veren peygamberler geldiği zaman, kim ittika ederse (korkup sakınırsa) ve (davranışlarını) düzeltirse, işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (A’raf 7/35)

Bazıları hidâyet yerine körlüğü tercih ettiler. Allah’ın davetine karşı meydan okudular ve azabı kendi arzularıyla istediler. Bunun  üzerine Allah (cc) onları alçaltıcı bir azap kuşatıverdi.

Rabbimiz bunu hatırlattıktan sonra şöyle buyuruyor:

“İman edenleri ve ittika edenleri (korkup-sakınanları) ise kurtardık.” (Fussilet 41/18. Ayrıca bkz: Neml 27/53)

Allah’tan hakkıyla ittika edenler, iman etmeyen topluluklara verilen ceza ve sıkıntılardan kurtulurlar.

فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُواۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿52﴾ وَاَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ ﴿53﴾

“İşte zulmetmeleri dolaysıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Hiç şüphe yok, bilmekte olan bir kavim için bunda bir âyet vardır.

İman edenleri ve ittika edenleri (korkup sakınanları) da kurtardık.” (Neml 27/52-53)

Allah (cc) Bedir günü mü’minlere yardım ettiği gibi, diğer müslümanlara da; eğer onlar düşmanlarına karşı sabırlı, dayanıklı (azimli) olurlarsa,  Allah’ın emrine uymada takvalı davranırlarsa, yine meleklerle yardım eder. (İbni Kesir, Muh. Tefsir, 1/316)

اِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ اَلَنْ يَكْفِيَكُمْ اَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلٰثَةِ اٰلَافٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُنْزَل۪ينَۜ ﴿124﴾ بَلٰٓىۙ اِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ اٰلَافٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُسَوِّم۪ينَ ﴿125﴾

“O zaman sen mü’minlere: ‘Rabbinizin size, indirilmiş üçbin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?’ diyordun.

Evet, sabrederseniz ve korkup-sakınırsanız ve onlar da ansızın gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beşbin melekle yardım eder.” (Âli İmran 3/124-125)

12-İlâhi müjdeye kavuşma

Kur’an, takva bilinci ile hareket etmenin, O’nun huzurunda  O’nun razı olacağı şekilde kulluk yapmanın kazançlarını, yukarıdan beri saydığımız ödülleri, dereceleri, makamları haber veriyor.

Hesapların gürüleceği zaman, kimsenin kimseye fayda veremeyeceği o dehşet gününde onlara şöyle muştular verilir:

اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿30﴾

“Şüphesiz: ‘Bizim Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerlerine melekler iner (ve der ki:) ‘Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va’dolunan cennetle sevinin.” (Fussilet 31/30)

Ebu Zerr’in (ra) rivâyetine göre Rasulüllah (as) şöyle buyurdu: “Görüyor musun, kişi hayr olan amel işler ve insanlar da onu överler.” Sonra ekledi; “Bu da mü’min için âcil bir müjdedir.” (Müslim, Birr/51 no: 2642)

Buradaki müjdenin âlimlere göre anlamı, ona hayır açısından hemen ulaşacak olan şeydir. Bu aynı zamanda böyle bir müslümana âhirette de müjde verileceğine delildir. 

Bu acil müjde, Allah’ın sâlih amel işleyen kulundan razı olduğuna, onu sevdiğine, onu insanlara da sevimli kıldığına işaret ediyor. 

13-Allah’ın, meleklerin sevgisi ve insanların sevgisi

Allah (cc) Allah’tan hakkıyla ittika eden ve ihsan sahibi ‘muhsinlerle’ beraber olduğunu kullarına haber veriyor. (Nahl 16/128)

بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿76﴾

“Hayır; kim ahdine vefa eder (verdiği sözünde durur) ve takvalı davranırsa, şüphesiz Allah da muttaki olanları sever.” (Âli İmran 3/76)

Kul takva bilinciyle hareket ettikçe Allah’ın sevgisini kazanır. Bununla beraber Allah (cc) o kulunu meleklerin de sevmesini ister. Sonra da o kul hakkında yeryüzüne bir sevgi indirir. İnsanlar da o güzel kulu sevmeye başlarlar.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Allah bir kulu sevdiği zaman, Cebrail’e şöyle seslenir: ‘Ben falancayı seviyorum, onu sen de sev.’ Bunun üzerine gökte de aynı şekilde seslenilir. Sonra yeryüzü sakinleri arasına onun sevgisi indirilir. Bunu şu âyet anlatmaktadır:

 اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُدًّا ﴿96﴾

 “İman edip de sâlih amel işleyenlere gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.” (Meryem 19/96) Allah bir kula buğzettiği zaman, Cebrail’e şöyle seslenir: ‘Ben falancaya buğzediyorum.’ Aynı şekilde gökte de seslenilir. Sonra yeryüzüne onun hakkında buğz (sevimsizlik) indirilir.” (Tirmizî, Tefsir-Meryem, 19/20 no: 3161. Müslim, Birr/48 no: 2637)

Bunun Allah’ın merhametiyle bağlantılı ifade edilmesi dikkat çekici...

Rahmet sahibi Allah, iman edenlerin amellerinden razı olduğu için, hem onlara bir mükâfat olması, hem de insanlardan iyi muamele görebilmeleri için gönüllerde bir sıcaklık, bir sevgi meydana getirir.

Ancak dikkat edilirse buradaki birinci şart iman ve sâlih ameldir.

İkinci şart, her ikisi de olsa sonucu Allah tayin eder.

Takva bilinci ile hareket edenler, kötülüklerden, haksızlık ve zulümlerden uzak dururlar. Kimsenin hakkına tecavüz etmezler. Ellerinden geldiği kadar iyilik ederler. Ahlâkları, işleri, konuşmaları ve ilişkileri muhsinlere yakışacak şekildedir.

Onlar güzel davranışta bulundukları için dostları çok düşmanları az olur.

Kimseye kötülük etmedikleri için kimse de onları rahatsız etmez. Müslüman olsun gayr-i müslim olsun; herkes hakkında iyilik düşündükleri için, insanlar onları severler, değer verirler. 

Takva bilinci kişiye insanlar arasında bir saygı, bir değer ve şeref, vakar, haysiyet, iyilik görmeyi, hoşgörü, dostluk ve benzeri güzellikleri kazandırır.

İnsanlar kendilerine iyilik edenleri, elleri ve dilleri ile zarar vermeyenleri, herkese faydalı olanları, adaletli kimseleri sever, onlara değer verirler.

14-Allah’ın velisi olma

Muttakiler, imanlarında sadıktırlar. Görmedikleri (gayb olan) Rabblerine inanırlar. O’ndan  gelen haberleri, hükümleri ve ölçüleri tasdik ederler.

Bununla kalmayarak imanlarının gereğini içtenlikle yaparlar. Allah’ın çizdiği sınırları korumada titizlik gösterirler. Derin bir sorumluluk bilinciyle kulluk yapmaya çalışırlar. Onlar sürekli ihsan ahlâkı üzerindedirler.

Kur’an’ın ‘birr’ diye nitelediği güzel ve imaní davranışları yaparlar.

Bundan dolayı onlar Allah’ın sevdiği, övdüğü, değer verdiği kimseler olurlar. Böylelerine Allah (cc) ‘kendi velilerim’ ünvanını veriyor.

Onlara kimsenin tahmin edemediği ikramlarda bulunuyor, onların insanların en şereflisi, değerlisi olarak kabul ediyor. 

Onları dünya hayatının ve âhiretin güzellikleri ile müjdeliyor:

اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿62﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ ﴿63﴾ لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ ﴿64﴾

“Dikkat edin, Allah’ın dost (veli) olduğu kimselere korku ve hüzün yoktur.

 “(Çünkü) onlar iman edenler ve (Allah’tan) korkup-sakınanlardır.

Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri içn değişiklik yoktur. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.”  (Yûnus 10/62-64)

Her şeyden önce Allah (cc) takva sahibi olanların velisi (koruyucusu ve dostu) olur.

اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿19﴾

Çünkü onlar, Allah’a karşı sana asla bir fayda sağlayamazlar. Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise kendisine karşı gelmekten sakınanların dostudur.” (Câsiye 45/19)

Allahîn velilelerinden olma aynı bir ders olarak işlenmeli.

15-Kerâmetli olma imkanı

Herkese göre değerli, üstün, şerefli, seçkin olmanın farklı ölçüleri vardır. Ama Rabbimiz bunları takva bilincine bağlıyor.

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ ﴿13﴾

“Ey insanlar! Gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Hiç şüphesiz Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, en takvalı (etka) olanınızdır. Hiç şüphesiz Allah Alîm’dir (bilendir), Habîr’dir (haberdar olandır).” (Hucurât 49/13)

Kerâmetin olağanüstü olay değil, değerli, keremli- değerli olma anlamına geldğini hatırlayalım.

Kerâmet kavramı ayrı bir ders olarak işlenmeli.

 

16-Rahmete ulaşma

Allah’tan hakkıyla ittika edenler elbette ilâhí rahmeti bu dünya ve âhirette hak ederler.

وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۙ ﴿155﴾

“Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitaptır. Şu halde ona uyun ve ittika edin (korkup-sakının). Umulur ki merhamet olunursunuz.” (En’am 6/155)

Bu âyet dinin ahkâmından bahseden âyetler arasında...

Burada Kitab’a uyanların ancak Allah’ın rahmetini hak edebilecekleri, O’nun merhametini ancak o kitaba göre hayatını yaşayanların kazabileceği söyleniyor.

Bu Kitap Allah’tan geldikten sonra insanların bir mazereti kalmamıştır. Çünkü bu kitap insanlara her şeyi açıklamış, onlara doğru yolu göstermiştir. (S. Kutub, fi-Zılâli’l Kur’an, 3/1237)

Buna rağmen inkâra sapanlara ‘Allah’tan ittika edin, belki Allah size merhamet eder’ denildiği halde onlar inanmamakta devam ederler. (Yâsin 36/45)

Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile hareket edenler şüphesiz Allah’ı bağışlayıcı ve rahmet edici olarak bulurlar. (Hucurât 49/12. Enfal 8/69)

 

Bu haftanın tavsiye kitapları:

Yürek Devleti, Mustafa İslâmoğlu, Düşün Yayıncılık

Ramazanla Dirilmek, Abdullah Yıldız, Pınar Yayınları

Namaz Çağrısı, Ramazan Kayan, Çıra Yayınları