Tağutun velileri, Allah'ın velileri (evliyaullah), Allah'ın velisi olmanın şartları hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

22 Mart 2022–

19 Şa’ban 1443

Zaandam

42.KUR’AN’DA EVLİYÂULLAH-ALLAH’IN VELİLERİ 2

2-Tağutun evliyâsı (evliyâu’t-tağut),

Kur’an’a göre bir de evliyâu’t-tağut-tağutun evliyası-dostları var...

Allah’ın velileri yanında, şeytanın veya tağutun velileri... 

Allah’ı kendi üzerinde sonsuz kudret, sahip ve mâlik tanımaya karşılık, şeytanı veya tağutu güç, veli ve mâlik kabul etmek...

Allah’ın ilâhlık otoritesini reddedip tağutların otoritelerini kabul etmek...

Ne kadar garip... Ama bu bir gerçek...

Tağutun velileri. Yani dostları, yakınları, yandaşları ve destekçileri. Tağutun faaliyetlerini benimseyenler ve onlara yardımcı olanlar.

Tağutu, emrine, hükmüne, düzenine itaat edilmesi gereken en üstün otorite kabul edenler... Tağutun sapıklık dinine candan teslim olanlar...

Tağut nedir, kimlerdir, Kur’an’da nasıl geçiyor, özellikleri nelerdir? Bunlar ayrı bir ders konusu. Şimdilik şu kadarını söyleyelim:

Tağut; Allah’tan başkasına ibadet edilen her türlü görünür nesneler, putlar,  görünmez tanrılar,

Allah’a rağmen insanların emrine kayıtsız şartsız itaat ettikleri güçler.

Ya da insanları kendilerine kulluk ettiren zorba kişi ve yapılar…

Son vahiyle doğru yol ve sapıklık yolları bir daha belli oldu. Kim bundan sonra tağutu inkâr edip Allah’ın kopmaz ipine (Kur’an’a) yapışırsa doğru yolu bulur. Bununla beraber;

“Allah, mü’minlerin velisidir (yakını ve yardımcısıdır). Onları karanlıklardan nûr’a çıkarır; oysa  kâfirlerin velileri (evliyâsı), onları aydınlıktan çıkarıp derin karanlığa iten ‘tağut’tur (şeytaní güçlerdir): Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.” (Bekara 2/256-257)

Görüldüğü gibi Kur’an’ın kafir dediklerinin velisi, yine Kur’an’ın tağut dedikleridir. Onlar yandaşlarını ve kendilerini dinleyenleri aydınlıktan karanlığa sürüklerler. Yani hidâyete engel olup dalâlete götürürler.

Dahası tağutlar kendi dostlarını, tıpkı iblis gibi isyana, fesada, fasıklığa (korkusuzca günâh işlemeye), inkâra ve nefsin hevâsına (keyfine) uymaya çağırırlar. Dünyalıklarla ve ellerindeki gücün meydana getirdiği korkularla onları kendilerine bağlamaya çalışırlar.

Böyleleri nûr yerine nâr’ı, yani cehennem ateşini tercih ederler. Onlar aydıklıktan rahatsız olurlar, karanlığı seçerler. İnsanlara saadet yerine, şekâveti (bedbahtsızlığı ve azgınlığı) sunarlar.

İman edenlerin velisi olan Allah (cc) ise, onları zulumâttan (karanlıklardan) nûr’a (aydınlığa) çıkarır. 

يَهْد۪ي بِهِ اللّٰهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِه۪ وَيَهْد۪يهِمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿16﴾

“Onunla Allah, rızasının peşinde gidenleri selâmet yollarına iletiyor ve onları kendi izniyle karanlıklardan nûr’a çıkarıp dosdoğru bir yola iletiyor.” (Mâide/16)

Tağutlar, iman etmeyenlerin velileri oldukları gibi şeytan da onların velisidir-dost ve yakınlarıdır. (A’raf 7/27) Birbirlerine ne kadar da yakınlar?

Şeytan ve tağutlar...

Ya da şeytan ve onun yeryüzündeki askerleri... Şeytan kulları saptırmak için kendini dost (veli) edinen bu gibi aracıları da kullanır.  

Şeytana veya tağuta veli (dost/yakın) olmak insana zarardan başka bir şey kazandırmaz. Onlara dost olmanın sonu acı bir pişmanlık, can yakıcı bir azaptır.

3-Allah’ın velileri (evliyâullah)

Allah lafzı ile veli kelimesinin çoğulu olan evliyâ kelimelerinden meydana gelen bu kalıp ifade Kur’an’da bir âyette geçmektedir.

اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿62﴾

“Haberiniz olsun; Allah’ın velileri (evliyâullah), onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir.” (Yûnus 10/62)

Bu iman edenler için Allah’ın verdiği bir ünvan, sıfat lütuf ve müjdedir.

Allah’ın verdiği ünvan, sıfat da insanların tanıdığı veya verdiği hiç bir rütbeye benzemez. Hiç bir armağan veya taltif bu denli değerli ve üstün olamaz. Allah’ın dostu, yakını (velisi) olmak ulvi bir şereftir...

Bu muhteşem müjdeye, bu eşsiz ünvana kavuşacak olan ‘evliyâ-veliler’ kimlerdir acaba?

Her konuda olduğu gibi bu konuda da ölçü; insanların, yapıların, cemaatlerin iddiaları veya hayâlleri değil; vahiy kitabı Kur’an ve onun pratik uygulaması olan sahih sünnettir.

Bu sorunun cevabını bu âyeti takip eden âyet veriyor:

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ ﴿63﴾

“ Onlar iman edenler ve (Allah’tan) korkup-sakınanlardır.” (Yûnus 10/63)

Bir sonraki âyet de Allah’ın velilerini muştuluyor:

لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ ﴿64﴾

“Müjde dünya hayatında ve âhirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş/mutluluk budur.” (Yûnus 10/64)

Bu müjdeyi bir başka âyet şöyle tamamlıyor:

يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ ﴿68﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ ﴿69﴾

“Ey kullarım, bugün sizin için bir korku yoktur ve siz bir üzüntüye de kapılacak da değilsiniz. Ki onlar, benim âyetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır.” (Zuhruf 43/68-69)

Burada sözü edilen Allah dostlarından maksat tam manasıyla inanmış olan ve gerçek manada takvaya ermiş olan müslümanlardır.

İman ise gönülde yerleşip ve amellerle doğrulanan şey;

amel de Allah’ın emrettiği şeyleri yerine getirip yasak ettiklerinden sakınmaktır.

‘Allah’ın velileri’ni böyle anlamamız gerekiyor. Yoksa, avamdan bir takım kimselerin anladığı gibi meczuplar veya kendilerine veli adı verilenler değildir.” (Kutub, S. fi-Zılâli’l Kur’an, 3/1804)

 

-Allah kimleri veli (dost) edinir?

Bir de Allah’ın dost-veli edindiği kimseler var.

1-Allah (cc) müslümanların velisidir; yardımcısı, yakını ve dostudur. (Bekara 2/257. Âli İmran 3/68)

“Sizin veliniz ancak Allah, (O’nun) Rasûlü, rükû’ ediciler olarak namazı kılan ve zekâtı veren mü’minlerdir.” (Mâide 5/55) âyetini tekrar hatırlayanlım.

Mü’minler Rabblerine hakkıyla iman ettikten sonra O’na karşı takvalı davranırlar. Bundan dolayı da Allah (cc) onlara veli olur. (En’am 6/127)

2-Allah’ın sâlih kimseleri veli (dost-yakın) edinir.

اِنَّ وَلِيِّيَ اللّٰهُ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْكِتَابَۘ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِح۪ينَ ﴿196﴾ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَكُمْ وَلَٓا اَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ ﴿197﴾

“(De ki) Şüphesiz benim velim, Kitab’ı indiren Allah’tır. O sâlih kimseleri veli edinir.

Allah’tan başkasına dua edenler, onlar size ve kendilerine yardım etmeye güç yetiremezler.” (A’raf 7/196-197)

Âyet çok açık: Allah (cc) sâlih kimseleri kendisine veli edinir.

Yani iman ettikten sonra, imanın gereği olarak sâlih amel işleyen, buna ömür boyu devam eden her mü’min sâlihlerdendir ve böyleleri Allah’ın velisi olmaya hak kazanır.

Türkçe meallerde bu âyetteki ‘veli‘; koruyucu/koruyan, dost ve yardımcı, savunan, sahiplik eden şeklinde tercüme edilmiş. 

“O sâlihleri veli edinir“ kısmı da; “O salih kimseleri gözetip korur”,

“dürüst kimseleri savunur”,

“dürüst kimselere sahip çıkar”,

“erdemli olanları O savunur” şeklinde Türkçe’ye aktarılmış.

Veli‘ kelimesinin anlamlarına baktığımız zaman, bütün bu çevirilerin yanlış olmadığını görürüz.

Zira veli; koruyan, yardım eden, destekleyen, yardımı umulan, gözetip kollayan, yeri gelince de savunan bir dosttur.

Bu anlamda Allah (cc) sâlih amel işleyen, sâlih amelleri savunan, ya da bunlar uğruna çalışan sâlihleri sever, onlara manen destek olur ve korur.

3-Peygamber (sav) kendi velileri/yakınları ve dostları hakkında şöyle diyor: 

“Doğrusu falan soy benim dostlarım (velilerim) değildir.  Benim gerçek dostlarım (velilerim) Allah (cc) ve sâlih mü’minlerdir.” (Müslim, İman/366)

Bu hadis şu âyete uygun düşmektedir:

اِنْ تَتُوبَٓا اِلَى اللّٰهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَاۚ وَاِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ مَوْلٰيهُ وَجِبْر۪يلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَعْدَ ذٰلِكَ ظَه۪يرٌ ﴿4﴾

“...Bilin Allah kendi Rasûlünün mevlâsıdır, Cebrail  de, mü’minlerin sâlih (olan)ları da. Bunların arkasından melekler de onun destekcisidirler.” (Tahrim 66/4)

Bir başka âyet Allah’ın cennetlik olanların velisi olduğunu söylüyor.

لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿127﴾

“Onlar için Rableri katında ‘selâm yurdu’ vardır ve O, yapmakta oldukları dolaysıyla onların velisidir.” (En’am 6/127)

5-Allah (cc) kendisine karşı kulluk ve sorumluluk bilinci duyan, O’ndan hakkıyla korkup-sakınan takva sahibi kullarının dostudur, velisidir.

اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿19﴾

Çünkü onlar, Allah’a karşı sana asla bir fayda sağlayamazlar. Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise kendisine karşı gelmekten sakınanların velisidir.” (Câsiye 45/19)

Tekrar edelim; Allah (cc) iman edip takva sahibi olan kullarını kendine ‘veliler-evliyâ’ olarak seçiyor. Bu O’nun bileceği bir iştir.

Onlar özel bir sınıf değildir, her toplulukta olabilir.

6-Mü’min zaten İslâma bütün benliği ile iman edendir. İman ise takvayı gerektirir.

Takvasız mü’min olunamayacağına göre, Allah’ın razı olduğu bütün mü’minler velidir (Allah’ın evliyâsındandır).

Allah (cc) da onların velisi veya mevlâ’sıdır.

 

-Evliyâullah-Allah’ın velileri ile ilgili bazı tesbitler

1-Allah’ın (cc) kullarından bazılarını kendine veli edinmesi, hiç bir zaman insanlardan yardımcı veya yönetici seçmesi anlamına gelmez. Bu, sevgi ve rıza açısından bir yakınlık/dostluktur. 

2-Kur’an kimin Allah’ın velisi olduğunu açıkça söylüyor.

O’nun dostları O’nun koyduğu ölçülere titizlikle uyanlar, O’ndan hakkıyla korkup-sakınanlar, O’na karşı sorumluluk bilinciyle davrananlardır.

Ya da amellerini, ibadetlerini, içlerini ve dışlarını güzelleştirenler, sâlih amel (hayırlı işler) yapan sâlihlerdir.

Dini Allah’a has kılıp ihlas sahibi olan sâdıklardır. (Bkz: Bekara 2/177. Nisâ 4/146. Zümer 39/2, 14. Mü’min 41/14, 66. Beyyine 98/5. Ahzâb 33/35. Haşr 59/8)

3-Demek ki Kur’an’a göre Allah’ın velisi (evliyâdan) olmanın ölçüsü iman ve takvadır.

Kim hakkıyla iman eder, imanını şirk, riya gibi şeylere bulaştırmazsa ve arkasından da takvalı davranırsa, ya da hayatının her anında Allah’ı ve âhireti bilinçli bir şekilde hesaba katarak yaşarsa; işte böyleleri Allah’ın yanında veli olurlar.

Bunu da Allah’tan başka kimse bilemez.

4-Her insan Allah’ın halifesi olmaya adaydır. Zira Allah insanı yeryüzünün halifesi olsun diye yarattı. (Bekara 2/30)

Her insan mü’min ve halife olmakla da mükelleftir. Çünkü Allah (cc) insanı yalnızca kendisine kulluk yapması için yarattı. (Zariyât 52/56)

Her mü’min aynı zamanda veli adayıdır da. Her müslüman imanının sayesinde, takvasının gücü nisbetinde Allah’ın velisi olabilir.

5-Allah (cc) zaten insana yakındır. İnsana düşen de Allah’ın razı olacağı amelleri işleyerek O’nun sevgisini, sâlih amelleriyle ve samimiyetiyle O’nun yakınlığını ve rızasını kazanmaktır.

Veli kelimesinin fiili, öncelikle bir şeyin başka bir şeye yakın olmasını ifade eder. Yukarıdaki âyette Allah’ın müslümanlara yakın (veli) oluşundan söz edilmektedir. Bu da Allah’ın (cc) mekân ve yön bakımından insanlara yakın olması değil, mecazi yakınlıktır.

6-Veli, özellikle Allah için kullanıldığında, ya da insanlar arası ilişkiyi belirtmek üzere insan için kullanıldığında her ne kadar Kur’an’da ‘yardımcı’, ‘dost’, ‘koruyucu’ vb. anlamlar yükleniyorsa da, bunlar -Allah’a insanın Allah’a karşı tutumunu ya da O’nunla olan ilişkisini tanımlamak için yeterli değil.

Allah’ın evliyâsını, mü’minlerin Allah’a karşı hep bilinçli ve duyarlı kimseler olması anlamında, ‘Allah’a yakın olanlar’ ifadesiyle aktarılması yerinde olur. (Esed, M. Kur’an Mesajı (çev.), 2/407)

7-Biz, ben, bizimki Allah dostudur” demenin iddiadan öte bir anlamı yok. Rabbimiz böyle diyen ehl-i kitabı uyarıyor.

قُلْ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ هَادُٓوا اِنْ زَعَمْتُمْ اَنَّكُمْ اَوْلِيَٓاءُ لِلّٰهِ مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿6﴾

“De ki: “Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!” (Cumua 62/6)

Bu şu iddiaya benziyor:

“(Bir de) yahudiler ve hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor?

Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır.” (Mâide 5/18)

8-Mü’minler, veli sıfatını Kur’an’dan alırlar. Tarikat geleneğinden, insanların ünvan vermesinden, iddia edildiği gibi seyr-ü sülûk yolunda ilerlemeden, peşlerine gidenlerden değil.

9-Bu özellikleri taşıyan bütün müslümanlar Allah’ın velisi olmaya aday olmasına, veli olmanın şartı Kur’an’a göre iman, takva ve sâlih amel  olmasına rağmen; her nasılsa insanlar bu Kur’an kavramını çok farklı anladılar, anlıyorlar. Bambaşka ‘veli’ tarifi yapıyorlar.

Bütün mü’minlere ait olması gereken bu özelliği, bazı özel kimselere veriyorlar. Onlar Kur’an’ın evliyâ tarifini kabul yerine evliyâ’dan sayılmanın şartlarını kendileri belirliyorlar.

-Kur’an’a uymayan evliyâullah-Allah dostları görüşleri

1-Evliyâyı Kur’an’a rağmen farklı anlayanlar, veli dediklerine özel anlam ve statü verirler. Allah dostlarının yüksek maneví özellikler kazanmış özel bir tabaka (sınıf), seçkinler olduğuna inanırlar.

2-Velileri özel sınıf ve kişi sayanlar onların Allah ile doğrudan irtibatlı olduklarına inanırlar. Dahası onların ilmi doğrudan Allah’tan aldıklarını, dolaysıyla onların verdiği bilgilerin, görevlerin ilâhi kaynaklı olduğunu, karşı gelmenin tehlikeli olduğunu kabul ederler.

3--Veliler asla aracı (vesile) değildir. Velileri özel sınıf sayanlar onların aracılığının gerekli olduğuna, Allah’a ancak onları vesile edinerek ulaşılabileceğine inanırlar.

Halbuki İslâmda Allah ile kulları arasında aracı inancı yoktur. Vardır inancı Tevhid inancına uymaz.

4-Velileri özel sınıf ve kişi sayanlar, onların olağanüstü güçleri (kerâmetleri), manevi tasarrufları, keşifleri olduğuna inanırlar. Tabi kerâmete iddialarını destekleyecek anlam vererek.

5.Velileri özel sınıf ve kişi sayanlar, onların dünyada kendileri mürşid, âhirette ise şefâat edicileri, yani kurtarıcı olduklarına da inanırlar.

Halbuki Kur’an’ın Allah’ın dostları dediği mü’minlerin böyle özellikleri ve güçleri yoktur.

6-Velileri özel sınıf ve kişi sayanlar, bir mürşid-i kâmil bulup ona bağlanmayı gerekli görürler. Onlara kayıtsız şartsız teslim olunması gerektiğine inanırlar. Zaten onların Allah’ın dostları dedikleri kişiler de müridlerinden böyle bir teslimiyet beklerler.

(Tavsiye: Birisi sizi kendine, Allah dostu dediği kişiye, bir yapıya, bir tarikat veya cemaata bağlanmaya davet ediyorsa; kulak asmayın… Orada ihtimal ki başka hesaplar vardır…)  

7-Allahın dostu olmak için özel mekana, özel kıyafetlere, özel kişilere, tarihten beri uydurulan şartlara törenlere, hiyerarşiye, yaldızlı laflara, birilerine bağlanmaya ihtiyaç yoktur.

8-Yukarıden beri görüldüğü gibi Allah’ın velisi olmak demek olağanüstülüklere sahip olmak değil, takvalı davranarak, sâlih amel işleyerek Allah’ın korumasını, manevi yardımını ve yakınlığını hak etmektir.

 

-Allah’ın dostları hakkındaki iddialar ve ruhbanlık

Piyasada dolaşan evliyâ anlayışı, ruhbanlığı çağrıştırıyor. Özel kişiler, özel ibadetler, özel mekan ve törenler, hiyerarşi ve âdetler...

Bilindiği gibi İslâmda ruhbanlık ve özel bir sınıf statüsü yoktur. Herkes Allah’ın önünde eşittir ve herkes Rabbine kulluk yapmakla yükümlüdür.

Kimsenin Allah katında bir imtiyazı (ayrıcalığı) yoktur.

 ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿27﴾

“Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa[528] gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi.

Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.” (Hadid 57/27)

 

-Hadislerde Allah’ın velileri (evliyâullah)

Bazı hadislerde Allah’ın velilerinin kimler olduğunu ve bazı özelliklerini görüyoruz.

Peygamber (sav) ‘evliyâu’llah’ın (Allah’ın veli kullarının), birbirlerini Allah (cc) için severek karşılıklı dost, yârân, ahbab, müttefik olduklarını söylüyor. (Ebû Dâvûd, Sünne/2 no: 4596)

Allah’ın yakınlığını (veliliğini) kazanan mü’minler, Allah (cc) uğruna, O’nun adıyla, O’nun celâli için birbirlerini severler. Bu sevgi ile beraber birbirlerine ilgi gösterirler. (Müslim, Birr/38 no:2567. Darimî, Rekâik/44 no: 2760. Tirmizî, Zühd/53 no: 2390)

Peygamberimize ‘Allah’ın velileri’ kimlerdir diye sorulmuş, O da şöyle buyurmuştur: “Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır (zikredilir.)” (Bezzâr’dan, İbni Kesir, Tefsir, 2/199. İbni Mâce bu hadisi; “...Sizin en hayırlılarınız, görüldükleri zaman Allah’ın hatırlandığı kimselerdir” şeklinde veriyor. Bak: İbni Mâce, Zühd/4 no: 4119)

Takva sahibi mü’minler aynı zamanda, Hakk’ın canlı şahitleridir. Onlar, İslâmın güzelliklerini pratik hayatlarında gösterirler. İslâmı öylesine güzel yaşarlar ki, onlara bakıldığı zaman Allah (cc), O’nun verdiği nimetler ve İslâmın güzellikleri hatırlanır. 

Peygamber (sav) şöyle buyurdu : “Allah’ın kulları içinde kendileri şehid veya nebi olmadıkları halde nebilerin ve şehidlerin bile gıpta ettiği nice kullar vardır. » Denildi ki; Onlar kimlerdir, belki onlara sevgi duyarız? Allah’ın Rasûlü şöyle buyurdu: 

“Onlar, aralarında ticaret ve akrabalık olmadığı halde birbirlerini Allah için seven bir gruptur. Yüzleri nûr (gibidir) ve nûrdan tahtlar üzerindedirler. İnsanların korktukları ve üzüldükleri gün, bunlar ne korkar ne de üzülürler.” Sonra da Yûnus 62.  âyeti okudu. (Müstedrek’ten Elmalılı Tefsiri, 4/495. Ebû Dâvûd bu hadis Ebû Hureyre’den aktarıyor. İbni Kesir, Tefsir, 2/199)

Allah (cc) Hz. Muhammed’i kendi dostlarıyla, düşmanları arasında tam bir ölçüt kıldı. İnsanlardan hiç bir kimse, onun getirdiği gerçeklere iman etmedikçe ve ona bütünüyle bağlanmadıkça, Allah’ın dostu olamaz. Bundan dolayı, Allah’ın Rasûlünü sevmeden evliya olduğunu söyleyenler yalancıdır. (İbni Teymiyye, Velâyet Risalesi, s:10)

Allah’ı sevdiğini iddia edenler Hz. Muhammed’e uymak durumundadırlar:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿31﴾

“Deki Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici ve çok merhametlidir.” (Âli İmran 3/31)

Keşif ve harikulâde (olağanüstü) şeyler peşinde koşanlar Hz. Muhammed’in getirdiği ölçülere uymadıkça yalancıdan başka bir şey olmazlar.

Şeytan daima onların üzerine gelir ve onların yakını olur. Onun için böyleleri ancak şeytanın velileri olurlar, yoksa Allah’ın değil. (Şuarâ 26/221)

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ ﴿36﴾

“Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostu olur.” (Zuhruf 43/36)

Allah’ı zikretmek demek, Peygamberin getirdiği kuralları hayata uygulamaktır. Hayatı her an Allah (cc) görüyormuş gibi yaşamaktır. Her işi Allah (cc) adıyla ve Allah (cc) adına yapmaktır. Yani, bir başka  deyişle Kur’an’ın emirlerine sımsıkı sarılmaktır.

Her kim Kur’an’a inanmaz, onun içindeki düsturları kendisi için düstur haline getirmezse, Allah’tan yüz çevirmiş, şeytana dost/yakın olmuş demektir. 

Bir hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Yüce Allah’ım bana buyurdu ki: “Kim benim bir velime düşmanlık ederse ona savaş açmış olurum.

Kulumu bana yaklaştıracak şeylerden arasında en çok sevdiğim ona emrettiğim farzları yerine getirmesidir. Kulum bana nâfile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder. Öyleki ben onu sevmeye başlarım. Onu sevince de duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık o benimle duyar, benimle görür, benimle tutar ve benimle yürür. Benden bir şey isterse elbetteki veririm.  Bana sığınırsa onu korurum.

Yaptığım hiç bir işte tereddüt etmedim. Yalnız mü’min kulumun ruhunu almakta tereddüt ettim. O ölümden tiksinir, ben de onun hoşlanmadığı şeylerden hoşlanmam. Fakat ölümden kurtuluş yoktur.” (Buharî, Rikâk/38)

“Kulum bana nafile ibadetleri yaparak yaklaşmaya devam eder. Öyleki artık ben onu severim...” Yani o, farzları yerine getirerek Allah’a yaklaşmaya çalışmazsa, asla takva sahibi bir mü’min olamaz.

Takva sahibi olmayanların, yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle davranmayanların da Allah’ın velisi olması mümkün değildir.

Hadiste söylendiği gibi takva sahipleri farz (emredilen) ibadetleri hakkıyla yerine getirerek iyiler (ebrâr) derecesini kazanırlar. Bundan sonra da ‘sâdık mukarrebler’den olmak üzere nâfile ibadetlerle Allah’a yaklaşmaya çalışırlar.

Unutmamak gerekir ki Allah’ın iyi dediği (ma’ruf, birr) işleri yerine getirmeden, kötü dediği (münker, fısk) işlerden uzaklaşmadan Allah’la yakınlık kurduğunu iddia edenler kötü birer yalancıdırlar. Elbette yalancılar da Allah’ın velisi olamazlar. (İbni Teymiyye, Velâyet Risâlesi, s: 39)

 

-Allah’ın velilerine verilen müjdeler

“Müjde dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş budur.” (Yûnus 10/64)

Bu da Allah’ın olan olan teveccühü ve ikramıdır. Esasen ‘evliâullah’ın kerâmeti haktır’ sözünün temeli de bu ilâhí ikramdır.

Allah’dan başka dost ve yakın tanımadıkları, Allah’a aykırı düşmekten korkup-sakındıkları ve ondan başka hiç bir şeyden çekinmedikleri için, Allah (cc) kendilerine veli olur. Bundan sonra da onlara ne bir korku olur, ne de bir üzüntü. (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 4/496)

Ubâde b. Sâmit, “Müjde dünya hayatında da âhirette de onlaradır...” âyeti hakkında sordu da Peygamber (sav) şöyle cevap verdi:

“Âyetteki müjde salih rü’yadır. Mü’min onun görür veya kendisine gösterilir.” (Tirmizî, Rü’ya/3 no: 2275. İbni Mâce, T.Rü’ya/1 no: 3898. Ahmed b. Hanbel, aynı rivâyeti Ebu’d-Derdâ’dan naklediyor. A. b. Hanbel’in, Ubâde b. Sâmit’ten rivâyetinde şu ilâve var: “Kendisi bu âyet hakkında sorunca  Peygamber (sav); “Bana bir şey hakkında sordun ki ümmetimden –ya da senden önce- kimse onu sormamıştı. O, sâlih rü’yadır. Kişi onu görür veya kendisine gösterilir.” İbni Kesir, benzer bir kaç rivâyetin Ebu Hureyre ve Abdullah b. Amr kanalıyla da geldiğine işaret ediyor. Bkz: Muhtasar Tefsir, 2/199)

Ebû Zer Peygamber’e (sav) sormuş ki: “Ya Rasûlellah, Kişi (güzel) iş yapar da insanlar ona teşekkür ederler, ya da onu överler. (Buna ne dersin?) Peygamber; “İşte bu mü’min için peşinen verilen müjdedir.” dedi. (Müslim ve A. b. Hanbel’den, İbni Kesir, Tefsir, 2/199)

Taberî, Ebu Hureyre’nin Peygamberimiz’den şöyle duyduğunu naklediyor: “Bu âyette geçen ‘dünya hayatındaki müjde’ sâlih rü’ya, âhiretteki müjde de cennettir.” (nak. İbni Kesir, Muh. Tefsir, 2/199)

Bazılarına göre âyetteki müjde mü’mine ölüm anında meleklerin verdiği cennet ve mağfiret müjdesidir. Nitekim bir âyette şöyle buyuruluyor:

“Şüphesiz; ‘Bizim Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner ve ‘hüzne kapılmayın, size va’dolunan cennetle sevinin derler.” (Fussilet 41/30)

Berâ b. Azib’in rivâyet ettiği bir hadiste şöyle buyuruluyor:

“Şüphesiz mü’min, ölüm halinde iken, melekler kendisine ak yüzlü ve beyaz elbiseli olarak gelir ve derler ki: “Ey tertemiz ruh, rahata ve reyhana ve sana gazab etmeyen Rahman’a (gitmek üzere) çık.” Böylece o mü’minin ruhu ağzından su kabından damlanın akması gibi çıkar.” (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/199-200)

Âhiretteki müjdeye gelince, Kur’an şöyle diyor:

“(Kıyâmet gününün uyandıracağı) o benzeri olmayan büyük korku bile onları kaygılandırmayacak; Çünkü melekler onları; ‘Size verilen (mutlu) gün işte bu gündür’ sözleriyle karşılaşacaklar.” (Enbiyâ 21/103)

“O gün, mü’min erkekler ile mü’min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşar iken görürürsün. ‘Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedî kalıcılar olarak altından ırmaklar akan cennetlerdir.’ İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Hadid 57/12)          

-Evliyâullah’ın-Allah’ın velilerinin özellikleri

Allah’ın velileri muttaki müslümanlar olduğuna göre, takva sahiplerinin özellikleri aynı zamanda onların da özellikleridir. Şöyleki;

1-Onlar, ‘takva elbisesi’ni koruyucu bir ahlâk olarak kuşanırlar. (A’raf 7/26)

Onlar tam bir iman ile ilâhî emirleri ve hükümleri yerine getirmeye devam ederler. Kendilerinden Allah rızasına aykırı bir durum olmaması için dikkatli davranırlar (ittika ederler). Her türlü haramdan ve şüpheli şeylerden sakınırlar.

2-İnanılması gereken bütün iman esaslarına ve ğayb’a (Allah’tan gelenlere) şüphesiz iman ederler. (Bekara 2/1-4)

3-Allah’ın veli kulları görmedikleri; ama bütün benlikleriyle inandıkları Rablerinden, O’nun huzurunda edepsizlik yapmaktan içleri titrer (haşyet duyarlar).

O (bilinçli, duyarlı) kimseler ki, ğayb olsa, Rablerinden korkar ve Kıyamet saatinden içleri titrer.” (Enbiyâ 21/49)

4-İmanlarında sâdıktırlar. İşlerinde ve sözlerinde, insanların en doğrusu onlardır. Onlar, imanı kalplerinde söz ve amelle kökleştirirler. Onu duruma göre değiştirip bozmazlar. İmanlarını küfürden ve benzeri rezilliklerden korurlar.

“Ama hakikati getiren ve onu bütün kalpleriyle tasdik edenler; işte onlar Allah’a karşı sorumluluklarının (tam) bilincinde olanlardır (takva sahipleridir).

Özledikleri her şey onları Rablerinin katında beklemektedir: Bu, iyilik yapanlar (muhsinler) için bir mükâfat olacaktır.

Bu amaçla Allah, işledikleri kötülükleri siler ve onları (hayatta iken) yaptıkları en güzel şeylere göre ödüllendirir.” (Zümer 39/33-35)

5-Onlar, bütün işlerinin sâlih amel olmasını isterler. Allah’tan hakkıyla korkup-sakınarak, Allah (cc) kendini görüyor gibi güzel davranışlarda bulunurlar. Bilirler ki bilinçli ibadet edenleri ve güzellik üretenleri (muhsinleri) sever. (Mâide 5/93)

6-Onlar, Allah’ın dini uğruna çalışırlar, ellerinden geleni yaparlar ve yoğun çaba gösterirler (cihad ederler). Bu konuda geçersiz mazeretler uydurmazlar, yan çizmezler. (Tevbe 9/44)

7-Onlar, gerek Allah’a, gerekse insanlara söz vermişlerse, sözlerinde dururlar (ahidlerini yerine getirirler). (Âli İmran 3/76)

“… Gerçek ‘birr’ (erdemlilik-iyilik) sahibi, Allah’a , âhiret günü’ne, meleklere, vahy’e, peygamberlere inanan, servetini –kendisi için ne kadar kıymetli olursa olsun- akrabsına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan, namazında devamlı ve dikkatli olan ve zekâtı veren kişidir. Ve geröçek (erdem sahipleri) söz verdiklerinde sözlerini tutan, felâket, zorluk ve darlık anlarında sabredenlerdir; İşte onlardır sadâketlerini gösterenler ve işte onlardır Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde (müttaki) olanlar.” (Bekara 2/177)

8-Namazı gereği gibi ikâme ederler (kılarlar). Namazın mü’minin hayatındaki önemini bilirler ve onu hakkıyla yerine getirmenin çabasında olurlar. (En’am 6/71-72. Rûm 30/30-31)

9-Mallarını Allah yolunda çekinmeden ‘infak’ ederler. (Bekara 2/4)

“O (takva sahipleri ) hem bolluk hem de darlık zamanında (Allah yolunda) harcarlar (infak ederler), öfkelerini kotrol altında tutarlar ve insanları affederler. Çünkü Allah iyilik edenleri (muhsinleri) sever.

Onlar, utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine (başka türlü) zulüm işledikleri zaman, Allah’ı anar ve günahlarının affı için yalvartırlar -zaten Allah’tan başka günâhları kim affedebilir?- ve her ne (zulüm işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler.” (Âli İmran 3/133-135. Bir benzeri Âli İmran 3/16-17)

10-Allah’ın yolunda yürümek, günahlardan kaçınmak, Allah’ın dinine yardım etme konularında sabırlıdırlar. (Nahl 16/126-127.Âli İmran 3/120, 173, 200)

11-Her konuda Allah’a, Rasûlüne ve kitaba itaat ederler. (En’am 6/155. Casiye 45/18-19. Âli İmran 3/172. A’raf 7/156, 157. 59 Haşr/7. v.d.)

12-Herkese karşı adaletle davranırlar, kimsenin hakkına tecavüz etmezler. (Mâide 5/8) Öfkelendikleri zaman öfkelerine hakim olurlar, intikam peşine düşmezler. (Âli İmran 3/134)

13-Onlar gönülden inanarak kunut yaparlar, Allah’ın makamının önünde saygıyla divan dururlar. (Âli İmran 3/17. Ahzâb 33/35)

Geceleri kalkıp Rablerine ibadet ederler. (Zariyât 51/17-18. Âli İmran 3/17, 113)

14-Onlar içten ve samimiyetle Allah’a yönelirler. (Kâf 50/31-33)

15-Kendileri için cennetler ve sayısız mükâfatlar hazırlanan muttakiler, yani Allah’ın velileri, dünya hayatında küfürden, şirkten, ilhaddan (doğru yoldan sapmalardan) ve münafıklıktan sakınırlar. Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle davranırlar. Yalnızca Allah’ın rızasını isterler.

16-Allah’ın haramlarından yüz çevirirler, ma’siyetlerden (günah işlerden) dikkatle kaçınırlar. Böylece insanların temizlerinden, sâlihlerden ve sâdıklardan olurlar.

17-Dünyalıklara iltifat etmezler, onun rahatının ve süsünün bağlısı olmazlar. Dünyanın mücevherleri onları cezbetmez. İyi niyet sahibidirler, Cenneti kazandıracak, ya da Allah’ın razı olacağı amelleri (işleri) yaparlar. (S. A. Zeyyin, el-Emsal fi’l Kur’an- Kerim, s: 201)

18-Allah’ın takva sahibi veli kulları, Allah’ın emrettiklerini yapar, yasaklarından uzak dururlar.

19-Allah’ın takdiri nasıl olursa olsun, sabrederler.

Böylece onlar, Allah’ı, Allah da onları sever. Onlar Allah’tan, onlar da Allah’tan razı olurlar.

20-Fâni şeylere değil, sürekli Allah’a, O’nun rızasına uygun şeylere rağbet ederler

21-Yönleri, yüzleri, niyetleri, beklentileri, ümitleri, beklentileri hep Allah’a yöneliktir. Onlar peygamberler gibi evvâb (yönelen) kimselerdir.

*

“Allah, mü’minlerin düşmanlarını çok iyi bilir. Allah onlara veli-dost olarak ta yeter, yardımcı olarak ta.” (Nisâ 4/45)

İmanı, takvası ve sâlih amelleriyle Allah’ın velilerinden (evliyâullah’tan) olma şerefini kazanan bütün mü’minlere selâm olsun.