Vahiy açısından duymak, işitmek, sözün en güzeline uymak, dinlemedikleri halde dinledik diyenlerden olmamak hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

03.04.2023 –

12 Ramazan 1444

Zaandam-Hollanda

 

        45.Ders: HAKİKAT AÇISINDAN DİNLEME AHLÂKI

Dinlemek, duymanın bir sonraki aşamasıdır. Bir ses duyan önce ona kulak verir, sonra dinler, sonra da anlamaya çalışır.

Anlamak; burada bir anlamda kabul etmek, benimsemektir.

Öyleyse kişi bir şeyi kabul edip benimsemeden önce neyi duyduğuna dikkat etmelidir. Bunun için de iyi bir dinleme tavrı olmalıdır.

“Dinleme ahlâkı” dediğimiz şey anlamanın yolunu açar. Duyulan şeyler arasındaki farkı anlamayı sağlar.

 

-İşitmediği hâlde “işittik” demek

 Kur’an’a göre gerçek kurtuluşun şartlarıın biri de Allah’ın ve O’na davet eden Peygamberin çağrısına “işittik ve itaat ettik” diyebilmektir.

اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

        “Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak «İşittik ve itaat ettik» demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nûr 24/51)

Mü’min samimiyetle, yürekten bu daveti ve davet edeni de kabul eder ve onun haber verdiklerini alır ve hayatlarına taşır.

İman edenler Allah’tan gelen çağrıya böyle karşılık verirler. Zira işitmek, can kulağı ile dinlemeyi, işitilen şeyi yürekten benimsemeyi gerektirir, duyulan şeyleri uygulamayı de içerisine alır.

Mesela; Kur’an’da Ramazan orucu emrini duyan bir mü’min sadece; “tamam işittim, inandım” demez, gereğini yapar.

Ancak insanlardan bazıları böyle değildir. Hak daveti ve Allah’ın kelamını işitirler, ama duyamazlar. Daha doğrusu duymazdan gelirler. Ciddiye almazlar, can kulağı ile dinlemezler. Allah’ın kelâmını işitirler, ancak onu başka anlama çekerler. (Bakara 2/75)

Kur’an’a, İlâhi davete kulak asmadıkları hâlde alaylı bir şekilde “tamam tamam, işittik” derler.

Kur’an müslümanları böyle davranmaktan sakındırıyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ 

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ

 “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.

İşitmedikleri hâlde, “işittik” diyenler gibi de olmayın.” (Enfâl 8/20-21)

Bu şu demektir: “Kur’an size okunduğu siz de onu işittiğiniz hâlde, içinde bunca delil ve isbata rağmen, Kur’an ikna edici bir mu’cize olduğu hâlde ondan yüz çevirmeyin. Onu sıradan bir kitap gibi saymayın.”

“Ya da Allah’ın size olan davetini duyduğunuz hâlde gereğini yapmayı ihmal etmeyin. Siz mü’minlersiniz. Sizin Kur’an karşısındaki tavrınız işitmeyen sağırların, görmeyen körlerin, aklını kullanmayanların tavrı gibi olmamalı” demektir.

Bir kimse işittiğinin gereğini yerine getirmedikçe onun “tamam, işittim ve itaat ediyorum” demesi hiç bir fayda sağlamaz.

Sebebin özel olması, hükmün genel olmasına engel değildir. Âyetin akışından burada uyarının her devirde, Kur’an’ın daveti karşısında duyarsız olanları, işittikleri halde kulak asmayanları, duydukları ilâhi emirlerin gereklerini yapmayanları kapsadığını söylemeliyiz.

Âyet mü’minlere diyor ki öyleleri gibi olmayın ki: Onlar, işittik dediler de hâlâ işitmiş değiller. Dilleriyle "işittik" diye iddia ederler, fakat hakkıyla dinlemiş ve anlamış değiller.

Anlasalar bile anladıklarını icra edip, yerine getirmezler. Sanki hiç duymamış, işitmemiş gibi hareket ederler.

İşte siz bunlar gibi olmayın.

Gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla işittikleri halde Hakikatin üzerinde kafa yormayan, anlamak istemeyen inatçı inkârcılar ve münafıklar sağır ve dilsiz hayvanlara benzetilmiş. Onların duyu organları vardır ama onlar ne konuşabilirler, ne de İlâhi daveti anlayabilirler.

 

-Sözü dinleyip en güzeline uymak

Kur’an şöyle diyor:

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ

اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

“Tağuta ibadet etmekten sakınıp Allah’a dönenlere; işte onlara müjde vardır. O hâlde kullarıma müjde ver.

O kullarım ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.” (Zümer 39/17-18)

Tağut, Allah’ın dışında ibadet edilen her şeydir. Allah’ın hükmüne mukabil hüküm koyan ve tanrılaştırılan güç odaklarıdır. (Ece, Hüseyin K., İslâmın Temel Kavramları, s: 669)

Gerçek en büyük müjdeye, gerçek en muazzam kurtuluşa, gerçek ve en güzel ödüle yalnızca Allah’a kulluk edenler kavuşurlar.

İşte böyle olan kullar sözü/sözleri dinleyip en güzeline tabii olurlar.

Böyleleri kendi hür iradeleri ile “sözün en güzeli”ni tercih ettikleri için, bu iyi niyetlerine karşılık Allah (cc) onlara doğru yola iletir.

 Ya da doğru yolu bulmaları için yetenek ve imkan verir. Doğru yolun önünü onlar için açar veya kolaylaştırır.

İnsan kendisine çağrı yapan pek çok davet alabilir. ‘Gel gel’ diyen pek çok ses işitebilir. Her din mensubu, her ideoloji bağlısı, her cemaat müntesibi başkalarını kendi bulunduğu yola, hâle çağırabilir.

Sağ duyu sahibi, akletme yeteği sağlam olan, tasavvur yetileri gelişmiş kişiler bu çağrıları duyarlar, ama en doğrusuna, en güzeline, en isabetlisine, en faydalısına uyarlar.

Kur’an’ın sözü zaten güzel, daveti haktır. Akıl sahipleri, hakkıyla düşünenler; Kur’an’ı dinlerler ve hemen ona tabi olurlar. Böylece doğru yola iletilirler. Zira onlar bunu hak etmişlerdir.

Burada karşımıza “dinleme ahlâkı” çıkıyor. Neye kulak vermeli, nasıl vermeli, sonuçta nasıl davranmalı?

Doğru olan bir şeyi duymak, onu dinlemek anlamına gelmez. Bilakis duyduğu şeyin doğruluğundan/hak oluşundan emin olan kişi onun gereğini yaparsa onu dinlemiş olur.

Burada kulak vermek; anlamak ve itaat etmek, alıp kabul etmek ve gereğini yapmak üzere harekete geçmektir.

Söz hem güçlüdür, hem de söze dönüşen düşünce değerlidir.

Âyette geçen “sözü dinlemek ve en güzeline tabi olmak”; yani onu anlamak ve o sözün Allah’tan geldiğini bilmektir. Sonra da ona sımsıkı yapışmaktır.

Bir açıklamaya göre, başka sözleri de dinleyip sadece Kur’an’a tabi olmaktır.

Kişi her duyduğunu hemen alıp kabul etmeyecek. Duyacak, dinleyecek, ölçecek, biçecek, muhakeme edecek; ikna olduktan sonra kabul edecek. Böylece en doğruya, en güzele ulaşmaya, ya da en güzele tabi olmaya çalışacak...

Sözlerin en güzeli ve doğrusu da kuşkusuz Kur’andır. (İnne esdaka’l-hadîsi kitabullah, inne’l-hedye hedyü muhammed.)

 

-Dinlemenin de bir ahlâkı, bir adabı vardır.

Dinleme ahlâkını şu başlıklarda toplamak mümkündür:

1-Dinlemek, ciddiye almaktır

2-Dinlememek, aklı kullanmamaktır

3-Dinlemek farkında olmaktır

4-İşitip karşı gelmek, ciddi bir hatadır

5-Dinlemek sorumluluktur

1-Dinlemek, ciddiye almaktır

Çağrıya kulak vermek; hem onu ciddiye almaktır, hem de davet edilen şeyi kabul etmektir.

İnsan bir şeyi, bir kimseyi dikkatlice, can kulağı ile dinliyorsas, onu ciddiye alıyor demektir. Dinlediğine aldırıyor demektir.  Dinlenilen şeyi ciddiye almak, onunla ilgilenmeyi gerektirir.

Doğru sözlü birisi (veya bir haber kaynağı) diyor ki, falanca yol kapalı. Sürücülerin falanca yolu takip etmesi gerekir. O yolun ne zaman trafiğe açılacağı belli değil.

Bu haberi ciddiye almayanlar o yöne doğru giderler ve belki de bazı  zorluklarla karşılaşırlar.

Kur’an’ı işitmek veya dinlemek; ona bütün bir yürekle kulak verme, onun haberlerini, uyarılarını, müjdelerini ve hükümlerini ciddiye almaktır. Daha doğrusu gereğini yapmaktır.

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـًٔا لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ

 “Ey insanlar! Bir örnek veriliyor, şimdi onu dinleyin: Allah’ın dışında yalvarıp yakardıklarınız o varlıkların hiç biri, asla bir sinek bile yaratamazlar; bu iş için hepsi bir araya toplansa dahi...” (Hac 22/73)

اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ

 “(Davete), ancak (bütün kalpleriyle) kulak verenler uyar. (Kalben) ölüleri ise (yalnızca) Allah diriltir. Sonra da hepsi O’na döndürülürler.” (En’am 6/36)

وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ

 “Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin.” (Fatır 35/22)

Ya da Allah (cc) duymak isteyene Hakikatı duymayı kolaylaştırır.

Burada Kur’an’ın davetine kulak vermeye, dinlemeye ve anlamaya dikkat çekiliyor, bunların ciddiye alınması gerektiği hatırlatılıyor.

2-Dinlememek, aklını kullanmamaktır

Hayati öneme sahip bir haberi veya uyarıyı dinlememek, ciddiye almamak aklı kullanmamaktır.

Kişi bir tehlikeyi sezer, ona karşı tedbir alır. Bir faydayı sezer ve ondan yararlanmak için gereken çalışmayı yapar. Bir görevi üslenir, görevini yerine getirmeye çalışır. Bir sorumluluğun altına girer, gerekeni yapmaya çaba gösterir.

Ancak aklını kullanmayanlar bunları ciddiye almaz. Bu gibi konularda gevşek davranırlar.

Kur’an, kendi davetine karşı duyarsız kalanları sağır olmakla niteliyor. Onlar, maddi sesleri duymayanlar gibi, ilâhi daveti  işitmeye ve gereğini yapmaya yanaşmazlar. 

اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ

وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ

“Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağırlar, dilsizlerdir.

Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi. (Enfâl 8/22-23)

Böyleleri Allah’ın kelâmını anlamaksızın ve gereğini yapmaksızın sadece kulaklarıyla iştirler. Aslında bunlar onu işitmemiş gibidirler. Çünkü işittikleri şeyden faydalanmayı bilmiyorlar. (Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 628)

Bu hüküm, Kur’an'ın mesajından haberdar olduğu, onu anlayıp kavradığı hâlde ona aldırmayan herkesle ilgili görünmektedir.

Bazılarının durumu duyuları hipnoz edilenin hâline benzer. Duyuları olduğu hâlde bunlar hipnoz sebebiyle işlevsiz kalırlar, görevlerini yapmazlar.

Kur’an’ın davetine karşı duyarsız olanların durumu da böyledir. İşittikleri halde dinlemezler, duydukları hâlde kulak asmazlar, işitiyormuş gibi yaparlar ama can kulağı ile dinlemezler, bakarlar ama görmezler.  

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَۙ

“(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar (Hakk'a) dönmezler.” (Bekara 2/18, 171)

Peygamber bütün insanları Allah’ın gönderdiği vahiyle uyarıp müjdeliyor. Ancak sağır olanlar, aklını kullanmayanlar bu çağrıyı duymazlar, bu davete aldırmazlar. (Enbiyâ 21/45)

Demek oluyor ki bu gibi insanlar aklıllarını kullanmıyorlar. Basiretleri bağlı,  düşünceleri kıt, yürekleri asıl işlevini yapmıyor.

Çevresinde olup biteni anlamak hem akıl işidir, hem yürek işidir.

“Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve kulakları işitsin?  Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler!” (Hac 22/46)

Bunlar akıllarını kullansalardı, yeryüzünde olup biteni kavrayacak kalpleri, işitecek kulakları, teslim olacak iradeleri, boyun eğecek anlayışları olurdu. Konuyu anlar gereğini yaparlardı.

Bu da onların “dinleme ahlâkı”na sahip olduklarını gösterir.

 

3-Dinlemek farkında olmaktır

Anlamak ve öğrenmek için dikkatlice dinlemek, kendini duyulan şeye tümüyle vererek dinlemek gerekir. Böyle yapan birisi ne dinlediğini, dinlediğinin ne olduğunu farkeder. 

Kur’an, Allah’ın varlığının belgelerinden örnekler verdikten sonra bu gibi âyetlerde işitenler için önemli olduğunu söylüyor. Bunlar elbette işitip ders almak isteyenler için birer ibret kaynağı, birer hidâyet vesilesidir.

Zira onlar ne duyduklarının farkındadır. Sesin ve davetin nereden ve kimden geldiğini anlarlar. 

هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ

 “O, içinde dinlenesiniz diye geceyi sizin için (karanlık); gündüzü ise aydınlık kılandır. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. (Yûnus 10/67. Bir benzeri: Nahl 16/65. Rûm 30/23)

Kur’an kulakları olduğu halde hak daveti duymayanların durumunu dört ayaklı mahlûklara benzetiyor. Onlar da bir takım sesler işitirler ama ne o sesi algılarlar, ne de gereğini yaparlar.

“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (A’raf 7/179, 195. Bir benzeri: Furkan 25/44)

Hak daveti duymayan ve aldırmayanlar da manen sağırlar gibidir. Kendilerini kimin davet ettiğini duymadıkları gibi, neye davet edildiklerini de anlamazlar.

Buna göre asıl sağır, kulaklarında özür olanlar, ağır işitenler değil; hak sese karşı kapalı olan, onu duymamazlıktan gelen, duysa da aldırmayan kimselerdir. (Neml 27/80. Rûm 30/52)

 

4-İşitip karşı gelmek, ciddi bir hatadır

Dinleme ahlakının bir gereği de işitilen şeyi kabul edip benimsemek, arkasından da gerekeni yapmaktır.

“Söz dinlemek” Türkçe’de bunu anlatır. “Şu çocuk söz dinlemiyor” demek, onun itaatsizliğini anlatır.

Kur’an’ın “dinleyin” dediği şey de budur. Bu kafadaki kulakla bir sesi duymak, işitmek değil, kulakla işitilen şeyi akılla anlamak, yürekle bağlanmak, gereğiyle amel etmektir.

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواۜ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاُشْرِبُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْۜ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِه۪ٓ ا۪يمَانُكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

 “Hatırlayın ki sizden sağlam bir söz almış, dağı da üzerinize kaldırmıştık. “Size verdiklerimize sımsıkı sarılın, söylenenlere kulak verin” demiştik.

Onlar, “İşittik ve isyan ettik!” dediler. İnkârları yüzünden kalpleri buzağı sevgisiyle dopdoluydu.

De ki: “Eğer böyle inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!” (Bekara 2/93)

مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدّ۪ينِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَۙ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلًا

“Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler.

Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler. (Nisâ 4/46)

Yahudilerin kendi adamlarına yönelttikleri “kulak vermeden dinleyin” şeklindeki hitabın tarzı, onların hem kendi kutsal metinlerine hem de Kur’an'ın mesajına karşı tavırlarını göstermektedir.

Dinliyormuş gibi yapmakla, işittikten sonra aldırmamak arasında fark olmasa gerek. İkisi de samimiyete, ciddiyete, dinleme ahlâkına aykırıdır.

 

5-Dinlemek sorumluluktur

İnsanın kalp, kulak ve göz gibi organlara sahip olması Allah’ın en büyük lütfudur. (Nahl 16/78. Mülk 68/30) Bütün bunlar olmazsa hayat sürdürülmez.

Kur’an, hem bunların birer büyük nimet olduklarını hatırlatıyor hem de onların doğru kullanılmasına işaret ediyor. Bu organlar doğru, ya da yaratılış amacına, yani fıtrata uygun kullanılmazsa olabilecek zarar konusunda aklı başındaki insanları uyarıyor.

Kulak, göz ve kalplerini gereği gibi kullanıp Allah'a teslim olamayanlar, in­sanlıklarını kaybederler; hayvandan daha aşağı derekeye düşerler. (A’râf 7/179)

Kulak, göz ve kalp, yaptıklarından (ve yapmak zorunda olup da yapmadıkla­rından) sorumludur.

وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لًا

 “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ 17/36)

 

-Dinlemenin âdapları

1-İşittik ve itaat ettik diyebilmek

Kur’an’a göre gerçek kurtuluşun şartı ilâhî davet karşısında “işittik ve itaat ettik” diyebilmektir.

اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

 

“Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak «İşittik ve itaat ettik» demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nûr 24/51)

Kur’an mü’minlere şöyle sesleniyor:

وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

 “Allah'ın size olan nimetini ve “İşittik ve itaat ettik” diyerek Ona verdiğiniz sözü (misakı) hatırlayın. Allah'tan korkup-sakının. Çünkü Allah gönüllerde saklı olanı bilir.”  (Mâide 5/7)

İman edenler şöyle derler:

... وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

 “... İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.” (Bakara 2/285)

 

2-Her sesi duymamak

Ya da kulağı manen temiz tutmak, kirletmemek.

Her sesi duymak, her sese kulağı açmak gerekmez. Kulağa yük olacak sesleri duymaya çalışmak kulağa, daha doğrusu işitme kabiliyetine yazık etmektir. 

Kulak her sesi duyar, ama her sesi dinlemesi gerekmez.

Her sese kulak verenler, duydukları arasında seçim yapmayanlar, duyma yeteneğini çöplüğe çevirirler.

Kulağı kirletmemek, işitme kabiliyetini köreltmemek, yanlış yerde kullanmamak nimetin değerini bilmektir.

Dedikodu,  gıybet, mâlâya’ni, yalan dolan, nemime, seviyesiz ve bâtıl sözler, içi boş iddialar, küfür ve sövmeler, abes ve boş lakırdılar, mühtehcen ve mübtezel konuşmalar, hiç bir işe yaramayan gavezelikler, sulu şakalar ve benzeri sesler/sözler kulakları kirletir.

Kulağı kirli olan da sesler arasından en güzelini, mesajlar arasından en doğrusunu, kelimeler arasından en hoş olanını kolay kolay seçemez.

Kirlenen ve yorulan kulağı abdestle yıkamak gerekir. Abdestte kulağa su vermek bunu sembolize eder. Mü’minler, çocukları büyüdükleri zaman kulaklarını manen kirletmesinler diye onların sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okurlar. Böylece onların fıtrat’a uygun yaratılan kulaklarını yalana ve batıla, kötü ve çirkin sözlere karşı manen sigorta ederler.

3-Seslerin arasından en güzelini seçmek ve almak

اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

 “O kullarım ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.” (Zümer 39/17-18)

4-Seste de hikmeti aramak

Hiç bir insan diğerine tıpatıp aynen benzemediği gibi, parmak izleri ve sesleri de benzemez. İnsan sayısı kadar ses vardır.

Bunu yapan Usta ne kadar güçlü ki bu kadar farklı şeyi yapabiliyor.

 ۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ

“... Yaratıcıların en güzel olan Allah ne yücedir.” (Mü’minûn 23/14)

Hikmetli sözleri arayıp onlara daha fazla kulak vermek güzel işlerden biridir. Bu; “bari siz hikmet dolu söz sarfedin anlamına gelir.”

 “Allah’a ve Âhiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya sussun” hadisi de galiba buna işaret ediyor. (Buhârî, Edeb/31, 85. Müslim, Îmân/74, 75)

 

5-Sözün/sesin kaynağını iyi seçmek

Dinlediğimiz şeyin/sesin hikmet olup olmaması, bize fayda verip vermemesi, dinlemeye değer olup olmaması sesin kaynağına bağlıdır.

İnanan bir insan Allah’ın âyetlerini dinlerken gösterdiği titizliliği, kezzaplardan ve şeytanın iki ayaklı yardımcılarından gelen seslere tersinden gösterir. Yani onları dinlememekle gösterir. 

Konuşmacı kim ve ne konuşuyor?

Konuşulan şeylerin hakikat açısından değeri nedir?

Bir söze kulak vermek kişiye ne fayda sağlar?

Bu demektir ki bâtıla ve sapıklığa davet eden, mâlâya’ni, yalan dolan ve çirkin ve ayıp şeylerlerle meşgul olanı dinlemek gerekmez.

Ama bilgi, hikmet, öğüt, hayra davet eden, lâtif, müjdeleyici, hatta en azından günah olmayan ve insanı oyalamayan günlük konuşmalar dinlenebilir.

6-Muhatabı ciddiye almak

Karşımızdaki kim olursa olsun muhatabımızı ciddiye almak, saygılı davranmak, gerçekten dinlemek güzel ahlâktır.

Ya bu muhatap Kur’an ve ilâhi çağrı olursa...

 

7-Can kulağı ile dinlemek

Sesi/sözü/mesajı anlamanın bir yolu da onu can kulağı ile, ya da yürek kulağı ile dinlemektir. Üstünkörü, eli işte gözü oynaşta, baştan savma tarzı dinlemeler, dinliyor gibi yapmalar anlamanın önünde engeldir.

Kur’an, Nuh kavminin peygamberi dinlememek için parmak uçlarıyla kulaklarını kapadıklarından, başlarını elbiseleriyle kapattıklarından bahseder. (Nûh 71/7)

Hakikate davet eden bir sese aldırmayanları Kur’an şöyle tarif ediyor:

وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا وَلّٰى مُسْتَكْبِرًا كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا كَاَنَّ ف۪ٓي اُذُنَيْهِ وَقْرًاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ

 “Böyle birine mesajlarımız aktarıldığında, sanki kulaklarında bir sağırlık varmış da onları hiç duymamış gibi, küstahça yüz çevirir: işte ona (öteki dünyada) acıklı azabı haber ver!” (Lukman 31/7)

Burada hem hak sese kulak verme anlayışını, hem de muhtabaımızı dinlerken can kulağı ile dinlemeye işaretler bulabiliriz.

Nitekim muhatabı can kulağı ile dinlemenin önemini bilen inkârcılar Kur’an’ın duyulmaması için gürültü yaparlar, yaygara koparırlar, tozu dumana katarlar, onun aleyhine çalışırlar. 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ

 “... Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız, dediler.” (Fussilet 41/26)

Eğer insanlar Kur’an’ı can kulağı ile, dikkatlice dinlerlerse, etkilenmemeleri mümkün değildir. 

Bunun gibi kişi bir sözü anlamak istiyorsa onu dikkatlice dinlemeli. Yürek kulağını da dinlediği şeye açmalı.

*

Sözü dinleyip en güzeline tabi olanlara, gereğini yapanlara, kendi sözünü bu anlamda güzelleştirenlere müjdeler olsun.