Değişmez değerlere rağmen yapılan hataları anlatmaya devam ediyoruz.

5-İftira etmemek:

Değişmez değerlerden bir tanesi de kimseye iftira etmemek, kimsenin hakkında bilmeden, kesin delil olmadan hüküm vermemektir.

Sözlükte “yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak” gibi mânalara gelen iftirâ, terim olarak “bir kimseye asılsız olarak suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik isnat etmek” anlamında kullanılmaktadır. Ancak günlük dilde iftira yaygın olmakla birlikte hukuk ve ahlâkta daha çok ifk ve bühtan terimleri, zina iftirası için de kazf kelimesi kullanılmaktadır. (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklodisi, 21/522)

Peygamber (sav) gıybeti; “birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde açıklıyor.  “Ya benim söylediğim anda varsa, (bu da mı gıybettir?)”sorusuna ise; “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir” cevabını vermiştir. (Ebu Dâvud, Edeb/40 no: 4874. Tirmizî, Birr/23 no: 1935. Müslim, Birr/70 no: 2589)

Bazı yorumcular “Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah yüklenmiş olur” (Nisâ 4/112) âyetinde geçen “bühtan” kelimesini, “Din kardeşine kendisinde bulunmayan bir kusur ve kötülük isnat etmendir” diye açıklarlar.

“Kazf”, terim anlamıyla Kur’an’da yer almamakla birlikte hadislerde hem genel olarak iftira hem de özellikle zina iftirası için kullanılmıştır. Büyük günahların sayıldığı bir hadiste, kötülükten habersiz iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmak bu günahlar arasında gösterilmiştir. (Buhârî, Vesâyâ/23 no: 2766, Hudûd/44 no: 6857. Müslim, İmân/145 no: 262) (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklodisi, 21/522)

Said ibnu Zeyd (ra) anlatıyor: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Faizin en kötüsü haksız yere (bir) müslümanın ırzını (manevi şahsiyetin) rencide etmektir.” (Ebu Davud, Edeb/40 no: 4876)

Peygamber (sav) bir müslümana “kâfir” diyerek iftira eden kimsenin onu öldürmüş gibi günah işlemiş sayılacağını söylüyor. (Buhârî, Edeb/44 no: 6047. Tirmizî, İmân/16 no: 2636)

 “Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir” (Buhârî, İmân/4, 5 no: 10, 11. Müslim, İmân/64-66 no: 161-163) Buna benzer âyet ve hadisler genel olarak doğruluk, dürüstlük ve adaleti emrederek; yalancılık, haksızlık, suizan gibi kötülükleri yasaklayarak insanların birbirine asılsız suç ve kusur isnat etmelerini de önlemeyi amaçlamaktadır. (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklodisi, 21/522)

İslâm’da iftira haram kılındığı gibi asılsız olması muhtemel, doğruluğu henüz kesinleşmemiş haberlere doğruymuş gibi ilgi göstermek ve bunlara araştırmadan inanmak da yasaklanmıştır. (İsrâ 17/36. Hucurât 49/6) Böyle haberlere inanmak haram da, bunları araştırmadan, doğru olduğundan emin olmadan, eldeki imkanlarla başkasıyla paylaşmak caiz (helâl) olur mu? Bugün sosyal medyada bunun sayısız örneğini görüyoruz.

Kur’an’da, Hz. Âişe’ye yapılan iftira (ifk) karşısında o günkü müslümanların (shabelerin) tutumu değerlendirilirken bütün müminlerin, böyle bir habere hemen inanmayıp iftiraya uğrayan hakkında hüsnüzanda bulunmaları gerektiği vurgulanmakta, bu tür asılsız isnat ve iftiraların yayılmasından hoşlananların dünyada ve âhirette ağır bir şekilde cezalandırılmayı hak ettikleri bildirilmektedir. (Nûr 24/12-19)

İslâm ahlâkında, ilke olarak insanlar aleyhinde onları kötüleyici ve incitici mahiyetteki her türlü konuşma ve dedikodu (gıybet, nemîme) yasaklanmıştır. Şuna da dikkat etmek gerekir; birinin aleyhinde yapılan konuşmanın, yazılan yazının gerçeğe dayanması çoğu zaman onu gıybet olmaktan çıkarmaz. (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklodisi, 21/522)

Hadislere göre de iftira İslâmda büyük günahlardandır ve insanın âhiret hayatını iflâsa götürecek, hüsrana uğratacak olan kul hakları arasındadır. (Bakınız: Müslim, Birr/59 no: 6579. Tirmizî, Kıyâmet/2 no: 2418)  

Bir kimsede olmayan kötü bir şeyi onda var diye kesin bir dille, ısrarla düşünmek, söylemek ve yazmak doğru olur mudur. “O kesinlikle hırsızdır, o zanidir, o üç kağıtçıdır, o mel’undur, o dedi-koducudur, o aç gözlüdür, o falancıdır, o haindir, o münafıktır, o zındıktır, şu’cudur, bu’cudur, o fâlancanın adamıdır” gibi, ya denilenler o kişide yoksa bu iftira olmaz mı? Bu böyle yapanlar için vebâl olmaz mı? Böyle yapmak kardeşler, akrabalar, toplum arasında güveni sarsmaz mı? Şüpheleri, nefreti, mesafeleri artırmaz mı? Kardeşliğe, barışa, huzura zarar vermez mi?  

Ama üzülerek söyleyelim ki Kur’an’ın ve hadislerin açık hükümlerine rağmen müslümanlar gıybetten, birbirleri hakkındaki suçlayıcı, önyargılı fikirlerden, diğerlerini onda  olmayan kötü sıfatlarla anmaktan yeterince vazgeçemiyorlar. Akla gelen her fikir, ağza gelen her kelime, rüya gibi görülen her hayal doğru diye anlatılmaz ki. Hele konu başkasının şerefi, hakkı ve ırzı söz konusu ise. Nihayet kişi sözünün nereye gittiğini, başkaları hakkında konuşmanın sonuçları olacağını, konuştuklarından da hesaba çekileceğini unutmamalıdır.

Hele hele iftiranın en büyüğü de Allah’a yapılan iftiradır.

Kur’an her ne sebeple olursa olsun, hangi şekilde olsun Allah’a karşı veya Allah adına yalan uyduranları kınıyor ve tehdit ediyor. Mesela; bir kimsenin Allah’a isnat ederek kendi kafasından hükümler, kurallar, ölçüler koyması (Bakınız: En‘âm 6/138-140), kendine bir şey vahyedilmemişken, “bana vahyolundu” demesi, Allah’a karşı yalan uydurması (Bakınız: En’am 6/2, 63, 144, 156-157. A’raf 7/37. Yûnus 10/17. Kehf 18/14-15. Ankebût 29/68 v.d.) Allah’a iftiradır.

Birisinin dindarlığını ölçmek, ona gruplardan grup, kendine göre dinde ona bir yer ayarlamak, hatta birilerini kendine göre cennete veya cehenneme göndermek Allah’ın işine karışmak, Allah adına konuşmak değil midir? Kimin ne kadar müslüman olduğunu, hangi ibadetlerinin kabul edildiğini, kimin cennete gideceğini bir insan nereden bilebilir ki?

Sonuç olarak başkası hakkında yerli yersiz söylenenler, verilecek yanlış kararlar, önyargılar, suçlamalar, aşağılamalar, incitici, yaralayıcı ifadeler, gıybet, suizan ve iftiralar  (bühtanlar) hem olgun müslümana yakışmaz, hem de toplumda herkese zarar verir.

(Devamı var)

Hüseyin K. Ece

26.11.2016

Zaandam