(Değişmez değerlere rağmen yapılan hataları anlatmaya devam ediyoruz)

6-Ayıpları örtmek:

Kur’an müslümanlara şöyle emrediyor: “... Birbirinizin kusurlarını araştırmayın...” (Hucurât 49/11) Âyette “casus” kelimesi geçiyor. Yani birbirinizin aleyhine casusluk yapmayın. Zira casusluk olayında gizlenen bir şeyi, bir mahremi öğrenmeye çalışıp onun başkasına ulaştırma anlamı vardır.

Müslümanlara tavsiye edilen, din kardeşinin ayıbı yaymak değil; örtmek, gizlemek. Herkesin ayıbı, başkasının duymasını istemediği sırları olabilir. Olgun müslşümana yakışan birinde gördüğü ayıpları, kusurları, eksikleri yaymak, dedikodusunu yapmak değil, gizlemektir. Böylece hem müslüman kardeşinin onurunu korumuş olur, hemde ayıpların toplum içinde yayılmasını önlemiş olur. Bir günah ve ayıp toplum içinde ne kadar yaygınlaşırsa o kadar çok sıradanlaşır, normal görülmeye başlar.

Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah’ta ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse Allah’ta onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim de bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse Allah da kıyâmet günü o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Müslim, Birr/58 no: 2580 (6578). Tirmizî, Birr/19 no: 1930. Bir benzeri: İbni Mâce, Mukaddime/17 no: 225. Müslim, Zikir/38 no: 2699 (6853). Ebu Dâvud, Edeb/38 no: 4891)

Bunun tersi de var. “...Kim mü’minlerin kusurlarını araştırıp açıklarsa, Allah da onun açıklarını ortaya çıkarıverir...” (Ebu Dâvud, Edeb/35 no: 4880. Tirmizi, Birr/86 no:2033)

Bu âyet ve hadislere rağmen müslümanların başkalarının ayıbını, kusurunu, günahını marifetmiş gibi başkalarına duyurmak İslâm edebi ile bağdaşmaz. Bunu sözlü yapmakla yazılı yapmak, dedikodu ile yapmakla sosyal medya aracılığı yapmak arasında fark yoktur.

Unutmamak gerekiyor ki –eğer Âhirete inanıyorsak- yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimiz gibi, sözleyip yazdıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. Başkasını sözüyle, yazısıyla haksız yere incitenler, hayr işlemiş olmazlar.

Nerede yaşıyorsak yaşayalım -müslüman isek-, İslâmın bütün ilkeleri (ahkâmı, ahlâk hükümleri) her yerde geçerlidir.

7-Kendisi için istediğini kardeşi için de istemek:

İşte barışın, kardeşliğin, sosyal ahengin, suçları azaltmanın en kestirme yolu, en ucuz, en sonuç alıcı, en gönülden yapılan metodu.

Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Sizden biriniz, kendisi için istediği şeyi başkası için de istemedikçe (gerçekten) iman etmiş sayılmaz.” (Buhârî, İmân/7 no: 12. Müslim, İmân/71 no: 45 (170))

Buyurun, gerçek müslüman olmak için en güzel nebevî yöntem. Kendisi için istediğini, başkaları için de istemek. Kendisine uygun görmediğini başkaları için de istememek. Pek çok örnek verilebilir. Mesela; bir kimse kendine, ana-babasına sövülmesini, kendisine iftira edilmesini, malına, ırzına zarar verilmesini, hakkının gasbedilmesini, aleyhinde olumsuz konuşulmasını ister mi? Gıybetinin yapılmasını, hakkında yalan haberlerin uydurulmasını, yapmadığı şeyle suçlanmasını, damgalanmasını, hakaret edilmesini, dışlanmasını, ayrımcılığa uğramayı ister mi? Elbette istemez...

Öyle ise kendisi de bütün bunları başkasına yapmamalı. İğneyi kendisine, çuvaldızı başkasına...

Kendisine iyi davranılmasını, işinin görülmesini, hakkının verilmesini, insan yerine konulmasını ister. Öyleyse o da bütün bunları başkasına yapmalı.

Ölçü böyle iken bir müslüman bunun tersini yaparsa hata yapıyor demektir.

8-Başkasını kendine tercih etmek:

Kur’an olgun, cömert, fedakâr, yapıcı olan ilk dönem müslümanlarını şöyle övüyor ve herkese örnek gösteriyor: Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr 59/9)

Abdullah ibni Ömer bir gün Kâ’be'ye bakmış ve “Şânın ne yüce, hürmetin ne yüce! Ancak mü'minin Allah yanındaki hürmeti (saygınlığı) senden de yüce!” dedi.” (Tirmizî, Birr/85 no: 2033)

Böylesine değerli olan Allah’ın kullarına kötülük edilmez, iyilik edilir. Âyete göre şuurlu müslüman, başkalarını kendine tercih eder. Yanin onların iyiliğini ister, ihtiyaçlarını –gücü yetiyorsa- giderir, onların incinmesini, aldatılmalarını, zulme uğramalarını istemez.

9-Müslümanları kardeş bilmek:

Kur’an müslümanları kardeş ilan ediyor. “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurât 49/10)

Buna göre dünayanın neresiden yaşarsa yaşasın, hangi ülkenin vatanadaşı, hangi ırktan, hangi cemaatten olursa olsun; Kur’an’a göre bütün müslümanlar birbirinin dinde kardeşidir. Birbirlerine karşı sorumlulukları, karşılıklı hakları vardır.

Bu âyeti çok sık duyarız. Pek çok müslüman bunu bilir. Ama önemli olan bunu duymak, ya da bilmek değil; gereğini yapmaktır. Allah (cc) müslümnanlara “kardeş” diyorsa, onlara düşen hayatın her alanında diğer müslümanlara kardeşce davranmaktır. Kardeşliğe uymayacak davranışlardan uzak durmaktır. Hiç insan çok sevdiği karındaşına kötülük, eziyet, zulüm eder mi? Hiç onu incitir mi, hiç onun hoşlanmaycağı şeyleri yapar mı?

Kur’an müslümanlar aynı zamanda birbirlerinin velisi olduklarını da söylüyor. Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler...” (Tevbe 9/71 Bir benzeri: Enfal 8/72)

Yani birbirlerini seven, ilgilenen, yardımcı olan, görüp gözeten, kollayan, ortak düşmanlara karşı birbirlerinin müttefiki, hayırlı ve meşru işlerde destekçisidirler. Hatırlamak gerekir ki velilik bağı kardeşlik bağından daha öte ve daha kuvvetlidir. Müslüman kimse velisi olduğu diğer kardeşine hainlik etmez, aleyhine çalışmaz, kötülüğünü istemez, ayağının altına sabun koymaz, ona karşı hasımlarına yardım etmez, onunla savaşıp onu asla öldüremez.

Elbette bu ölçüler kuvvetli imana sahip mü’minler içindir.

10-Fitneye sebep olmamak:

Kur’an’a göre “fitne” katl’den (savaşmaktan, vuruşmaktan) daha kötüdür. (Bakınız: Bekara 2/191, 217) Fitnenin bir çok anlamı vardır. Bunlardan bir tanesi ve Türkçe’de yaygın olarak bilineni; karışıklık, anlaşmazlık, kavga, düşmanlıktır. Fitneye sebap olmak büyük bir vebâldir. Bir yerde tutuşturulun fitne ateşi tez yayılır. Söndürmesi de çok zordur.

Fitneye sebep olanlar bazen neye sebep olduklarını bilmezler. Ancak bazıları iki kişiyi, akrabaları, toplum kesimlerini, cemaatleri, mezhep mensuplarını, grupları, tarafları, devletleri birbirine düşürmek isteyen fitneciler bunu bilerek yaparlar. Böyleleri fitnenin ne kadar zararlı olduğunu bilirler.

Günümüzde fitne ateşini yakmak ve yaymak daha kolay oluyor. Medya, özellikle sosyal medya bu iş için son derece uygun. Akıllı kişi kendisi fitneye sebep olacak, müslümanların arasındaki anlaşmazlıkları, husumetleri artıracak işler yapmaz, bunlara alet olmaz. Söylediklerinin, yazdıklarının, paylaştıklarının doğru olup olmadığına, buradan hareketle başkaları hakkında vereceği kararlara dikkat eder, fitneye, düşmanlığa, hasmâne duyguların artmasına sebep olmaz.

10-Yapılanın karşımıza geleceğini unutmamak:

“Men dakka dukka-aldatan aldatılır”, “çalma komşunun kapısını çalarlar kapını” demişler. Doğrudur, tecrübe ile sabittir. Zulümler, haksızlıklar, aldatmalar, zarar vermeler; günün birinde, öyle veya böyle yapanın başına gelir. Bu Allah’ın tabiata ve sosyal olaylara koyduğu yasadır.

Birileri yanlış iş yapar, bundan dolayı başkalarına maddî veya manevî zarar verir, hakkı olmayan şeyleri gasbeder; sonra da kâr ettiğini zanneder. Hayır, hayır, asla. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. Bugün başkasını bir şekilde incitenler, yarın kendileri başkaları tarafından incitilebilirler.

Kur’an diyor ki: Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir...” (Şûrâ 42/30)

Aklı başında bir müslüman bunu hesaba katar. Yarın bumerang gibi kendisine dönecek yanlışlardan, haksızlıklardan, başkasını incitmekten, aldatmaktan, gıybet etmekten, iftira atmaktan, müslüman kardeşi hakkında kötü düşünmekten mümkün olduğu kadar kaçınır. Eline, diline, beline (bedeninin yaptıklarına) sahip olur, medyada dediklerine ve yazdıklarına, konuştuklarına dikkat eder.

Unutmamak gerekir en iyi müslüman ahlâkı güzel olan insandır. (Bakınız: Buhârî, Menâkıb/23 no: 3559, Edeb/38-39 no: 6029, 6030. Müslim, Fezâil 68 no: 2321 (6033). Tirmizî, Birr/47 no: 1975, 71 no: 2018. Darimî, Rikâk/74)

Hüseyin K. Ece

22.12.2016

Zaandam