Irkçılık (raşisizm), kavmiyyetçilik (ulusçuluk), nasyonalizm, şövenizm,; hepsi de aynı kapıya çıkar. Hepsi de kendi kavmini, etnik kökenini, kendi ırkını üstün görme, dolaysıyla başkalarını aşağı görme saplantısıdır.

 

İslâm bu anlayışa olumsuz anlamıyla “asabiyye” diyor.  

‘Asabiyye’, sözlük manasıyla kavim, kabile, gruplara aşırı düşkünlük ve bağlılıktır. Kişinin kendi kabilesini/kavmini, toplumunu öne çıkarması, onlara ait olan şeyleri savunmasıdır.

Kavram olarak ‘asabiyye’; akraba, soy, grup, kabile, grup veya din gayreti gütmek, kendi yakınlarını, içinde bulunduğu topluluğu üstün görmek, onlara daha fazla ilgi göstermek, tarafgir olmak demektir.

İslâmdan önce düzenli siyasî ve hukukî otoriteden mahrum cahiliyye insanları, kendi akrabalarına çok düşkündüler. Başkalarına karşı kabilecilik duygusuyla hareket eder, akrabasını korur, uğrayabilecekleri maddi ve manevi zararları ‘asabiye’ duygusu ile giderirlerdi. Zulme ve haksızlığa uğradığını iddia edenin imdadına kabilenin diğer üyeleri yetişirdi. Hatta haklı da olsalar, haksız da olsalar; mutlaka kendi akrabalarının tarafını tutarlardı. Bu duygu sebebiyle çoğunlukla zalimle beraber olurlardı. İslâm olumsuz anlamdaki ‘asabiyye’yi kaldırdığı halde, Peygamber’in  vefatından sonra siyasî güçler, mezhep bağnazları, kabileciler ve çıkar grupları tarafından müslümanlar arasında yeniden hortlatıldı.

Akrabayı sevmek, onlara ilgi göstermek, yardım etmek; adaletten ayrılmamak, kabilecilik yapmamak şartıyla İslâmda teşvik edilmiş, sılâ-i rahmi (akrabaya ilgiyi) (Tirmizî, Birr/49 no: 1979)  ibadet sayılmış. Bu anlamıyla asabiyye olumludur. Peygamber (sav); “bir kimsenin kavmini sevmesi asabiyye midir?” sorusuna şöyle cevap vermiştir: “Hayır, fakat asabiyye; kişinin zulümde kavmine yardım etmesidir.” (İbni Mâce, Fiten/7 no: 3949. Bir benzeri: Ebu Dâvud, Edeb/113, 121 no: 5117. Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160)

İslâm olumsuz ve kavmiyyetçilik anlamıyla asabiyyeyi yasaklamış, (bkz: “İnsanları bir asabiye için toplanmaya çağıran, bir asabiye için savaşan ve asabiye uğruna ölen bizden değildir.”) (Müslim, İmare/57 no: 1850. İbni Mâce, Fiten/7 no: 3948. Nesâî, Tahrim/28. Ahmed bin Hanbel, 2/306, 488), kan-soy bağı yerine din kardeşliği bağını ön plana çıkarmıştır. (Hucurât 49/9-10)

İnsanların ayrı soy ve kabile, renk ve kavim halinde yaratılmasının sebebi, tanışmaları içindir. Kur’an’a göre dil, renk, bölge, kavim, kabile, ülke, grup, kültür, meslek, servet durumu, sosyal statü bir insan için üstünlük sebebi değildir. Üstünlük takvadadır. Onu da ancak Yaratan bilir. (Hucurât 49/13) ,

Akraba veya kendi yandaşı haksız da olsa onu savunmak, kendi soyunu, grubunu, kültürünü, uygarlığını üstün görmek, başkalarını aşağılamak, bu yüzden de haksızlık yapmak, bunu ideoloji, adeta inanç ve karakter haline getirmek asabiyye’dir. Asabiyye masum milliyetçilik anlayışından öte bir şeydir. Şüphesiz ki böyle bir anlayış cahiliyye (haktan mahrum olmanın) kafa yapısıdır.

Asabiyye aşırı, haksız, körü körüne, hatta fanatikçe tarafgirlik demektir ki işin olumsuz yanı da burasıdır. Aşırı tarafgir olan birisi haksızlık yapar, adaletten ayrılır, başkalarına karşı övünür, kibirlenir. Böyle bir zihniyet ırkçılığa, yobazlığa, ayrımcılığa, baskıya, dışlamaya, adaletsizliğe ve insan hakları ihlallerine yol açar.

Bu kafa yapısı cahiliyye toplumlarında her zaman var olagelmiştir. Maalesef modern toplumlarda da ırkçılık olarak devam ediyor. Avrupanın ırkçılık tarihi yazılsa çok karanlık bir tablo ile karşılaşmamız mümkün. Bir ırkın üstünlüğü bazı toplumlarda devletin veya rejimlerin ideolojisi oldu. Bu yüzden nice zulümler işlendi, niceleri mağdur edildi, nice savaşlar oldu. 

Günümüzde bu sakat anlayış biraz değişerek hâlâ devam ediyor. Artık ulus, kavim ırkçılığı yerini daha çok kültür ırkçılığına, uygarlık ırkçılığına, ülkeperestliğe bıraktı. Dahası genelde Avrupa’da, özelde Hollanda’da son yıllarda ırkçılık; yabancı düşmanlığı, islama-fobia olarak gelişiyor. Bunların söylemlerine bakıldığı zaman bu kurnazlığı sezmek mümkün. “İslâm geri kültürü temsil ediyor” diyen zihniyet ile “zencilerin insan olup olmadıklarını” tartışmak, “zenciler ve köpekler giremez”, “falanca ırk seçilmiş, diğerleri onların hizmetçileridir” anlayışı arasında fark yoktur. Renginden, geldiği ülkesinden, dininden, kıyafetinden dolayı istenmeyen, dışlanan, ayrımcılığa maruz kalan kalanlar; bu kültürel veya uygarlık ırkçılığının, şövenist kinin kurbanlarıdır.

Üzülerek görüyoruz ki Hollanda’da bazıları bu çağdaş ırkçılık anlayışına meyilli. Irkçılık kokan, yabancılar ve İslâm karşıtı söylemleri ön plana çıkaran partilere ve gruplara destek oluyorlar. Birilerinin bu yolla, toplumdaki bu damardan faydalanıp saltanat sürmesi bir yana; onların yüzünden toplumun ahengi, huzur ve güvenliği tehlikeye düşerse bunlar ne kazanacaklar?

Buradaki –son yıllarda yaptıklarına bakarak- ırkçılara sormak gerek, neden yabancılara karşısınız? Neden İslâmı tehlike, müslümanları sorun olarak görüyorsunuz? Bu insanlar davet üzerine Hollandaya geldiler. Buranın kalkınmasına yardımcı oldular. Ama burayı yakıp yıkmadılar, toplum düzenini bozmadılar. Burayı işgal etmeye kalkışmadılar. Görevlerini yaptılar, yapıyorlar ve herkesin sahip olduğu haklar çerçevesinde diğer insanlar gibi hayat mücadelesi vermeye çalıştılar, çalışıyorlar. Şimdi sorun ne?

Şimdi içinizdeki bu kin ve nefret neyin nesi? Niçin bu kadar agrasifsiniz yabancılara karşı? Neden beraber yaşamayı denemiyorsunuz da, kavgayı, anlaşmazlığı, gruplararası sürtüşmeyi seçiyorsunuz? Niçin kendinizi yerli, başkalarını yabancı, kendinizi üstün başkalarını aşağı görüyorsunuz? Sizin, aşağı gördüğünüz kimselerden, insan olarak farkınız ne?

Söyler misiniz, bu kin ve düşmanlık yüreğinize nasıl sığıyor? Bu size huzur veriyor mu? Bu kadar bağnazlık, katılık, yobazlık yüreğinize yük değil mi?

Unutmayın sizin bu tutumunuz asabiyyedir ve her asabiyye merduttur.  

Hüseyin K. Ece

10.10.2018

Zaandam