İnsan için dünya hayatı şüphesiz ki bir gün sona erecek ve herkes geldiği yere dönecek. Bu dünya insan için gurbettir. Günü gelince anavatana, geldiği yere dönecek.

Birileri buna ister inansın ister inanmasın. Bu ezeli bir gerçektir ve hayatın yasasıdır.

Kur’an bu gerçeği şöyle haber veriyor:  “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn 23/115)

‘Dünya’ sözü, daha yakın, daha uygun manasındaki ‘ednâ’ kipinin dişil (müennes) şeklidir. Dünya hayatı Ahirete yakın olduğu için bu isim verilmiş. Dünya kelimesinin Arapça’daki ‘denâet’ kökünden geldiğini söyleyenler de olmuştur. Buna göre ‘dünya’; basit, iğreti, adi, hakir, alçak, değersiz demektir.

Dünya’ kavramı, âhiret veya âhiret hayatının karşılığı olarak âhiretten veya ölümden önceki hayatın sıfatıdır. ‘Dünya’ bir sıfat olmasına rağmen, üzerinde yaşadığımız yeryüzünün ismi olarak algılanmıştır. Buradan hareketle, İslâmın üzerinde yaşadığımız dünyayı (yer küreyi) kötülediği sanılmıştır. Halbuki Kur’an, üzerinde yaşadığımız yer küresini, yani jeolojik anlamdaki dünyayı anlatmak üzere ‘arz-yer’ kelimesini kullanıyor.

‘Dünya’ kelimesi ise, yeryüzünde yaşanan hayatın basitliğini, değersizliğini, geçiciliğini ifade eden dinî ve ahlâkî bir anlam kazanmıştır. Bu kelime ile yer küresi değil Âhireti hesaba katmayan yaşama zihniyeti tenkit edilmiştir.

Kur’an’a göre dünya hayatı fanidir. Bunun yanında insana nisbetle; “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir...” (En’am 6/32. Muhammed 47/36) Cazibeli, albenili, tatlı ve hoş ama aldatıcı bir meta’dan (fayda, alınıp-satılan şey’den) başka bir şey değildir. (Âli İmran 3/14, 185. Tevbe 9/38. Ra’d 13/26) Fiyatı olacak kadar değersizdir.

“... Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.” (Nisâ 4/77)

Dünya hayatı şuna benzer. Yağmur yağar, pınarlardan su fışkırır, ırmaklarda su akar; bu sularla çeşit çeşit bitkiler büyür, göverir. Böylece yeryüzü sanki en güzel elbiselerini giyer, ziynetlerini takınır, süslerini kuşanır. Bu durum bakanları sevindirir, ferahlık verir ve mutlu eder. Ancak gün  gelir kurur, çer çöpe dönüşür. Ya da tabii bir afet gelir, o süsleri, ziynetleri alır götürür. Hiç solmayacak zannedilen süsler solar, sürecek zannedilen güzellikler biter, insana salatanat gibi görünen varlık, toz toprak olur. Ona sahip olduğunu sananlar da günün birinde elde avuçta bir şey kalmadığını görürler. (Yûnus 10/24. Kehf 18/45)

Çünkü onlar da dünya hayatı gibi fani. İnsana bir müddet fayda ve mutluluk verse de, insanı biraz sevindirip oyalasa sa; sonunda gelip geçici.

Kur’an insan ce canlılar için dünya hayatın fani olduğunu bir de şöyle açıklıyor:

“Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından (geçimliğinden) başka bir şey değildir.” (Âli İmran 3/14, 185. Tevbe 9/38, v.d.)

Kur’an bu ifadelerle dünyayı ve üzerindeki hayatı kötülemiyor. Bilakis onun fani (geçici)oluşunu, ebedi olmayışını, oyalanma ve oyun gibi bir şey olduğunu, insanın bu aldanıp da insanlık görevlerini ve ölümden sonrasını unutmamasını hatırlatıyor.

‘Dünya’ kavramını kendisine göre anlar. İnsanlar onu, kendi meslek, arzu, istek, hedef ve gayelerine göre değerlendirirler. Dünya, bir çiftçiye göre ekmek-biçmek, bir ilim adamına göre ilim (bilgi) alanı, bir âbide göre bir ibadet yeri, bir sarhoşa göre içme ortamı, nefsinin esiri olan bir kimseye göre de gönlünce eğlenme mekânıdır.

Kimileri onu geçici bir zaman olarak görür ve ona göre değerlendirir. Kimileri de hiç ölmeyecekmiş gibi ona sarılır, ölüm ve ötesini hesaba katmaz.

Âyetlerde ve hadislerde ‘dünya hayatı’ ve ona olan tutkunluk yerilmekte; buna karşın bazen de ‘dünya hayatı’ övülmektedir. Bu çelişki değil, ‘dünya’ hayatını farklı ölçüde sevenlere göre değerlendirmedir. Âhireti hesaba katıp güzel bir hayat yaşayanlar için ‘dünya’ övülmüş, Âhireti hiç düşünmeden, nefsinin arzularına uyarak yaşayanlar, dünyayı Allah’a kulluk yapmaya tercih edenler için de yerilmiştir.

İnananlar için dünya hayatı Âhirete doğru giden bir yolculuktur: Abdullah b. Ömer (ra) diyor ki: Rasûlullah (sav) benim iki omuzumu tuttu ve: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. İbni Ömer (ra) şöyle derdi: “Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak/3 no: 6416. Tirmizî, Zühd/25 no: 2333. Bir benzeri: İbni Mâce, Zühd/3 no: 4108)

Peygamber (sav) dünya hayatını şu nefis benzetme ile değerlendiriyor: “…Dünya (hayatı) ile benim ilgim, bir ağacın altında gölgelenip sonra da bırakıp giden yolcunun durumu gibidir.” (İbni Mâce, Zühd/3 no 4109. Tirmizî, Zühd/44 no: 2377)

Öyle bir beldede yaşıyoruz ki bütün hesaplar dünya üzerine, bütün endişeler madde ile kayıtlı. Bütün çalışmalar dünyalık hayatı tanzim için. Bütün planlar daha fazla refah için. Bütün hazırlıklar daha çok alma daha çok harcamak için. Hayat ölümü unutma üzerine kurulu. Mezarlıklar gözlerden ırak. Birisi öldü mü sessiz sedasız defnediyorlar, yakıyorlar. Ölümden bahsetmekten hoşlanmıyorlar.

İnsanlar köstebek gibi lazım olur mu, olmaz mı diye düşünmeden habire yığıyorlar, servetlerine servet, eşyalarına eşya katıyorlar. Hayat kapitalin, eşyanın, maddenin, kazanma ve harcamanın, daha lüksüne, daha yenisine sahip olma anlayışı üzerine kurulu desek yanlış olmaz.

Yeni senenin geldiğe sevinenler giden senenin elden çıktığına hayıflanmıyorlar. “Eyvah bu yıl da zarar ettik” demiyorlar. Dünya hayatının akışına, cazibesine, sevdasına o kadar bağlanmış ki giden yıla üzüleceğine gelen seneye seviniyor, adeta bayram yapıyorlar. Yeni yıl dolaysıyla doyasıya eğlenmeyi, içmeyi, çılgınlık yapmayı hak olarak görüyorlar.

Halbuki giden her sene; genç ise onu ihtiyarlığa, siyah saçlı ise onu beyaz saçlılığa, ihtiyar ise onu mezara biraz daha yaklaştırıyor. Mezara yaklaşmak mı? “Ağzından yel alsın, dur hele, daha genciz” diyenler olabilir. Ancak ilâhî kanun işliyor. İnsan gözlerini kapasa da, aklına getirmese de, üzerinde düşünmese de seneler geçip gidiyor. Ve herkes yavaş yavaş, acılı acısız, yani bazen hastalıkla, bazen sağlıkla, bazen hüzünlü, bazen şenşakrak o taraf doğru gidiyor.

Gece ve gündüzün, ayların ve senelerin peşpeşe gelişi, giden yıl, yeni yıl; hepsi aslında insan için bu hayatın fani olduğunu –anlamak isteyenlere- haber veriyor. Esas mesele, dünya hayatının fani olduğunu unutmamak, hayatı ölümden sonrasını da kazancak bir şekilde yaşamaktır.

 

Hüseyin K. Ece

15.12.2017

Zaandam