Bir başarı veya kazanç isteyen o başarı ve kazanç için çalışmalı. Başarıyı sağlayacak şartlara uymalı, gerekeni yapmalı. Zira durduk nerde hiç kimseye gökten başarı yağmaz.

Bir nimete kavuşmak isteyen bunun külfetine katlanmalıdır.

Külfet; yorgunluk veren, zahmetli iş, meşekkat, sıkıntı, zorluk, yük demektir. (Doğan, M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 1041)

Nimet ise sözlükte masdar olarak; bolluk ve iyi hal içinde olmak, isim olarak maddî ve mânevî imkânlar demektir.

Geniş anlamıyla ni’met; hayatın güzel ve hoş olması, geçim yönünden geniş olmak, manevi olarak rahat olmak anlamına gelir. ‘Nimet’ kelimesinin içerisinde iyilik, mutluluk, ihsan, bağış, hayırlı mal ve servet, her türlü güzel durum manaları da bulunmaktadır.

İnsanın tad alarak mutlu olduğu her şeye nimet denmiştir. Canlı veya cansız bütün varlıklara verilen ve varlıklarını sürdürmelerini sağlayan şeylere ‘rızık’ denir. Bu hayvanlar ve insanlar hakkında kullanılır. Ancak nimet kelimesi yalnızca insanlar için kullanılmaktadır. Çünkü yediği, kullandığı, kavuştuğu şeyin tadını almak yalnızca insana ait bir olaydır. Allah’ın kullarına nimet vermesi bir anlamda verdiği şeyin tadını taddırmasıdır.

İnsana verilen ni’metler ya dünyalıktır ya da âhiretliktir. Dünyada ulaşılan ni’metler de iki çeşittir:

1-Allah vergisi ni’metler. Allah vergisi (vehbî) ni’metler ya maddî olur ya da manevî, ya görünen nimet olur, ya da görünmeyen.

İnsanın sahip olduğu her türlü imkan, yetenek ve varlık aslında Rabbinin ona verdiği nimetlerdir. Bu nimetlere; insana can verilmesi, akletme, düşünme, konuşma, vicdana ve duyulara sahip olma, anlama ve ifade edebilme, inanma ve sevme, irade ve arzu/istek sahibi olma, doğru yolu bulma, rahat olma, insana ait yetenekler, onlara kitap, peygamber ve din gönderilmesi manevî nimetlere; bedenin düzgün olması ve pek çok yönlü fonksiyonu, kullanılan eşyalar, yeryüzüde yararlanılan her şey, yer altı ve yer üstü zenginlikler, bütün güzelliği ve cazibesi ile yeryüzü, hayatın devamını sağlayan her şey, yenilen ve içilen bütün rızıklar maddî nimetlere örnektir. Bütün bunlar birer vehbî  (Allah vergisi) nimettir.

Bu anlamda insanlar Allah’ın nimetlerini saymaya kalksalar sayamazlar.  (Bkz: İbrahim 14/34) İnsana düşen, kendisine sayılamayacak kadar çok bağışta bulunan nimet sahibi Allah’ı tanıması ve hakkıyla şükretmesidir.

2-Çalışılarak elde edilen nimetler.

Emek verilerek, ter dökülerek, zaman harcanarak, çalışarak elde edilen haklar, her türlü kazanç, kazanılan başarı; kısaca kişinin kendi tercihi ve çabasıyla ulaştığı sonuçlar, mülkiyet, makam, kurabildiği yuva, çevirebildiği iş, yakaladığı huzur, taddığı mutluluk ve benzeri şeyler. Öğrenim görüp bilgi sahibi olma, ahlâkı güzelleştirme, doğru olanı arayıp bulma, itibar sahibi olma, mal ve mülk kazanma gibi şeyler farklı farklı nimetlerdir. Bütün bunlarda kişinin az veya çok çabası vardır, olmalıdır.

İnsana her türlü faydanın sağlanması, her türlü zararın ondan giderilmesi de nimettir. (Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s: 514)

Bu nimetlere şunları da eklemek gerekir: Yaşama hakkı, özgürlük, iradeli olmak, inanma ve inancını uygulama hakkı, öğrenme ve kazanma hakkı, uyum sağlayabildiği toplumsal hayat, güvenlik ve bir ülkenin sahip olduğu ya da geliştirdiği imkanlardan farklı şekillerde faydalanmak.

Evet bütün bunlar ve daha saymadağımız pek çok nimet. Bunlarla insan hayatını sürdürüyor, bunlarla mutluluk ve huzur arıyor, bunlarla ayakta kalıp belki insanlık görevini yerine getirmeye çalışıyor. Ancak, bütün bu nimetlerin bir bedeli olmalı. Bir külfeti, zahmeti, ödemesi olmalı. Zahmetsiz ekmek olmadığı gibi, külfetsiz de nimet olmaz. Nimet elde etmek isteyen, bu nimetin cürmü ve gereği kadar külfeti yüklenmeli. Yani hangi çalışmayı yapmak gerekiyorsa onu yapmalı.

Bunu şöyle de anlamak mümkün; hak veya yetki isteyen önce görevini yapmalı, sorumluluklarını yerine getirmeli. Bir anlamda önce emek/çalışma/külfet; sonra kazanç/hak/ücret. Bir kişi bir yerde görevini yapmayacak sonra aynı yerde hak taleb edecek! Bir kişi üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirmeyecek, sonra da yetki, ödül veya ücret isteyecek! Böyle bir istek mantıklı değildir. Böyle bir anlayış tabii değildir. Bu bir zihniyet yanlış yerden besleniyor demektir.

Mesela aile içinde sorumluluğunu yerine getirmeyen, yapması gerekenleri yeterince yapmayan bir eş, o ailde hak talep ederse, yetki tartışması yaparsa; orada bir yanlışlık var demektir. Bir kişi bir iş için gereken diplomaya, tecrübeye ve beceriye sahip olmayacak, ama o iş yerinde şef, müdür, yetkili olmak isteyecek! Bir kimse okumayacak, okumanın zahmetine katlanmayacak, sonra bir yolunu bulup en yüksek derece diploma edecek! Birisi hiç çalışmayacak, kazanç elde etmenin yollarına ve sebeplerine başvurmayacak, çaba göstermeyecek; sonra da çok parayı, çok eşyayı, lüks hayatı işsteyecek! Olacak iş mi?

Sık sık duyduğumuz bir âyet-i kerime var: “ve insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir. Ve zamanı gelince onun çabasının sonuçları görülecektir.” (Necm 53/39-40)

Yukarıdan beri söylediklerimizi bu ilâhi ölçü kuvvetlendiriyor. Kişi nerede ve nasıl olursa olsun, iyi veya kötü, az veya çok, hayırlı veya hayırsız; çalıştığının, emeğinin, çabasının karşılığını alır.

Dikkat edilirse burada bir açıdan külfet –nimet dengesinin altı çiziliyor.

İnsan nerede yaşarsa yaşasın, o ülkenin nimetlerinden faydalanıyorsa üzerine düşen vatandaşlık görevini yapmalı, külfete, yani zahmete ortak olmalı. Ki külfetin, çabanın, işbölümünün, birlikte gayret etmenin, fedakârlıkların sonucunda hasıl olacak nimetten, refahtan, sosyal imkanlardan, sosyal barıştan faydalanma hakkı olsun.

Bu görevin arada sırada seçim sandığına gidip oy vermekle bitmediğini hatırlamak gerek. Evet, vatanadaşın mahalli işlerini gözetmek, yönetmek, planlamak, ya da vatandaşın kendisi ile ilgili kararlarda birilerine yetki vermesi,toplumun zararına karar ve uygulamaları yapacak olanlara yetki vermemesi görevi. Fakat vatandaşlık görevi bu kadar değil. Hayatın diğer alanlarında ne yapıyoruz, ona bakmalı. Topluma zarar vermemek, kimsenin hakkını yememek, kimseyi rahatsız etmemek de vatandaşlık görevidir. Bir anlamda buradaki huzur ve refah için külfete ortak olmaktır.

20.01.2018

Zaandam