Üzülerek söyleyelim ki Hollanda hapishanelerinde hatırı sayılır sayıda müslüman mahkûm var.

Uzun zamandan beri hapishanelerde geestelijke verzorger (manevi rehber) olarak çalışan birisi olarak müslüman kişilerin  hapishaneye düşme sebeplerini şöyle özetleyebilirim:

1-Aile hayatından kaynaklanan sebepler: Bilhassa gençlerin zamana, kişiye, inanca, şartlara uygun, kişiye sağlam bir karakter kazandıran, inançtan kaynaklanan kaliteli eğitim ve terbiyenin verilmeyişi,

Bunun yanında ailede yeterli ilgisinin olmayışı, yalnızlığa terkedilme,  boşanmalar, çocukların bakıcı ailelere bırakılmaları,

-Aile içi şiddet. Çocukların dövülmesi, aşağılanması, aile içi içki, kumar, uyuşturucu alışkanlıkları, kavgalar, maço erkeklerin varlığı kimilerini suça itiyor.

2-İnanç boşluğu: Eğitim ve terbiyede inanca, dinî değerlere yer verilmemesi, ya da dinin çocukların anlayacağı şekilde öğretilmemesi, geleneğin, örf ve âdetlerin din diye öğretilmesi, ya da gençlere bid’at ve hurefelerin İslâm boyası sürülerek din diye öğretilmesi. Böyle bir din anlayışı gençlerin hayatta karşılaştıkları gerçeklere ve sorulara cevap veremiyor, sonra da bir boşluğa düşüyorlar. İnanç açısından boşluğa düşenler de suç ortamına sürüklenebiliyor.

Kimileri de günahın, suçun, haramın ne olduğu konusunda yeterince bilinçli olmazlar. Sonra da yapmaktan çekinmezlar.

3-İhtiyaçlarının karşılanmaması: İhmal edilen ve en tabii ihtiyaçların yeterince karşılanmaması, gençlerin ruh yapısına olumsuz etki eder. Bu ihtiyaçları başka yoldan karşılamayı denerler. Bu da onları suça sürkleyebilir.

4-Anne-babaya karşı gelme, ya da onlarla iletişimsizlik: Kimilerine göre anne-baba geri kafalı, cahil, okumamış, gençlerin halinden anlamayan, kaba, her şeye karışan, çocukların özgürlüklerini kısıtlayan, ihtiyaçları karşılamayan kimselerdir. Ebeveynine böyle bakan gençler onları dinlemez, yalan söyler, kandırmaya çalışırlar. Bu gibi sebepler, anne-babanın da sorunlara ustalıkla yaklaşamaması giderek aralarındaki iletişimi azaltır. İletişimsizlik uzaklaşmayı, ilgilenmemeyi, hatır saymayı, saygı göstermeyi, değer vermeyi azaltır.

5-İrade zayıflığı, aklı kullanmamak, ileriyi görememek: Kimilerinin iradeleri zayıftır. Nefsini isteklerine, şeytanın davetlerine hayır diyemez. Bazen daha çok kazanma hırsı, şehvet-kadın, lüks hayat özlemi, dış (zevke hitap eden) hayatın cazibesi ağır basar. Aklını kullanıp bu iyi mi kötü mü, sonu ne olur, zarar mı ederim kâr mı diye düşünmez. O anda canının istediğini yapar. Bu şekilde aklı ve iradesi devre dışı kalıp nefsinin kölesi olanlar suça daha çok meyilli olurlar.

6-Başıboş olmak, umursamamazlık: Kimileri hayatta başıboş olduğunu, görev ve sorumlukları olduğunu bilmez. Ya da böyle şeylerle ilgilenmez. Veya sorumluluk altına girmek istemez. Bu onun zevklerine engel olabilir. Böyleleri okumayı anlamsız, meslek yapmayı lüzumsuz, evlenmeyi ayakbağı sayar. 

Bazı müslüman gençler, «şimdi hayattan zevk alayım, ileride tevbe ederim » diye hayali bir ümide, daha doğrusu şeytanın bu tip aldatmalarına aldanırlar. Zevklerinin peşine giderken, kendince eğlenirken, bir de bakarsınız ki hapse düşmüşler.

Kimileri de yaptıklarının duyulmayacağını, bilinmeyeceği hayaline kapılır. Ya da «ne olacak, bir kaç yıl yatar çıkarım, şimdi keyfime bakayım» şeklinde düşünür. Bunlar kanunları, cezâi müeyyideleri, hatta başkalarının haklarını umursamazlar.  

7-Kötü arkadaş seçimi: Müslüman gençlerin bir kısmı «Kişi arkadaşının (dostunun) dini üzerindedir, Bu yüzden kiminle arkadaşlık yaptığına dikkat etsin» (Ebu Davud, Edeb/19. Tirmiz, Zühd/45) hadisini kaale almazlar. Kötü, ahlâksız, kriminel kişilere yanaşırlar, ya da suça bulaşan kişilerle arkadaşlığ bırakmazlar. Onlarla birlikte suça yuvarlanırlar. Bir defa bu suç ortamına girilmişse uzaklaşması da zor olur.

8-Hırs ve tamah, kanaatsizlik: Genelde insanlarda, özelde gençlerde hırs, tamah ve özenti vardır. Ancak bunların dengelenmesi, ihtiyaç ile lüks, zaruri gereksinim ile özenti arasında bir dengenin olması gerekir. Bazen ihitiyaç zannedilen şey, israf, lüks, lüzumsuz, üretici firmaların  propagandası olabilir.  

“Kanaat tükenmeyen bir hazinedir”. Bu hazineyi kaybedenler aç gözlü, hırs ve tamah sahibi olurlar. Aç gözleri doymadığı için de yanlış işler yaparlar, hakları olmayan şeylerin peşine düşerler.

9-Nefsin isteklerine aşırı düşkünlük: Kimileri zevk ve safaya aşırı düşkündür. Gayri meşru işlerden zevk alırlar. Bazıları da erkeklere bu işleri yakıştırırlar: Erkek adam diye. Bu tutku onların kalp gözlerini kör eder de günaha, reszilliklere, sonunda da suça iter, haberleri olmaz, ya da aldırmazlar.

Halbuki iyi ve yiğit kişiler nefsin isteklerini kontrol ederler, nefsinin, zevklerinin, tutkularının kölesi olmazlar.

10-Yanlış evlilikler, yanlış namus anlayışı: Aile geçimsizlikleri olabilir. Ancak bu gibi sorunlar medenice çözülebirlir de. Bazıları yanlış namus anlayışında, modası geçmiş örf-töreden hareketle şiddete başvurabiliyor, cinayete sebep olabiliyor. 

11-Yanlış din anlayışı, ya da inanç istirmarcılığı: Kimilerine göre Hollanda “dârul-harb-savaş ülkesi”dir. Dolaysıyla ğavura zarar vermek, nesillerini uyuşturucu ile zehirlemek, onları sömürmek caizdir derler. Bu, İslâmı yanlış anlamaktır ve dini kendi aşağılık çıkarı için kullanmaktır.

12-Takva bilincinin ve âhiret inancının zayıflığı: Takva, “Allah (cc) her an beni görüyor, beni murakabe ediyor” inancıyla, O’na karşı sorumluluk bilinciyle davranmaktır. “Sağ ve solda iki meleğin yapılan her şeyi amel defterine kaydediyor, âhirette bunlardan hesap vereceğim” şuuru ile yaşamaktır. Sonsuz hayattaki mutluluğun da bu dünyada kazanıldığını bilmeyenler hata yapmaya, günah-suç işlemeye devam ederler.

Böyleleri galiba Allah’a karşı saygıyı-sevgiyi unutuyorlar, ya da ölümden sonraki hayatı hatırlamak istemiyorlar.

Hüseyin K. Ece

23.12.2018

Zaandam