(Bizim yörede faydasız işlere, işe yaramaz adamlara, hayırsız çocuklara ‘meymenetsiz’ derler)

Kıyâmette insanlar bir açıdan üç kısım olacak: Ashâb-ı meymene, ashâb-ı meş’eme ve sâbıkûn (îmân ve itâatte öncü olanlar). (bkz: Vâkı’a 56/3-11) 

Vâkıa Sûresinin başında geçen „Ashâb-ı meymene“ kitapları sağından verilecek olanlar, dolaysıyla sonsuz mutluluğa erenler şeklinde, „ashâb-ı meş’eme“ ise amel defterleri sol taraftan verileceği için âhiret bedbahtlığını hak edenler şeklinde anlaşılmış. Cennetlikler ‘ashabu’l-yemîn’dir. Yani onlara cennet müjdesi veya amel defterleri sağ taraflarından verilecek.

Bu iki kelimenin böyle anlaşılmasının bir sebebi de „meymene ile yemîn“, „şimal ile meş’eme“ sözcükleri arasındaki benzerlik, âhirette amel defterlerini kimilerinin sağ taraftan (yemin’inden), bazılarının ise solundan (şimalinden) alacağını haber veren âyetler olsa gerektir. Mesela;

“Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler. Âhiret mutluluğuna erenler (yani sağ ehli: Amel defteri sağdan verilenler) var ya, ne mutlu onlara!” (Vâkı’a 56/25-27) Aynı ifadeyi Vâkıa Sûresinde iki defa daha görüyoruz. (Vâkıa 56/38-40 ve 88-91. Ayrıca bkz: Müddessir 74/38-39)

Burada geçen ashabı-yemin (sağ ehli) Türkçe meallerde; hesabı sağ taraftan görülenler, sağdakiler, sağın adamları, mutluluğu hak edenler, dürüst ve erdemli hayat yaşayanlar, bahtiyarlar, uğurlu adamlar, uğur ve mutluluk yarânı şeklinde ifade edilmiş.

Buna karşın bir de “ashab-ı şimal: Sol ehli, yani kitabı solundan verilenler, ya da sonsuz mutluluktan kendilerini mahrum edenler var. (Vâkıa 56/41. Bir benzeri: İnşikâk, 84/11-15) 

Âyetlerde geçen ve ashab ile tamlama olan «yemîn»; sağ, sağ taraf, sağ kol, kuvvet ve kasem (and) demektir. Sağ taraf, meclis ve mahfillerde saygı yeridir. Yemîn mecazen ‘sağduyu’yu yani vicdanı da anlatir. „Şimal“ ise bunun tam tersidir.

“Meymene” ; bereket, saâdet, mutluluk, iyi nitelik, uğur, hayır demektir. (Türkçe Sözlük, s: 1019), ashâb-ı meymene ise;eylemlerinde bereket /uğur olanlar, yaptıklarıyla mutluluk kazananlar, ya da kitabını sağından almayı hak edenler demektir. Ayrıca saygın bir makamda bulunan haysiyetli kimseler, kendilerine ve başkalarına yararı dokunan hayırlı insanlar anlamına da gelir.

Kimilerine göre „ashâb-ı meymene ile ashâb-ı yemîn“ aynı anlamdadır. Ancak lafzın farklılığı anlamın da farklılığı kuralından hareketle meymene kavramın daha geniş ve özellikle dünya hayatına yönelik, iyilik, yardım, merhametli, vicdanlı ve iyi insan olmayı ifade eden bir manaya sahip olduğunu düşünüyoruz. Bu kavramın sadece kıyâmette kitabını sağından alacak olanları ifade ettiğini söylemek onun bugün, bu hayatta, ahlâkî ve imanî olarak verdiği mesajı gözden kaçırır.

Bu kelimenin yer aldığı bağlam, onun mesajı hakkında bir ipucu veriyor.

“Bilir misin nedir o sarp yokuş (akabe)? Bir kişiyi daha zincirlerinden kurtarmaktır. Veya açlık gününde (muhtaçları) doyurmaktır. (Mesela) yakını olan bir yetimi, ya da evsiz barksız, yurtsuz yuvasız bir düşkünü...

Daha sonra iman edenlerden olmak ve birbirine sabrı ve merhameti (vicdanlı olmayı) tavsiye etmektir

İşte böyleleri ‘ashabu’l-meymene’dir-meymene sahipleridir.” (Beled 90/12-18)

Bakınız burada „ashâb-ı meymene“; köle azat eden, yetimi, yoksulu ve aç insanı doyuran, îmân edip sabrı ve merhameti birbirine tavsiye eden kimseler olarak tanıtılıyor.

 Rahmette hem acıma duygusu, hem şefkat, hem de iyilik etme şuuru vardır. Bu özellik Allah (cc) için kullanıldığı zaman, ihsan ve lütûf; kullar için kullanıldığı zaman ise acıma, bağış ve kalp yumuşaklığı, esirgeme, sevgi gösterme, yardım etme, iyilikte bulunma, bağışlama; yani vicdanlı olmak gibi anlamlar kasdedilir.

Merhametli olmak da vicdanlı olmayı gerektirir  Ashab-ı meymene, yukarıdaki âyetlerde sayıldığı gibi yoksula yardım eden, yetimi gözetip kollayan, modern veya klasik her türlü köleliğe karşı mücadele eden, Allah’ın dışındaki varlıklara kulluk anlayışına direnen kimselerdir.

Onlar birbirlerine merhametli olmayı öğütlerler. İnsanlar arasında merhamet yaygınlaşsın, merhamet ahlâkı çoğalsın diye çaba gösterirler, bu konuda örnek olurlar. 

Bunun tersi “ashab-ı meş’eme/ashab-ı şimal”dir.

Merhameti olmayanda meymenet de yoktur. Böyleleri yarın hesap gününde ceza haberlerini/kitaplarını sol taraflarından alacaklar. Bunlar ‘meş’um’ insanlardır. Kur’an bunları şöyle anlatıyor:

“Âyetlerimizi tanımayanlar ise (kitabı solundan verilen) uğursuz/bereketsiz kişilerdir. (Beled/19-20)

Meş’um; uğursuz, kötü demektir. (Türkçe Sözlük, s: 1014) Meymenetsiz, meş’um kimseler merhametsiz, şefkatsiz, katı vicdanlı adamlardır. Bunların çok olduğu toplumlarda maalesef hak ihlalleri, suçlar, saldırılar, haksızlıklar, hatta savaşlar olur. Bunların eline imkan geçince başkalarına eziyet ederler, zulüm/haksızlık yaparlar. Haktan ve adaletten saparlar.

Çünkü onlar ‘meymenet sahibi’ yani vicdanlı insanlar değil, vicdanları körelmiş, merhametsiz, bedbaht, gaddar, zalim, çıkarcı, bencil kimselerdir.

“Meymenetli olmak veya meymenetsiz olmak”, işte bütün mesele bu.

Hüseyin K. Ece

19.07.2019

Zaandam/Hollanda