Müslüman Ramazan gelince farz olan orucu tutar. Böylece oruç da tutar. Bu şu demektir: Hakkıyla oruç tutan, oruç tarafından tutulur.

Aslı "sıyâm, savm" olan, Türkçemizde “oruç” adı verilen ibadet; sözlükte nefsi meylettiği şeylerden alıkoymak, kendini tutmaktır.

Kavram olarak oruç; sabahın başlangıcından, imsak vaktinden güneşin batışına, iftar vaktine kadar yemeden ve içmeden ve cinsî ilişkiden, ibadet niyetiyle nefsi alıkoymaktır.

Sahih bir hadiste geçtiği gibi savm-oruç; İslâmın üzerine bina edilidği temellerden biridir. Hz. Muhammed şöyle dedi:

"İslâm beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilâh (tanrı) olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Elçisi olduğuna şâhitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah'ın evi Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." (Buhârî, Îmân/1, 2, Tefsîr (2)/30. Müslim, Îmân/19-22. Tirmizî, Îmân/3. Nesâî, Îmân/13)

İslâm, Allah’tan gelen hakka (gerçeklere) teslim olup, bu teslimiyet ve kabul edilen ilahi ölçülere göre üzere selâmete (kurtuluşa ve mutluluğa) ermek ise, oruç bunu sağlayan önemli ibadetlerden biridir. Oruç bir açıdan imanın en açık isbatı, onu güçlendiren ve kemâle erdiren en önemli sâlih ameldir. (Unutmamak gerekir ki, bir müslüman için Allah’ın emrettiği ve O’nun razı olacağı bütün eylemler sâlih ameldir, yani ibadettir.)

Oruç ibadeti, nefsin aşırı isteklerine ve arzularına direnişin adıdır, tahammül ve iradedir. Oruç; müslümana Allah için bir şey yapabilmenin lezzetini, iradenin değerini, bir görevi başarıyla yapabilmenin sevincini tattıran, sabrın ne büyük bir nimet olduğunu öğreten en güzel kulluktur.    

Kur’an oruç tutanları övüyor. (bkz: Ahzab 33/35) Peygamber (sav) de oruç hakkında şöyle buyurdu:

Ebu Ümâme (ra) anlatıyor: "Ey Allah'ın Elçisi dedim, bana öyle bir amel göster ki (yaptığım takdirde) Allah beni mükâfatlandırsın.''  "Sana orucu tavsiye ederim, zira onun bir eşi yoktur” dedi. (Nesâi, Sıyam/43)

"Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez." (Buhârî, Savm/4, Bed'ü'l-Halk/9. Müslim, Sıyâm/166 no: 1152. Nesâi, Sıyam/43. Tirmizi, Savm/55 no: 765)

"Oruç perdedir. Biriniz  oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız lâf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!'' desin (ve ona bulaşmasın).'' ( Buhârî, Savm/2, 9, Libas/78. Müslim, Sıyâm/164 no: 1151. Muvatta, Sıyâm/58.  Ebu Dâvud, Savm/25 no: 2363. Tirmizî, Savm/55 no: 764). Nesâi, Sıyâm/41. İbnu Mâce, Sıyam/1 no: 1638)

 

-Orucun farz kılınmasının gerekçesi

Kur’an, Allah’ın müslümanlara neden orucu emrettiğinin sebebini açıklıyor:

"Ey iman edenler, Allah’a karşı takvalı olasınız diye, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi, sizlere de oruç tutmak farz kılındı.” (Bekara 2/182)

Demek ki orucun farz oluşunu gerekçesi takva imiş. Yani Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımak. Allah’ın kendisini murakabe ettiğini, gördüğünü  bilerek davranma şuuru.

Kur’an’da pek çok âyette insanlar, özelde de müslümanlar takvalı olmaya davet ediliyor. Mesela; “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının (takvalı davranın) ve siz ancak müslüman ismiyle ölün.” (Âli İmran 3/102)

“... Allah’a karşı gelmekten korkup-sakının ve bilin ki, Allah müttakilerle (sorumlu davrananlarla) beraberdir.” (Bekara 2/194)

Pek çok ibadetin gerekçesi de tıpkı oruç gibi daha takvalı olmaya, daha sormlu davranmaya teşviktir. Mesela;

“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız (takvalı olasınız).” (Bekara 2/21. Mü’minun 23/23, 32. A’raf 7/65)

“İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah  emretti, belki sorumluluk bilinciyle davranırsınız.” (En’am 6/153)

İnsan kul olduğuna göre, Yaratıcısı ve her açıdan kendisine muhtaç olduğu Efendisine karşı sorumluluk taşımalı. O’nun kendisini her an gördüğünü, yaptığı her şeyi bildiğini hesaba katarak hareket etmeli. Bu hem O’na karşı bir edeptir, hem de iyi, güzel, doğru işler (ameller) yapma konusunda bir bilinç kaynağıdır.

Oruç işte bu bilinci kuvvetlendirir. Müslümanın davranışlarına dikkat etmesini sağlar. Kimin karşısında olduğunu bir kez daha hatırlatır. Ramazan bir nevi şuurlanma, bilinç depolama fırsatıdır.

Oruç müslümanlara farz kılındı ki, hem günahlara ve hatalara karşı korunabilsin, hem de Allah’a karşı sorumluluk bilinci artsın. Zaten Allah’a karşı kalbinin derinliklerinde sorumluluk duyan dikkatli olur. Günahların ve hataların getirebileceği zararlara karşı ibadet ve itaat ile (tabi ki oruçla) kendini korumaya alır.

“Ey namaz kıl beni” demek ile “ey oruç tut beni” demek aynıdır. Namaz nasıl ki musalliyi derler, toplarsa; oruç da oruçluyu tutar, korur, gözetir. Manevi yırtıklarını yamar, eksiğini tamamlar, unuttuklarını hatırlatır, daha çok verdirir, sevilmesi gerekenleri sevdirir, sevindirir, takva elbisesi (A’raf 7/26) giydirir.

Oruçlu, Ramazan’ı inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek geçirir ve değerlendirirse şöyle diyebilir: “Ben bu Ramazan’da oruç tuttum. Şükürler olsun ki o da beni tuttu.”

Hüseyin K. Ece

23.04.2019

Zaandam