Bazen kapı çalınır. Açıp bakarım bir Hollandalı yaşlı bayan, erkek veya bir müslüman.  Elinde bir kumbara veya makbuz. Farklı hayır kurumlarına, vakıflara yardım topluyorlar.

Bunun asgarisi ne kadar diye sorunca da, “asgarisi yok, siz ne kadar uygun görürseniz, gönlünüzden ne koparsa” gibi cevaplar verirler.

Tebrik ederim ve boş çevirmem. Çünkü bunu yapan gönüllü üç şey yapmış olur: 1-Kendisi (İslâmın hayr dediği) bir işi gönüllü yapıyor. Yatmıyor, pineklemiyor, vaktini uyuyarak, tv. seyrederek, okey oynayarak, boş lakırdılarla geçirmiyor. Bir iş, bir meşguliyet buluyor ve hareket ediyor. Başkasına faydalı olduğu gibi kendi sağlığına da yardımcı oluyor.   

2-İnsanlara faydalı olmak için kurulmuş bir organizeye yardım topluyor. O kuruluş kimbilir hangi muhtacın ihtiyacını giderecek, kimbilir hangi hastanın iyileşmesine yardımcı olacak. Kimbilir bazı hizmetlere aracı olacak. “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır” sözündeki gibi.

3-Benim yardım vermeme (İslâmî anlamda infak etmeme) sebep/aracı oluyor.Kapıya gelen de boş çevrilmez. Zeyd ibnü Eslem adlı sahabe Rasûlüllah’ın şöyle dediğini anlattı: “İsteyen (kapınıza) at üzerinde gelse bile ona sadaka verebilirsiniz.” (Muvatta, Sadaka/3) Üstelik sadaka vermek (yani infak etmek) malı/parayı eksiltmez, bereketini artırır. (Müslim, Birr/69 no: 2588. Tirmizî, Birr/82 no: 2030. Muvatta, Sadaka/12)

Onlar bunu zannederim gönüllü yapıyorlar. Bir ücret alıp almadıklarını bilmiyorum. Sorma gereği de duymadım. Birisi topluma faydalı bir organize için yola düşmüş, kapı kapı gezip yardım topluyor. Bu benim için önemli. Belki onun gibi kalkıp dolaşamam, ihtiyaç sahiplerini, yardıma muhtaçları, ya da bu kuruluşlarına ulaşamam. Bunu yapan gönüllüye bir kaç kuruşla, takdir ve dua ile destek olmak; hem onu sevindirir, hem vereni mutlu eder. Hem de yapılan katkılar bir faydaya aracı olur. Bütün bunlar güzel şeyler.

Tabi ki bu ve benzeri güzel şeylerin, hayır işlerinin, insanların herhangi bir şekilde faydasına olacak çalışmaların gönüllü olarak yapılması tercih edilir. Bir karşılık beklemeden yapılan yardımlar, el atmalar, destek olmalar daha mutlu edicidir, daha iyidir.

Kur’an’a göre iman etmek de, inkârcı olmak da, Allah’a ibadet (kulluk) etmek de, kulluğu başkalarına yapmak da gönüllülük esasına dayanır. “Ve de ki: Hak (gerçek) Rabbinizden (gelmiştir). Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin...” (Kehf 18/29)

Buna göre bir insan düşünür, aklını kullanır, anlar ve ikna olduktan sonra İslâmı seçer, sonra da İslâmın ölçülerine gönülden uyup kulluk yaparsa, bu Allah katında değerli ve ödülü büyük olur. Belli başlı ibadetleri yerine getirmek de, zekât/sadaka vermek ve infak etmek de, yardımda bulunmak ve hayırlı işlere koşmak da yürekten, gönüllü yapılırsa bir anlamı olur. 

Kur’an’da gönülden iman edenler övüldüğü gibi, samimi (ihlaslı) bir şekilde ibadet edenler, gönülden başkasına yardım edenler, harcamada bulunanlar ve paylaşanlar (infak edenler) da çok övülüyor. Bunların mükâfatlarının kat kat olduğunu açıklanıyor. Mesela fakirlere, esirlere, yetimlere, muhtaçlara  ikram edenler; Biz, size sırf Allah rızası için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık, ne de teşekkür bekliyoruz...” (İnsan 76/9) derler.

Zaten iman etmek de, ibadet de, yardım ve ikram etmek de gösteriş için değil, gönülden, güzel bir amaç, huzur ve (bir müslüman açısından) Allahın rızasını/sevgisini kazanmak için yapılır.

Gönüllülük, bir kimsenin maddi bir karşılık, çıkar beklemeden ailesinin veya toplumun faydasına olacak amaçlara ulaşmak için yapılan çalışmalara isteyerek, seve seve katılmayı, yardımcı olmayı ifade eder.

Böyle bir tavrı/ahlâkı İslâmın teşvik, tavsiye, hatta emrettiğini söyleyebiliriz. Pek çok örnek verilebilir. İkram, sadaka, infak, teberru, ihsan etmek, yardımlaşma, zekât vermek, dostluk ve birr gibi kalimeler bunu ifade ederler. Özellikle ‘birr’ kavramı bu konuyu açıklayıcı.

‘Birr’; hayır ve iyilik işinde genişlik, ihsan, bol bol iyilik demektir. Her türlü iyiliği ve hayırlı işleri kapsar.  Birr, sosyal hayatın kurulması ve işlemesi konusunda önemli bir ahlâk kuralıdır. İnsanlar arasındaki kaynaşmanın (ülfetin), yardımlaşmanın  yollarından biridir. Kişiler başkalarına yardım ettikçe, onlara güzel davrandıkça ihtiyaçlar giderilir, toplumun faydasına olan kurumlar ve işler çoğalır, güçlenir. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıklar, yabancılaşma, çekinmeler azalır. Onun için Kur’an iman edenlere; “.. İyilik (birr) ve sorumluluk (takva) konularında yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın... (Mâide 5/2) diyor.

Gönüllülüğün bir yansıması da cömertliktir. Her şekilde olursa olsun birine gönülden bir şey vermek, paylaşmak, yardım etmek, hayırlı işlerde maddi ve manevi destek olmak aynı zamanda cömertliktir. Cömertlik ile ilgili üç kavram şöyle açıklanıyor: Sehâ: Benim var onun da olsun

Cûd: Benim yok ama onun olsun

Îsar: Benimki de onun olsun.

Cömertliğin bu üç aşaması aynı zamanda paylaşmanın, yardımlaşmanın gönüllü destek olmanın yüreklerdeki yansımasıdır.

Müslüman nerede olursa olsun hayır işlerine, hayırlı ve güzel amaçlar için yapılan çalışmalara, faaliyetlere, hayır kurumlarına gönüllü maddi ve manevi destek olmalı, yardım etmeli. Hayırlı işlere severek destek olmakla, ibadet etmekle elde edilecek kazanç kumbaraya bir şeyler atmak gibidir.  

Sevaba ve âhirete inanmayanlar bu hayır ve faydalı işleri seve seve yaparken, Allahın vereceği karşılığa inanan bir müslüman bu işlerden uzak kalmamalı. İnanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek gönüllü çalışmalı. Yardım ettiği kişiye ve kuruma şöyle demeli: “Benim (imkanım) var, senin de olsun.”

Hüseyin K. Ece

19.10.2020

Zaandam