Tarihten beri her toplum başkasına hakaret, aşağılama, küçük görme olagelmiştir.

Maalesef  kabilecilik, grupçuluk, tarafgirlik yapmak, boş övünmeler ve bu yüzden başkalarını küçümseme kaybolmadı. İlim, teknoloji ve insan hakları anlayışı gelişse bu kötü ahlak düzelmedi.

Üzücü ama gerçek, birileri başkasına, başkaların değerlerine sövüp saymaya, hakaret etmeye devam ediyor; farklı toplumlarda, farklı şekillerde. Birisi diğeri kızdığı, beğenmediği ya da küçümsediği için mesela ‘alçak’ dese, bu durumda kim ‘alçak’ olur? Hakaret eden mi, edilen mi? Birisi başkası için “gerici, geri kültür mensubu, falanca etnik kökenden” diyerek alay etse, küçümsese, bu durumda kim küçümsenmiş olur? Alay eden bir rütbe, bir makam, bir üstünlük mü kazanır? Hakaret, sövme karşıdakine ulaşır mı; yoksa sahibine geri mi döner? Atalar ne güzel demişler: “Kem söz sahibinindir”

Bazıları niçin başkasının değerlerine söver, hakaret eder? Bilmiyorum. Bunu, ahlâka, olgun kişiliğe, uygar ve efendi insana yakıştıramıyorum.

Hakaret eden, karşıdaki gerçeği mi söylemiş olur, yoksa içindeki kini, yüreğindeki kiri, dilindeki çirkinliği, niyetindeki fesadı, inandığı yanlış düşünceyi mı dile getirmiş olur? Böyle şeyler erdem mi, ahlâk mı, saygı mı, sosyal barışa katkı mı? Yoksa yüreklerdeki kin ve nefret, içteki çöplük ve şeytanî dürtüler mi? 

İslâmın geldiği, Kur’an indirilmeye başlandığı günden beri onlara hakaret eden, sövüp sayan, aşırı düşmanlık besleyen, onları ortadan kaldırmak için elinden gelen her şeyi yapan kişi ve topluluklar oldu. Günümüzde de bunlar var, gelecekte de olacak. Şeytan gibi herkes görevini yaptı, yapacak. Bu kötülerin aşağılık sözleri ve yaptıkları İslâma ve Kur’an’a zarar veremedi, veremez. Böyleleri sadece kendi hüsranlarını artırır. (Bkz: Kur’an; İsrâ 17/82)

Hollanda’da seçim öncesinde genelde yabancılar, özelde müslümanlar seçim malzemelsi yapılır. Onların üzerinden oy devşirmeye çalışır politikacılar. Onları sorun olarak görürler, günah keçisi ilan ederler. Kimileri de işi onlara ve onların değerlerine hakarete kadar götürür.

Avrupa’da sonyıllarda İslamafobi yükseliyor. İslâm ve müslümanlar karşıtı söylemler ve çabalar destek buluyor. Müslümanları ve dinleri aşağılamanın dozu giderek artıyor. İslâma geri din, Kur’an’a faşist kitap söylemleri, Kur’an yakmaya, farklı yöntemlerle Peygamber’e hakarete, müslümanları radikallikle suçlamaya, potansiyel terörist olarak yaftalamaya kadar iş uzuyor. Bunun elbette kişilerin hayatına, sosyal ilişkilerine, ötekine bakışına ve topluma bir şeklilde olumsuz yansımaları olmaktadır.

Ne yapmalı? “Baksana adamlar iyice azıttılar, Peygamberimize hakaret ediyorlar. Kur’anımızı yerlere atıp çiğniyorlar, yakıyorlar, camilerimize domuz kafası atıyorla, sokaklarda sataşıyorlar… Sessiz mi kalalım? denilebilir. 

Bu durumda bir kaç şeyi hatırlamak istiyorum:

1-Yel kayadan bir şey götüremez. Kim ne yaparsa yapsın, kim ne derse desin Allahın nurunu (İslâmı ve Kur’an’ı) söndüremez. (Bkz: Saff 60/8. Tevbe 9/32)

2-İslâma, Kur’an’a, Peygamber’e hakaret edenlere ceza vermek tek kişinin kararı olamaz. Kızdıklarını öldürmeye kalkışanlar İslâma fayda vermiyorlar. Bilakis müslümanların işini zorlaştırıyorlar, kurulan tuzağa düşüyorlar. Bu aynı zamanda bir sinek öldürmeye benzer. Bataklık olduğu sürece bir sineği öldürmek sineklerin sonunu getirmez.

3-Müslüman olarak bizim bunlara karşı en önemli savunma aracımız “güzel ahlâkımızdır”. Evet, ısrarla söylüyorum; bu kötü adamlara, kötülüklere karşı en etkili savunmamız (isterseniz buna silahımız deyin), İslâma uygun yaşamak, iyi insan olmaktır.

Güzel ahlâkın önemiyle ilgili pek çok hadis var. Bir tanesi şöyle: "Sizin en hayırlılarınız, ahlâkça en güzel olanınızdır." (Riyâzu’s-Sâlihîn, 2/51 no: 627)

Mü’min kelimesinin iki anlamı vardır: Birincisi; inandığı şeylerden, yani İslâmda inanılması gereken esasların doğruluğundan emin olan, iman eden, ikincisi; dininden aldığı anlayışla kendisi ‘emin-güvenilir-örnek’ olan. Peygamber iyi müslümanı şöyle tanımlıyor: “Elinden ve dilinden diğer insanların güvende olduğu kimsedir.” (Buhârî, İman/4)

“Mü’min, başkasıyla hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen kişidir. İnsanlarla güzel geçinmeyen ve kendisiyle güzel geçinilmeyen kimsede hayır yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, 2/400, 5/225)

“Komşusu kendisinden emin olmayan kimse (tam) iman etmiş olamaz!” (Müslim, İman/18. Buhârî, Edeb/29. Ahmed b. Hanbel, 1/387)

Biz, hepimiz güzel ahlâklı olursak hem değer kazanırız, hem İslâmı iyi temsil etmiş oluruz. O zaman bize, İslâma kötü diyenlerin elindeki kozlar azalır. Unutmayalım, tarihte İslâm güzel ahlâklı müslümanları sayesinde yayıldı, kılıç zoruyla ve baskıyla değil.

4-Şu hadisi de hatırlayalım: “Kim bir kötülük (münker) görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle ondan hoşlanmasın. Ki bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân/78. Tirmizî, Fiten/11. Nesâî, Îmân/17)

Kur’an’a, Peygamber’e hakaret, İslâma sövüp-saymak kötülük mü? Evet, hem de çirkin ve incitici.

Elimiz kolumuz bağlı mı kalalım? Hayır, üzerimize düşeni yapalım.

5-Ama unutmayalım kötülüklere el ile engel olmak veya ceza vermek mevcut otoritenin işidir. Müslümanlar otorite değillerse, ancak dil ile mücadele ederler. Bu da yazıyla, bilgiyle, medya ile, neşriyatla, siyasetle, kurumlaşma ile, ikna ve güzel tanıtımla olur. Ha, bir de güzel ahlâkla, güzel örneklikle, hüsn-ü muamele ile (güzel ilişki ile) olur. Hiç bir şey yapamayan müslüman, en azından böyle kötülükleri, haksızlıkları kalbiyle/zihniyle onaylamaz.

6-İyi insan-güzel ahlâklı müslüman olmak, bu dönemde, bu coğrafyada en iyi mücadele aracı, en iyi savunmadır. Bu hem münkerle mücadele, onları tasvip etmeme; hem de güzele, doğru olana, insana yakışana destek olmadır.

Ve şair demiş ki: “Aşktan başka silahım yok”.

Hüseyin K. Ece

04.12.2020

Zaandam