Bilginin biri ”kendi dilini unutan bir halk, insanlık cemaatinde söz hakkını kaybeder ve halklar sahnesinde kendisine susma rolü verilir.“

Anadili üzerine çok övücü sözler söylenebilir. Anadil… Yani bütün anadiller o dili konuşanlar için  önemlidir. Bizim açımızdan da Türkçe...

Dillerini kaybeden toplumların kafa yapıları değiştiği gibi, kültürlerini, benliklerini ve değerlerini de kaybedebilirler. Çünkü dil, o millete ait bütün manevi zenginliklerin, uygarlığın, kültürün, inancın ve değerlerin taşıyıcısıdır, aracıdır. Onu kaybeden başkalarına özenir, başkalarının değerlerine hayranlık duyar. Daha da önemlisi kendine ait olanlara  yabancılaşır.

Dil sadece anlaşma aracı değildir. Dil, bir kimliktir aynı zamanda. Dil sanattır, edebiyattır, kültürdür, tarihtir, onu konuşanlar için moraldir, destektir. Dil, kendini ifadedir, varlığı,  olayları, duygu ve düşünceleri anlatabilmedir.

Anadil için bir toplumun hafızası gibidir desek yanlış olmaz. Toplumun değerlerini, kültürünü, bildiklerini, ürettiklerini hem dile getirir, hem de korur. 

Dil kişi ve toplumlar için ata yadigârıdır, tarihtir, köktür aynı zamanda. Anneler sahip oldukları her şeyi o anadil ile yavrularına öğretirler. Çocuk anneden sadece bir kaç kelime değil, o kelimelere yüklenilen anlamları da öğrenir.  Dil bu isimlendirmenin, bu anlamlandırmanın, bu tanımlamanın aracıdır. 

Türkçemiz; bizi anlatan, bizim sahip olduklarımızı, her şeyimizi ifade eden bir dil... Kimliğimiz, zenginliğimiz, arka bahçemiz, bizi anlatan ağzımız, kültürümüzdür. Türkçe hem bir ilim dilidir, hem de medeniyettir.

Türkçe pek çok ülkenin resmi dili. Bunun yanında özellikle Avrupa ülkelerinde milyonlarca Türk yaşıyor. Herkes bulunduğu ülkenin dilini ileri düzeyde öğrenmek ve günlük hayatta kullanmak durumunda.

Ancak bu farklı ülkelerde yaşayan bunca insanın ortak dili Türkçe olmaya devam etmeli… Kendi aramızda anadilimizle konuşmamız daha güzel değil mi? Düşünün, bir Türk genci Almanya’dan, bir Türk genci Hollanda’dan karşılaşıyorlar ama Türkce bilmedikleri için anlaşamıyorlar. Bu acı vericidir, ciddi bir kayıptır Günlük konuşmayla bile kendi vatandaşı ile anlasamayan birisi, Türkce ile meydana getirilen kültür, uygarlığı, edebiyatı nasıl anlayacak? Anlayamadığı için yok zannedecek, kabullenmek zorlanacak, yasatamayacak, savunamayacak… Dedelerinin dilini, kültürünü, değerlerini tanımadığı için belki de baskalarınınkini benimseyecek…

Burada anadilin ne kadar önemli olduğu bir daha anlaşılıyor. Bizi biz yapan kültürümüzü ve kimliğimizi korumak, onları sonrakilere aktarmak, dilimizdeki zengin güzellikleri benliğimize nakşedebilmek, ortak hassasiyetleri paylaşmak, toplumsal mayamızı sağlayan unsurları öğrenmek ve yaşatmak, Türkçe konuşan bütün topluluklarla her alanda iletisim kurabilmek icin Türkce, Avrupa’da da yaşatılmalı…

Kültür ve diline sahip çıkmayan bir toplumun geleceğe kalması zordur. Dil tıpkı bir meyva bahçesi gibidir. Bakıldıkça gelişir ve ürün verir. Bakılmazsa, korunmasa hastalanır, kurur ve giderek olur. 

Peki dilimizi ve kültürümüzü burada nasıl yaşatabiliriz? Gelecek kuşaklara nasıl aktarabiliriz? Acizane bir kaç teklifimiz var.

-Hiç kimse doğuştan bir dili öğrenmiş olarak doğmaz. Önce anneden (o yüzden anadili diyoruz), sonra aileden, çevreden öğrenir. Öyleyse bütün anne-babalara çağrımız, evimizde her zaman mutlaka Türkçe konuşalım. Kendi aramızda, ziyaretlerde, karşılaştığımızda, mescitlerde, aramızdaki toplantılarda ısrarla Türkce konuşalım. 

-Camilerde Hollandaca hutbeler mutlaka Türkce okunmalı. Hollandaca özet de verilebilir.

-Çocukları kitap okumaya alıştıralım. Yaşlarına göre, sevecekleri Türkçe kitaplar alalım. Bazen birlikte okuyalım. Bizim toplumda kitap okuma alışkanlığı az, kitap okuma zor ama sevdirerek, gerekirse ödül vererek okumaları sağlanabilir. Çocukların küçük bir kütüphanelerinin olması ne kadar güzel olur.

-Çocukların Türkce tv. kanallarını da seyretmelerini teşvik edelim. Kontrollü bir şekilde, tv seyretme haklarını yerinde ayarlayarak… Gerekirse anlaşma yaparak veya ödül vererek…

-Dini ders veren kurumlarda dersleri mutlaka Türkçe yapalım. Altı  yaşından itibaren bu derslere katılan çocukların bir kaç sene sonra Türkçeleri kesin gelişiyor.

-Bize ait eğitim kurumları ve camiler, Türkçe kursları açmalı. Anne-babalar çouklarını bu kurslara göndermeli, teşvik ve takip etmeli.

-Çocukları sık sık Türkiyeye götürmeli. Mümkünse her sene. 

-Çocuklar dede, nine gibi büyüklerle surekli iletişim içinde olmalı.

-Hollanda’da Türkçe yayınlanan gazete ve dergiler buna devam etmeli. İnsanımız da onlara değer verip okumalı.

-Dergi ve gazeteler, eğitim kurumları gençler arasında zaman zaman şiir, hikâye, deneme, makale yarışmalşarını düzenlemeli. Türkçe kitap yazmaya özendirilmeli.

-Son olarak, cocuklar, gencler; bir kac dil bilmenin faydaları yanında Türkçeyi iyi derece bilmeliler, konuşmalılar. Bunun çok faydalı ve kazançlı  olduğunu söylemeliyim.

Hüseyin K. Ece

15.12.2021

Zaandam