Gruplar arası anlaşmazlıklar, çekişmeler, düşmanlıklar, hır-gür, kavga ve savaş güzel, istenen bir şey değildir.

Hak ihlâlleri, başkasını rahatsız etmek, küçümseme veya hakaret de öyle... Ama barış, sosyal ahenk, karşılıklı anlayışlı olmak, haklara riayet, uyum içinde birarada yaşama daha güzeldir. Öncekiler huzursuzluk, kaos, toplumsal sorun sebebi, sonrakiler ise mutluluk, huzur ve barış nedeni.

Bazen insan kendi kendine sorar: Neden bazıları barışa, huzura zarar verecek fikirlere sahip olur? Bazıları neden kendisini ve başkasını huzursuz edecek işleri yaparlar? Neden başkasını aşağılar, küçümser, hakaret eder?

Bu gibi soruların cevabı yok. Maalesef her toplumda barışın, hoşgörünün, haklara saygının, birlikte ahenk içinde yaşamanın, imkanları hakça bölüşmenin değerini bilmeyenler vardır. Böyleleri de sorunlara, kötülüklere sebep olurlar.

İçinde yaşadığımız toplumda (ya da başka yerlerde) barışa, toplumsal ahenge, insanî ilişkilere zarar verecek fikirlere ve eylemlere sahip olanlar olsa da biz; barış içinde, başkalarını ve haklarını hesaba katarak hareket etmenin, kötülere inat iyi bir insan olmaya çalışmanın daha güzel, daha mutluluk verici olduğunu biliyoruz.

İnsanlar toplu halde yaşamak zorunda. Bir kimsenin toplumda bir hakkı varsa, diğerlerinin de vardır. Ama herkesin görevi de vardır.

Kişilerin dışarıda yaptığı işler başkalarını da ilgilendirir. Yapılanlardan ve söylenenlerden onlar olumlu veya olumsuz etkilenebiliyor. Bundan dolayı herkesin toplumda dikkatli konuşması, yazması ve hareket etmesi gerekir. 

Başkalarıyla ilişkiler hakkında iki Kur’an’dan âyeti ve hz. Muhammed’ten üç hadisi söz konusu etmek istiyoruz. Bunlar müslümanlara her yerde ve her zaman uymaları gereken, bununla beraber güzel sonuçlar kazandıracak evrensel ölçüler getiriyor.

“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet...” (Âl-i İmrân 3/159) 

Âyet ne kadar Peygamber’e hitap etse de getirdiği ölçü bütün müslümanları bağlar. İnsanlarla ilişkilerde, davette, eğitim-öğretimde, sorunları konuşmada, hatta tartışmalarda bile yumuşak bir kalbe sahip olmak. Bundan dolayı merhametli, hoşgörülü, anlayışlı, iyilik sever ve uyumlu olmak... Yüreğinde kin, nefret, haset, katılık, zalimlik olmaması...

Şu hadis bu âyetin manasını tamamlıyor: “Allah refîktir (yumuşaktır), yumuşaklığı sever ve yumuşaklığı sebebiyle (mü’minden) râzı olur...” (Muvatta’, İsti’zân/15)

Diğer ayet:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet 41/34)

Kur’an müslümanlara kötüleri ve kötülükleri bile en güzel şekilde, en uygun biçimde savmalarını, ya da mücadele etmelerini tavsiye ediyor. Zira iyilik hiç bir zaman kötülük, haksızlık, yürek katılığı gibi olmaz. İyilik hep öndedir, insana yakışır, mutluluk sebebidir. Barış ve huzura götüren güzel bir imkandır.

Hadisler de şöyle:

Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân/7. Müslim, Îmân/17(71-72) no: 170-171. Ayrıca bkz: Tirmizî, K.-Rekâik/59 no: 2515)

Kendi için sevip istediğin, uygun gördüğün şeyi (her ne ise), başkaları için de istemek... Kendin için hoşlanmadığın, uygun görmediğin şeyi (her ne ise) başkaları için de istemek... İşte güzel metod daha:  

“Mü’min; insanların kendisine nasıl davranmalarını istiyorsa, o da onlara öyle davransın.” (Müslim, İmâre/46) Herkes kendisine iyi davranılmasını ister. Öyleyse bu istediği şeyi onun da başkasına göstermesi gerekir. İşte günümüzde empati denilen şey. Kendini başkasının yerine koymak...

“En iyi müslüman ahlâkı güzel olandır” müjdesinden sonra, iyi müslümanın bir tanımı da şöyle:  

Nebi (sav) şöyle dedi: “Müslüman, başkalarıyla iyi geçinen ve kendisiyle de iyi geçinilen kimsedir. Başkalarıyla iyi geçinmeyen ve kendisiyle de iyi geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, 2/400, 5/225)

Evet müslüman böyle olmalı... Çünkü güzel ahlâk, iyi insan olma bunu gerektirir. (Bunlar, her şeye boyun eğme, bir yanağını vurana öbür yanağı da çevirme anlamında değil)

Bütün bu güzel ölçüler, insanî davranışlar, ahlâki güzellikler, barış içinde yaşama isteği kişinin yüreğinden başlar. Bu duygular yürekte yoksa davranışlara yansımaz. Günlük hayatta görülmez.

O yüzden diyoruz ki “barış önce yürektedir”.

drs. Hüseyin K. Ece

27.03.2021

Zaandam