Muhterem okuyucular, özellikle gençler!

Farkında olalım veya olmayalım, bakınız; Güneş takvimi hesabına göre ömrümüzden bir yıl daha gitti. Bir sene daha yaşlandık.

Evet, giderek yaşlanıyoruz. Bazıları ‘ihtiyar’ kelimesini pek sevmez. Onlar sevmez ama bu bir gerçek...

Bugün doğan yarın ocuk olacak... Bugün çocuk olan yarın genç olacak... Bugün genç olan yarın orta yaşlı olacak... Bugün ortayaşlı olan yarın ihtiyar olacak... Bu kaçınılmaz bir gerçek. Bu hayatı düzenleyen Güc’ün koyduğu yasa... İşleyip duruyor, ta ilk insandan beri... Bize sormadan...

Güneş hergün doğup batıyor... Buna bir gün diyoruz... Günler toplanıyor, birikiyor, yüzlerce gün olunca ona da sene diyoruz... Sonra geçen sene, gelecek sene diyoruz. Giden yıl yeni gelen yıl, ya da eski yıl yeni yıl diyoruz... Bu böyle sürüp gidiyor...

Yeni bir yıl olunca da “yeni yılınız kutlu/mübarek olsun” diyoruz...

Ama belki de farkında olamıyoruz. Yeni bir yıla kavuştuk ama eski sene uçup gitti... Geçen seneyi de, günü de, saati de geri getirmek mümkün değil... Her kutladığımız yeni yıla karşın bir yılı daha kaybettik. Ömrümüze bir yıl daha eklendi... Bir yaşımıza daha girdik, yani bir yıl daha yaşlandık... Geçen seneyi belki şöyle böyle hatırlarız. Neler yaptık neler... Neler oldu neler... Şöyle hâyal meyal, hikâye gibi masal gibi... İşte acısıyla tatlısıyla bir yıl daha gelip geçti... Giden bir yıla “geçen sene”, öncekilere “geçen seneler deyip dururuz. (Bizim yörede geçen seneye ‘bıldır’ derler)

Bilge adamlar derler ki: Üç vakit vardır. Birisi dündü; gördün yaşadın... Geldi geçti... Tekrar elde edemezsin, terine çeviremezsin... Eğer hakkıyla değerlendirmedinse âh vâh etmen, pişman olman, yazık ki yazık demen uygundur. Zira ondan sorumlu idin. Dün, yani bugüne kadar yaşadığın ve bundan sonraki ömrün sana verilmiş bir emânetti... Bu emâneti sana veren Güç bunu sana boşu boşuna vermedi. Bir görevi yap diye verdi...

Diğeri yarın; senin için gelecek mi gelemeyecek mi, belli değil... Yani yarına kadar yaşayacak mısın, bilmiyorsun, garantin yok. Bu demektir ki ondan sorumlu değilsin... O zaman dünyalık yönünden dert etmeye, tasalanmaya, kafayı takmaya değmez.

Yalnız, unutmamak gerek; yarına hazırlanmak diye bir şey var... Yaptıklarını yarını da hesaba katarak yapmalısın.

“Kıyâmet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz: 1.Ömrünü nerede haracadı, 2.Gençliğini nasıl geçirdi, 3.Malını/servetini nereden kazandı,  nereye harcadı, 4.İlmiyle ne yaptı (uyguladı mı) (Tirmizî, Kıyâme/1)

Üçüncüsü bugün; içinde bulunduğun ân... Şimdi, burada, önünde… Sana verilen vakit, ömür veya süre... Hem emânet hem de fırsat... Birisi çıksa ve; “kardaş, emânetine iyi bakmalısın” dese, haklıdır. Ömür, yani insana bu dünya hayatında tanınan süre... Ama fâni, sınırlı, az fakat belirsiz ve önemli... Ne kadar? Kaç yıl? Bilmiyoruz... Bilmemiz de mümkün değil... Bir an geliyor, bir şey oluyor; işleyen saat duruyor, gören gözler görmez oluyor, işleyen kalp çarpmaz oluyor... İşte bu kadar...

Ve her şey bitiyor (mu?) Hayır bitmiyor... 

“Bugün canın ne istiyorsa yap, yarını boş ver” diyemezsin. Yarını kurtarmak da, yarını kazanmak da, yarın pişman olmamak da bugün yaptığın çalışmalara bağlı. Bu dünya hayatı için de böyle... Yarına bugünden hazırlanılır...

Hele bir de özel bir ‘Yarın’ var... Hem de ne müthiş bir yarın... Muhakkak gelecek olan bir Yarın... Bu Yarın ömre benzemez ki “yarına çıkıp çıkmayacağım belli değil” diyesin... Hayır hayır, bu Yarın kesin, garanti, muhakkak, tescilli, isbatlı... Yani hayatın/ömrün sonu. Ölüm... Vefat zamanı... Bu âlemi terketme vakti... Ve başka bir hayata göç zamanı... Sonsuz bir hayatın ta kendisi... Yeniden diriliş, yeni bir hayat... Başbaşka bir dünya... Bambaşka bir âlem ve yaşantı...

İşte bu da Yarın... Bu Yarın için bakınız Kur’an ne diyor:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, Yarın için önceden (bugün) ne göndereceğine baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi vardır.” (Haşr 59/18)

Bugünü yaşa ama bu Yarını unutma... Bugünü değerlendir ama Yarına hazır ol... Zira Yarın burada, yani bugün kazanılır... Çünkü insan bu Yarın’da nasıl bir hayat istediğini bugün kendisi belirler. Üstelik bugün fâni, bu Yarın sonsuz...

İçinde bulunduğumuz ân’a, vakte, saate zaman diyoruz. Zaman da yukarıda söz konusu edilen şeylerle belirleniyor. Dünyanın veya ayın dönüp durması... Saatler, günler, aylar, seneler... Sonra kısa veya uzun bir ömür... Ama durmadan, yorulmadan, tökezlemeden, yörüngesinden sapmadan...

Evreni en mükemmel şekilde dizayn eden Usta, ona ait zamanı da çok ince, dakik, şaşmaz bir hesaba bağladı...

Evrende her şey takdir edildiği (planlandığı gibi) tıkır tıkır işliyor... Sene dediğimiz bir vakit gidiyor, yeni yıl dediğimiz bir vakit geliyor... Kutlu olsun... Yeni seneleri sâlih amellerle (faydalı işlerle) değerlendirenlere ne mutlu...

Zamanı şair şöyle ifade etmiş:

“Nedir zaman, nedir? 

Bir su mu, bir kuş mu?
Nedir zaman, nedir? 

İniş mi, yokuş mu?

 

Bir sese benziyor;

Arkanız hep zifir!
Bir sese benziyor; 

Önünüz tüm kabir!”

 

"Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik..."Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...” (N. F. Kısakürek)

 

Drs. Hüseyin K. Ece

02.02.2022 Zaandam