Saygıdeğer okuyucular ve özellikle gençler!

Cesur Yürek filminin son sahnesi: İskoçyalı özgürlük savaşçısı isyancı olduğu gerekçesiyle idama mahkûm edildi ingiliz mahkemesi tarafından.

Bu halk kahramanı idam edilmeden önce yüksek sesle “freedom-özgürlük” diye haykırmıştı... O öyle bir haykırış idi ki izleyici olarak benim bile tüylerim diken diken olmuştu... 

Özgürlük (hürriyet) acaba nedir?

İnsan özgürlüğü konusu eskiden beri çok konuşulmuş... Herkes onu kendine göre bir tanımlamış. Bu tanımlar bazılarını memnun etmiş, bazılarını etmemiş.

Özgürlük; özü gür olmak... Ya da özü; gür ve hür bir şekilde ifade etmek...

İrade sahibi olmak ve iradesini kullanma açısından hür olmak...

Belli bir yaştan sonra akıl ve iradeyle hareket etmek...

Bir dine, bir kalıba, bir ideolojiye, bir düşünce veya kanaate zorlanmamak...

İstemediği, doğru bulmadığı, ikna olmadığı fikirleri, ilkeleri, dayatmaları reddedebilme, hayatının rotasını belirleme hakkı...

Nefsin, çıkarın, makamların, zevklerin, dünyalıkların, yani eşyanın tutsağı, kölesi olmamak...

Ömür boyu bir kişiye, insan ürünü bir yapıya veya yapılanmaya kul köle olmamak...

Allah’ın insana verdiği en güzel nimetlerden biri özgürlüktür. Üzerinde baskı, sindirme, ceza tehdidi olmama durumu... Kişiye ait doğumla veya sonradan kazanılmış hakları kullanabilme serbestliği...

Bir de kişilerin veya toplumların esir, sömürge olmaması... İnsan onurunun dayandığı en temel değerlerden biri de özgürlüktür. Bütün insanlar bu temel değer ile doğarlar. Dolaysıyla her insanın özgürce yaşama hakkı vardır.

Doğrudur, bütün anneler çocuklarını köle olarak değil özgür bireyler olarak doğururlar. Şu örneğe bakınız:

Mısır valisinin oğlu, babasının yetkisini kullanarak halka baskı uyguladığını, kullanmak istediğini öğrenen halife hz. Ömer valiyi Medine’ye çağırıp cezalandırmış ve şu meşhur sözü söylemiş: “Siz ne zamandan beri annelerinin hür olarak doğurduğu insanları köleleştiriyorsunuz?” (Kandehlevî, Y. Hayatü’s-Sahâbe (çev.), 2/195

Burada resmi köleliğin kasdedildiğini hatırlayalım. Hani tarihte var ya... İnsanın eşya gibi alınıp satılması... Azat edilmediği sürece ölünceye kadar birilerinin malı sayılması... Ya da insanların meta (eşya) yapılması... (Tarihinde kölelik olan toplumlar geçmişlerinden utanmalıdır.)

Bunu bir de fikir, düşünce, kanaat belirtme özgürlüğü olarak, din seçme, seçdiği dini uygulama özgürlüğü açısından anlamak gerekir... Buna “akıl ve irade hürriyeti” denir. İnsanlar bu alanlarda hür doğarlar... Bu özgürlüğü diğer insanlar ve kurumlar sınırlayamaz... Kimse yüreklere hükmedemez...

İnsanlara özgürlük yakışır... Ya da özgürlük insanlara mahsustur. Bu onların en önemli özelliği ve hakkıdır... Özgürlüğü olmayanın kişiliği olmaz... Fikir üretemez ve bağımlılıktan kurtulamaz... 

Özgürlük birinin zorbalığı, tahakkümü altında olmamaktır... Aklı, iradeyi birilerine, bir yerlere ipotek etmemektir... Çığlık kadar, feryat kadar, yüreğin sesi kadar, alın teri kadar özgür olmaktır...

Madem ki bu hak ve özellik doğuştandır, öyleyse ona saygı duyulmalı... Bu hakkı kullanmasına engel olunmamalı... Kişiler de dünyalık çıkarlara aldanıp, iradesini kaybederek, ya da başka sebeplerden bu değerli hakkı, değersiz şeyler karşılığında birilerine devretmemeli...

Ancak olaya sorumluluk ve hayat şartları açısından baktığımız zaman insanın mutlak anlamda özgür olmadığını söylemeliyiz. Kişiyi bazı şeyler, kurallar, sorumluluklar, başkalarının varlığı  bağlar. Ya da kendisi kendisini bir şeylere bağımlı hâle getirir.

Bir de fikir özgürlüğü var... İnsan istediği kadar düşünebilir... Bu konuda dışardan bir sınırlama söz konusu değil...Sorun, insanın neyi nasıl düşündüğü, hangi kanaate sahip olduğu veya niçin düşündüğü değil; bunu sözle, yazıyla, eylemle ifade edebilmesidir...

Fikir özgürlüğü tarihte farklı anlaşılsa da bu günümüzde insan haklarından ve çağdaş bir değer sayılıyor. 10 Aralık 1948 de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18.Maddesinde; “herkesin fikir, din ve vicdan, din veya kanaat değiştirme, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca yaşama (ibadet) hakkı vardır” deniliyor. (Şekerci, O. İnsan Hakları Alanında Temel Belgeler ve İslâm, s: 35)

Lakin ‘fikir özgürlüğü’ kavramı da en az ‘özgürlük’ kavramı kadar rolatiftir... Kişilere, toplumlara, inançlara, kültürlere göre değişir...

İnsanı en güzel bir biçimde yaratan Allah, ona  doğru veya yanlış yapabilme kabiliyetini, tercih ve seçim yapabilme iradesini ve iznini veriyor. İnsan, sonucuna katlanmak şartıyla isteklerinde ve eylemlerinde, inanç ve vicdanî kanaatlerinde serbesttir. Kendi iradesi kendi elindedir. Neyi doğru kabul ediyorsa onu uygun bir dil ve tavırla, yazıyla veya başka bir araçla ifade edebilir. Kendince doğru bildiğine inanabilir. İnandığı ilkelere uygun olarak yaşayabilir.

Ancak başkalarının haklarını çiğnememek, çevreyi hesaba katmak ve her şeyin sonucunu düşünmek şartıyla...

Fikir özgürlüğünü doğruya ulaşma, yararlı ve en uygun olanı bulup ortaya koyma, zararlı olanı önleme anlamında alırsak; bu bir erdem yarışıdır. İslâmda böyle bir fikir açıklama özgürlüğü bir hak değil aynı zamanda bir görevdir... Çünkü İslâm muslümanlara iyiliği yaygınlaştırmayı, kötülüklere de engel olmayı emretmektedir. (Gökmenoğlu, H. T. İslâmda Şahsiyet Hakları, s:114)

Drs. Hüseyin K. Ece

23.09.2023

Zaandam