a- Asabiye Nedir?

‘Asabiye’nin aslı olan ‘asabe’ sözcüğü sözlükte; bağlamak, sarmak, şiddet, kuvvet, himaye etmek gibi anlamlara gelir.

 

Hukuk dilinde ‘asabe’, baba tarafından akraba olanlar demektir. İslâm hukukuna göre ‘asabe’ olan, tek mirascı durumunda ise mirasın tümünü, diğer mirascılar varsa, onlardan arta kalanı alan kimsedir.

‘Asabiye’, akrabalık, soy yakınlığı demektir. Kavram olarak ‘asabiye’; akraba, soy, grup, din ve vatan gayreti gütmek, kendi yakınlarını, kendi içinde bulunduğu topluluğu önde görmek, onlara daha fazla ilgi göstermek, tarafgir olmak demektir.

‘Asabiye’ kelimesi Kur’an’da geçmemekle beraber ona yakın anlamda olan ‘hamiyye’ sözcüğü bulunmaktadır. (48/Fetih, 26) Kur’an’da ayrıca, ‘asabiye’ ile aynı kökten gelen ‘usbe’ kelimesi yer almaktadır. Bunun anlamı da birbirine destek veren, birbirini kuvvetlendiren topluluk demektir. (12/Yusuf, 8, 14. 24/Nur, 11. 28/Kasas, 76).

‘Asabiye’, sözlük manasıyla kavim, kabile, grup ve benzeri konulardaki aşırı düşkünlük ve bağlılıktır. Kişinin kendi akrabalarını ve içinde bulunduğu toplumu öne çıkarması, onlara ait olan şeyleri savunması, onlara yardımda öncülük tanıması demektir.

İslâmdan önce yaşayan ve düzenli siyasî ve hukukî otoriteden mahrum cahiliye arapları, kendi akrabalarına çok düşkündüler. Kabilecilik duygularıyla, başka kabileler tarafından tecavüze uğrayan kendi akrabalarını korurlar, o tecavüzün doğurduğu maddi ve manevi zararları ‘asabiye’ duygusu ile giderirlerdi. Zulme ve haksızlığa uğradığını iddia edenin çağrısına kabilenin diğer üyeleri cevap verirlerdi. Hatta haklı da olsalar, haksız da olsalar; mutlaka kendi akrabalarının tarafını tutarlardı. Bu duygu sebebiyle çoğunlukla zalimle beraber olup, mazluma karşı olmaya devam ederlerdi.

 

b- Olumlu Anlamıyla Asabiye

Kimilerine göre ‘asabiye’ duygusu tümüyle olumsuz bir duygu değildir. Kişide din gayreti olmazsa cihada isteksiz olur, akraba sevgisi olmazsa, onlara yardım etmeyebilir. Kabile gayreti olmazsa, onlarla ilgilenmez. Aile bağlarının, akrabaya aşırı ilginin, toplumların dayanışmasına katkısı vardır. Bu duygu soy bağlılığına dayandığı için, kimileri soylarını sağlamca korumayı başarmışlardır. Bu duygu cemaatlar ve gruplar arasındaki işbirliğini artırır, onları manevi yönden birbirine bağlar. ‘Asabiye’ duygusu ile birbirine bağlı olan belli bir dine inananlar, diğerlerine karşı daha güçlü olurlar, onlar karşısında daha bütünleşmiş bir şekil alırlar. Yerine göre siyasî ve hukukî otorite boşluğu olduğu zaman insanların mal ve can güvenliklerinin sağlanmasında rol oynarlar.

Ancak bilindiği gibi İslâm asabiye’yi olumsuz anlamıyla hoş görmemiş, kan-soy bağı kardeşliği yerine din kardeşliği bağını ön plana çıkarmıştır. Mü’minleri kardeş ilan ederek, aralarındaki ilgi, yardım ve adaletin bu kardeşlik üzerine bina edilmesini emretmiştir. (49/Hucurat, 9-10. 4/Nisa, 58. 65/Talâk, 2)

 

c- Olumsuz Anlamıyla Asabiye

‘Asabiye’, aşiret, aile veya benzer toplulukların hak ve menfaatlarına tecavüz etmek, onlara haksız yere üstünlük sağlama amacına yünelik ise tasvib edilemez.

İslâm, dar anlamda kavmiyetçilik manasına gelen ‘asabiye’yi yasaklamış, bunun cahiliye adeti olduğunu vurgulamıştır. Allah (cc) insanları bir ana-babadan yaratmıştır. İnsanların ayrı ayrı soy ve kabileler halinde yaratılmasının sebebi, tanışmaları, bilişmeleri kolay olsun diyedir. Dil, renk, bölge, kavim, grup bir insan için üstünlük sebebi değildir. Üstünlük takvadadır. (Allah’tan hakkıyla korkup- sakınmadadır.) (49/Hucurât, 13)

Kavmiyyetçilik, ya da ırkçılık; bir ırkı diğerine üstün tutma, bir ırkın özelliklerini ön plana çıkararak diğerlerine karşı övünme, kendi ırkından olanı haksız olduğu halde başkasına tercih etme, ya da ırkı sevmeyi bir ideoloji haline getirmedir.

‘Asabiye’, bugün vatan, ırk veya kültür üstünlüğünü savunan milliyetçilik fikrinden çok, bir kavmin, bir kabilenin üstünlüğünü savunan ırkçılık fikrine daha yakın görünmektedir ve ondan daha dar kapsamlıdır.

Bu duygu, cahiliye toplumlarında her zaman var olagelmiştir. İslâm olumsuz anlamdaki ‘asabiye’yi kaldırdığı halde, Peygamberimizin vefatından fazla bir zaman geçmeden, siyasî güçler ve çıkar grupları tarafından müslümanlar arasında yeniden hortlatılmıştır.

Buna karşın İslâmın ölçülerine göre hareket ederek bunun zararını idrak eden kişi ve toplumlar bu kötü duygudan uzak kalmışlardır. Böylelikle de asabiye’nin getirdiği yıkımlardan kendilerini korumuşlardır.

 

d- Irkçılık ve Asabiye

1789 Fransız ihtilâlinden sonra kavmiyetçilik, daha yaygın deyimiyle milliyetçilik daha da gelişti ve yaygınlaştı. Milliyetçi ideolojilerin çoğalmasından sonra büyük devletler parçalandı. Ulus unsuru üzerine devletler kuruldu, bir ırkın üstünlüğü fikri, devletlerin ideolojisi oldu. Olumsuz anlamıyla ön plana çıkarılan asabiye yüzünden nice zulümler işlendi, nice savaşlar oldu, nice toplumun kimliği inkar edildi, nice kesimler baskı ve hile ile asimile edildi. Günümüzde bu sakat anlayışın hâlâ devam ettiğini üzülerek görmekteyiz.

Günümüzde ırkçılık veya kavmiyetçilik düşüncelerine olan bağlılık ‘asabiye’ duygusuna benzemektedir. Burada söz konusu olan zararlı ‘asabiye’, kendi kavmini, kendi akrabalarını sevip ilgi gösterme değildir. İslâm akrabaya iyilik etmeyi, onlara ilgi göstermeyi, sıla-i rahmi (akrabalık bağını yardımla sürdürmeyi) emreder. Akrabalar arasındaki sevgi bereketi artırır. (Tirmizî, Birr/49, Hadis no: 1979, 4/351) Ancak akraba haksız da olsa onu savunmak, kendi soyunu üstün görmek, başkalarını aşağılamak; belli bir grubu, bir aileyi veya soyu, bir ırkı, bir kesimi en üstün saymak, bu yüzden de zulme dalmak asabiye’dir.

Nitekim Peygamberimiz (sav), ‘Bir kimsenin kavmini sevmesi asabiye midir?’ sorusuna şöyle cevap vermiştir:

“-Hayır, fakat asabiye; kişinin zulümde kavmine yardım etmesidir.” (İbni Mace, Fiten/7, Hadis no: 3949, 2/1302. Bir benzerini de Ebu Davud rivâyet ediyor.)

‘Asabiye’ gayreti, asabiye’ye davet cahiliye anlayışıdır. Bir hadiste şöyle buyuruluyor:

“İnsanları bir asabiye için toplanmaya çağıran, bir asabiye için savaşan ve asabiye uğruna ölen bizden değildir.” (Müslim, İmare/57, Hadis no: 1850, 3/1478. İbni Mace, Fiten/7, Hadis no: 3948, 2/1302, Nesâî, Tahrim/28. 7/112)

Atalar ile övünmek, hatta müslüman olmayan atalarının özellikleriyle övünüp, başkalarına üstünlük taslamak, hava atmak asabiyedir. Onlarla övünmek insana hiç bir şey kazandırmaz. Onlarda var olan iyi bir ahlâkı almak, alana bir şey kazandırabilir. Eğer onlar kötülük ve zulüm yapmışlarsa, kötü bir adları varsa; o kötülükleri savunmak daha da büyük bir hatadır. Asabiye duygusu yüzünden, bir çok kişi ve topluluk atalarının kötülüklerine, inandıkları batıl dinlere, yaptıkları zulümlere bile sahip çıkabilmekteler.

Peygamberimiz (sav) atalarla övünmeyi yasaklayarak; insanların şu veya bu kavme mensup olmalarının onlara bir şey kazandırmayacağını, insanların ya mü’min ve takva sahibi, ya da günahkâr ve zarara uğramış olarak iki grup olduklarını belirtmiştir. (nak. K. Sitte 4/259).

Kişinin akrabasını sevmesi, onlara ilgi göstermesi, hatta kendi aşireti (akrabaları) için çalışması hata değildir. İslâmın getirdiği ölçüye uygun sevgi ve nefretler haram olmaz ve zararlı da değildir.

 

e- Asabiye ve Tarafgirlik

‘Asabiye’ aşırı tarafgirlik demektir ki işin olumsuz yanı da burasıdır. Aşırı tarafgir olan birisi de haksızlık yapar, adaletten ayrılır, başkalarına karşı övünür, boşu boşuna kibirlenir durur.

Kendi kavmi için savaşıp ölenlerin Cehennem’e gideceği açıkça söylenmektedir. Çünkü böyle bir çaba Allah rızasından uzaktır. Halbuki İslâm’a göre bütün amellerin Allah (cc) rızası için işlenmesi, bütün ölçülerin İslâmi hükümlerden alınması gerekir.

Kur’an, mü’minlere kendi akrabalarınız aleyhine bile olsa adaletten ayrılmayın demektedir. (4/Nisa, 135) Mümin, diğer insanları Âdem’in çocukları olarak insanlıkta eş, inananları dinde kardeş bilir. Diğer insanlar da inanmasalar bile Allah’ın kullarıdır. Hepsi de bir ana-babadan dünyaya gelmiştir, hepsi de hukuk önünde eşittirler. İnsanların doğuştan sahip olduğu bütün özellikler Allah’ın onlara verdiği fitrat (yaratılış)tır. Kimse kendinde olan bu yaratılış özelliğinden dolayı başkasına karşı üstünlük taslayamaz. Kimin hangi ana-babadan dünyaya geleceği kendi elinde değildir.

Olumlu ‘asabiye’ duygusu, akraba ve cemaat arasında dayanışmayı sağlar, işbirliğini artırır. Ancak tarafgirliğe, övünmeye ve adaletsizliğe kaçmadan. Olumsuz asabiye, ırkçılığa, yobazlığa, milliyetçiliğe, ayrımcılığa, baskıya, kültür katliamına, sömürüye, adaletsizliğe ve insan hakları ihlallerine yol açar.

‘Asabiye’, yalnızca ırk, soy veya kabile sevgisinde olmaz. Günümüzde çok sık görüldüğü gibi parti, grup, cemaat, ülke, spor takımı, hatta lider sevgisinde bile olmaktadır. Herkes kendine yakın bulduğunu sevebilir ama ‘asabiye’ olmamalı.

‘Asabiye’ göstermeye ‘taassub’, taassub sahiplerine de ‘mutaassıb’ denir. Olumlu anlamda ‘mutaassıplık’ kötü değildir. Örneğin dindar kimselere bazen ‘mutaasıp’ derler ki, bu onlardaki din gayretini gösterir.

Hüseyin K. Ece

 İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 43-46