Yaşar Ece anlatmıştı
Y1935 veya 1936 yılları. Eski adı Edişe olan Gümüşhane Ballıca köyünde Karabacak lakaplı Mehmed bir gün bir yerden köye dönmüş. Karısı kayınbiraderi Şerif’in kendisine kötü gözle baktığını söylemiş.
O da hiç araştırma yapmadan iki tarafı keskin kasaturasını kaptığı gibi kardeşi Şerif’in evine varmış O da o sırada sıcak dolma yiyormuş. Ne oluyor demeden bıcağı karnına saplamış.
Şerif karnını tuta tuta dışarı çıkmış ve evin önüne yığılmış. Bağırsakları dışarı boşalmış. Bir taraftan da hem ah edermiş hem de ‘ağbi neden yaptın bunu?’ diye inlermiş. Karabacak ise o inledikçe ‘Ulan Şerif niye muhannetlik ediyorsun, ne oldu bir parça kazığa geçtin de?’
Böylece olayı duyup gelen köylülere onu bıçaklamadığı, karnına bir kazığın battığını ima etmek istiyormuş.
Köy muhtarı Nahiyeye haber göndermiş. Oradan jandarma gelinceye kadar Şerif olmuş. Gelen komutan araştırma için cesedin Nahiye’ye gitmesi gerektiğini söylemiş. Bir kilime sarmışlar, bir sedye yapmışlar ve delikenlılar omuzlarında, iki dağı aşırarak Kale’ye götürmüşler.
(Babam da bu olayı olduğu gibi anlatmıştı ve demişt ki hayatımda çektiğim en zahmetli işlerden biri de o cesedi omuzlarımızda o iki dağı aşırarak boşu boşuna nahiyeye taşımamız idi.)
İşte o zaman köye gelen jandarmalar şu türküyü söylemişler:
“Şerif’in kaşları kalem karası
Karnında da vardır bıçak yarası
Yayladan geldim de yorgun oturdum
Yediğim dolmayı kana batırdım
Varın bir bakın ki evim tüter mi
İsmaille Mahim yerim tutar mı”
Mevlüde Teyzem de olayı doğruladı
11.8.2005
Gölcük