Kur’an, Allah yolunda infak etmeye, harcama yapmaya da bazı ölçüler koymuştur. Buna “infak ahlâkı” diyebiliriz.

Hayatın her alanına ölçü koyan Vahiy kişiye emânet olarak verilen servet ve imkanları sarfetmeyi, kullanmayı başıboş bırakması söz konusu olmazdı. Harcama ve kullanmadaki bu ölçüler Dinin beş önemli hedefinden biri olan “malı-serveti muhafaza” amacına yöneliktir. 

Kur’an’ın infak ahlâkına getirdiği ölçüleri şöyle sıralayabiliriz:

-Allah yolunda (fi-sebîlillah) infak

Allah’a itaat ve ibadet olabilecek, topluma ve insanlara yardım, fayda getiren her harcama “fi-sebilillah-Allah yolunda”dır.

İnfak, her türlü meşru ve faydalı harcamaları ifade ettiğine göre Allah yolunda (fi-Sebîlillah), Allah’ın vereceği karşılığı umarak yapılan bütün harcamalar infaktır. Kur’an’da infakı emreden veya infak edenleri öven pek çok âyette “Allah’ın size verdiklerinden Allah yolunda infak edin” deniliyor.  (Bakara 2:3, 254, 267. Enfâl 8:3. Ra’d 13:22. Şûrâ 42:38. Hacc 22:35 v.d.)  

Kur’an’da sekiz amel (eylem) Allah yoluna (fi-sebîlillah’a) nisbet ediliyor. Bunlardan bir tanesi de infaktır. Mesela :

«Allah yolunda harcayın (infak edin). Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik (ihsan) edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri (muhsinleri) sever.» (Bekara 2:195 Ayrıca bkz : Bakara 2:261, 262. Hadid 57:10)

Allah’ın verdiklerinden O’nun yoluna infak etmek mü’minlerin özelliğidir. (Kasas 28:54. Âli İmran 3:134. Fâtır 35/29-30 v.d.)

Allah (cc) kendi yolunda yapılan harcalamaların karşılığını eksiksiz geri ödeyeceğine söz veriyor. (Enfal 8:60) Allah için gönülden verenler de, Allah’ın infak edenlere vadettiklerinden şüphe etmezler.

İman edenler Allah yolunda (fi-sebîlillah) infak etmeye çağrıldıkları zaman cimrilik etmezler, bu çağrının gereğini yaparlar. (Muhammed 47:38)

Malını, imkanlarını Allah yolunda harcayan kimseye gıbta edilir. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Yalnız şu iki kişiye gıpta edilmeli: Biri, Allah'ın kendisine verdiği malı Allah yolunda harcayıp tüketen kimse, diğeri, Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse."[1] 

-Gösteriş için infak etmemek

Dünyalık bir çıkar beklentisi, utanıldığı, insanlara kükmetmek veya gösteriş için yapılan hiç bir harcama infak olmadığı gibi, makbul da değildir.

İnsan içinde sakladıklarını, niyetlerini başkalarından saklayabilir. Ama her şeyi bilen Allah’tan hiç bir şeyi gizleyemez. (Mülk 67:13-14) İnfak ister gizli, ister açıktan yapılsın, onun da ihlasla, sırf Allah rızası için, karşılığı  O’ndan beklenilerek yapılmalıdır.

Demek ki böyle yapanların Allah tasavvurları yanlıştır. Allah tasavvuru yanlış olunca insan, sadece infak konusunda değil, her konuda hata yapar.

“Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve Âhiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.” (Nisâ 4:38)

Bu âyet Şeytan’ın “sizi fakirlik ihtimali ile korkutuyor ve size cimrice davranmanızı telkin ediyor” (Bekara 2:268) âyetiyle birlikte anlaşılmalı.

Bundan bir önceki âyet kendileri cimri olmakla kalmayıp, cimriliği yaygınlaştırmaya çalışanları, Allah’ın kendilerine verdiğini gizleyenleri kınıyor. Arkasından da, eğer bunlar Allah’ı verdiği rızıktan harcalarsalardı daha iyi olurdu deniyor. (Nisâ 4:39)

Dinde ikili oynayan münafıklar ibadetlerinde ve harcamalarında gösteriş yaparlar. (Nisâ 4:142) 

-Karşılık beklemeksizin gönülden infak etmek

İslâma göre her türlü yardımın, infak ve sadakanın Allah rızâsı için yapılmış olması gerekir. Paylaşmayı/vermeyi hangi kelime ile karşılarsak karşılayalım; önemli olan onları gönülden verebilmektir. Karşı taraftan hiç bir menfaat beklememektir.

Verdiğinin karşılığını insanlardan beklemenin sebebi “sahiplenmek duygusu ve benliktir”. Bazıları kendine ait olduğunu zannettiği şeyden bir parça verdiği zaman onun bedelini kullardan somut bir şekilde bekler. Ama mülkün kendisine ait olmadığına inanan bir kimse infak ettiğinin karşılığını insanlardan beklemez. 

Hiç insan emâneti sahibine iade ederken bir karşılık bekler mi? Dolaysıyla karşılıksız vermenin yolu “eldekinin emânet” olduğunu tekrar farketmektir.

İnfak ibadetinin değişmeyen iki şartı vardır. Birincisi, iman; ikincisi ihlâstır.

İnfakın makbul olması için yardımın, iyiliğin, ihtiyacı karşılamanın gönüllü olması gerekir. Kendisi ihtiyaç içinde olsa dahi başkasını kendine tercih etmeye varıncaya kadar. (Haşr 59/9)  

Kur’an başkasının ihtiyacını karşılamak üzere en uygun şartlarda borç vermeye “karz-ı hasen” diyor ve bunu Allah’a borç vermek diye niteliyor. Bu da gönüllü, Allah rızası için yapılır. (Bkz: Hadid 57:11, 18. Mâide 5:12. Müzemmil 73:20)

Ebû Mûsâ Abdullah İbni Kays el-Eş`arî şöyle dedi: Peygamber’e; “biri cesaretini göstermek, diğeri kavmini korumak, öteki kendine yiğit adam dedirtmek için savaşan kimselerden hangisi Allah yolundadır?” diye soruldu. Peygamber (sav); “Kim, ilay-i kelimetullah-Allah’ın kelimesi yüce olsun diye savaşırsa o Allah yolundadır” buyurdu.[2] 

Bir soru üzerine Rasûlüllah;“Allah (cc) sadece kendi rızâsı için yapılan ibadetleri kabul eder, başkasını değil” buyurdu.[3]

Allah rızası için ve gönüllerindeki imanın yönlendirdiği bir niyet, şuur ve samimiyetle infak edenler bunun karşılığını alırlar. Allah emrettiği için veya Allah’ın rızasını kazanmak için değil; başka amaçla yapanların durumu çok sevilen bir bahçenin kasırga tarafından mahvedilmesi gibidir. (bkz: Bekara 2:266)

İstemeden, gönülsüz, çevreye uymak, ya da çıkar amacıyla yapılan infaklar, iyilikler, verilen sadakalar kabul edilmez. (bkz: Tevbe 9:53-64. Âli İmran 3:117)

-İnfakta denge: Ne ifrat ne tefrit

İslâm mü’minlere hayatın her alanında, davranışlarda, sevgi ve nefrette, ibadetlerde, eşyayı kullanmada, yeme ve içmede dengeyi tavsiye ettiği gibi infakta da orta yolu izlemeyi tavsiye etmektedir. Ne ifrat, ne de tefrit. Ne israf, ne cimrilik, ne de aşırılık...

İslâm âlimleri sadakada, infakta, Allah yolunda harcamalarda aşırılık olur mu diye tartışmışlar. İbadet ve hayırlarda bile ölçülü olmak gerektiğini savunanlar şu âyeti esas alırlar. 

“(O mü’min kullar), harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan 25/67)

Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: Ey âdemoğlu! İhtiyâcından fazla olan malını sadaka olarak vermen senin için iyi; vermemen kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe, geçimini üstlendiklerinden başla. Veren el, alan elden üstündür (unutma).[4]

Allah yolunda infak etmekte veya sadaka vermekte bir sınır yoktur. Ancak İsrâ 17:26-27, 29. âyetlerde Allah (cc) eli boş kalacak, kendisi muhtaç duruma düşecek şekilde infak etmeyi saçıp-savurma sayıyor ve yasaklıyor. Zira ne infakın amacı budur, ne de Allah kullarından böyle bir şey ister.

 

-İnfakı başa kakmamak, incitmemek

Allah (cc) malını gösteriş ya da başa kakarak harcayanları zarar ettiklerini söylüyor. İnfakın başa kakılması onu boşa çıkarır.

“Ey iman edenler! Allah’a ve Âhiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın.” (Bakara 2:264)

Yapılan iyiliği başa kakmak çirkin bir davranıştır. İnsan yaptığı –maddî veya manevî – iyiliği neden başa kakar?

Ya üstün  görünmek arzusundan, ya iyilik yaptığı kimseyi küçümsediğinden, ya başkalarının dikkatini çekme isteğinden, ya da yaptığı iyiliği gönülden değil mecbur kalıp yaptığından dolayı.

Ancak infakı Allah rızasını için yapanlarda bu gibi düşünceler olmaz. 

İslâmda infakın hedefi sadece muhtaçların ihtiyaçlarını karşılamak değildir. Bununla birlikte infak edenin nefsini ve malını tezkiye etmek, din kardeşine karşı insanlık duygularını harekete geçirmek, kendisine emâneten verilen dünyalıklarda başkalarının da Allah tarafından tayin edilmiş bir hakkı olduğunu anlamaktır.

Elinde güç ve imkan olan kimse, bunun temamen kendi çabasıyla olduğunu düşünmemeli. Bir buğday tanesinin yetişmesinde toprak, su, hava, Güneş gibi unsurları düşünürsek; infak eden aslında kendine ait olandan değil, kendisine nasip edilenden veriyor demektir. İnfakla ilgili âyetlerde bu gerçek hatırlatılıyor. O zaman böyle bir iyiliğin başa kakılması “sana verdiydim”, “sana yardımım dokunmuştu”, “iyiliğimin kıymetini bil” demenin mantığı yoktur.

Allah yolunda yaptıkları harcamaları başa kakmayanlar, muhatabı minnet altında bırakmayanlar; yani bunu sırf Allah rızası için yapanların ödülü Allah’ın yanındadır. (Bakara 2:262-263)

-Yeteri kadar infak

Bunun ölçüsünü hem ifak edenin gücü, imkanı, elindeki; hem de infak edilen muhtacın ihtiyacı belirler.

Yardım edilen de neye muhtaç ise, o ihtiyacını karşılayacak kadar yapılmalı.

Söz gelimi, baba ailesine nafaka yemin etmek zorundadır. Nafaka da yeme, giysi ve barınma ihtiyacından daha geniştir. Ebeveyn bunun nasıl ve ne kadar karşılayacak? Elbette yeteri kadar. Kur’an’da bunun ipuçlarını görmek mümkün. Mesela annelere verilmesi gereken nafakayı “ma’ruf” kelimesi ile anlatıyor. Bu da örfe/geleneğe ve imkanlara göre demektir. (Bakara 2:233)

 

-Bollukta ve darlıkta infak

İnfak ahlakının ölçülerinden biri de –her ne kadar farklı olsa da- bollukta da, darlıkta da infak etmek. Bu da Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle davrananların ahlâkıdır.

“Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun dedikten sonra;

O takvâ sahipleri ki, bollukta (serrâ) da darlıkta (darrâ) da Allah için harcarlar; ... Allah da güzel davranışta bulunanları (muhsinleri) sever” (Âli İmran 3:133-134) deniyor.

Âyetteki “serrâ”; sürur (sevinç) veren durum, “darrâ” ise zarar, sıkıntı veren durum demektir. Bunlar; kolaylık ve zorluk hâli, bolluk ve darlık, ev halkına yapılan ve insana sevinç veren, ya da yorularak yerine ulaştırılan infak, kişinin sevdiklerine ikram etmesi, sıkıntıda olanlara yardım elini uzatma şeklinde açıklanmıştır.

Duyarlı mü’minler ellerinde bol imkan olsa da olmasa da, zengin olsalar da olmasalar da; Allah yolunda infak etmekten geri kalmazlar. Bolluk kendilerini bencilleştirip aldatmadığı gibi, darlık da onları fi-sebîllah harcama yapmaktan, iyilik etmektan alıkoymaz. 

İnfak artı bir değerdir. Herkes her zaman bir şeyler infak edebilir. Zira infak ibadeti sadece maddi şeylerden, zenginlikten yapılmaz. Her nimetten infak etmek mümkündür. Bu da belli bir zamanda değil; her şart ve ortamda, bazen gizli, bazen açıktan yapılabilir.

Buna göre infak etmekten sadece maddi açıdan zenginler değil; yüreği zengin her müslüman sorumludur ve bu bütün bir hayatı kuşatır.

 

-Sahip olunanın iyisinden infak etmek

Kişi ideal iyiliğe (birr’e) ancak sevdiği şeylerden infak ederek ulaşabilir.

 “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe birr’e (en iyiye, ideal iyiliğe)  eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmran 3:92)

İnsanın sevdiği şeyleri saymakla bitmez. Kur’an Allah yolunda yapılan harcamaların işe yarar, sahibinin yanında değerli şeylerden yapılması gerektiğine işaret ediyor. Bu tür yardım veya harcamalar, bireyin veya toplumun bir ihtiyacını karşılamalı, onları sıkıntıdan kurtarmalı, hatta bir daha muhtaç olmaması amacına yönelik olmalıdır.

İnsanın kendisinin tiksinerek alabileceği, ya da almaya tenezzül etmeyeceği şeyleri sadaka, yardım, bağış yapmaya kalkışması; infak ibadetini anlamadığını ortaya koyar. Böyle bir davranıştan Allah da hoşnut olmaz. (Bakara 2:267) âyetlerde açıklanıyor.

Bu âyet indiği zaman sahabeler buna uyarak sevdikleri şeyleri Allah yolunda infak etmeye devam etmişlerdir. O zamandan beri çeşitli hizmetler için vakfedilen araziler, akarlar, binalar, çeşmeler, sebiller, bahçeler, kurum ve organizasyonlar, ya da her türlü infaklar; “sevdiği şeyleri Allah yolunda vermeye” cesaret eden müslümanların fedakârlığıdır.

 

-İnfakı gizli veya açıktan yapmak

Allah (cc) müslümanlara gizli ve açıktan infak etmelerini tavsiye ediyor.

“İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alış-veriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.” (İbrahim 14:31)

Böyle yapanları da övüyor. (Bakara 2:274) Gizli olsun, açıktan olsun, Allah yolunda harcama yapanların sevabı çoktur. (Fâtır 35:29. Nahl 16:75. Ra’d 13:22)

İmkanı olan müslüman muhtaç olanların hâlini bilmeli, bütün zaman ve durumlarda, az veya çok, şartların elverdiği kadar onların yardımına koşmalı.

İnfakın açıktan yapılması infakı, riya karışmadığı sürece geçersiz kılmaz. Fakat gizli olması tercih edilir. Nitekim bir âyette buna işaret ediliyor.

Sadakaları (infakı) açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da keffâret olur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Bekara 2:271)

“Açılımı: Siz muhtaçların onurunu koruyarak onlara yardım ederseniz, Allah da mahşer günü, bütün insanların gözleri önünde sizin onurunuzu koruyarak size yardım eder.”

Vâcip olan sadakaların (zekât, nafaka, fıtra gibi), bedenle yapılan yardımların açıktan yapılmasında bir sakınca yok. Ancak nafile sadakaların, bazı yardımların riyaya bulaşmamak ve karşıdakini incitmemek için gizli yapılması tavsiye edilir.

“Sağ elin verdiğinden, sol elin haberi olmamalı” derler.

Bir hadiste; hiç bir gölgenin olmadığı Mahşer günü Allah (cc) yedi sınıf insanı Arşı’yla gölgelendirecektir. Bu yedi sınıf insandan biri de “(nafile) sadakayı, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde gizleyen kimse” deniliyor.[5] 

 -Ölmeden önce infak

Kur’an’ın iman edenlere şöyle çağrı yapıyor: 

“Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın (infak edin).” (Münâfikûn 63/10. Bir benzeri: Bekara 2/254)

Öyle bir gün gelecek ki o gün dostluk, arkadaşlık, kanka, collega, “bizim adamımız”, “bizden biri” diye bir şey olmayacak. Kimse kimseye yardım edemeyecek, torpil yapamayacak, aracı olamayacak. O gün dünyadaki gibi kâr getiren bir ticaret söz konusu olmayacak. 

Müslüman infakını ölmeden önce kendi eliyle yapmalıdır. O bilmeli ki öldükten sonra kimse onun yerine kulluk görevini yapamaz. 

Normalde acele etmek tavsiye edilmemiştir.[6] Ancak Rasûlüllah (sav) sadaka vermekte, infak etmekte, güzel işler yapmakta acele edilmesini tavsiye ediyor. Zira ölümün kime ne zaman geleceği belli olmaz.

“Şu yedi şey (istenmeyen durum) başınıza gelip çatmadan önce iyi amellere koşun...”[7] Şüphesiz bu iyi denilen amellere infak etmek de dahildir.

Peygamber (sav) insanlara dünyada yaşadıkları sürece cömert olmalarını, işi öldükten sonraya bırakmamalarını tavsiye ediyor. Her fırsatı değerlendirerek, can bedenden çıkmadan, sağlık ve güç yerinde iken ibadetler ve infak ibadeti yapılmalı. Onun uyarısı şöyle:

Bir adam gelerek Peygamber'e; Ey Allahın Elçisi; sevap açısından hangi sadaka daha büyüktür? diye sordu. O da dedi ki: "Sadakanın en iyisi bizzat kendisinin vereceği sadakadır. Sadaka sağ iken, malınız elinizde iken, istediğiniz kimseye istediğiniz kadar verdiğinizdir. Yoksa can boğaza geldikten sonra geç kalmış olursunuz. Bu falancanın, bu da falancanın diye vasiyet edersin.”[8]

Bununla beraber ölmüş bir kimse adına infak etmek veya sadaka vermek mümkün mü, caiz olur mu?  Bundan ölüye bir sevap (hasenât) ulaşır mı? 

Bir müslüman hayatta iken yaptığı veya başkalarının yapmasına vesile olduğu sâlih amellerden fayda görecektir. Bunda hiç bir şüphe yok. 

Ölü adına sadaka vermenin de ölüye fayda vereceğini savunanlar şu ve benzeri hadislere dayanırlar:

Aişe (r.anha) anlatıyor: Bir adam Peygamber’e gelerek; “Annem ansızın öldü. Öyle sanıyorum ki, şayet  konuşabilseydi, sadaka verilmesini vasiyet ederdi. Şimdi ben onun adına sadaka versem, sevabı ona ulaşır mı? diye sordu. Nebî (sav) de; “Evet” dedi.”[9] 

Sa’d bir Übâde Peygamber’e; “Ya Rasûlellah! Annem öldü. Ama adak borcu kaldı, ne yapayım” diye sordu. Rasûlüllah “onu yerine getir” dedi.[10]

Aynı sahabenin Peygamber’e şöyle sorduğu anlatılıyor: “Annem Ümmü Sa’d öldü. Onun adına hangi sadaka daha faziletli olur?” Peygamber; “Su” dedi. Bunun üzerine Sa’d bir kuyu kazdırdı ve bu Sa’d’ın anası içindir” dedi.[11]

Bir başka rivâyette aynı sahabenin Peygamber’in annesi adına sadaka vermesine izin verince Mihraf adlı bahçesini annesi için sadaka olarak bağışladığı geçiyor.[12]

-Gayr-i müslimlere infak

Gayr-i müslimlerle arkadaşlık, komşuluk, bazı konularda işbirliği söz konusu olabilir. Bazen de yardım etmek, yardımlaşmak, ya da aynı hayır işini beraber yapmak gündeme gelebilir.

Sadaka âyetinde (Tevbe 9/60) geçtiği gibi zekât ve fıtra müslümanlardan ilgili kimselere verilir.

Soru şu: Zekât/fıtranın kime verileceği belli, ancak bir müslüman gayr-i müslimlere bunun dışında infak yapabilir mi, yardım edebilir mi, ihtiyacı karşılanabilir mi, sadaka verilebilir mi?

İhtiyaç hâlinde bir müslümana de gayr-i müslime de infak edebilir. Zira infaktaki hedef, sadece muhtaç dindaş, akraba, dost ve ahbab değil; insandır.

İnfak ve nafakada bir sıralama var. Ama bu yeri gelince gayr-i müslime infak edilmez anlamında değil. Müslümanlar diğerleriyle insanlıkta kardeş olduklarını bilirler. Kardeş kardeşe zamanı gelince yardımcı olur.

Gayr-i müslim bir kimse kapımıza kadar gelmişse, ya da bir şeye muhtaç ise ve yapacağımız yardım müslümanların aleyhine değilse, düşmanımıza bir destek olmuyorsa, kişi onunla fesada koşmuyorsa; böyle bir yardımdan yüz çevirmek doğru olmasa gerektir.

Onları İslâma davet bir infak olduğu gibi, emr-i bi’l-ma’ruf, iyi komşuluk yapmak, borç vermek, bedeni olarak bir işine yardımcı olmak, sevinç günlerinde tebrik, kederli hâllerinde teselli etmek de infaktır.

Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.” (Mümtehıne 60/8)

İslâm'a aktif olarak düşmanlık yapmayan inkârcılar ile ilişkiler konusunda Kur’an, -bu âyette olduğu gibi- onlara nezaket ve dostluk/yakınlık içinde davranılmasına, yeri gelince yardım edilmesine açıkça izni vermektedir.

Müslümanların kendinlerine zarar vermeyen gayr-i müslimlere iyilik etmelerine izin verilmesi, din farkının yardımlaşmaya engel olmadığının işaretidir.

Bekara 2/219. âyet “Ne kadar verelim” sorusuna “ihtiyaç fazlasının verilmesi gerektiği”; Bekara 2/215. âyet ise “nereye/kime verelim” sorusuna; “anne-babaya, yakınlara, yetimlere, fakirlere, yolda kalmışlara” cevabını veriyor. Ancak infak edilecek bu kimselerin müslüman veya kâfir olmaları gerektiği söylenmiyor.

Her gayr-i müslim her zaman müslümanlara eziyet etmez, savaşmaz, Allah yolundan alıkoymaz. Bu gibilere iyilik yapmak, yardımda bulunmak, adaletli ve ölçülü davranmak yasaklanmamış, hatta tavsiye edilmiştir.

Böyle davranmak bir müslüman için vakar, olgunluk, insanlıkta kalitedir, mürüvvettir, örnekliktir.

Bunun örnekleri Peygamberin ve sahabelerin uygulamalarında vardır. Onlar kendilerine saldırmayanlarla savaşmamışlar, barış içinde birlikte yaşamışlar, muhtaç olanlara da ayrım yapmadan yardım etmişlerdir.

Ebu Bekr’in kızı Esma’nın şöyle dediği aktarılıyor:

“Kureyş Rasûlullah (sav) ile Hudeybiye anlaşmasını yaptığı dönemde henüz müşrik olan annem (yanıma) geldi. Bunun üzerine ben Peygamber’e gelip dedim ki: “Ey Allah'ın Rasûlü! Annem benimle görüşmeyi arzu ediyor. Ona karşı güzel davranıp iyilikte bulu­nayım mı?” Rasûlullah; “Evet, annene iyilikte bulun (sıla yap)” dedi.[13]

Bazı kaynaklar Mümtehıne 60/8. âyetin bunun üzerine indiğini söylerler.

Kur’an’ın münker-kötü dediği davranışlar, âdetler, faaliyetler yaygınlaşsın, çoğalsın diye yatırım yapanların, destekleyenlerin bu harcamaları haramdır. Yine genelde insanlığa, özelde müslümanlara zararlı olabilecek hiç bir teşebbüse, hiç bir faaliyete, hiç bir kuruma yardım edilmesi helâl değildir.

-Haram olan infak

İnfakın mekruh ve haramı olur mu? Bazılarına göre olmaz. Çünkü bu kavramın anlamı bütünüyle olumludur. Mekruh ya da haram olan harcamalara infak değil “israf” veya “saçıp-savurma/tebzir” denir.

Ancak Kur’an, insanların Allah’ın yolundan alıkoymak için mallarını harcamasına da sözlük anlamıyla infak diyor. Böyleleri Allah’ın onlara verdiğini, Allah’a karşı gelmek, O’nun diniyle savaşmak üzere kullanan kimselerdir.

“(İnsanları) Allah yolundan çevirmek için servetlerini ortaya koyan (infak eden) şu kâfirler  var ya; daha çok servet harcayacaklar (infak edecekler). Sonra bu onların içinde gerçekleşmemiş bir özlem olarak kalacak ve sonunda tükenip gidecekler...” (Enfal 8:36)

Bu âyette infak iki defa fiil halinde geçiyor ve inkârcıların kötü niyetli harcamalarını anlatıyor.

Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarıı bu konuda tipik bir örnektir. O zaman müşrikler servetlerin, bütün maddî imkanlarını ve güçlerini ortaya koyarak İslâmî daveti yok etmeye yeltendiler. Ama sonunda kaybettiler.

Günümüzde de İslâmı ve Kur’an’ı ortadan kaldırmak, ya da etkisini yok etmek için mallarını, zamanlarını, imkanlarını, kurumlarını seferber edenler de Peygamber zamanındaki müşriklere benziyorlar. Böylelerinin harcamalarını Kur’an, zalim bir topluluğun ekinlerini mahveden kavurucu rüzgâra benzetiyor. (Âli İmran 3/117)

Hüseyin K. Ece

30.04.2021

Zaandam

 

[1] Buhârî, İlim/15 no: 73, Zekat/5 no: 1409, Ahkam/3 no: 7141, I’Tisam/13 no: 7316. Bir Benzeri: Müslim, Müsâfirîn/47(266-267) no: 1984

[2] Buhârî, İlim/45 no: 123, Cihad/15 no: 2810, Humüs/10 no: 2326, Tevhîd/28 no: 7428. Müslim, İmâre/42(150-151 no: 4920-4922. Ayrıca Bkz: Tirmizî, F. Cihad/16 no: 1646. Nesâî, Cihad/21 no: 3138. İbni Mâce, Cihad/13 no: 2783), n.d.

[3] Nesâî, Cihad/24 no: 3142

[4] Müslim, Zekât/32(97) no: 2388

[5] Buhârî, Ezan/36 no: 660, Zekât/16 no: 1423, Hudud/19 No: 6806. Müslim, Zekât/30 (91) no: 2380. Tirmizî, Zühd/53 no: 2391

[6] Bkz. Tirmizî, Birr/66 no: 2011

[7] Tirmizî, Zühd/3 no: 2306

[8] Buhârî, Vesâyâ/7 no: 2748, Zekât/11 no: 1419

[9] Buhârî, Cenâiz/95 no: 1388, Vasâyâ/19 no: 2760. Müslim, Zekât/15 (51) no: 2326. Ayrıca Bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ/15 no: 2881. İbni Mâce, Vasâyâ/8 no: 2717

[10] Buhârî, Vasâyâ/19 no: 2761, Bir Benzeri: Eyman/30 no: 6698, Hıyel/3 no: 6959. Nesâî, Vasâyâ/9 no: 3690-3693

[11] Ebû Dâvûd, Zekât/41 no: 1681. Nesâî, Vesâyâ/9 no: 3694-3696. İbni Mâce, Edeb/8 no: 3684

[12] Buhârî, Vesâyâ/15,20,26 no: 2756, 2762, 2769. Ebû Dâvûd, Vasâyâ/15 no: 2882

[13] Buhârî, İlim/15 no: 73, Zekat/5 no: 1409, Ahkam/3 no: 7141, I’Tisam/13 no: 7316. Bir Benzeri: Müslim, Müsâfirîn/47(266-267) no: 1984