-Hanîf ne demektir  

Hanîf’in aslı ‘hanefe’ fiilidir Bu da; dalâletten (sapıklıktan) ayrılıp istikamete, doğru yola meyletmek, doğru bir hedefe yönelmek demektir.

Bunun tersi olan ‘cenefe’ fiili ise; istikametten, doğru yoldan ayrılıp dalâlete (sapıklığa) yönelmek, bir anlamda doğrudan yanlışa yamulmadır.

Bu kökten gelen “tehannefe fülân”; falanca adam istikamet yolunu, doğru yolu araştırdı, bu yola girme imkanlarını aradı, putlara tapınmaktan uzaklaştı demektir.[1]

“Tahannuf, esas olarak İslâm öncesindeki muvahhidlerin uzun tefekkür ve ibadet anlarını kapsayan vecd hallerini gösterirdi.”[2]

‘Hanîfiyye’, meyletmek demektir. İslâmda tevhide meyil ve onda sabit olma esastır. İslâma da zaten hanîf dini denir.[3]

Bu kökten gelen ‘ahnef’ ayağında eğrilik, meyil olan kişi demektir. Bu olumlu anlamıyla iyiyye meyilli olmak kasdedilmiş. “Zımnen: Yöneldiğin istikamet, Allah’ın senin için tayin ettiği amaçla çakışsın.”[4]

el-hanîf (çoğulu hünefâ);  bâtıl şeylerden yüz çevirip Allah’a yönelen, eğriliği bırakıp doğrusuna giden demektir.[5]

-Kavram olarak hanîf

Hanîf; aynı zamanda Allah’a yönelip O’nu birleyen, O’na biricik tanrı kabul edendir.

Buna göre hanîf müslümandır.[6] Yani bâtıl  dinlerden dönüp hak dine meyleden. İbrahim ve Muhammed milleti (dini) üzere kıbleye yönelen kişi... Ya da dinde ihlas (samimiyet) sahibi olan... Zira o Allah’ın emrettiklerine teslim olur.[7]

Hanîf hakkında farklı görüşler var. Mesela; İbrahim’in dini İslâm hanîflik olarak isimlendirildi. Hanîf İbrahim dinine iman eden müslimdir. Hac ibadetini yapan, ya da muhlis (ihlas sahibi) anlamındadır. Kim İbrahim peygamberin milletine tabi olur, onda  sabit kalırsa onun adı hanîf olur. 

‘el-Hanef’ ibrahim dinine uymak, hanîf de onun milletine tabi olandır. Elbette onun dinine tabi olan da hac ibadetini yapar.[8]

Hanîf veya hanîflik İslâmın akide, ahlâk ve sosyal yönü açısından önemli bir kavram. Kur’an’da daha çok İbrahimin’in (as) milleti (üzerinde olduğu din), şirk koşmanın (müşrikliğin), putperestliğin, yahudilerle hıristiyanların tahrif ettikleri inancın zıddı olarak geçiyor.[9]

Bu aynı zamanda bütün peygamberlerin milleti (dini) olan tevhid ve ihlas dininin (İslâmın) bir ismidir, bir ünvanıdır. (Âl-i İmrân 3/67)

Hanîf, doğru ve saf inancı, daha öz ifadesiyle aracısız kulluğu yani tevhid’i, onu kabul eden muvahhid’i ifade eder.

Hanîf, örfde İbrahim milletine isim olmuştur.[10]

Bu kelime İslâm öncesinde tevhidî bir muhtevaya sahipti ve günahdan, dünyevî zevklerden ve şüpheli inançlardan, özellikle de puta tapıcılıktan uzak duran kişileri tanımlamak için kullanılırdı. ‘Hanîf ve tahannuf’ kelimelerinin bu anlamları ile ilgili örnekler câhiliyye şiirinde de vardır.[11]

Hanîf, özetle muvahhid müslümandır desek yanlış olmaz.

 

-Kur’an’da hanîf

‘Hanîf’ Kur’an’da 10 yerde, bunun çoğulu ‘hunefâ’ iki yerde (Hacc 22:31. Beyyine 98:5) geçiyor.

Bunlardan dokuz tanesinde hanîfliğin müşriklik gibi olmadığı, ama özellikle onun karşıtı olduğu vurgulanıyor. 

Sekiz yerde İbrâhim’in (as) imanını ifade ediyor. Bunlardan altı tanesinde din anlamına da gelen ‘millet’ kelimesi ile yer alıyor.

Bir âyette İbrâhim’ın (as) kendini hanîf diye nitelendirdiğini görüyoruz. (En‘âm 6:79)

Ayrıca hanîf iki yerde (Bakara 2:135. Âl-i İmrân 3:67) yahudi ve hıristiyan karşıtı olarak geçiyor.

Kur’an’ın ‘haniflik’ dediği din tarihte, ehl-i kitap sayılan yahudilik ve hıristiyanlıktan öncedir. (Âl-i İmrân 3:65) O din de Allah’ın Âdem’den beri insanlara vahiyle bildirdiği, insanın fıtratına en uygun olan tevhid dini İslâmdır.

Ehl-i kitap bir ümmet sayılırken, Kur’an’da ve sonraki İslâmî kaynaklarda ‘hanîfliğe’ dahil edilmemiştir. Hanîflik İslâmî bir kavramdır ve Kur’an’da sıkı bir şekilde  İbrâhim’le (as) ilgili inanca bağlanmıştır.[12]

İbn Abbas’tan rivâyet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber’e, “Allah katında hangi din daha makbuldür?” diye sorulduğunda, “Kolaylaştırılmış hanîflik” demiştir.[13]

Bir rivâyete göre Zeyd b. Amr b. Nüfeyl adlı kişi gerçek dini aramak amacıyla Şam’a gitmiş, rastladığı ehl-i kitap âlimlerine sormuş. Beklediği cevabı alamayınca kendisine hangi dini önerdiklerini sormuş. Onlar da hanîfliği tavsiye etmişler. Bunun da İbrâhim’in dini olduğunu, onun yahudi ve hıristiyan olmadığını, sadece Allah’a kulluk ettiğini belirtmişlerdi.[14]

Peygamber’in (sav) “Allah, ‘kullarımın hepsini hanîf olarak yarattım’ buyurdu...”[15] hadisiyle, “Ben Yahudilik ve Hıristiyanlık’la değil kolaylaştırılmış hanîflik’le gönderildim” [16] hadisini birlikte düşünürsek, ‘hanîfliğin’ bütün peygamberlerin davetlerinin ortak  ilkesi olduğunu anlarız. İslâm da bu ilkeleri yaşatan bir dindir. Muhammed (sav) İbrâhim (as) gibi aynı dini tebliğ etmişti.

Bundan dolayı hanîf kelimesi İslâmî gelenekte Kur’an’daki anlamıyla ve müslim’in eş anlamlısı olarak, hanîfiyye/hanîflik de İbrâhim’in (as) dinini ifade için kullanılmıştır. 

-Hanîf olan İbrahim (as)

İbrâhim’ın (as) kendisinin hanîf olduğunu söyledi.

“Ben, hakka yönelen birisi (hanîf) olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (En‘âm 6:79) İbrahim (as) tam ve örnek bir hanîf müslümandı.

İbrahim’in (as) bu davranışından maksat, gerçekten Allah’ı aramak mı, yoksa gök cisimlerine tapanları kınamak, onların gittiği yolun yanlış ve yaptıklarının bir sapıklık olduğunu göstermek midir? Farklı görüşler var. Ancak ikinci görüş gerçeğe daha yakındır. Çünkü En’am 6:74. âyette putlara taptıkları için babasını ve kavmini ağır bir dille kınaması İbrahim’de tevhid inancının var olduğunu göstermektedir. Nitekim 78. âyetin sonundaki “Ey kavmim ben sizin ortak koştuklarınızdan beriyim” sözü de bunu vurgular.”[17]

Kur’an ehl-i kitabın İbrahim (as) hakkındaki iddialarını yalanlıyor.

“İbrahim, ne yahudi idi, ne de hıristiyan. Fakat o, hanîf (Allah’ı yönelen) bir müslimdi. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.” (Âl-i İmrân  3:67. Ayrıca bkz: En’am 6:161. Nisâ  4:125)

Nebiler Allah’ın seçkin kullarıdır. Bazılarının ise özel ünvanları vardır. Mesala Musa’ya (as) ‘kelîmullah, İsa’ya (as) ‘rûhullah’, Muhammed’e (as) ‘habîbullah’ denildiği gibi İbrahim’e (as) de ‘halîlullah-Allah’ın dostu’ denildi. (Nisâ 4:125)

Kur’an İbrahim’i (as) bir başka açıdan övüyor.

“Şüphesiz İbrahim, Allah’a itaat eden, hanîf bir önder (ümmet) idi. Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (Nahl  16:120)  

Ümmetin birden çok anlamı var. Bu âyetteki ümmeti ‘önder’ olarak anlamak daha isabetli.  

Yahudiler İbrahim’in soyundan gelmekle övünür, kendilerini seçilmiş kavim görürlerdi. Kur’an ise soya dayanarak ortaya atılan tüm üstünlük, seçilmişlik iddialarını ısrarla reddetmektedir. Üstelik bu iddianın sahipleri her fırsatta isyan etmiş, peygamberlere karşı gelmiş, dolayısıyla “kendi kendilerine haksızlık etmişlerdi”. (Nahl 16:118)[18]

Rasûlüllah sabahları şöyle dua ederdi: “İslâm fıtratı, ihlas kelimesi, peygamberimiz Muhammed’in dini üzere, müşriklerden olmayan, müslim ve hanîf olan babamız İbrahim milleti üzere sabaha ulaştık.[19]

-İslâmdan önce hanîfler

İslâm öncesi dönemde (câhiliyyede) kendilerine hanîf denilen kişilerin varlığı bir gerçektir.

Kur’an Araplar’dan putlara tapmayan, yahudi ve hıristiyan olmayan, bir tek ilâhın varlığına inanan ve O’na kulluk eden bir topluluğa işaret ediyor. Bunlar ‘hunefâ’ veya ‘ahnâf’ diye bilinirdi. Bunlar yahudi ve hıristiyan olmadıklarını, İbrâhim’in dinini takip ettiklerini, Allah’a şirk koşmadıklarını söylerlerdi.[20]

Câhiliyye döneminde araplar, hıtan sünneti olmuş veya hac ziyaretinde bulunan herkesi İbrahim dini üzere olduklarına dikkat çekmek üzere ‘hanîf’ derlerdi.[21]

Taberî bu iki özelliğin İslâmdan önceki hanîfliği tarif etmeye yetmediğini söyler. Zira o dönemde bazı müşrikler de hıtan sünneti olup Kâbe’yi tavaf ediyorlar, yahudiler de sünnet oluyorlardı. O zaman onlara da hanîf demek gerekirdi. Halbuki Kur’an hanîfliği şirk inancının tersi olarak gösteriyor. İbrahim’in de yahudi olmadığını haber veriyor. (Âli İmran 3:67) Şu halde hanîf olmanın şartlarından biri tevhid ehlinden olmaktır.[22]  

Bazılarına göre kim İbrahim dini üzerinde ise, o zamanki araplara göre o hanîf idi. Ne zamanki İslâm geldi müslim, hanîf diye isimlendirildi.

Câhiliyye döneminde Mudar kabilesinden Kâbe’yi hac edenlere hanîfler (hunefâ) derlerdi.  Bunun üzerine Allah “O’na hiç bir şeyi şirk koşmadan Allah için hanîfler olun” âyetini indirdi. (Hacc 22:31)[23]

Onların inançları ve durumları hakkında farklı görüşler var. Ortak özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

Putları ve her türlü şirki reddetmek. Müşriklerin yanlış âdet ve inançlarına karşı çıkmak. Baskıdan kurtulmak için uzaklaşıp inzivaya çekilmek. Bazıları Zebur okurlar, bazıları İbrahim şeriatine uygun yaşamaya çalışırdı. Kimileri de hak dini aramak üzere yolculuk yapardı. Bazıları putlar için kesilen kurbanların etinden yemezler, içki içmezlerdi.[24]

Bazıları, bu niteliklere putlardan uzak durmayı ve cünüplükten dolayı yıkanmayı da eklediler.[25]

-Kur’an’da millet

Kimilerine göre bunun aslı; usanmak, bıkmak, elbiseye dikiş atmak, hastalık veya tasadan dolayı dönüp kararsız olmak anlamlarına gelen ‘melle’, ezberden yazdırmak, dikte etmek anlamındaki imlâl (imlâ) fiilleri ya da bir düşüncede, görüşte, inançta birleşip güzel ve gözalıcı görünümleriyle göz dolduran topluluk anlamındaki mel’e’dir. Bu kullanım ile ilgili şöyle denilir: “Ona destek verdim, yardım ettim böylece onun mel’e’sinden yani grubundan biri haline geldim.”[26]

“Buna göre millet (çoğulu: milel); işitilen ve okunan bir şeye dayanması veya dikte edilmesi ve yazılması bakımından ‘din’ karşılığında kullanılmış, ayrıca izlenen, gidilen yol mânası verilmiştir.

Millet kelimesi, muhtemelen daha sonraları kendisine sosyal bakımdan yüklenen anlamdan da etkilenip modern dönemde Batı’daki ‘nation’ kavramının karşılığı olarak Türkçe ve Farsça’ya geçmiş ve bu dillerde tamamen sosyolojik ve siyasal bir içerik kazanmıştır.”[27]

Kur’an’da millet kelimesi 15 yerde geçiyor.

‘Millet’, sözlükte, tutulan ve gidilen yol demektir. Bu yol eğri de olabilir, doğru da. Din ve şeriat anlamında da kullanılır. Ancak aralarında nüans farklılığı vardır.

Mesela, itikat açısından din, amel açısından şeriat, toplumsal açıdan millet... İtikat edilen (inanılan) şeyler, genelde amel edilen (pratikte uygulanan) şeylerdir. Amel edilen ve uygulanan şey ne ise üzerinde birlik sağlanan şey de odur.

Buna göre ‘millet’; bir toplumun etrafında toplandığı ve üzerinde yürüdüğü, kitlenin uyduğu ve bağlı olduğu ilkeler ve takip ettiği yoldur. Bu yolun hakk olanı olabilir, bâtıl olanı olabilir. Millet, sosyal yapının, kurumun kendisi değildir. 

İslâm bir millet, müslüman ise ehl-i millettir. Ancak millet mecaz olarak ehl-i millet yerine kullanılır. Millet şöyle yaptı denilir ki bu da topluluk  anlamındadır.[28]

Esasen din, şeriat ve millet kelimeleri birbirine yakın manada olup, her biri başka yönlerden yaklaşık aynı anlamı ifade ederler.

‘Millet’, tıpkı din gibidir ki, Allah’ın peygamberlerin diliyle gönderdiği şeriatın özel adı olmuştur. 

Din ile aralarındaki fark; millet kavramı gönderildiği peygamberin adıyla söylenir. ‘İbrahim milleti, Musa milleti’ gibi. Allah’ın dini denilebilir ama, Allah’ın milleti demek yanlış olur.

Millet ve şeriatın Allah’ın kullarından yapmalarını istediği, dinin ise Allah’ın emrinden dolayı kulların yaptığı şey olduğu söylendi.[29]

Millet, din ve şeriat kelimelerinin eş anlamlı olmakla birlikte ilâhî prensipler bütününe Allah’ın koyduğu kurallar olması bakımından millet ve şeriat, kulların itaati ve yerine getirmesi bakımından din denildiği, ayrıca peygamberlere ve zamana göre değişmeyen temel prensipler için din ve millet, değişebilen cüz’î hükümler için şeriat kelimesinin kullanıldığı anlaşılmaktadır.[30]

‘Millet’, kabile veya kavim değildir. Daha çok din etrafında bir araya gelen insanlar topluluğunu anlatır. Toplumun adı olmaktan çok; toplumun üzerinde toplandığı inancı ifade etmektedir.

‘Ehl-i millet’ denildiği zaman, bir millete/dine uyan kimseler anlatılmış olur ki, bu hiç bir zaman ‘nation’ anlamındaki kavim, ırk, kabile, ulus anlamına gelmez.

Kur’an, bu kelimeyi Peygamberlere gönderilen inanç ve başka insanların gittiği yol anlamında kullanmaktadır. (Bakara 2:130. A’raf 7:88. İbrahim 14:13)

Yûsuf (as), Allah’a inanmayan bir topluluğun milletinden/dininden yüz çevirdiğini, ona tabi olmadığını söylüyor. (Yûsuf 12: 38)

Ashab-ı kehf birbirlerine; “Onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya sizi milletlerine (dinlerine) geri çevirirler...” diyorlardı. (Kehf 18:20)

Şu âyet, millet’in anlamını daha açık bir şekilde ifade ediyor: “Sen onların milletlerine (dinlerine-inanç sistemlerine) uymadıkça, yahudi ve hırıstiyanlar senden kesinlikle razı (hoşnut) olacak değillerdir…” (Bakara 2:120)

Yahudi ve hırıstiyanlar ne Peygamberi, ne de O’na inanan müslümanlardan, kendi inanç sistemlerine, gittikleri yola, yaşama biçimlerine uymadıkça hoşlanmazlar. Tarihte olanlar ve içinde yaşadığımız şartlar bunu açıkça isbat etmiştir.

Şuayb (as)’i tehdit eden müşrikler diyorlardı ki; “Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp çıkaracağız, veya mutlaka bizim milletimize (dinimize) geri döneceksiniz.”

Şuayb (as) ise onların milletine (dinlerine) dönmeyi Allah’a iftira etmek olarak saydı. (A’raf 7:88-89) Benzer bir çağrıyı inanmayanlar Musa’nın (as) müminlerine yaptılar. (İbrahim 14:13) Onların milleti küfr-inkâr idi.[31]

Bir âyette “fi’l-milleti’l-âhire-son millette” şeklinde geçiyor. (Sâd 38:7) Bunda üç görüş var: 1.Hıristiyanlık. 2.Kureyş’in atalarının dini. 3.Yahudilik ve hırıstiyanlık.[32]

‘Küfr’ün tek millet olduğu gerçeğini hatırlarsak, bu kavramın ifade ettiği anlam biraz daha iyi anlaşılmış olur.

-Hadislerde millet

Her doğan fıtrat üzere doğar” hadisinin bazı rivâyetlerinde fıtrat yerine İslâm ve millet kelimeleri kullanılmış.[33] Bu da fıtrat ve millet kavramının eş anlamlı olarak kullanılabileceğini gösterir.[34]

Hadislerde de İbrâhim milletinden ve onun hanîf ve müslim olduğundan bahsediliyor.[35]

Muhammed’in (sav) sahabeleri İbrahim milletini takip etmişlerdi.[36]  

Bazı rivâyetlerde “Abdülmuttalib’in milleti”,[37] “Resûlüllah’ın milleti”[38] ifadeleri geçiyor. Bütün bunlar millet kavramının din, inanç sistemi anlamında olduğunu gösterir.

-İbrahim milleti

(Babam çocukken bana şöyle öğretti: Kimin kulusun? Allah’ın kuluyum. Kimin ümmetisin? Muhammed ümmetiyim. Kimin milletindensin? İbrahim milletinden. Kur’an’ı anlayarak okuyunca babamın bana nasıl bir değer öğrettiğini anladım)

Millet kelimesi İbrahim (as) ile ilgili; altısı ‘millete ibrahime-İbrahim milleti’ şeklinde (Bekara 2:130, 135. Âli İmran 3:95. Nisâ 4:125. En’am 6:161. Nahl 16:123),

bir âyette Yûsuf’un (as) diliyle ‘millete âbâî-atalarımın milleti’ (Yûsuf 12: 38) şeklinde,

bir âyette de müslümanlara hitaben ve İbrahim (as) kasdedilerek ‘millete ebîkum-babanızın milleti’ (Hacc 22:78) olarak geçiyor.

“Kendini bilmez beyinsizden başka kim İbrahim milletinden yüz çevirir. Rabbi ona “teslim ol dediği zaman o da “âlemlerin Rabbine teslim oldum” dedi.” (Bakara 2:130)

İbrahim (as) yahudi ve hırıstiyan değildi, hanîf bir müslüman idi. Onlar dinde bid’at uydurdular ve İbrahim dininden yüz çevirip yahudi ve hırıstiyan oldular. Onun milleti şüphesiz İslâm idi. Allah (cc) Muhammed’i (sav) de İbrahim milleti üzere elçi olarak gönderdi. Aklını kullanan bir kimse onun milletinden (dininden) yüz çevirmez.[39]

 

-Hanîf ve İbrahim milletinden olmak

Allah (st) ehl-i kitabın hanîfler olmasını istedi.

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler (hunefâ) olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine  98:5)

         Burada, hanîflik tevhid ve ihlas ile dinde sağlamlığı, doğruluğu ifade etmek için de kullanıldı.[40]

Herkes başkalarını kendi dinine, gittiği yola çağırır.

“(Onlar);Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.” (Bekara 2:135)

Zira İbrahim’in milleti (inancı) hanîflik yolu idi. Küfür ve şirkten arınmış, hakka ve tevhide yönelmiş bir yoldu. Kendisi de hanîf bir müslim idi ama şirk koşan birisi, hele hele bir çok yönden müşriklere benzeyen yahudi veya hırıstiyan değildi.[41]

Kur’an’ın ehl-i kitap dedikleri çevrelerindekileri kendileri gibi yahudi ve hırıstiyan olmaya davet edip durdular. Böyle yapmak onlara göre hidâyeti bulmaktı. Halbuki bunlar birbirlerini karşılıklı olarak doğru yolda olmamakla suçlarlar. (Bakara 2:113)

İbni Abbas’tan gelen bir görüşe göre Aldullah b. Surayya adlı bir adam Rasûlüllah’a gelip; “Hidâyet bizim üzerinde olduğumuz yoldan başkası değildir. Bize tabi ol ve hidâyete er.” Yahudiler de benzer şeyler söylediler.

Onların bu iddialarını Kur’an reddediyor ve elçisine; böyle çağrıda bulunanlara de ki “Bilakis gelin İbrahim milletine tabi olalım. İbrahim milleti hepimizin şehâdetiyle Allah’ın razı olduğu, gönderdiği ve emrettiği din olan İslâmdır. Bu da hanîfliktir. Din konusunda ihtilaf eden diğer grupları da buna tabi olmaya davet ederiz. Siz bu davete muhalefet ederseniz, biz İbrahim milleti üzere biraraya geliriz, ama sizin davet ettiğiniz şey üzerinde değil.”

Takip eden âyette Allah (st) Elçisine “De ki: Biz Allah’a ve bize indirilene iman ederiz. İbrahim’e, İsmail’e, İshâk’a, Yakub’a ve onların soyundan gelen elçilere, Musâ’ya, İsâ’ya ve diğer nebilere indirilenlere de. Biz O’na teslim olanlarız” diye buyurdu. (Bakara 2:136)

Buradaki millet din anlamındadır. Sanki Peygamber’e; “doğru yolda olan İbrahim’e tabi ol” deniliyor.[42]

Üstelik Kur’an ehl-i kitabın hanîfler olarak Allah’a kulluk etmekle emrolunduklarını söylüyor: (Beyyine 98:5) 

“Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız” şöyle de anlaşılabilir: “Biz İbrahim’in dinine (milletine) uyarak hidâyet bulabiliriz”, “Hidâyet İbrahim dinine uymakla olur veya bizim uyduğumuz din İbrahim’in dinidir (milletidir).”

Hanîf olarak; yani “muvahhid olarak bâtıl dinlerden İbrahim’in dini olan hak dine yönelerek” demektir.  İbrahime hanîf denilmesinin sebebi onun Allah’ın dini olan İslâma yönelmiş olmasından, dinine de hanîflik denilmesinin sebebi de istikametinin dosdoğru olmasındandır.[43]

Allah (st) Rasûlüllah’ın şahsında mü’minlere şöyle yol gösteriyor:

“Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü (benliğini) dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun...” (Rûm 30:30)

Fıtrat; insanların yaratılıştan getirdiği tevhide yönelme özelliği demektir. Allah’ın insanı üzerinde yarattığı fıtrat, yaratılıştan her insanın özüne yerleştirilen iyiye (ma’rufa), doğruya (hakka) ve hakikate olan eğilimdir, yaratılış amacını gerçekleştirebilecek yetenektir. (Secde 32:7) Buna “Allah’ın boyası” da diyebiliriz. (Bkz: Bakara 2:138)

Allah (cc) İbrahim milletine tabi olanları şöyle övüyor.

“Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hakka yönelen İbrahim’in milletine (dinine) tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir? Allah, İbrahim’i dost (halil) edindi.” (Nisâ 4:125)

Her din mensubu kendi dinini en iyi olduğunu savunur. Ancak din konusunda en doğru olanı tesbit için objektif ölçülere ihtiyaç vardır. Vahye göre bu ölçüler ‘iman, teslimiyet ve ihsan’dır. İmandan maksat tevhid inancıdır. Teslimiyetten maksat kulluk bilinciyle Allah’a yönelmek, O’ndan gelenleri kabul edip uygulamaktır. İhsandan maksat ise samimi bir şekilde, Allah’ı görüyor gibi kulluk yapmak, kişinin yaptıklarını güzel yapmasıdır.

İşte İbrahim’in (as) yolu, milleti-dini budur. Bu yüzden Allah onu halil-dost edindi.[44]

Yûsuf (as) da İbrahim milletine uymuştu: “Atalarım İbrahim, İshâk ve Yakub’un dinine uydum. Bizim, Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz...” (Yûsuf 12:38)

Allah (st) Rasulüllah’a da İbrahim milletine uymayı emretti:

“Sonra da sana, “Hakka yönelen İbrahim’in dinine (milletine) uy. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi” diye vahyettik.” (Nahl  16:123)

Rasûlüllahın üzerinde olduğu yol, uyduğu din, tabi olduğu millet (inanç sistemi) İbrahim’in milleti idi. Peygamberimiz bu emri yerine getirdiği için Allah (st) şöyle buyurdu:

“De ki: “Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (En’am, 161)

Din’i Allah’a has kılmak İslâm’ın da, müslüman olmanın da olmazsa olmazıdır.

Rabbimizin buyruğu: ”De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine (milletine) uyunuz...” (Âli İmran 3:95)

Muhammed (sav) ve ona uyanlar hanîf olarak Allah’a kulluk etmeliler. (Yûnus 10:105-106)

Allah’ın mü’minlerden isteği; “Allah’a yönelen, O’na ortak koşmayan kimseler (hunefâ olun)... (Hacc 22:31)

        Allah (cc) mü’minlere kendi yolunda yoğun çaba göstermelerini emretti. Zira İslâm için onları seçip ‘müslüman’ ismini verdi. Onlara düşen de babaları İbrahim’in milletine (dinine) uymaktır. Böylece Peygamber onlara şâhit (örnek), onlar da insanlığa şâhit (örnek) olabilirler. (Hacc 22:78)

 

Hüseyin K. Ece

30.10.2021

Zaandam/Hollanda

 

[1] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/249. Cevherî, es-Sıhâh, 4/46

[2] Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/37

[3] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/249

[4] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/393

[5] İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 4/249. el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 190

[6] Cevherî, es-Sıhâh, 4/46

[7] İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 4/249

[8] Taberî, İbni Cerir. Câmu’l-Beyân, 1/610

[9] Kuzgun, Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi, 16/33

[10] Elmalılı, H. Y. Kur’Anî Terimler Ve Deyimler, s: 139

[11] Bkz: İbni Manzur, Lisânu'l-‘Arab, 4/249. Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/37

[12] Kuzgun, Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi, 16/36

[13] Ahmed b. Hanbel, 1/236. Buhârî, İmân/29-Bab başlığında

[14] Buhârî, M. Ensâr/24 no: 3828

[15] Ahmed b. Hanbel, 4/162. Müslim, Cennet/16(63) no: 7207

[16] Ahmed b. Hanbel, 5/266, 6/116, 233

[17] TDV Meali Âyet Açıklaması, s: 136

[18] Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/556

[19] Ahmed b. Hanbel, 3/406

[20] Kuzgun, Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi, 16/36

[21] İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 4/249. el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 190

[22] Taberî, İbni Cerir. Câmu’l-Beyân, 1/617

[23] Taberî, İbni Cerir. Câmu’l-Beyân, 1/615

[24] Kuzgun, Ş. TDV İslâm Ansiklopedisi, 16/38

[25] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 4/249

[26] el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 719

[27] Şentürk, R. TDV İslâm Ansiklopedisi, 30/64

[28] Elmalılı, H. Y. Kur’anî Terimler ve Deyimler, s: 226

[29] Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/287

[30] Şentürk, R. TDV İslâm Ansiklopedisi, 30/64

[31] Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 2/186

[32] İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, s: 1202

[33] Ahmed b. Hanbel, 2/253, 381. Tirmizî, Kader/5 no: 2138

[34] Şentürk, R. TDV İslâm Ansiklopedisi, 30/64

[35] Ahmed b. Hanbel, 3/442

[36] Ahmed b. Hanbel, 3/5, 123, 406. Dârimî, İstiʾzân/54

[37] Buhârî, Cenâiz/8 no: 1360, M. Ensâr/40 no: 3884, Tefsîr/28-1 no: 4772. Müslim, İmân/9(39) no: 132

[38] Ebû Dâvûd, Cihâd/82 no: 2614. Tirmizî, Cenâiz/54 no: 1046

[39] Şentürk, R. TDV İslâm Ansiklopedisi, 30/64

[40] Elmalılı, H. Y. Kur’anî Terimler ve Deyimler, s: 139

[41] Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 1/424

[42] Taberî, İbni Cerir. Câmu’l-Beyân, 1/615

[43] Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/291

[44] Komisyon, Kur’an Yolu, DİB, 2/116