-Kur’an’da tayyib/tayyibe kelimesi

Tayyib bunun aslı ‘tâ-be’ fiilidir. Bu da bir şeyin iyi, hoş, güzel, lezzetli, saf, arı-duru ve temiz olması demektir.

Bir âyette şartlar uygunsa hoşa giden (tâbe) kadınlarla evlenebilirsiniz deniliyor. (Nisa 4:3)

 Mahşer Günü Hesaptan sonra cennetlikler Cennet’e gidince oranın bekçileri onları selâmla karşılarlar ve “tıbtüm-ne hoş yaptınız, ne iyi yaptınız, ne hoşsunuz, ne temizsiniz” derler. (Zümer 39:73)

Evlenilen kadınlara verilen mehir geri alınmaz. Ancak onlar gönül hoşluğu ile, hoşlarına gittiği için (tıbne) verirlerse, onu yemek helâldir. (Nisâ 4:4)

Hz. Ali’nin rivâyetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Cennette bazı odalar vardır ki dışarıdan içerileri, içeriden dışarıları görünür.” Bir A’rabi: “Bunlar kimim içindir Ya Rasûlelleh?” diye sordu. O da buyurdu ki: “Kelâmı güzel (tâbe), yemeği güzel, insanlar uyurken gece kalkıp namaz kılanlar içindir.”[1]

Bu kökten gelen ‘tûbâ’; hoş, en hoşa giden, mutlu eden, güzellik demektir. Cennette bir ağacın adı olduğu da söylendi.[2] Kişinin hoşlanacağı, hoş, güzel bulacağı, yok oluşu olmayan bakilik, sona ermeyen izzzet, fakirliği olmayan zenginlik, Cennette olan her türlü şeydir denmiştir.[3]

Bir âyette geçiyor: İman eden ve sâlih amel işleyenler için, mutluluk, hoşluk (tûbâ) ve güzel bir dönüş yeri vardır.” (Ra’d 13:29)

Bu fiilin masdarı ‘tayyib-tayyibe’; iyi, hoş, güzel, lezzetli, hoş kokulu, saf ve temiz demektir. Habîs’in-pis’in zıddıdır. Duyu organlarının hoş, güzel, lezzetli ve tatlı bulduğu şeydir.

Çeşitli birleşimleri var. ‘Ardun/türbetün tayyibün-temiz yer, toprak’ denir. Zira o yer bitki bitirmeye elverişlidir.

Rüzgâr şiddetli değilse, yumuşak esiyorsa ‘rîhun tayyibün-hoş bir rüzgâr’, yiyecek helâl olduğu zaman ‘ta’muhu tayyibün-tadı hoş, güzel’ denilir. Zira yiyen o yiyeceği beğenir, ondan bir lezzet alır. Şeriat dilinde ‘et-taâmu’t tayyib-temiz yiyecek’; ya yenilmesi caiz-helâl, ya da zaruret dolaysıyla caiz olduğuna hükmedilen yiyecektir.”[4] 

Bir kadın iffetli, kendini koruyan bir kimse ise onun için de ‘imraetün tayyibtün’ denir. Bu sebeple Kur’an “tayyib olan erkekler tayyib olan kadınlar içindir” der. ‘Kelimetün tayyibetün-kerih olmayan söz’, ‘beldetün tayyibetün-güvenli ve içinde çok hayr olan yer’ şeklinde söylenir. Hoş ağız kokusuna ‘nekhetün tayyibetün’, kendisinden razı olunan kişiye de ‘nefsün tayyibetün’ denilir.

Bir kişi için ‘raculün tayyibün’ denilirse bu onun iffetli, temiz oluşunu ifade eder.[5] Oruçlunun ağız kokusu “etyab-en tayyibe/en hoş” kelimesi ile anlatılıyor.[6]

‘Tâbe’ Kur’an’da fiil, masdar, tekil, çoğul, eril ve dişil olarak 45 defa yer almaktadır. Bu da onun önemli bir Kur’an kavramı olduğunu gösterir.

‘Tayyib’ kelimesinin Kur’an’da neleri nitelendirdiğini, nelerin sıfatı olarak kullandığını sıraladıktan sonra, helâl yiyeceklerle bağlantısına bakalım.

‘Tayyib’ kelimesi; sözün en güzelini,

Onlar hem sözün hoş (tayyib) olanına ulaştırılmışlar, hem de övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir” (Hacc 22:24. Ayrıca bkz: Fâtır 35:10)

Bu iki âyette geçen tayyib söz ve tayyib kelimesi bazılarına göre; sâlih amelin yükselttiği Kelime-i Tevhid’tir, yani Allah’ı birleme sözüdür. Ki müvahhid (mü’min) bunu söyleyerek imanda sebat eder.[7]

-Savaşlarda hak edilerek elde edilen ganimetleri (Enfâl 8:69),

-Teyemmüm yapmaya uygun toprağı (Nisâ 4: 43. Mâide 5/6),

-imanda samimi olanları, Allah (cc) inkârcılar hakkında habis (kötü-pis), müslümanlar için de tayyib (güzel-temiz) sıfatlarını kullanıyor. Bu sıfat elbette onların yaptıkları iyi veya kötü işlere göredir.

“... Sonunda murdarı (habîs’i) temizden (tayyib’ten) (kâfiri, fâsıkı, münafığı mü'minden) ayıracaktır.” (Âli İmran 3:179. Ayrıca bkz: Enfal 8:37)

-Güzel, temiz, güvenli beldeleri, (A’raf 7:58) “Allah (cc) bu âyette bir teşbih yapmaktadır: Mümin, toprağı verimli olan güzel memlekete benzetilmiştir ki o hak sözü işitince onu kabul ederek faydalanır ve ondan güzel ameller ortaya çıkar. Münafık ve kâfir de kötü topraklı yere benzetilmiştir ki o, hak sözü işittiği halde onu kabul etmez ve ondan faydalanmaz.”[8]

 -imana uygun olanı, “(Ey Muhammed!) De ki: “Pis (habîs) ile temiz (tayyib) bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile...” (Mâide 5:100),

-Helâl olan bir malı, Yetimlere mallarını verin ve murdar (habîs) olana karşı temiz (tayyib) olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin...” (Nisâ 4:2) niteliyor.

-Bir hadiste ‘tayyib’ Allah’ın sıfatı olarak geçiyor. Peygamber (sav)  şöyle dedi: “Şüphesiz Allah Tayyib’tir ve ancak tayyib olanı kabul eder. Şüphesiz Allah (cc) peygamberlere emrettiğini mü’minlere de emretmiştir. Allah buyuruyor ki: “Ey peygamberler’ tayyib olanlardan yeyiniz ve sâlih amel işleyiniz. Şüphesiz ben sizin ne yaptığınızı bilirim.” (Mü’minûn 23/51.Bekara 2:172)”[9] 

-Tayyib’in çoğulu olan ‘tayyibûn ve tayyibîn’ iki âyette iyi insanları veya iyi işleri nitelemek üzere geçiyor. 

“Melekler, iyi (tayyib) insanlar olarak canlarını aldığı kimselere de: "Selâm size, yaptıklarınıza karşılık cennete girin!" derler. (Nahl 16:32)

İnsanın tayyibi (temizi); cehâletin, fıskın (dinin emrinden çıkmanın) ve küfrün pisliklerinden uzaklaşmış, ilim, iman ve güzel davranışlara sahip kimsedir.[10]

 “Kötü kadınlar (habîsât), kötü erkeklere (habîsûn); kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar (tayyibât) temiz erkeklere (tayyibûn’a), temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktır...” (Nûr 24/26)

Burada iyi, sâlih (tayyib) amellerin yine tayyib (iyi, sâlih) olan kişilerden sadır olacağına dikkat çekiliyor. Ya da temiz kadınlar temiz erkeklere uygundur deniliyor.[11]

‘Tayyib’ nitelemesi hadislerde de geçiyor. Mesela;

Ümmü Seleme (r.anha) anlattığına göre Peygamber (sav) sabah namazının arkasından şöyle dua ederdi. “Allahım senden faydalı ilim, kabul edilecek amel ve tayyip (güzel) rızık istiyorum.[12]

Peygamber (sav) Ammar’a; “merhaba ey tayyib ve mutayyib, yani temiz ve temiz kılınan...” dedi.[13]

 

-Kur’an’da tayyibe kelimesi

-Tayyib’in dişil (müennes) formu ‘tayyibe-tayyibetün’ kendisi gibi dişil (müennes) olan şeylerin sıfatı olarak geçiyor.

-Bu kelime; temiz zürriyeti, Zekeriyya (as) dua ederek Allah’tan tayyibe, tertemiz bir zürriyet (çocuk) istedi. (Âli İmran 3:38)

-Cennet meskenlerini, Allah (cc) mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara  içlerinde sonsuza kadar kalmak üzere tayyibe (en güzel) meskenler, konaklama yerleri hazırladı. (Tevbe 9:72. Saf 61:12)

-Gemileri yüzdürmeye uygun rüzgârı, Kur’an gemileri yüzdüren hoş, şiddetli veya fırtına olmayan, uygun, orta halli rüzgâra da ‘tayyibe’ diyor. Eğer bu rüzgâr fırtına olursa dalgalar kabarır, gemiyi batırır. (Yûnus 10:22)

-Güzel kelimeyi, “Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz (kelimetü’n tayyibe), güzel bir ağaç (şecerâtü’n-tayyibe) gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir...

Kötü bir sözün (kelimetü’n-habîse) örneği ise, kötü bir ağaç gibidir: Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır. (İbrahim 14/24, 26. Bir benzeri: Fâtır 35:10)

‘Kelimetü’n-habîsetün’ün tersi ‘kelimetü’n-tayyibetün’dür. Yani güzel bir söz. Doğru söz, sağlam inanç, Kelime-i Tevhid[14], Şehâdet Kelimesi[15], peygamberlik, vahiy, Âhiret ve Allah’ın bütün mesajları.[16]

Kelimetün tayyibetün-güzel bir söz, kaynağı, mesnedi olan, çıkış yeri ilâhî olduğu için de gücü olan güzel sözdür.

-Hoş, mutlu tertemiz bir hayatı, Kur’an güzel davranan (sâlih amel işleyen) bütün insanlara “tayyibe bir hayat” müjdeliyor. Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi iş (sâlih amel) işlerse, elbette ona hoş (tayyibe) bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” (Nahl 16:97)

Bazılarına göre ‘tayyibe hayat’ ancak Cennette olabilir. Zira dünya hayatında insan musibet, keder, hastalık, elem, hüzünlerden uzak olmaz.

Bazı âlimlere göre ise “tayyibe hayat” dünyada da olabilir. Bu da Allah’ın kulundan razı olmasına, afiyet ve helâlden rızık vermesine uygundur.  Şu âyetteki dua gibi: “...Ey Rabbizmi, bize dünyada da, Âhirette de iyilik ver. Bizi ateş azabından koru.” (Bekara 2:201) 

Bu âyet zaten Âhiretteki tayyibe hayatı “...onlara yaptıklarının karşılığını daha güzeliyle vereceğiz...” sözüyle ayrıca tekrar açıklıyor.[17] 

“Allah, güzel davranan, iyi hareket eden mü’min erkek ve kadını dünyada tayyibe bir hayatla yaşatır. Âhirette de onları, yaptıklarının en güzeliyle ödüllendirir. Yaptıkları en güzel şey ne ise ömürleri boyunca hep onu yapmışlar gibi mükâfat verir.”[18]

-Evlere girerken verilmesi gereken selâmı (Nûr 24:61),

-Sebe’ halkına verilen yurdun özelliğini,Hoş (tayyibe) bir belde ve bağışlayıcı bir Rab.” (Sebe’ 34/15),

-Güzel, yarayışlı bitki yetişen güzel beldeleri niteliyor. Allah’ın izniyle tayyib olan bir beldenin, bölgenin, arazinin ürünü de, bitkisi de, meyvesi de güzel olur. Kötü bir belde bunun tersidir. (A’raf 7:48)

-Helâl, temiz yiyecek veya bunların sıfatı olarak tayyib/tayyibe/tayyibât

Tayyib bir kaç âyette helâl’in sıfatı olarak geçiyor: Mesela;

“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin temiz helâllerden (helâlen tayyiben) yiyebilirsiniz! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. (Bekara 2:168)

Aynı hitap iman edenlere yönelik de yapılıyor. (Bkz: Mâide 5/88)

Bu niteleme haklı olarak alınan ganimetler hakkında kullanılıyor ve gazilere “bu helâl temiz ganimetleri yiyebilirsiniz” diyor. (Bkz: Enfal 8:69)

 Allah (cc) ölünün, domuz etinin, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etlerinin haram olduğunu açıklamadan önce “Artık, Allah’ın size verdiği temiz helâl (helâlen tayyiben) yeyin. Eğer gerçekten Allah’a ibadet ediyorsanız, O’nun nimetlerine şükredin” (Nahl 16:114) diyor.

‘Tayyibât’, ‘tayyib’in dişil (müennes) formu olan ‘tayyibe’nin çoğul hâlidir. Bu da Kur’an’da genelde helâl ve temiz yiyecekleri niteliyor. Tıpkı kinâye olarak habîs’in haram anlamında kullanılması gibi. Zira ‘tayyib’ kelimesi ile temiz, hoş, sağlıklı olan şeyler kasdedilir. Temiz şeyler de helâldir.[19] 

Bazı tefsirciler bunu helâller diye açıkladılar. Bazıları ise bunu lezzet ve iştah duyulan temiz ve hoş şeyler diye anladılar. Tayyibât ancak selim tabiatlı kişilerin tiksinmeyip hoşlandıkları şeylerdir.”[20]

Tahiyyât duasındaki ‘tayyibât’; namaz, dua ve söz olarak Allah’a has kılanan şeylerin sıfatıdır.

Kur’an Allah yolunda, O’nun emri olduğu için yapılan harcamalara, yardımlara ‘infak’ diyor. Bir müslüman ancak alınteri ile, yani hak ederek elde ettiği, aynı zamandan kendisi de İslâma göre olan helâl olan şeylerden infak edebilir. Bu infak edilen şey ister görünen maddî bir şey, ister görünmeyen manevî bir yardım, iyilik olsun.

İnfak (Allah yolunda harcama) sadece temiz/helâl (tayyibât) şeylerden yapılır. Allah (cc) haram ve pis olan şeyleri infak olarak kabul etmez. (Bekara 2:267)

Zulümleri ve ciddi hataları sebebiyle daha önce kendilerine helâl olan tayyibât yahudilere haram kılındı. (Nisâ 4:160)

Allah (cc) hz. Musa zamanında İsrailoğulllarına verilen pek çok nimeti saydıktan sonra; “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve temiz (tayyibât’tan) olanlarından yiyin” (dedik)...” (A’raf 7:160. Bir benzeri: Tâhâ 20:81) buyuruyor. Allah (cc) bir başka yerde İsrailoğullarına ‘tayyibe rızık’ verdiğini söylüyor. (Câsiye 45:16)

Allah (cc) Kur’an’ın muhataplarına şunu hatırlatıyor: Siz bir zamanlar zayıf idiniz, eziliyordunuz. Allah (cc) sizi destekledi ve şükredesiniz diye sizi temiz şeylerle (tayyibât ile) rızıklandırdı. (Enfâl 8:26)

Allah (cc) bütün insanlara hitap ederek, onları yoktan yarattığını, belli bir süreye kadar ömür verdiğini, istediğine istediği kadar rızık verdiğini söyledikten sonra şöyle buyuruyor: “...Size temiz şeylerden (tayyibât’tan) rızık veriyor...” (Nahl 16:72)

Allah (cc) insanı değerli (kerâmetli) yarattı/yaratıyor, karada ve denizde yolculuk yapma kabiliyetini verdi/veriyor. Dahası onu temiz/hoş yiyecekler (tayyibât) ile rızıklandırdı/rızıklandırıyor. (İsrâ 17:70)

Temiz olan yiyeceklerle beslenmek peygamberlerin de görevi idi. “Ey peygamberler! Temiz şeylerden (tayyibat’tan) yiyiniz ve iyi (sâlih) amel işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.” (Mü’minûn 23:51)

Bütün bu âyetlerde tayyibâtın helâl, temiz, sağlıklı ve hoş yiyecekleri, nimetleri nitelediğini görüyoruz.

Zaten mü’minlere tayyibât helâl kılındı. (Mâide 5:4, 5)

Bekara 2/168de “Ey insanlar” diye başlayıp temiz (tayyib) helâl olanlardan yiyebilirsiniz deniyordu. Şu âyette ise müslümanlara hitap ediliyor: 

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından (tayyibât’tan) yeyin (yararlanın), eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin. (Bekara 2/172. Bir benzeri: Mâide 5/87, 88)

Kur’an iman edenlere, israf etmeden yeyip içebilirsiniz dedikten sonra; De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı (tayyibâtı) kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyâmet gününde ise yalnız onlara özgüdür...” (A’raf 7:32) diyor.

Bir yetkisi olmadığı ve Allah da izin vermediği halde kendisine veya başkalarına helâl, tayyibe olan şeyleri haram yapmaya kalkışanlar elbette Allah’a iftira edenler ve haddi aşmış azgınlardır. (Yûnus 10:59-60) Böylelerinin hidâyetten nasipleri olmadığı açıktır.

Allah (cc) âyetlerini inatla inkâr edenlere; yeri ve göğü yaratttığını, kendilerine güzel bir biçim verdiğini hatırlattıktan sonra;  “...sizi temiz şeylerle (tayyibâtla) rızıklandırandır...diyor, arkasından da O Allah’ın tek tanrı ve her zaman diri olduğunu söylüyor. (Mü’min 40:64-65)

Âyetlerde tayyib-tayyibât’ın temiz, hoş, iyi, yarayışlı olduğunu, dolaysıyla daha çok helâl rızıkların sıfatı, özelliği olduğunu gördük. Tayyibât yalnızca hijyen anlamında tertemiz olanı değil, manen de pak olanı ifade eder. Bir şeyin helâl hükmünü alması için bu iki özelliği taşıması gerekir.”[21]

Kur’an Peygamberin tayyibât konusundaki yetkisine de işaret ediyor: İnsan hayatı serbest ve yasak, ya da helâl ve haram olan şeylerle beraberdir. Birinci ifade beşeri/seküler otoriteye, ikincisi ilâhi otoriteye işaret eder. Kişinin yapabileceği ve yapamayacağı şeyleri belirleyen kaynak onun aynı zamanda inancını da belirler.

İslâmdan önce müşrikler kendilerince bazı hayvanları yemeyi haram sayarlardı. Kur’an onları ve aynı yanlışı yapmaya kalkışan herkesi; “kendi kafanızdan şu helâl, bu haram” demeyin diye uyardı. (Nahl 16:116) Sonuçta haram-helal kılma yetkisi sadece Allah'’a aittir. Hiç kimse O’ndan bağımsız olarak böyle bir yetkiye sahip olamaz.[22]

Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl (tayyibât’ı), pis şeyleri (habâis’i) haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir…” (A’raf 7:157) Aynı yetkinin hz. İsa’ya da verildiğini görüyoruz. (Bkz: Âli İmran 2:50)

Peygamberimiz görevi gereği insanlara, tayyibe olanı açıklamak, ona teşvik etmek, hebâis’ten (pis olanlardan) uzak durmayı öğütlemek durumunda idi.

“(Ey Peygamber!) Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: "Size iyi/temiz şeyler (tayyibât) helâl kılındı..." (Mâide 5:4, 5) 

Burada ‘el-habâis’in haram ve pis, zararlı yiyecekleri, tayyibâtın da temiz ve helâl yiyecekleri ifade ettiğini hatırlayalım.

Allah (cc) bu yetkisini ya bizzat kendisi vahiy ile açıklar, ya da elçisine yetki verir ve onun diliyle ve uygulamalarıyla açıklar. Bu da anlaşılır bir şeydir. Peygamberler posta memuru gibi değillerdi ki, mektubu, paketi adrese ulaştırdıktan sonra gerisine karışmamış olsunlar. Mesajı tebliğ ederler, beyan ederler, uygulayıp gösterirler, öğretirler. Bu yetkiye Kur’an’da hükmü açıklanmamış yiyeceklerin helâl-haram olup olmadıklarını beyan etmek de dahildir.

Şu âyete de bakalım: “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 33:36)

Peygamber (sav) bazı hedislerinde de bu yetkiye işaret ediyor. Bir örnek alalım: Ebû Rafi’ Eslem Rasûlullah'ın şöyle dediğini anlattı: "Sakın sizden birinizi koltuğuna yaslanmış otururken, kendisine emrettiğimiz veya yasakladığımız hususlardan bir husus geldiğinde; "biz bunu bilmiyoruz. Biz Allah'ın Kitabında ne bulduksa ona tabi oluruz" diyeni görmek istemem."[23]

Helâl ve haram kılma Allah’ın hakkı olduğuna göre, burada Peygamber’in de helâl-haram kılar denmesi ancak, temiz (tayyibat) ve pis (hebâis) şeyleri Allah’ın ona öğretmesi, onun da onların helâl ya da haram olduğunu açıklaması anlamındadır. Bundan dolayı Allah (cc) onun helâl ya da haram kılmasını onun doğrudan değil, tayyib ya da habîs olan şeyleri helâl-haram kılması şeklinde açıklıyor. Yani temiz ya da pis olan şeyler vardır, o da ancak temiz olanların helâl, pis olanların haram olduğunu duyurur.

Bir şeyin temiz (tayyib) ya da pis (habîs), yani helal veya harama olduğuna karar veren de Allah’tır. Yani Peygamberler kendiliğinden din koyamazlar. Onlar söylediklerini ya doğrudan Allah’ın vahyidir, ya da O’nun onayı ile söyledikleridir. Hatırlatmaya gerek yok ki, peygamberler dışında hiç kimse Allah’tan vahiy ve onay alamaz.[24]

Peygamber hüküm koyan değil, nass’dan hüküm çıkaran veya hükmü açıklama yetkisi olandır. Zira o bir elçi idi. Elçiler de kendisini görevlendiren makam adına iş yaparlar, açıklamada bulunurlar. Elçilerin her konuştuğu ve yaptığı eline verilen kağıttan olmaz. Onlar elçilik ahlâkı ve yetkisiyle makamın maksadına uygun, temel referanslara bağlı konuşur, açıklama yapar, karar verirler. Bunlar da elçilik görevine ters, kendisine görev veren makamın ilkelerine aykırı olmaz.

Rasûlüllah’ın konumu da böyledir. Onun elçilik görevi olarak söylediği sözler, uygulamalar, verdiği hükümler vahye aykırı olmaz. (Hâkka 69:44-46) Yeter ki onun söylediği, yaptığı kesin olsun...

-Günümüzde tayyibât

Bazı bedensel ve psikoljik bozulmaların, hastalıkların düzensiz, sağlıksız ve İslâmın pis ve murdar (haram) dediği yiyecek ve içeceklerden kaynaklandığı bilinen bir gerçek. İslâm bedenin, sağlığın, tabii hâlin korunmasını istiyor. Bu açıdan temiz ve sağlıklı gıdalarla beslenmeyi emrediyor. Böyle olmayan şeyleri yasaklıyor.

Kur’an’ın kelimesi ‘tayyib/tayyibât’, günümüzde de hem şer’i bakımdan yenilip içilmesi, kullanılması helâl olan, hem de saf, temiz ve sağlığa uygun olan şeyleri leri ifade eder. 

İslâm, müslümanlara helâl ve temiz gıdalarla (tayyibât ile) beslenmelerini, boğazlarından aşağı ne geçtiğine dikkat etmelerini tavsiye ediyor.

Hayatın devamı için Allah (cc) tarafından yaratılıp insanın hizmetine sunulan maddî ve manevî her şey rızık, nimet veya ilâhi lütuftur. O (cc) temiz, sağlıklı, ihtiyacı karşılayan nimetleri, gıdaları ‘tayyib’ olarak niteliyor. İnsanların onları tercih etmesini istiyor.

Zira bu hem sağlıklı beslenme, hem de O’nun insan için uygun gördüğü ölçülere, fıtrata daha uygundur.

Her ne kadar hadiste; “Şüphesiz helâl bellidir, haram da bellidir” denilse de bugün gelişen teknoloji ile üretilen hazır gıdalar, yiyecek ve içeceklerde, katkı maddelerinde şüpheler söz konusudur.

GDOsu ile oynanmış gıdaların, ilaçların, sayısız paketlenmiş hazır yiyeceklerin ne kadar sağlıklı, ne kadar temiz veya pis (murdar) olduğu açık değildir. Özellikle et ürünlerine İslâm ülkelerinde bile güven duyulmamaktadır.

Diğer taraftan özellikle internet ortamında dolaşan helâl gıda listeleri, helâl/haramla ilgili verilen bilgiler ne kadar güvenilir?

Ancak unutmamak gerekir ki helâl/mübah gıda, yiyecek, içecek, hatta söz ve davranışlar, haramlara karşın çok daha geniştir. Zaten “eşyada aslolan mübahlıktır.” Bir şeyin helâllığı değil, haram oluşu isbata muhtaçtır. Bu da ya vahiyle, ya da vahyi açıklayan Elçi’nin beyanına göre belirlenir. Peygamber döneminde olmayan, bilinmeyen, gıdalar ve hayvanlar hakkında yetkili âlimler kıyas yapabilirler. Ama onların da çok rahat bir şeye ‘haram’ dememeleri gerekir. ‘Mekruh’, ‘zararlı’, sakıncalı veya şüpheli’, ‘yenimemesi daha iyidir’ şeklinde değerlendirme yapmaları daha isabetlidir. Zira harama helâl demek sakıncalıdır ama helâle haram demek daha da sakıncalıdır. Kur’an haramı helâl sayanlardan çok, helâli haram sayanları kınıyor. Zira haram kılma yetkisi sonuçta Allah’a aittir. (Bkz: Mâide 5:87. En’am  6:32, 140, 143)

Neden? Çünkü helâl olmak asıldır ve çoktur. Rastgele on şeye helâl diyen sadece birinde yanılır. Oysa haram derse dokuzunda yanılır. Helâllere haram demek hayatı da zorlaştırır, hareket alanını daraltır. Ona buna rastgele, yetkisiz ve delililsiz haram demek, haram konusundaki hassasiyeti azaltabilir.[25]

-Sonuç olarak

Kur’an’ın tayyib veya tayyibât diye nitelediği bütün gıdalar, besinler günümüzde de tayyibtir, yani temiz, hoş ve sağlıklıdır. Müslümanlara helâldir.

Bir şeyin haram oluşu pis ve zararlı oluşuna göredir. Şâri’ (Kur’an ve Sünnet) bir şeyin haram olduğunu açık ve anlaşılır bir şekilde söylemişse o haramdır. Kur’an, “Bugün size iyi ve temiz şeyler (tayyibat) helâl kılındı.” (Mâide 5:4, 5) dediğine göre pis, iğrenç, murdar, zararlı, imana yakışmayan şeyler haramdır.

Temiz (tayyib), hoş, faydalı, sağlığa zararlı olmayan gıdalar ve ziynet eşyası (süs, geçim ve fayda sağlayan şeyler) helâldir, mübahtır. (Kehf 18:46)

Bugün karşımıza çıkan bütün yiyecek ve içeceklere, giyime ve eşyaya, davranışlara ve eylemlere, ilaç ve tedavilere bu ölçüyle bakmak gerekir.

Uzmanların, uzman kuruluşların özellikle gıdalar konusunda yazdıkları ve söyledikleri, aldıkları kararlar da değerlidir.

Bununla birlikte bir müslüman imanından aldığı bilinçle helâl ve haram (tayyibât ve habâis) konusunda daha dikkatli olur.

 

Hüseyin K. Ece

09.01.2021

Zaandam

 

[1] Ahmed b. Hanbel, 1/195

[2] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/168

[3] el-Isfehâní, R. el-Müfredât, s: 464

[4] el-Isfehâní, R. el-Müfredât, s: 464

[5] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/167-168

[6] Buhârî, Savm/9 no: 1904. Müslim, Siyam/163 (30) no: 2707

[7] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/167-168
[8] TDV Meali, âyet açıklaması, s: 157
[9] Müslim, Zekât/19 no: 1015
[10] el-Isfehâní, R. el-Müfredât, s: 465
[11] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/168

[12] Ahmed b. Hanbel, 6/351

[13] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/168

[14] Şevkânî, Fethu’l-Kadîr s: 877

[15] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/168

[16] Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/506

[17] Şankıtî, Edvâü’l-Beyan fi-İzâhi’l-Kur’an bi’l-Kur’an, s: 497

[18] Ateş, S. Yüce Kur’an’In Çağdaş Tefsiri, 5/136

[19] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 9/168

[20] Elmalılı, H. Y. Kur’anî Terimler ve Deyimler, s: 315

[21] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/191

[22] Beşer, F. Yeni Şafak 06.06.2014

[23] Ebû Dâvûd, Sunnet/6 no: 4605. Tirmizî, İlim/10 no: 2663. İbn Mâce, Mukaddime/13

[24] Beşer, F. Yeni Şafak 06.06.2014

[25] Beşer, F. Yeni Şafak 06.06.2014