• Giriş

Allah (cc) Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah için, hakkı ayağa kaldırarak adaletin timsali olun ve birilerine olan nefretiniz sizi adaletten sapmaya sevk etmesin! Adil olun! Bu takvaya daha yakındır. Artık Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!

Şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Allah, iman eden ve salih amel işleyenlere günahlarının affedileceğini ve muhteşem bir ödüle kavuşacaklarını vaad etmiştir.” (Mâide 5/8-9).

 “Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ 4/58)

  • İslam kısaca nedir?

İslâm nedir diye sorulsa şöyle cevap vermek mümkündür:  “İslâm kısaca, Allah’a hürmet mahlukûta şefkattir.”

Bu; Allah’a, hak ettiği kadar saygı, O’nun yarattıklarına da merhamet göstermektir.   İnsanın Allah’a yönelik görevi ibadet, kullara yönelik görevi adalettir.

Bunu soyle de ifade edebiliriz: “İnsan, ebedi mutluluk menziline iki kanatla uçar: Bunlar, tevhid ve adalet kanatlarıdır. Tevhid kanadı, insandan Allah’a uzanır ve insan-Hâlık ilişkisini temsil eder. Adalet kanadı, insandan insana uzanır ve insan-mahlûk ilişkisini temsil eder.” (M. İslâmoğlu, Kur’anî Hayat, sayı 23, sayfa 3)

İbadet insan ile Rabbi arasındadır. Adalet ise insan ile diğer insanlar arasındadır.

İnsanın kendine, eşine, ailesine, çevresine, insanlığa karşı ölçülü ve hakkaniyetle davranması adalettir. Bu görev Allaha karşı görevden geri kalmaz ve ondan daha az önemli değildir.

Hatta denilebilir ki ibadet kul ile Allah arasındaki bir ilişkidir. Kimseyi ilgilendirmez, Kimse bilemez. Kimse takdir edip ölçemez. Ama insanları bir kimsenin ahlâkı ilgilendirir. İnsanlara nasıl davranıyorsun? Senin elinden ve dilinden insanlar ne görüyor?

Kişinin en başta kendine sahip olması, kendine zarar verecek davranışlardan kaçınması, kendini cehennem ateşinden koruyacak tedbirler alması, diğer insanların haklarına saygı göstermesi, emrine verilen eşyaları yerli yerinde kullanması ve onlara haksızlık etmemesi, hayvanlara bile güzel davranması yaratıklara şefkattir.

 İslâmî iman, insana hem Allah’ın hem de yaratılmışların haklarına saygıyı öğretir. Yaratılmışların haklarını gözetme ahlâkının kaynağı da insandaki adalet, takva ve merhamet duygusudur.

Rahman ve Rahîm olan bir Allah’a iman eden ve her işine “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla- Besmele ile” başlayan bir kimse, bu iki önemli ismin kendi üzerindeki tecellilerini pratik hayatta insaf, merhamet, acıma, şefkat, ilgi, değer verme, ihsan etmek, iyilik etmek ve adalet olarak gösterir.

  • Adalet nedir?

‘Adalet’ kelimesini kökü ‘a-de-le’ fiilidir. Bu da düzeltmek, eğri bir yoldan doğru bir yola yönelmek, eşit ve muâdil olmak, dengede tutmak, dengelemek, tartmak gibi anlamlara gelir. (R. Isfehânî, el-Müfredât, s: 487.  İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 10/61) 

Adalet, Kur'ân’da ve hadisler­de genellikle düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğ­ru yolu izleme, takvaya yönelme, dü­rüstlük, tarafsızlık gibi anlamlarda kul­lanılmıştır. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/341)

‘Adalet’, doğru oluşu zihinde sabitleşmiş şeydir. Düzgün ve usûlüne uygun olmayan şeye ‘cevr’ (haksızlık ve eziyet) denir. Cevr, “hakkaniyetten sapma, haksızlık etme”dir.

Zulmün karşıtı olarak ‘adalet’, bir şeyi ait olduğu yere koymak, hakkını vermek, eşit ve denk yapmak anlamına gelir. Buradaki eşyadan maksat, hem maddi eşyalar, hem söz, amel (eylem), davranışlar, hem de hüküm ve karar vermektir. Her şeyi ait olduğu yere koymak, hakkı ne ise onu vermek, neye lâyık ise ona ulaştırmak adaletin ta kendisidir. (Ece, H. K. İslamın Temel Kavramları, s: 23)

Bu bir başka açıdan adalet, dengeli ve düzenli olmayı gerektiren bir şeydir. Mesela saksıdaki güzel bir çiçeğin yeri evin uygun bir köşesidir. Bir ayakkabının yeri de herhalde evin baş köşesi değil, ayakkabılıktır veya kapının önüdür. Elbisenin yeri elbise dolabı, kazma-küreğin yeri kilerdir, depodur veya ardiyadır. Bilgisayarın yeri uygun bir masa üstü, paslı tenekenin/demirin yeri de herhalde demir çöplüğü ve ardiya gibi yerlerdir. Tersi her ikisine de zulüm ve haksızlıktır. (Eskiler derler ki; atın önüne et, itin önüne ot koymak her iki hayvana da zulümdür. Böyle bir durumda eşya (şeyler) yerine konulmamış demektir.)

Buna göre İslâm ah­lâkı içtimaî bünyede de aşırılıklardan uzaklığı, dengeli (âdil), uyumlu ve adaleti yerine getiren bir hayat tarzını ön görmüştür.

  • Allah’a nisbetle adalet

Allah’ın adaletine ilâhî adalet diyebiliriz. İlâhî adaletin tecellisini (gerçekleşmesini) iki alanda daha net görebiliriz: Birincisi: fıtratta/yaratılışta. Yani varlık bünyesinde. İkincisi: İnsanların hak etiklerini vermede.

Birincisi: Kur’an’da insanın fizyolojik ve biyolojik yapısındaki uyum, ahenk ve estetik görünüm, denge ve biçim adalet kavramıyla ifade edilmektedir. Kur’an şöyle diyor:

 “Ey insan! Seni, lütuf sahibi, seni yaratan ve varlık amacına uygun olarak şekillendiren, tabiatını âdil ölçüler içinde (dengeli) oluşturan ve seni dilediği şekilde bir araya getiren Rabbinden uzaklaştıran nedir?” (İnfitâr 82/6-8)

Başka âyetlerde de insanın ruhî ve manevî yapısında bulu­nan denge (itidal) ve ahenk, adalet kavra­mının kapsamına giren ‘ahsen-i takvîm-en güzel biçimde’ (Tîn 95/4) ve ‘tesviye-düzenli’ (Şems 91/7) tabirleriyle dile getirilmiş­tir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/341)

İkincisi: İnsanların hak ettiklerini vermede:

İlâhî adalet deyince belki de çoklarının aklına Allah’ın hak edenlere ceza, belâ, musibet  vermesi gelebilir. Bu kısmen doğru olmakla birlikte eksiktir.

Kur’an ‘adâlet’ kelimesini isim, fiil ve mastar olarak yirmisekiz yerde kullanıyor. Ancak bunları Allah’a nisbetle kullanmıyor. Allah zatına rahmeti, insana ise adâleti farz kılmıştır.

“Rabbiniz rahmeti kendi nefsine yazmıştır/farz kılmıştır.” (En’am 6/54)
Allah (cc) nefsine adaleti farz kılmaz. Zira adâlet, cevr ve zulüm yapma ihtimali olana

farz kılınır. Allah’ın ise kullarına zulüm yapmayı bırakın, zulüm yapma ihtimali bile bulunmamaktadır. (Enfal 8/51)

Rahmet zulüm gibi değildir. Birine zulümle muamele etmek haksızlık yapmaktır. Fakat birine rahmet ile muamele etmemek haksızlık değildir. Olsa olsa ödülü de, cezayı da hak ettiği kadar vermektir. Fakat Allah tevbe edenin cezasını bağışlar, salih amel işleyene hak ettiğinden kat kat fazlasını verir. (M. İslamoglu, Kur’ani Hayat, Sayı: 23 sayfa 5)

Kur'ân’da hak ve adâletin mutlaklığı öylesine vurgulan­mıştır ki bizzat Allah'ın âhirette hiçbir haksızlığa mahal verilmeyecek şekilde adâletle hükmedeceği ve onun bu vaa­dinin kesin (hak) olduğu belirtilmiştir. (Yûnus 10/54-55. Enbiyâ 21/47)

Pek çok âyette Allah’ın kimseye haksızlık ve zulüm etmediği, ama insanların kendi kendilerine zulmettikleri, zulüm edecekleri anlatılıyor. (Ankebût 29/40. Zümer 39/69)

 

  • Kur’an’ın emri olarak adâlet

İnsanı dengeli bir biçimde yaratan Allah (cc) kullarının da her yerde, dengeli, ölçülü ve vasat, yani adâletle davranmalarını, adâletle karar vermelerini emrediyor.

Bu bakımdan İslâm, adâlet ahlâkını, dinî bir emirlerin, islâmî hayatın ve toplumsal düzenin temeli olarak görmüş, adâletle davranan ‘âdil’ kimseleri övmüş, adaletten ayrılarak zulme sapmış olan zalimleri hem kötülemiş ve hem de can yakıcı bir azapla tehdit etmiştir.

öyleyse (yaptıklarınızı) adaletle tartın ve ölçüyü eksik tutmayın!” (Rahman 55/9) âyetini, bilinen terazi ile tarttığınız zaman, adâletle, dürüst tartın şeklinde anlamak mümkün olduğu gibi, her zaman ölçülü davranın, adaletten ayrılmayın şeklinde de anlamak mümkün.

Buradaki asıl vurgu, mizan yani ölçülü-dengeli olmak ve âdil davranmaktır.

Peygamberlerin getirdiği apaçık belgeler, insanların yollarını aydınlatır. Bu belgelerle yüreklerini temizleyenler, indirilen Kitab’a tabi olurlar ve onun tavsiye ettiği ‘mizan’a (ölçüye) uyarlar. Böylece bu sağlam ve şaşmaz ölçü ile her konuda adâleti gerçekleştirme imkanı bulurlar.  (Hadîd 57/25) 

Kur'ân adalet sıfatından yoksun olan kişileri dil­siz, âciz ve hiçbir işe yaramayan bir köleye benzetiyor. Böyle biri, adâlet faziletini kazanmış, dolayısıyla doğru yolu bulmuş olanla bir tutulmaz.  (Nahl 16/76) Buna göre adâlet, insan için bir kemal sıfatıdır.

Bilindiği Allah katında üstün olmanın ölçüsü takvadır. (Hucurât 49/13) Adâlet ahlâkı kişiyi takvaya yaklaştıran faziletlerden biridir. “Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allaha bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adâletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allaha karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mâide 5/8)

Kur’an’ın emrine göre mü’minler, bütün davranışlarında adâletli olmak zorundadırlar. Adâletli davranış kişinin kendi yaratılışındaki (fıtratındaki) dengeye ve düzene uyum sağlatır. İnsanın dış hayatında denge ve olgunluk da ancak fıtrattaki dengenin dış yansıması olan adâletin her sahada uygulanması ile mümkün olur.

Kur'an adâlet olgusunu tevhid, ibadet, takva ve salih amel (güzel davranış) çerçevesinde ele alır. Bütün bunların birbiri ile ilişkisi olduğu gibi, ahlâkı güzelleştiren ana faktörlerdir. Eğer hayatın süsü ve mutluluğun kaynağı güzel ahlâk olacaksa; bu da ancak insaf ve adâlet anlayışı ile olabilir. 

Kur'an'a göre ilâhî öğretilerin bir çoğu sonuçta insanlararası ilişkilerde adâleti gerçekleştirmeye yöneliktir. Âdil olmayan bir ilişki ve tutum, tanım gereği Allah’ın rızasına ve İslâm’a uygun değildir. 

  • İnsana nisbetle adâlet

‘Adl-denge’ üzere yaratılan (İnfitar 82/6-7) insanın da yeryüzünde ‘adl, yani denge’ üzere davranması gerekiyor. Çünkü adâlet; insan, toplum ve tabiat hayatının nizamını (düzenini) sağlar. Bu adâleti sağlayacak olan da Tevhid Dini’dir. Evrendeki mizan’ı (ölçüyü, dengeyi) koyan Allah (cc) olduğuna göre (Rahman 55/7), insan ve toplum hayatındaki dengeyi ve adâleti de ancak O’nun koyduğu ölçüler sağlayabilir.

Kur’an insanlara adâletle iş görmeyi, adâleti yerine getirmeyi emrediyor. Yani adâlet müslümanlara farzdır. Adâlet hangi şekilde olursa olsun yerine getirilirse bir ibadettir. (Nahl 16/90)

Allah (cc) hükmederken adâletle hükmeyi emrediyor.“Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adâletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa 4/58)

Öyleyse ahlâk ve davranışlarda, insanların işlerini yürütürken, ya da hakları sahiplerine verirken dengeli olmak ve insafla/merhametle hareket etmek adâletin gereğidir.

Yine İslâm'a göre kişiyi ve grupları adâletten saptıran ana faktör kişi veya grubun kendi istek ve tutkusunu ön plana geçirmesidir.  (Nisâ 4/135),

İnsana ‘âdil olun!’ diyen âyet, aynı zamanda adâletin takvanın, yani Allah’a karşı sorumluluğun bir parçası olduğunu haber veriyor. Bu durumda takva ile adâlet eşleşmiş olur.  Takvanın tersi olan fücur (korkusuzca günah işleme) ile de zulüm eşleşmiş olur.

Hüseyin K. Ece

16.05.2014

Zaandam