1-Dünyevîleşmenin kölelik Âhirete hazırlanmanın hürriyet olduğunu unutmamak

Evet hırsının, tamahının, nefsinin hevâsının, arzu ve tutkularının güdümünde olan, sadece istek ve zevklerini karşılamak için yaşayan bütün bunlara esir olmuş gibidir.

Bir insan kendi görüşünden, kendi kararından başkasını beğenmiyorsa, kendi zevkinden daha üstün bir şey tanımıyorsa o insan kendi heva’sını, kendi nefsini tanrı haline getiriyor demektir.

Kur’an-ı Kerim bunu şöyle açıklıyor:

اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلًاۙ ﴿43﴾

“Gördün mü hevâsını (arzularını-isteklerini) tanrı haline getireni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?” (Furkan 25/43)

Bir ömür boyu mala, servete bağımlı olan, dünyalıklar, ya da zevk ve eğlence peşine düşen bunların kölesidir. Ama insana yakışan özgürlüktür. Kendi nefsine, arzu ve isteklerine hâkim olabilmektir, onları güdebilmektir. Malının mahkûmu değil hâkimi olabilmektir.

Malının malı olanlar hangi hürriyetten, hangi kaliteli kişilikten, hangi kerem ve hânedanlıktan bahsedebilirler?

Ebû Hureyre’den (ra) rivâyet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Altın ve gümüş paranın, kibir ve gurur izleri taşıyan elbisenin kulu olan helâk olsun. Çıkar düşkünü (muhteris) kişiye (dilediği) verilirse memnun olur, verilmez ise razı olmaz (ilâhî taksim ve takdire isyan eder).” (Buhârî, Rikâk/10, Cihad/70. İbn Mâce, Zühd/8)

Zeyd b. Sabit (ra), Allah’ın Rasûlü’nden şöyle işittiğini anlatıyor:

“Kim dünyaya çok önem verirse, Allah (cc) onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz.

Kimin de niyeti âhiret (i kazanma) ise Allah (cc) onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.” (İbnu Mâce, Zühd/1 no: 4104)

 

2-Dünyaya sahip olmak için değil şâhit olmak için geldiğimizi unutmamak.

Mülk Allah’ındır. Her ne kadar yaşadığımız ülkenin yasalarına göre üzerimize tapulu dünyalıkları/mülkler olsa da , hakikatte elimizdekiler emânettir. Bize düşen de emâneti hakkıyla korumaktır.

﴾ قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿26﴾

De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” (Âli İmran 3/26)

Biz bu dünyaya dünyalıklara, servetlere, eşyaya sahip (rab) olmak için değil; Allah’a ve O’nun Rabliğine, insan ve kâinat, hayat ve ölüm üzerindeki tasarrufuna şâhit olmak için, “eşhedü en lâ ilâhe illallah” demek için geldik, yaratıldık.

Biz insan olarak bu dünyaya Allah’a kulluk, O’nun rızasını kazanmak, dünya ve Âhiret saadetinin O’nun hükümlerine uyarak kazanmak için geldik. Bir ömür boyu geçinme tutkusunun peşinde koşuşturmak için değil. Çalışma, geçinme, mülk edinme, hatta zengin olmaya çalışma elbette yerindedir, doğrudur. Lakin ölümü, ölümden sonrasını unutmamak şartıyla.

 

3-Bu dünyada misafir olduğumuzu unutmamak

İnsan bu dünyada bir misafirdir. Bir başkasının evinde geçici olarak misafir olarak kalmaktadır. Misafirlik bir gün sona erecek.

Bir konuğun, misafir olduğu evi sahiplenmeye kalkışması ne derece doğrudur? Ya da o evde sürekli kalacağını sanması ne kadar akıllılıktır?

Peygamberimiz de bir çok sözünde ‘dünya hayatı’nın bu özelliklerini anlatıp, onu aşırı sevip, ona bağlanmaktan mü’minleri sakındırmıştır.

Abdullah b. Ömer (ra) diyor ki: Rasûlullah (sav) benim iki omuzumu tuttu ve: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. İbni Ömer (ra) şöyle derdi: “Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak/3 no: 6416. Tirmizî, Zühd/25 no: 2333. Bir benzeri: İbni Mâce, Zühd/3 no: 4108)

 

4-Hayatın deneme olduğu unutmamak.

Evet dünya hayatı insan için sınama/imtihan yeridir. Kur’an bunu belâ veya fitne kavramlarıyla anlatıyor.

 Hayatı iyi okumak gerekir, hayattaki olayları da. Hoşumuza gitsin veya gitmesin, bizi mutlu etsin veya etmesin pek çok olay oluyor.

Ya da nereden geldik, nereye gidiyoruz?

Bu hayatın, bana verilen ömrün, bana tanınan fırsatların, önüme serilen nimetlerin anlamı ne, sırrı ne, hikmeti ne?

Kur’an hayatın amacını gösteriyor.

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ ﴿1﴾ اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ ﴿2﴾

“Bütün mülk elinde bulunanın şanı ne yücedir! Ve O, her şeye kâdirdir.

O, hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere ölümü ve hayatı yaratandır. O, Azîz’dir (yücedir), Ğâfur’dur (bağışlayıcıdır)” (Mülk 67/2)

Dünya hayatını vahy açısından değerlendiren bir mü’min, buraya takılıp kalmaz, hayatın cazibesine takılıp sorunları büyütmez, sorunları büyütüp de strese girmez. Hem nimetlerin hem musibetlerin hikmetini idrak eder.

 

5-Dünya hayatının fâni olduğunu unutmamak.

İnsan için dünya hayatı şüphesiz ki bir gün sona erecek ve herkes geldiği yere dönecek.

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ {115}

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn 23/115)

“Yeryüzünde bulunan her şey fânidir. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (Rahman 55/26-27)

Fâni olan bu dünya hayatına bağlanmak insanı aldatır. Madem ki bu hayat geçici, fâni; öyleyse sonsuz olan bir hayatı arzu etmeli. O sonsuz hayatı burada kazanmaya çalışmak gerekir. Fâni şeylere güvenenler, günün birinde ellerinin boş kaldığını görürler.

İslâm dünyevileşmeyi de, fakirizm anlayışını da tasvib etmez, dünya ve âhirete yönelik tutumda dengeyi tavsiye eder.

Âlimlerden birine ait olduğunu sandığım bir sözde şöyle deniyor: “Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Âhiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!”

İbnu Mes'ud (ra) şöyle anlattı: “Rasûllah'ın yanına girmiştim. Onu bir hasır örgünün üzerinde uyumuş buldum. Hasır, (vücudunun açık olan) yan taraflarında izler bırakmıştı. "Ey Allah'ın Rasûlü dedim, sana bir yaygı temin etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa!" "Ben kim, dünya kim. Dünya iIe benim misâlim, bir ağacın altında gölgelenip sonra terkedip giden yolcunun misali gibidir." (Tirmizî, Zühd/44 no: 2378)

Ali İbnu Ebi Tâlib (ra) dedi ki: "Dünya arkasını dönmüş gidiyor, âhiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlatları var. Sizler âhiretin evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var amel yok.” (Kütüb-ü Sitte (çev.), 7-246 no: 1973)

 

6-Bâkıyatü’s-sâlihât gerçeğini unutmamak

Unutmamak gerekir ki, ilişkide olduğumuz herkesten ve her şeyden ayrılacağız.

Elde etmek için çırpındığımız şeyler günün birinde bizi terkedecek. Kimilerinin bir ömür sahip olmak için savaştığı, kulluk görevlerini ihmal ettiği her şey burada kalacak. Yalnız kalıcı salih ameller ahirete intikal edecek. Onların ürünü, meyvesi, semeresi ve güzel sonuçları orada devam edecek.   

Kur’an şöyle diyor:

 اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ اَمَلًا ﴿46﴾

"Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; sürekli kalan iyi işler (bâkiyâtü's-sâlihât) ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha layıktır." (Kehf 18/46. Bir benzeri: Meryem 19/76) 

Mü’min kalıcı olanı tercih eder. Geçici (fâni), bitecek olanı elde edeceğim diye, kalıcı (ebedî) olanı feda etmez.

 

7-Vefasıza bel bağlanmayacağını unutmamak

Dünya hayatı vefasız sevgili gibidir. Sen onu seversin, ilgi gösterirsin, peşine düşersin. O ise biraz karşılık verir, nazlanır, azıcık gülümser; sonra terkedip gider. Sen arkasından bakakalırsın. Birini dost edinirsin. İlgi gösterirsin, yaklaşırsın, hatta iyilik edersin. Karşılığında bir çıkar değil vefa beklersin. Ama o ilgiyi ve muhabbeti keser sonra da terkedip gider. Sen “bu ne vefasızlık dersin”.

Dünya hayatı da böyle vefasızdır. Sana ebediyyen dost olmaz, yâr olmaz, sevgili olmaz. Yüzüne biraz güler, metaını azıcık gösterir, sonra seni terkeder.

بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا {16} وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَى {17} إِنَّ هَذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَى {18} صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى {19}‏

"Bilakis siz dünya hayatını (âhirete) tercih ediyorsunuz. Halbuki âhiret daha hayırlı, daha devamlıdır.“ (A’la 87/16-17)

 .... قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿77﴾

“...(Onlara) de ki: "Dünyanın faydası pek azdır, âhiret ise sakınanlar için elbet daha hayırlıdır. Siz hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.”  (Nisâ 4/77)

 

8-Yapılan her şeyin karşılığının verileceğini unutmamak

Kimsenin yaptıkları kaybolmayacak, yanına kar kalmayacak. Kur’an, insanın yaptıklarının kayıt altına alındığını söylüyor.

كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ ﴿9﴾ وَاِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظ۪ينَۙ ﴿10﴾ كِرَامًا كَاتِب۪ينَۙ ﴿11﴾ يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ ﴿12﴾

“(Hayır! Bütün bunlara rağmen siz yine de dini yalanlıyorsunuz. Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir.” (İnfitar 82/9-12)

Kıyâmet’ten (Yeniden Diriliş’ten) sonra Hesap Günü, Mahşer’de herkes yaptıklarından hesaba çekilecek ve onların karşılığını alacak. Bu hesapta hiç kimseye zerre kadar haksızlık yapılmayacak.

يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَقْرَؤُ۫نَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿71﴾

Bütün insanları kendi önderleriyle (ya da kitabıyla) birlikte çağıracağımız günü hatırla. (O gün) her kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (İsrâ 17/71)

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَا لِ‌هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًاۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَدًا۟ ﴿49﴾

“Kitap (amel defteri) ortaya konur. Suçluları (mücrimleri), kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

Ve herkes orada dünya hayatında yaptıklarını görecek.

يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًاۙ لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْۜ ﴿6﴾ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ ﴿7﴾ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ ﴿8﴾

“O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzâl 99/6-8)

 

9-Ölümden ibret almayı unutmamak

Yakının toprağa kendi eliyle veren, en sevdiğinden ölüm sebebiyle ayrılan, ya da her gün ölüm haberleri duyan kimse bundan ders çıkarmalı. Sıra günün birinde kendisine gelecek. Yaşadığı evden bir gün kendisinin cenazesi çıkacak. Başkaları gidecek de o burada kalacak değil.

Ölümü hatırlamak gerekiyor. Ölüm uzakta değil. Ölüm dünya hayatının bizim için sonudur. Bu bizim kıyâmetimizdir. Büyük Kıyâmeti merak edip “ne zaman” diye soranlar kendi kıyâmetlerini unutmamalı. Ne zaman mı? Pek yakında.

Bunun için bazen hastahane ve kabir ziyareti yapmalı. Her ikisi de, özellikle mezarlık ziyareti insan ölümü hatırlatır. Bu hayatın fani olduğunu insan bir kez daha anlar.

 "Ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın.” (Tirmizî, Zühd/4 no: 2307. Nesâî, Cenâiz/3. İbn-i Mâce, Zühd/31)

“Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım… Artık ziyaret edebilirsiniz. Çünkü kabir ziyareti size âhireti hatırlatır.” (Tirmizî, Cenâiz/60. Müslim, Cenâiz/106)

 

10-Allah’a kavuşmayı arzu etmeyi unutmamak

Ölmek yok olmak değil, bir anlamda Allah’a, O’nun rahmetine kavuşmaktır.

Bu dünyada Allah insana yakın değil mi, burada da Allah’a kavuşmuş değil miyiz?

Doğru, burada da Allah’a yakınız. Ama unutmamak gerekir ki dünya hayatında insan serbesttir. Dilediği gibi davranabilir. İster şükreden bir kul, isterse nankör birisi olabilir. Ölen için bu durum sona erer. Artık ötesi Allah’a aittir.

Öldükten sonra irade, arzu, amel yok; dünyadaki amellerin karşılığını almak var. Amelleri güzel olanlar bunun karşılığını almak için bu hesabı görecek olan Allah’a kavuşmayı aruz ederler.

قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا ﴿110﴾

“De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf 17/110)

  1. Rûmî, ölüm için “şeb-i arus-düğün gecesi” demiş. Abartılı olsa da bir müslümanın ölüme nasıl bakması gerektiğini hatırlatıyor. Ölüm ayrılık, firak, yokoluş, kaybolma, yalnızlık, dostları kaybetme değil; asıl dosta, ebedi sevgiliye ve dünyada ayrıldığımız diğer sevdiklerimize kavuşma açılan bir kapıdır.

 

11-Herşeyi terkedeceğimizi unutmamak.

Herkes günün birinde bu hayatı terkedecek. Öyleyse burada devamlı kalacak gibi değil, uğrayıp geçenler gibi davranmak gerekir. Hadis olarak okuduğum bir sözde yaklaşık olarak “İnsanlarla, günün birinde onlardan ayrılacağını hesaba katarak öyle geçin” deniliyor. Bunu dünyevîleşmeye şöyle uygulayabiliriz. Dünyalıklarla, buradaki hayatla, elimizde ne varsa onlarla, onlardan günün birinde ayrılacağımızı hesaba katarak ilişki kurmalıyız, bu bilinçle onları kullanmalıyız.

 Peygamber (sav) bir kabri ziyaret ettiği zaman şöyle derdi:

“Selâm size, ey bu diyârın mü’min ve müslim halkı! İnşâallah yakında biz de aranıza katılacağız. Allâh’ın bizi de sizi de bağışlamasını dilerim.” (Müslim, Cenâiz/104)

 

12-Modernizmin reklâm yaptığını unutmamak.

Modern hayat anlayışı çalışıp harcamayı, sürekli ve çok satın almayı, daha yenisini, daha lüksünü, daha çekici olana sahip olmayı, tüketimi, zevk ve eğlenceyi, nefsin hoşuna giden şeylere kavuşmayı reklâm ediyor.

İhtiyaçları ortalama bir şekilde karşılamak, yeni ve modern aletleri makul ölçülerde kullanmak olabilir.

Ancak modern, seküler, profan hayat anlayışı daha ötesini reklâm ediyor. Aklını ve gücünü kullanan etkin bireyler yerine, edilgen, güdülmeye müsait, üretilen her şeyi sorgulamaksızın almaya hazır silik kişilikler istiyor.

Bu tuzağa düşmemek gerekir. Zira aslında reklâmı yapılan şey, bu güdülmeye müsait kişilik sorunlu kişilerden istenen dünyevîleşmedir. Allah ve ölümden sonrası inancıdır hayatın dışına çıkarmaktır. Bu da sekülerleşmedir.

 

 13-Dünyevîleşmenin sekülerleşme olduğunu unutmamak.

Evet, dünyevileşme tastamam seküler olma demektir. Bu da tanrı inancını hayattan kovup, hür ve bağımsız olduğunu, istediğini hareket edebileceğini, hayatına ilişkin kararları kendi bilgi ve aklıyla alabileceğini sanmaktır. Tanrının hayatına müdahelesini istemeyen kimsenin, hayatının hiç bir alanında kırmızı çizgisi yoktur. Hayatında yüce değerlere yer kalmaz. Böylesi nefsinin arzuları, keyfi ve çıkarı yaşar.

 

14-Allah’ın zikrini unutmamak.

Takva Allah’ı hesaba katarak, Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmek, Allah yokmuş gibi davranmamak demektir. Zikir ise  her an Allah’ı hatırlamak, O’nu  unutmadan hareket etmektir.

İslâmda emredilen veya tavsiye edilen bütün ibadetlerin bir amacı da  Allah’ı zikretmeye/unutmamaya çalışmaktır. Zira O’nu hatırlayan, O’nun kendisini her an murakabe ettiğine inanan bir kimse, hareketlerine dikkat eder, bu dünyaya takılıp kalmaz. Dünyalıklar uğruna kötülük, haksızlık, haydutluk yapmaz. Dünyalıkların, malın, servetin, maddenin ve kapitalist hayatın, modernizmin kulu kölesi olmaz. Yaptıklarının bir kamera ile kaydedildiğini bilen bir kimsa hareketlerinde daha dikkatli olmaz mı?

وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى ﴿124﴾ قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يرًا ﴿125﴾

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyâmet gününde kör olarak haşrederiz.” (Tâhâ 20/124)

Dünya hayatının cazibesine kapılanlar, ya da yalnızca bu dünyalık yaşayanlar âyette kasdedilen İlahi zikri, ya da onun gereğini yapmayı nuturlar.

Halbuki ilâhi ahkâm insan için mutluluk ve imtihanı kazanma proğramıdır. Bu proğramı uygulamayanlar, kendi hevâsına yani nefsinin arzularına uyan zarar eder, âhirete hazırlanmayı ihmal eder.

 

15-Yüreklerin ne ile doyduğunu unutmamak.

İnsan ne ile doyar, tatmin olur? Bir şeye kavuşan bir ötekine de sahip olmak ister. Bir zevki tadan başka bir zevk ister, onun peşine koşar. Şu kadar serveti olan daha çoğunu ister. Dünyalık yaşayanlarda bu yarış sürer gider.

 لَوْ أَنَّ لاِبْنِ آدَمَ مِثْلَ وَادٍ مَالاً لأَحَبَّ أَنَّ لَهُ إِلَيْهِ مِثْلَهُ، وَلاَ يَمْلأُ عَيْنَ ابْنِ آدَمَ إِلاَّ التُّرَابُ، وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ

İbn Abbâs’ın (ra) işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlunun bir vadi dolusu malı olsa bir vadi dolusu malı daha olmasını arzu eder. Âdemoğlunun gözünü ancak toprak doldurur. Allah tövbe eden kimse­nin tövbesini kabul eder.” (Buhârî, Rikâk/10)

         Soruyu tekrar edelim: İnsan ne ile tatmin olur? Cevabı Kur’an veriyor:

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ ﴿28﴾

“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla (zikretmekle) doyar (tatmin olur). (Ra’d 13/28)

 

-Sonuç:

Dünyaya sahip olmak, daha çok sahip olmak için geldiğini zannedenler, bir ömür boyu bunun çabasında olurlar. Kur’an’ın deyişi ile “tekâsür yarışına” girerler. Bu da insanı aldatır, kulluk görevlerini ihmal ettirir ve Âhirete hazırlanmayı unutturur,

Yapılan, sonucunu Âhirette görmek şartıyla- bu dünyada kalır. İnsan ölünce yanında ne götürebiliyor. Dünyanın en zengini ölünce bakalım, tabutunda, yanında madde olarak ne var? Hiç bir şey. Ama İslâm insanların kabire yanlarından bir şeyi götürdüklerini haber veriyor.

İnsanlar, yarın için ne hazırladığına ve ölürken yanında ne götüreceğine bakmalıdır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿18﴾

“Ey iman edenler! Allah’tan korkup-sakının. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkup-sakının, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr 59/18)

İnsan ölünce bu fani dünyadaki her şeyi terkediyor. Üç şey hariç: Peygamberin haber verdiği gibi: “Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler (ameli). Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler (ameli) kendisiyle birlikte kalır.” (Buhârî, Rikak/42 no: 6514. Müslim, Zühd/5 no: 7424. Tirmizî, Zühd/46 no: 2379)

Dünyevîleşme girdabına kapılmayanlar, öteye giderken yanlarında iman ve daha çok sâlih amel (bâkıyâtü’s-sâlihât) götürmenin gayretinde olurlar.

 

(Dünyevîleşmek Açıcından Bugünkü Müslümanların Durumu seminerinin son bölümü)

Hüseyin K. Ece

18.12.2017

Zaandam