İslamî kültürde teheccüd, uzlet, halvet, ruhbanlık, itikâf ve inzivâ gibi kavramlar var. Bunların birbiriyle ilgisi olmakla birlikte, hepsinin ibadet olmadığı açıktır.

Teheccüd veya diğer edıyla kıyamu’l-leyl gece ibadeti demektir. Allah (cc) Hz. Muhammed’e gece ibadetini (teheccüdü) farz kılmıştır. (İsra 17/79. Müzemmil 73/2-3) Peygamber (sav) bu emre uyarak gece ibadetini yaptı ve ümmetine de tavsiye etti. (Ebu Davûd, Salat/307 no: 1307)

Halvet’in sözlük anlamı; yalnız, tenha kalma, tenhaya çekilmek, tenha yer demektir. (Osmanlıca Lügat, s: 320) İbadet, riyâzet, zikir ve murakabe maksadıyla bir yere kapanma. (Türkçe Sözlük, s: 646)

Uzlet sözlükte; bir yana çekilip kendi kendine tenhada yaşama, yalnızlık köşesine çekilmek demektir. (Osmanlıca Lügat, s: 1124) Halvet ve uzlet yaklaşık olarak aynı anlama gelmektedir.

Ruhbanlık, daha dindar olacağım diye dünya işlerinden yüz çevirmek, ibadet maksadıyla mabedlere kapanmak, bir anlamda kendi kendine daha dindar olma çabası.

İ’tikâf; fıkıh ilminde müslümanın ibadet amacıyla camide bir müddet kalması demektir.  (TDV İslâm Ansiklopedisi, 23/459) İtikâf Kur’an ve Sünnet’in işaret ettiği bir ibadettir. (bkz: Bekara 2/187)

Peygamber’in (sav) her Ramazan’ın son on gününde itikâfa girdiği hadis kaynaklarında yer almaktadır. (Buharî, İtikâf/1. Müslim, İtikâf/5)

İtikâf,  Peygamberin Ramazan ayında yaptığı ve yapılmasını ümmetine tavsiye ettiği  bir ibadet olarak bir çeşit inzivâ, farklı bir uzlettir.

 Türkçede inzivâ; bir köşeye çekilme, dünya işleriyle fazla meşgul olmama, toplumdan uzaklaşma manasındadır. (Osmanlıca Lügat, s: 444) Münzevî; inzivâ’nın fail ismidir ve inzivâya veya evinin köşesine çekilen, tenha olan nanasına gelir. (Osmanlıca Lügat, s: 731. M. Doğan, Türkçe Sözlük, s: 1200)

İnzivâ’nın İslâmi anlayışta bir yeri var mıdır? Ya da inzivâ’yı nasıl anlamalı?

Uzleti, halveti, gece ibadetini, itikâf’ı; bir müddet kendi başına kalmayı, Rabbiyle birlikte olmayı denemek, Rabbiyle ünsiyet aramayı, hayatın yoruculuğundan birazcık uzak kalmayı, ölümü ve sonrasını düşünmeyi, kendi nefsiyle başbaşa kalıp kendini hesaba çekmeyi denemek şeklinde anlarsak, bunların hepsine bir çeşit inzivâ diyebiliriz.

Öyle ki kişi, kendini kendisine gösterecek, ölümü hatırlatacak, hayatın faniliğini hissettirecek, ötelerle bağını güçlendirecek, manevi olarak yoğunluk yaşayacak bir an bulmaya çalışır. İşte kişi o anı, o vakti kimseyle paylaşmak istemez. Yalnızca Rabbiyle başbaşa kalmak, O’nun sevgisiyle, O’nun azematiyle, O’nun kudretinin tesiriyle hemhâl olmak ister. Manen donanır, yüreğine o anı içirir, gönlünden yabancı ve fani unsurları çıkarmayı dener. Yüreğe ve benliğe Rabbinin saygı ve sevgisinin hakim olduğunu hissetmek ister. İnziva, bu yoğunluğa yardım eder.

Bize göre üç çeşit inzivar vardır:

Birincisi; gerekli olan inziva. Bu da iki şekilde olabilir.

a-Tezkiye, iç donanım ve nefis eğitimi süreci: Bu bir hazırlık dönemi gibidir.  Kişinin iç donanımı sağlayan, kendini hatırlatan bir yalnızlık, bir kendisiyle başbaşa kalma zamanıdır.

Bunun tipik örneği hz. Muhammed’in Hıra tecrübesidir. Allah’ın Rasülü (sav) bu tecrübe ile insanlığa inzivâ’nın sebebini, hedefini, kazanımlarını göstermiştir.

Bu inzivayı zamanımıza, kendi konumumuza şöyle aktarabiliriz: Eğer yaşadığınız ortam cahiliyye Mekkesi ise, eğer kıbleniz gasbedilmişse; size bir Hıra lazım.

Yaşadığınız ortam günahın, isyanın, haramların ve şirkin tasallutunda ise sizin sesinizin çıkması lazım. Üzülmeniz, yanlışlara itiraz etmeniz, haksızlıklara karşı çıkmanız lazım. İnsanların iyiliği için bir şey yapmanız gerek. Ama gücünüz az, imkanlarınız kısıtlı,  şartlar ise çok ağır. İşte o zaman size bir Hıra süreci lazım. Elbette çevrenizde Hıra mağarası aramanıza gerek yok. Bunu siz kendi hayatınızda manevi olarak yapabilirsiniz.

Çevre şartları, hayatın akışı, geçinme ve ekonomik şartlar size hayatı zorlaştırıyor, kulluk görevlerinize engel  oluyor, vaktinizi sizden çalıyor, ibadetlerinizi alıp götürüyorsa, kişilerin aşırı hataları, ahlâk anlayışları sizi rahatsız ediyorsa size bir Hıra süreci lazım.

Hak uğruna yola çıkmaya korkuyorsanız, yola çıktıktan sonra içinizde hâlâ ‘acaba’ soruları cirit atıyorsa, çalışmaktan, hak uğruna ter dökmekten kaçınıyorsanız, vermekten, paylaşmaktan, infak etmekten korkuyorsanız size de bir Hıra zamanı lazım.

İnsan âlemin özü, ya da insan küçük âlem ise onun kalbi de bu küçük âlemin merkezidir. Âlemin yüreği Kâbedir müslümanlara göre. Öyleyse her bir yürek Kâbe’nin insan içindeki nümûnesidir. Her bir yürek insanın içindeki beytullahtır.

Bu beytullah (Allah evi) kirlenmiş, işgale uğramış, çoraklaştırılmış, yalancı sevgililere tahsis edilmiş ise, size Hıra’daki gibi bir bir eğitim sürecine ihtiyacınız var demektir.

Peygamber (sav) Hıra’ya  bir müddet devam etti. Zira Mekkesi işgal altında idi. Zira Beytullah şirkin tasallutu altında idi. Beytullah olan yüreklere şirk dini hükmediyordu. Bundan dolayı insanlar yanlışta, isyanda, tuğyanda ve zulümde idi.

Allah (cc) O’nu seçti, O’na nübüvvet görevini verdi. Onun görevi son derece önemli, ebedi ve evrenseldi. Böyle bir göreve iyi bir hazırlık gerekiyordu. Allah (cc) O’nu risalete hazırlıyordu. Hira bu hazırlığın sadece bir aşaması, farklı bir metodu idi.

Müslüman ister müslümanlığını devam ettirmek üzere, isterse bu uğurda çalışmak amacıyla olsun, bu örneğe bakmalı ve Hıra anına ihtiyacı olduğunu bilmeli.

Bu Hıra asla Mekkenin yakınlarındaki mekan değil. Bu, Peygamberin yanlızlığına benzer bir yalnızlık. Onun nefis eğitimine benzer iç yolculuk, onunkine benzeyen derin tefekkür ve anlama çabası.

b-Çevreyi şerrimizden emin kılma süreci: Elleri ve dilleri ile Allah’ın kullarını rahatsız edenler, başkalarına sürekli zarar verenler için de inzivâ gereklidir.

Yani böyleleri başkalarını kendi şerlerinden korumak için bir yerlere gitmeleri, toplumun yakasından düşmeleri gerekir. Öyleleri vardır ki, insan der ki; “yahu bir sussa da rahat etsek”, “şuradan bir gitse de azıcık huzur bulsak”. Hatta kimileri için derler ki “geberse de kurtulsak”. Hele bu kimse halkın işlerini üzerine aldığı halde, görevini yerine getirmeyen, yönetim emâneti korumayan, hatta aldığı görevi zulmün aracı yapan bir kimse ise, onun derhal bu emâneti geri vermesi, işi başından uzaklaşması gerekir.

Böyleleri için inzivâ hayatı bir ihtiyaçtır. Yani bir köşeye çekilmeleri, kendi çevresini, toplumu rahat bırakmaları gerekir. Bir dağ başı mı, bir ıssız ada mı, bir mağara mı, bir terkedilmiş vapur mu, bir orman mı, bir mezarlık mı... olur, bilemem.

-İkincisi; tavsiye edilen inzivâ

Burada tavsiye edilen elbette toplumu/cemaati tümüyle terkedip, sırf daha dindar olacağım diye ıssız bir yere kapanmak, herkesten yüz çevirmek demek değildir. Kişi kendi durumuna göre, bazen kendi dünyasına çekilebilir. Yalnız kalıp vicdanıyla başbaşa kalabilir. Tenhalarda halini, ölümü, âhireti ve benzeri şeyleri düşünebilir. Böyle bir uzlet/inziva kendine çeki düzen vermek amacıyla yapılabilir.

İslâm ümmeti arasında fitne zuhur ettiği zaman, haklının haksıza, zalimin mazluma karıştığı, din kardeşliğinin gidip yerine grup/cemaat/parti asabiyetinin yerleştiği zamanlarda fitneden, kardeş kavgasından, haksız tarafgirlikten uzaklaşmak daha evladır. Böyle zamanlarda Peygamber’in tavsiyesine uyarak uzlet etmek, inzivâya çekilmek gerekir.

İslâm cemaat dinidir. İslâm cemaatte öğrenilir, cemaatle birlikte uygulanır. İslâmın meyveleri cemaat hayatında devşirilir. Kötülüklerle ve kötülerle mücadele cemaatle olur. Müslüman cemaat arasında kendini daha iyi gözden geçirir, test eder. İyilere bakar onlar gibi olmaya, kötülere bakar onlar gibi olmamaya çaba gösterir. İnsanlardan uzak yaşayanlar onların derdiyle dertlenemez, yardım edemez, hastalarını ziyaret edemez, sıla-i rahim yapamaz.

Öyle zamanlar veya öyle toplumlar olur ki, kişinin orda zaruri haller dışında bir köşeye çekilmesi, insanlardan uzak kalması daha iyidir. Bir toplumda günahlar örf ve kanun haline gelmişse, fitneler, kargaşalar insanı boğuyorsa, can, mal ve nesil emniyeti tehlikeye düşmüşse; kişi orada İslamî kimliğini, çoluk çocuğunu korumak için mecburen ya uzleti tercih edecek, ya da terk-i diyar edecek.

Üçüncüsü; tavsiye edilmeyen inziva

Hayata veya insanlara küsüp kenara çekilmek. Yahut dindarlık adına

nefsi en meşru ihtiyaçlarından mahrum etmeye kalkışmak veya da daha çok dindar olacağım diye ruhbanlığı seçmek... Böyle bir inzivâya İslam izin vermemektedir.

Bilindiği gibi ruhbanlığı ehl-i kitap uydurdu. Kur’an dinde ruhbanlığı, yani dini daha iyi yaşamak için bir tarafa çekilmeyi, manastırlara, zaviyelere kapanmayı, nefsi en doğal ihtiyaçlarından bile mahrum etmeyi icad edenleri ve bunu sürdürenleri tenkit etmektedir. (Bkz: Hadid 57/27) Ruhbanlık, daha fazla ibadet, daha fazla zühd (dünyadan yüz çevirme) hayatını seçmek, nefis öldürmeye çalışmak demektir.   

Allah (cc) hiç kullarından böyle bir şeyi istemedi. Nefse hâkim olmak başka bir şey, nefsi öldürmeye kalkışmak başka bir şey. Nefse hâkim olmak, nefsin isteklerini dengede tutmak; nefsi öldürmeye kalkışmak ise suları tersine akıtmaya kalkışmaktır.

İstenmeyen bir inzivâ şekli de yabanclaşma diyebileceğimz yanlızlıktır.

Modern zamanların insanları yanyana ama birbirlerine uzaktır. Dostluklar, arkadaşlıklar- akrabalık bağları zayıflamıştır. İnsan insansız yaşamaya kalkışmaktadır. Aynı mekanı paylaşanlar, aynı sokağı paylaşanlar, hatta aynı evi paylaşanlar giderek birbirlerine yabancılaşıyorlar. Birbirlerinden bir şekilde uzaklaşıyorlar.

Bu yabancılık da onları yalnızlığa zorluyor. Bu bir tür mecburiyetten  inzivâdır ki bu da istenmeyen bir şeydir.

Hüseyin K. Ece

09.12.2019

Zaandam/Hollanda