Cimri; hasis, parasını hiçbir şekilde harcamak istemeyen, eli sıkı ve pinti demektir.

Cimrilik; harcanması gereken malı sarf etmekten kaçınmak, para ve malı çok sevdiğinden dolayı, başkasına bir şey vermekten çekinmektir.

Kur’ân’da cimrilik, Allah’ın insana verdiği mal ve parayı biriktirip, Allah’ın emrettiği şekilde infak etmemek anlamında kullanılmaktadır.

Kur’an cimriliği hem “katûr, buhl, şuhh, men” gibi kelimelerle, hem de bazı olay ve ifadelerle anlatıyor. Bunlarla hem cimriğin kötü bir huy olduğu vurgulanıyor, hem de müslümanlar bu kötü huydan sakındırılıyor.

‘Buhl’; kendi elindekini başkasından kıskanmak, ‘şuhh’; başkasının elindekine göz dikmek, ‘men’’ yardıma engel olmak, ‘katûr’ ise; cimri, hasis, eli sıkı, tamahkâr demektir.

‘Buhl’ Kur’an’da fiil olarak on defa (Bkz: Nisâ 4/37. Leyl 92/8. Âli İmran 3/180 (iki defa). Tevbe 9/76 Muhammed 47/37, 38de (üç defa). Hadid 57/24), isim olarak da iki defa (Bkz: Nisâ 4/37. Hadid 57/24) yer almaktadır.

‘Şuhh’ üç âyette (Nisâ 4/128. Haşr 59/9. Teğâbun 64/16), bir benzeri ‘eşihha’ olarak ise Ahzab 19. âyetinde iki defa yer alıyor.

Şüphesiz Allah içinizden, savaştan alıkoyanları ve kardeşlerine, “Bize gelin” diyenleri biliyor. Size katkıda cimri (eşihha) davranarak savaşa pek az gelirler. Korku geldiğinde ise, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de ganimete karşı aşırı düşkünlük göstererek sizi keskin dillerle incitirler. İşte onlar iman etmediler. Allah da onların amellerini boşa çıkardı. Bu, Allah’a kolaydır.” (Ahzâb 33/19)

‘Men’’ kelimesi bir âyette, ‘yemneûne’ şeklinde fiil kipinde (Mâûn, 107/6-7), bir âyette ‘menû’’ şeklinde (Meâric 70/21), iki âyette de ‘mennâ’’ şeklinde mübalağalı özne olarak geçmektedir. (Kaf 50/25. Kalem 68/12)

Katûr ise bir âyette fiil halinde (Furkan 25/67), bir âyette de bu hâliyle (İsrâ 17/100) geçmektedir. Katûr; kişinin elindeki şeyleri çar-çur etmesi demek olan israfın zıddı olarak kullanılmıştır.

 

-İnsan cimridir

İnsanların mala, dünyalıklara düşkünlüğü bir hadiste; İnsanoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü vadiyi de ister. Onun gözünü ancak toprak doldurur. Tövbe edenin tövbesini Allah kabul eder.”[1] şeklinde, bir âyette de şöyle anlatılıyor:

“De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir.” (İsrâ 17/100)

Öyleki kimileri geniş rahmet hazinelerine sahip olsalar bile tükenir, azalır endişesiyle infak etmekten, bölüşmekten çekinirler. Bu da insanın yapısındaki mala, servete, dünyalıklara karşı aşırı meyli ve tutkunluğu anlatıyor.

Kur’an’da insanla ilgili bu gibi ifadeler şüphesiz bütün insanların böyle olduğu anlamına gelmez. Nitekim bir çok âyette insanın câhil, mücadeleci, zalim, nankör, tamahkâr (çok hırslı), ümitsiz olduğu da geçiyor. (Mesela bkz: İbrahim 14/34. İsrâ 17/11. Kehf 18/54. Meâric 70/19. Âdiyât 100/6) Bu bazı insanların karakterlerine, bâtıl inançlarından kaynaklanan davranışlarına işarettir. Zımnen “ey müslüman sen böyle olma” demektir. .

Hayatı Âhiretten bağımsız düşünen bazıları inanma ve bunun gereğini yapmayı diğer işleri gibi çıkar konusu olarak düşünürler. Yani inanma konusuyla menfeat varsa ilgilenirler. Bu yoksa haktan yüz çevirirler. Böyleleri muhtaçlar karşısında da duyarsız, bencil, cimri ve merhametsiz kimselerdir. Âyetin son kısmı bu bencilliğin böyle kimselerde yerleşmiş bir karakter haline gelebileceğini haber veriyor. 

İnsanlardan kimilerinin bencil ve cimri karakaterde olduğu âyetlerde şöyle anlatılyor:

“Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenâlık dokunduğunda, sızlanır, feryâd eder, ona imkân verildiğinde ise cimrileşir, pinti kesilir.” (Meâric 70/19-21)

“Gerçekten insan dünya malına son derece düşkündür, onu çok sever.” (Âdiyât 100/8)

“Hayır! Doğrusu siz, yetîme ikrâm etmiyorsunuz; yoksulu yedirmeye birbiri­nizi teşvîk etmiyorsunuz! Haram helâl ayırmaksızın mîrâsı hırsla yiyorsunuz. Malı aşırı derecede seviyorsunuz!” (Fecr 89/17-20)

“... Nefisler cimriliğe eğilimli yaratılmıştır...” (Nisâ 4/128)

İnsanın mayasında böyle bir duygu olsa da bunun iyi yönetilmesi gerekir. Bu duygu insana hâkim olursa onu iyilikten, yardımlaşmadan, infak etmekten alıkor. Bu duygu insanın içine onu denemek için konulmuştur. Kişi vahyin yol göstermesi ile bu duyguyla (meyille) mücadele ederse olgunlaşır ve sınavı başarır.

Unutmamak gerekir ki insanı böyle tanımlayan Kur’an, insana cömert olmasını, infak etmesini, paylaşmasını da emrediyor.

-Kur’an cimrileri ve cimriliği kınıyor

Cömertliğin güzelliği ve faydaları, cimriliğin çirkinliği ve zararı anlatılamayacak kadar çoktur. Allah (c) cömertleri sever, cimrilikten ve cimrilerden razı değildir.

Cimrilik yardım düşüncesini öldürdüğü gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı engeller, infak ve sadaka ahlâkını köreltir. Halbuki infak’ın nafaka olanı yakın akrabanın ihtiyaçlarını karşılamayı temin eder, genel anlamda infak ve sadaka kurumu ise insanlardan muhtaç olanları sıkıntıdan kurtarmayı amaçlar.

Kur’an, insanlara iyilik yapmayı ve onlara güzel davranmayı söyledikten sonra Allah’ın büyüklük taslayıp kibirlenenleri sevmediğini söylüyor. İşte böyleleri;

... hem cimrilik ederler, hem de herkese cimriliği tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar. Biz de böyle nimetleri gizleyen nankörlere hor ve rüsvay edici bir azab hazırladık.” (Nisâ 4/36-37)

Para, altın ve benzeri zenginlikler, insanlara sunulan imkanlar esasen yığmak, biriktirmek, onlarla başkalarına hükmetmek için değil hayatın ihtiyaçlarını karşılamak, toplumun faydasına sarfetmek içindir. Hatta dünya ve Âhiret mutluluğa katkı sağlamak içindir desek yanlış olmaz. Ancak insanlardaki cimrilik hastalığı elde bulunan nimetleri muhtaçlara sarf etmeyi engeller. (Tevbe 9/34)

Buradaki altın ve gümüşü hayra, insanların faydasına, muhtaçlara sarfedilmeyen her türlü zenginlik ve imkan olarak anlamak mümkün.

Kur’ân dini yalanlayanları anlatırken şöyle diyor: “İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir... Onlar, gösteriş yaparlar ve hayra mani olurlar.” (Mâûn 107/3, 6-7)

Yani onlar, son derece cimri oldukları gibi başkalarının yapacağı hayra da engel olurlar. 

İnkârcıların infak emri karşısındaki tavırları oldukça olumsuzdur.

“Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.” (Yâsîn 36/47)

“İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed 47/38)

 “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve başkalarını ayıplamayı ve servet biriktirip onu saymayı âdet edinenlere yazıklar olsun.” (Hümeze 104/1-2)

İnfak etmeye söz verip de sonra imkanlara kavuştuğu zaman bundan vazgeçenler kötü bir iş yapmış olurlar.

Onlardan kimi de, Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız! diye Allah'a and içti.

Fakat Allah, lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler.” (Tevbe 9/75-76)

Bu dünyada sahip olduklarından muhtaçları faydalandırmayanlar (cimrilik edenler) bunu kendileri için kâr sayarlar. Halbuki onların sahip olduklarını sandıkları şeyler aslında kendilerinin değildir. Dahası hakkını vermedikleri  mal/servet kendileri için vebâldir ve günün birinde bir şekilde onların aleyhine  döner. (bkz: Âl-i İmran 3/180. Muhammed 47/38)

Malları biriktirip Allah yolunda infak etmeyenler sonuçta zarar edecekler. (Tevbe 9/34-35)

İnfak çağrısına rağmen cimrilik edenler var. (Hadîd 57/23-24)

Mü'min imanla güzel olur, helâl mal da güzeldir ve güzelliktir. Mü'min En Güzel'den emanet aldığı bu güzelliği yine O'nun adına diğer güzel insanlarla paylaşır. Bunun karşılığında da en nihâî güzelliğin yolları ona kolaylaşır. (Leyl 92/5-7)

Öyle ki bu gibi kimseler Allah yolunda zekât, sadaka, teberru, nafaka gibi yollarla cömertce harcama yaparlar. Öncelikle açık ve gizli şirkten sakınırlar. Rablerine karşı açık ve gizli edepsizlikten, kabalıktan ve hatadan yüz çevirirler. Rablerinin Kitap ve Elçi ile gönderdiği her şeyi tereddütsüz kabul ederler. 

Bunun tersi de var.

Cimrilik yapana ve kendi-kendine yeterli olduğunu zannedene ve nihaî güzelliği (el-Hüsnâ’yı) yalanlayana gelince,  onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylastırırız. Bakalım (mezarına) girdiği zaman serveti onu koruyacak mı?” (Leyl 92/8-11) 

Cömertler için kolaylaştırılan şey; kendi kendine yettiğini zannedip cimrileşen kimseler için zorlaştırılır. Zira böyleleri Allah ve Rasûlü‘nün davetini reddedip hevâ ve hevesine uyarlar. Allah (cc) böylelerinden hidâyetini çeker. Bu sebepten kendi başına kalan kul helâl haram demeden nefsânî arzularını tatmine çalışır. Ona günah işlemek kolay, sâlih amel işlemek ise zor gelir. ,

Hicretten sonra Medine’de dışarıdan müslüman görünen ama iç dünyalarında inkârcı kalan münafıklar, Peygamberimize ve müslümanlara bir hayli zorluklar çıkardılar. Dedi-kodudan tutun gizlice düşmanla işbirliğine, Peygamberle ve sahabelerle alay, onlara iftira etmeye, ayrı bir mescit yapıp fitne çıkarmaya kadar aleyhte pek çok çalışma yaptılar. Müslümanları zayıflatıp Medine’den çıkarmak için ellerinden geleni yaptılar. Ensârın muhâcirlere ve İslâmî davete yardımlarına engel olmaya çalıştılar.

“Onlar, “Allah Rasûlü’nün yanında bulunanlara (muhâcirlere) bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler” diyenlerdir. Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar (bunu) anlamazlar.” (Münafıkûn 63/7)

Bu sözün o zamanki münafıkların ele başıları tarafından söylenmiş olduğu anlaşılıyor. Ancak âyetin hükmü geneldir. O her yerde ve her mekanda münafıkların karakterini, fırsat buldukları zaman başvuracakları metodları haber veriyor ve iman edenleri uyarıyor. Buna dikkat etmek gerekir. 

Münafıkların bir özelliği de cimri olmalarıdır.

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir (birbirlerinin benzeridir). Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir.” (Tevbe 9/67, 76)

“Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü’minlerle, güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya; işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Tevbe 9/79)

-Peygamber (sav) de cimrilikten sakındırıyor

“Zulüm yapmaktan korkup-sakının, zira zulüm kıyâmet karanlıklarındandır. Cimrilikten sakının, çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramı helâl görmeye yönlendirmiştir...”[2] 

Ebû Hureyre’nin anlattığına göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Her sabah gökten iki melek iner. Birisi: İlâhi, infak edene karşılığını ver; diğeri: Allah'ım! Cimrilik edene de telef ver (malını yok et), diye dua ederler.”[3]

Buradaki telefin aç gözlülük ve bereketsizlik olduğunu anlayabilirsiniz.

Ebû Said el-Hudrî’nin rivâyetine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “İki haslet vardır ki, bunlar mü’minde toplanmaz: Cimrilik ve kötü ahlâk.”[4] 

Ebû Hureyre Peygamberin şöyle dediğini nakletti: “Cömert kişi Allah’a, Cennete ve insanlara yakın, Cehenneme uzaktır. Cimri kişi, Allah'a, Cennete ve insanlara uzak, Cehenneme yakındır. Câhil bir cömert, cimri bir âbidten Allah’a daha yakındır.”[5]

Rasûlullah (sav) bir gün Mescide girdi. Orada Ensar'dan Ebu Ümâme (ra) denen kimse ile karşılaştı. Ona:

-“Ey Ebu Ümâme, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?” diye sordu.

-"Peşimi brakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Rasûlü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav):

-"Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder."

-“Evet, öğret!" dedi.

-"Öyleyse" dedi, "akşama çıktın mı ve sabaha erdin mi şu duayı oku: “Allahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çalmasından ve insanların kahrından sana sığınırım." (Ebu Ümâme) der ki: "Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu öde(mede kolaylık ol)di.”[6]

-Cimriliğin sebepleri

Cimriliğin pek çok sebebi vardır. Onlardan bir tanesi;

aşırı para, mal hırsı ve gelecekte yoksul kalma korkusu, nefsin bencil tutkusudur. Bu tutku insanı Allah yolunda infak etmekten alıkoyar ve insanın arınmasını engeller. İnsan yapısında olan hırs ve tamahı, eşyaya olan meyli, ilgiyi vahyin getirdiği ilkelerle yönetmezse, onlar insanı gütmeye başlar.

Cimriliğin sebeplerinden biri;

tûl-i emel (sonu gelmez istekler)dir.

Aslında fani olan insan dünya hayatına öylesine kapılır ki burada çok yaşayacağını sanır. Bunun yanında da isteklerinin, arzularının, beklentilerinin sonu gelmez. Bir şeyi ister, onu elde edince onunla yetinmez. Bir başka şeyi daha arzu eder. Onu elde etse bile onunla da yetinmez. Daha ötesini ister. Bu yarış apansızın gelen ölüme kadar devam eder. İnsanın bu halini Kur’an “tekâsür-çoğaltma yarışı” kelimesiyle anlatıyor.

Hayatı “çoğaltma yarışı” olarak gören bir kimsenin cömert olması belbette beklenmez.

Bir diğer sebep;

mülkün Allah’a ait olduğunu unutmaktır.

Karûn, sahip olduğu zenginliği kendi bilgi ve becerisi ile kazandığını iddia etmişti. (Kasas 28/78) Buna karşın çevresindeki iman edenler ona;

“...“Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde, Âhiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah bozguncuları sevmez" demişlerdi. (Kasas 28/76-77)

Karûn’u örnek alanlar ellerindekini kendine ait olduğuna inanırlar. Eh kendilerine ait olanı, emek verip elde ettiklerini de kimseyle bölüşmek istemezler.

Bir başka sebep;

eldeki nimetlerin hesabının sorulacağına inanmamaktır. Kur’an’a göre insana ihsan edilen bütün rızıklar nimettir ve insan bu nimetlerin hesabı vereceketir. (Tekâsür 102/8)

Peygamber (sav) buyurdu ki: “Şu beş şeyin hesabını vermeden kişinin ayağı Mahşer meydanından ayrılmaz: Ömrünü nerede harcadığından, gençliğini nerede kaybettiğinden, malını nereden kazandığından ve nereye harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”[7]

Bir başka sebep;

Allah’ın infak etmeye vadettiği sevaba, karşılığa, ecre inanmamak, önem vermemektir. Mü’min, hem Kur’an’da hem de hadislerde infaka va’dedilen ödüllere inanır. Sadece Allah’ın vereceği mükafâtı bekleyerek infak eder. Verirken, yardımda bulunurken, Allah yolunda harcama yaparken tereddüt etmez. Eli titremez. Eyvah malım boşa gitti diye düşünmez. Bilir ki hem Allah, kendi rızası için harcadığını yerine koyar, artırır, hem de sevabını, karşılığını dünyada ve Âhirette farklı şekillerde verir.

Ama cimri bütün bunlara inanmadığı için infak etmeyi zarar olarak görür. Vermez, vermeye mecbur kalırsa eli titrer, ya da sahip olduğunun en adisini verir. Sırası gelince de verdiğini, yardım ettiğini başa kakar. Ya da yaptığı iyilik bilinsin ister. Karşılığını insanlardan bekler.

Bir başka sebep;

muhtaçları yardım etmeye layık görmemek. Onlara göre muhtaçlar asalaktır, tembeldir, hazır yeyicidir. Onlara yardım etmek onları daha çok tembel, daha çok asalak yapar. Böylelerine göre başkaları da kendilerinin sahip olduğu şeylere sahiptir. Ama bazı nedenlerden dolayı bunu dıaşarı yansıtmazlar ve muhtaç görünürler.

Bir başka sebep;

Farklı etnik kökenden, farklı gruptan veya ülkeden, partiden, cemaatten, dinden olmak. Bazıları kendilerinden saymadıkları muhtaçlara yardımcı olmak istemezler. Onları rakip olarak görürler. Yardımcı olurlarsa günün birinde onların güçlenip başlarına belâ olabileceğini düşünürler. (Anadolu’da bazı yörelerde yetime, yarın büyüyüp ayağınıza dolaşır anlayışı ile ilgi gösterilmediği, kötü davranıldığı, ezilmeye çalışıldığı söylenmektedir.)

Bir başka sebep;

şeytanın “sadaka vermeyin, infak etmeyin, vermeyin, aksi halde fakir olursunuz” diye korkutmasına aldanmaktır. (Bakara 2/268) Halbuki şeytan insanın düşmanıdıdır ve asla insanın iyiliğini istemez.

Bir başka sebep;

infak etmenin, sadaka vermenin malı, serveti, yüreği temizledğini, arındırdığını, mala bereket verdiğini unutmak, ya da inanmamaktır. Bu yanlış kanaat insanı hasisliğe, cimriliğe, bencilliğe, pintiliğe sürükler.

Bir başka sebep;

aile, çevre ve alınan eğitimdir. Sıkı hesap yapan, misafiri olmayan, akrabalarının bile az geldiği bir evde, darlık içinde, her şeyin kısıtlandığı evlerde, ya da fakirlik ve yokluk içinde yetişen genç bundan etkilenir. Öyle alışır. Cömertliği tanıyamaz. Hayatın, insan ilişkilerinin böyle olduğunu düşünür. Eşya, gelir, para ve servet ile bu şekilde yaşandığını zanneder.

Kişi eğitimini kimsen alıyorsa;biraz ona benzer. Bir kimseye cömertlik öğretilmezse, önünde cömertlik örnekler bulmazsa, o da onlar gibi olacaktır. Düşünün bütün bir çevresi malı çok seven, eşyaya, paraya sahip olup onu kullanmaktan başka bir amacı olmayan insanlardan kurulu ise; herkes kapitalist, herkes açgözlü, herkes eli sıkı, herkes –tabir caizse- pişirip bacaklarının arasında yiyorsa; böyle bir ortamda büyüyen kişi onlara benzer.

Bir başka sebep;

bireysel (bencil) hayat. Son yüzyıllarda özellikle Avrupa’da gelişen hayat anlayışı bireyselliği daha çok ön plana çıkardı. Hele günümüzde herkes kendi ayaklarınınn üzerinde duruyor, durmak zorunda kalıyor. Sigorta sistemi bir çok işi hallediyor. Pek çok ülkede hemen herkesin az çok zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak kadar geliri var, sosyal ödenek alıyor. İhtiyaç duyduğu veya canının çektiği eşyaları bu geliri ile satın alabiliyor. Bütün bunlar başkasına ihtiyacı azaltıyor. Yardım duygusunu yok ediyor.

Bir de insanlar yardım etmenin sevabına inanmıyorlarsa niçin başkalarına yardım etsinler ki? Verdiği zaman elindekinin azalacağına inanan, üstelik verince maddî bir çıkarı olmayacaksa niçin versin ki? Böyleleri kendileri ve aileleri için belki israf derecesinde harcama yaparlar. Belki de biriktirmeyi düşünmeden harcarlar. Ama sıra bölüşmeye, bağışlamaya, başkalarına da vermeye gelince; cimrilik ederler.

Bir başka sebep;

yapılan iyiliklerin kıymetinin bilinmediği iddiası. Kimileri; “iyilik edersin ama teşekkür yerine kemlik görürsün. Kendisine iyilik edilen, iyiliğin değerini bilmez. İstismar eder, aldığı yardımı yanlış yerde kullanır, nankörlük yapar, biraz güçlenince kötülük etmeye başlar” derler. Bu kısmen doğru. İyilik yapılanlardan niceleri, “bir daha iyilik etmek mi, yardımcı olmak mı, tövbe tövbe” dedirtir.

Böyleleri “iyiliği yap, denize at, balık bilmezse Hâlık bilir” atasözünü değil, “merhametten maraz doğar” sözünü esas alırlar.

Bazıları iyilik ettiği, yardımda bulunduğu kimsenin kendisine minnet duymasını hatta boyun eğmesini bekler. Bu olmayınca bunların nankör olduklarını düşünür ve  “bunlara yardım etmeyeceksin” diye ortalığa yayarlar. Böylesi durumlar şüphesiz iyilik ve yardım duygusunu törpüler.

Bir başka sebep;

huy, karakter, doğuştan gelen bir özellik. Müslüman olsun veya olmasın bazı insanlar doğuştan cimri tabiatlıdır. Bazı huylar zaman içerisinde eğitimle, tecrübe ile değişebilir. Ama bazı huylar kolay kolay değişmez.

İnsanın aklına geliyor, acaba bazı kulları Allah (cc) insanlar cimriliğin boyutlarını tanısınlar, kendilerini test etsinler, onlara bakarak kendilerini gözden geçirsinler diye özel olarak mı yaratıyor? (Allahu a’lem)

 

-Cimrilik psikolojisi

Cimrilik, dünyaya aşırı bağlıların, kapitalistlerin ve eşyaya kul olanların özelliğidir. Cimri malın/servetin egemenliğine boyun eğen tutsak gibidir. Bundan dolayı o çok rahat ve huzur içinde değildir. O, vermenin, fedakârlığın, bölüşmenin, birine yardımcı olmanın verdiği huzuru tadmadığı için ondan habersizdir.

Vermek, paylaşmak, sahip oldukların başkası için bir pay ayırmak ona zor gelir. Bir pozisyonda vermek zorunda kalırsa da bu onu sıkar. Onların durumunu Peygamber şöyle anlatıyor.

Ebû Hureyre’nin naklettiğine göre Peygamber (sav) şöyle dedi: “İnfak eden kimse ile cimrini örneği üzerinde demirden zırhlar bulunan iki adamın örneği gibidir. Cömert olan sadaka vermek istediği zaman elbisesi izini örtecek şekilde genişler. Cimri sadaka vermesi gerektiği zaman (zırhın) her halkası yerinde durur, üzerindeki elbise genişlemez (gibi olur).”[8]

Cimriler insanlar arasında da, Allah katında da sevimsiz kişilerdir. Kötü kimseler olsalar bile, cömertler için kalplerde sevgi oluşur. İyi olsalar bile, cimrilere karşı kalplerde hoşnutsuzluk birikir.

Onlar biriktirdiklerinden en az yararlanan, kendilerinin ölmesini bekleyenler için servet biriktiren insanlardır. Cimri, yeryüzünde kendisine fayda vermeyecek  serveti tıpkı bir köstebek gibi biriktirirken; infak sahibi cömert infak edebileceği, dünya ve Âhirette sürekli faydasını göreceği serveti biriktirir.

Mallarını kendileri için bile harcamaktan çekinen cimriler, sadece kendilerini değil, eş ve çocuklarını da sıkıntıya sokarlar, çevrelerinde olanlara fenalık yapmış olurlar. Çünkü Allah'ın verdiği bu nimetlerde nafaka veya sadaka olarak diğer insanların da hakkı vardır. Cimriler, mülkün Allah’a ait olduğunu ve O’nun “infak emrini” anlamayan insanlardır.

Cimri “...malının kendisini ebedi yaşatacağını sanır.” (Hümeze 104/3) Böyleleri iştahla servet biriktirmeyi hayatın amacı yaparlar. Biriktirği servetin kendisi güçlü, ölümsüz ve şerefli yapacağına inanır. Dolaysıyla ölümden sonrasını hiç hesaba katmaz.

Cimrilik yaparak durmadan para biriktiren ve tükenir endişesiyle hastalıklarında bile harcamayıp, dünyayı kendilerine zehir eden para/mal mahkûmları vardır.

Cimrilik, fert ve toplum için kötü bir hastalıktır. Bu hastalık kişiyi mal uğruna kan dökmeye, kul haklarına tecavüz etmeye, haramlarla da olsa mala hırsla bağlanmaya götürür.

Bir âyette “Gerçekten insanın mal sevgisi pek şiddetlidir” (Âdiyât 100/8) Burada ifade edildiği gibi gönlüne Allah rızasından daha fazla mal ve biriktirme hırsı yerleşen kimse, önce kendini düşünür. Dünyanın hazinelerine sahip olsa bile başkalarını pek hesaba katmaz.

İnsanın yapısındaki (fıtratındaki) duygular aslında kötü değildir. Bunların yanlış kullanılması kötüdür. Zira bunlar hayatın devamı için gerekli yeteneklerdir. Hırs ve tamah, servete karşı meyil, dünyalıklara sahip olma isteği normal; fakat bunlardaki aşırılık, bunlara kul köle olmak hatadır. (Âli İmran 3/14) Bunlara takılıp cimri olmak yanlıştır. Bunları hayır yolunda harcamamak zarardır. Allah (cc) nankör kimseleri sevmez. (Nisâ 4/37)

Cimriler, Allah’ın onlara lutfettiği imkanların sadece kendilerine verildiğini zannederler. Muhtaçların onların elindeki imkanlarda bir hakkı olduğunu kabul etmezler. Malın ve servetin bir deneme aracı olduğuna iananmayanlar kendileri cimrilik yaptıkları gibi başkalarına da bunu öğütlerler, örnek olurlar. (İsrâ 17/100. Hadid 57/23-24

Cimrilik kapitalistlik olduğu gibi aynı zamanda egoistliktir. Cimriler hayatın ortasına yalnızca kendilerini ve ilgilerini koyarlar. Böyleleri eldeki imkanları sadece kendi kaprisleri ve zevkleri uğruna harcarlar.

(Dağ başında dört arkadaş, diyelim. Herkesin azığı bitmiş, ama birinin hâlâ azığı var. Herkes acıktı, ancak yiyecek başka bir şey yok. O anda azığı olan elde kalan son azığı diğerleri ile paylaşmasa ve bir tarafa çekilerek sadece kendisi yese, azığını yerken, arkadaşlarının yanına gelince suçlu gibi başını önüne eğmez mi? Arkadaşlarının yüzüne bakmaktan çekinmez mi? Diğerlieri de onun bu hareketini yadırgamaz mı? Cimrilerin toplum içindeki durumları da böyledir.)

Cimrilerin hem kendilerine, hem de topluma zarar verdiklerini söyleyebiliriz. Para, mal, servet, maddi imkanlar piyasada olursa çoğalır, üretime sebep olur, pek çok kişinin faydalanmasının yolu açılır. Cimrilerin vermeye kıyamadıkları ama bir köşede sakladıkları ise bu hizmetten alıkonulmuş olur.

İslâma göre cimrilik insanı cehenneme sürükleyen yanlışlardan biridir. Dolayısıyla müslüman cimrilikten elinden geldiği kadar sakınır.

Peygamber (sav) bir defasında sahabelere; “... Size cehennem ehlini haber vereyim mi?” dedi. Sahabeler; “Evet ya Rasûlallah!” dediler. Hz. Peygamber: “Kaba, cimri ve kibirli kimselerdir” buyurdu.[9]

Aşağıdaki âyetler de bu gerçeği anlatıyorlar.

(Allah şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın. Sonra onu cehenneme atın. Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.

Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.

(Ayrıca) yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.” (Hâkka 69/30-34)  

Kur’an bâtıl şeyleri din edinmeyi ve bunun yanında “yoksulu doyurmamayı” cehennemlik günah sayıyor.

“Amel defterleri sağından verilenler cehennemliklere soracaklar: Sizi buraya sokan sebep nedir? “Onlar şöyle diyecekler:

“Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmuyorduk.

Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık. Din (ceza) gününü de yalanlıyorduk.” (Müdessir 74/43-47)

Böyleleri hem Allah’a karşı, hem de kullara karşı sorumluluklarını yerine getirmezler.

Bazı insanların inanmamalarının, azmalarının ve zalim olmalarını sebebi kendilerini zengin, yeterli zannetmeleridir. Kur’an’a bu tutuma “istiğna” diyor.

“Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.” (Alak 96/6-7)

İstiğna duygusu, insanların kendilerini güçlü zannedip Allah’a ihtiyaç duymamalarını, bu yüzden de O’na ibadet yüz çevirmelerini anlatır. Bu anlayışa sahip birinin infak emrine kulak vermesi beklenmez.

Bazıları Allah hakkında yakışık sözler söylerler. Ya da onu kendileri gibi zannederler.

“Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır) , dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilâkis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir...” (Mâide 5/64)

Âyet her ne kadar Peygamber zamanında veya ondan öncek yaşayan yahudilerin böyle dediği açıklasa da ifade geneldir. Hiç bir kulun Allah hakkında böyle yakışıksız ifade kullanması caiz değildir. Onlar belki Allah’ın kendilerine karşı cimrileştiğini söyleyebilir. Ama âyetinde devamında “bilakis O... dilediğine verir” deniyor.

Buradan onların lütuf ve bağışlara layık olmadıklarını anlamak mümkün. Kendileri cimri olanlar, istediklerini alamayınca, ya da beklentileri gerçekleşmeyince  Allah’ı da kendileri gibi zannederek yukarıdaki sözleri sarfettiler/sarfederler. Kur’an onların bu iftiralarını redederek zımnen; “ey iman edenler siz böyle düşünmeyin ve onlar gibi eli sıkı olmayın” diyor.

Kur’an mallarında ve ürünlerinde cimrilik yapıp onları başkalarıyla paylaşmak istemeyen bahçe sahiplerini anlatıyor. Onlar bahçelerinin mahsülünü gizli devşirmek için sözleştiler. Yanlarına bir muhtacın gelmesini istemiyorlardı. Bunun için gizlice, sabah erkenden bahçelerine gittiler. Ancak bahçeye geldikleri zaman şaşırdılar, “burası bizim olma”z dediler. Zira bahçeye bir belâ isabet etmişti. Sonra hatalarını anlasalar da, “evet biz de Allah’ın rızasını istiyoruz” deseler de geç kaldılar. (bkz: Kalem 68/17-33)

-Cimriliği azaltmak
Cimriği azaltmak, ya da cimri iken cömert olmak mümkün mü?

Karaketeri cimrilik olmuş kişilerde zor ama imkansız değil.

Cimrilikten sakındırmanın ve infakı sevdirmenin yollarından biri vahyin inşa ettiği bir servet/müliyet tasavvuruna sahip olmaktır.

Bu tasavvur elbette İslâmın tevhid inancına yaslanır. “Mülk kimindir?” Kur’an’ın cevabı: Mülk Allah’ındır.

Bu mülkten insanı payına bir şey düşer mi? Düşer.

Ama bu pay insana emânet olarak verilir. “Zira insan bu cihana sahip olmak için değil şâhit olmak için gelmiştir. Serveti imana şâhit kılmak lazımdır. Bu ise, servete mülkiyet değil emânet gözüyle bakmakla gerçekleşir.”

Kur’an, cimrilik yanlışına düşmemeleri için insanları sürekli uyarıyor. Nefsin bencil tutkularından korunan kimsenin hayra ve başarıya ulaşacağının altını çiziyor. İnsan, sevdiği şeyleri gerektiği zaman paylaşmazsa, ihtiyaç sahiplerine vermezse en ideal iyiliğe, mutluluk verici doyuma ulaşamaz. (Âl-i İmran 3/92)

Sürekli isteyen, alan, biriktirmek için çaba sarfeden tamahkâr cimrilerde hayır yoktur. Onlar, cimriliğin, bir anlamda açgözlülüğün kendileri için bir başarı (zafer) olduğunu düşünürler. Kur’an onlar hakkında şöyle diyor:

“Allah'ın verdiklerinden cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar; bilakis bu onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyâmet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah işlediklerinizden haberdardır.” (Âl-i İmran 3/180. Muhammed 47/38)

Elindekinin Allah’ın lütfu olduğuna ve Âhiret hesabına zayıf inanan veya hiç inanmayan için bu tehdit muhtemel işe yaramayacaktır. Önemli olan onlardaki bu yanlış kanaatin düzelmesidir.

Şu âyetlerin müjdesine kuvvetli bir şekilde inanan kolay kolay cimri olmaz. Daha doğrusu “azalacak, tükenecek, verirsem kalan bana yetmez” diye korkanların bu korkularının yersiz olduğunu görürler.

“Siz Allah için ne verirseniz (infak ederseniz), Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe’ 34/39)

“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.” (Bakara 2/262. Ayrıca bkz : Bakara 2/272)

“Allah, faizi tüketir (faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir...” (Bakara 2/276)

İslâm âlimleri, cimriliği kalbî hastalıklardan biri olarak kabul ederler. Bunun ilacı da bilgi ve uygulamadır derler. Cimriliğin nahoş bir tavır, hatta gülünç bir huy, zararlı, verimsiz, insanî durumlara  ve sosyalleşmeye aykırı bir takıntı olduğunu, Allah’ın onu kınadığını, insanları ondan sakındırdığını öğrenen cimriliği azaltabilir. Yine infak etmenin güzelliklerini ve getirisini, Allah’ın cömertlere vadettiği muazzam ödülleri öğrenen infak etmeyi çoğaltabilir.

Bilgi onu uygulamayı beraberinde getirir. Cimriliğin olumsuz infakın olumlu taraflarını öğrenen bu bilgiyi yavaş yavaş uygulamaya başlayabilir. Giderek yüreği, zihni, elleri ve bedeni buna alışır.

Müslüman öncelikle yeterince cömert olup olmadığını gözden geçirmeli. Eğer

kendisinde cimrilikten bir iz bulursa bunu Kur’an’ın ve Peygamberimizin tavsiyelerine uyarak azaltmalıdır.

“İnfak et. Cimrilik gösterme ki, Allah da senden lütuf ve rızkını esirgemesin!”[10]

Kur’an, nefsin cimriliğinden korunmayı, yani infak etmeyi kurtulma (felah) sebeplerinden biri olarak sayıyır. İnsan, nefsinde bulunan bu bencil duyguyu/cimriliği yenemezse, nefsini arındırması da (tezkiye etmesi de) mümkün olamaz. (Leyl 92/18)

Çünkü gerçek kurtuluş insanın nefsini kötü arzulardan temizlemesiyle mümkündür. Cimriliği terkedip Allah yolunda, infak edenler, harcama yapanlar, paylaşanlar, yardım edenler -neden kurtulmaları gerekiyorsa ondan- kurtulurlar, neye kavuşmaları mümkün ise ona kavuşurlar.

“Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.

O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için harcayın (infak edin). (Zira) kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Eğer Allah'a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.” (Teğâbun 64/15-17. Bir benzeri: Haşr 59/9)

Hz. Ali’nin (ra) “Malının zekâtını veren nefsinin cimriliğinden korunmuş olur.” dediğini rivâyet edildi.[11]

İslâm, insanın bünyesinde bulunan mala sahip olma hırsını cimriliğe ve tekâsür savrulmasına dönüşmemesi için, bir anlamda sevete karşı olan meylin kontrol altına alınması için zekâtı, sadaka vermeyi ve infak etmeyi emrediyor. Bunun da bir çok gerekçesi, sebebi ve sonucu var.

Bir müslüman mal edinmenin, kazanmanın, eldeki farklı imkanları artırmanın amacını derinmesine düşünürse cömertliği tercih edebilir.

Bir insan niçin mal ve servet sahibi olmak, niçin kazanmak ister?

Bu soruya muhatap olan herkes sanırım şu cevabı verir: Geçinmek veya ihtiyaçlarını karşılamak için.

Peki ihtiyaçtan fazlası ne olacak? Müslüman bu noktada İslâmın mülkiyet, sahip olma ve kazanma; sonra harcama ve infak konusundaki ilkeleriyle hareket eder. Malı ve serveti azgınlık, tuğyan, sapıklık yolunda kullanmaya kalkışmaz. Onu bir sömürü, istismar ve tahakküm aracı haline getirmez. Maddi imkanları da Ahiret yurdunu kazanma uğruna harcamak ister. Bilir ki bu en iyi yatırım sonsuz ürün verecek, kâr getirecek bir yatırmdır. Bu da ancak cömertlikle olur.

Açıktır ki infak bilinci insandaki cimriliği ve egoistliği giderir, yerine iyiliği, cömertliği kazandırır. Hayatı çatışma ve ihtirasların peşinde koşmaktan  uzaklaştırıp sevgiye, paylaşmaya, yardımlaşmaya sevkeder. Zayıf ve çaresizlere güven aşılar, onlara gönüllerde yer olduğunu gösterir.

Allah’ın Güzel İsimlerinin varlık, hayat ve insanlar üzerinde muhtelif tecellileri vardır. Allah’ın cömertliğini, lütfunu, bağışlamasını, karşılıksız verdiğini anlatan bir çok ismi bulunmaktadır. Müslüman Allah’a hangi isimle dua ederse o ismin tecellisini, bereketini bekler. Cimrilikten kurtulmak isteyen de Allah’a O’nun cömertliğini ve rahmetini anlatan isimleriyle dua etmelidir: er-Rahmân, er-Rahîm, er-Raûf, el-Kerîm, el-Ekrem, el-Vehhâb, el-Cevvâd, el-Velî, en-Nasîr, zü’l-Celâli ve’l-İkrâm, el-Müste’ân, er-Rezzâk, eş-Şekûr gibi.

Müslüman hayatın bir kemalât yolculuğu olduğunu bilir. Dolaysıyla yaşı ilerledikçe imanı güçlenir,  takva bilinci artar, ibadetleri daha ihlaslı ve samimi olur. Ahlâkı giderek olgunlaşır. Haramlar karşısında daha titiz olur. Âhirete daha iyi hazırlanma telaşı artar. Bununla birlikte Allah yolunda infak hevesi artarak devam eder.

Kur'an'dan faydalanabilmenin şartlarından biri, kişinin, Allah'ın ve insanların hakkını vermek üzere ondaki ilkelere uygun olarak imkanlarını başkalarıyla paylaşmaya hazır olmasıdır. Cimrilik yapıp parayı her şeyden çok sevmek, servete ve mala, yani dünyalık eşyalara çok dükün olmak, hayır hasenât uğruna az harcama yapmak, Allah için infak etmemek Kur’an’dan az faydalanmak demektir.

 

Hüseyin K. Ece

12.08.2020

Zaandam

 

[1] Müslim, Zekât/39(116) no: 2415

[2] Müslim, Birr/15(56) no: 6576

[3] Buhârî, Zekât/27 no: 1442. Müslim, Zekât/17(57) no: 2336. Ahmed b. Hanbel, 6/306, 347

[4] Tirmizî, Birr/40 no: 1962

[5] Tirmizî, Birr/41 no: 1961

[6] Ebû Dâvûd, Salat/367 no: 1555

[7] Tirmizî, Kıyâmet/1 no:2422

[8] Müslim, Zekat/23(75) no: 2359. Buhârî’den İbni Kayyim el-Cevziyye. Zâdu’l-Meâd, 2/3

[9] Buhârî, Edeb/61 6071, Tefsir/68-1 no: 4918

[10] Buhârî, Hibe/15 no: 2590-2591

[11] Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensur, 8/110