Berat kelimesi Arapça’da ‘berie’ fiilinin masdarı olan ‘berâe-berâet’in Türkçeleşmiş şeklidir. Bu da sözlükte; hoşa gitmeyen şeyden kurtulmak, beri olmak, borç ve ayıptan kurtulma, temize çıkarma, iki şey arasında ilişki olmaması, kişinin bir yükümlülükten kurtulması demektir.

Araplar; hastalıktan kurtuldum, beri oldum” derler. (İsfehânî, R. el-Müfredât, s:59. İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/47)

‘Berie’ fiil kökünden gelen kelimeler Kur’an’da kırktan fazla yerde geçiyor. Bu fiilden gelen ‘beri’ ismi;  kurtulmuş kişi, uzaklaşmış, beri olmuş, masum, suçsuz demektir. Kur’an’da dokuz âyette yer alıyor. Mesela;

“De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım (beriyim).” (En’am 6/19)

Bundan önceki âyetlerde ağırlıklı olarak peygamberlerin davetiyle alay edenler anlatılıp onlardan ibret alınması isteniyor. Allah’ın zât ve sıfatlarıyla ilgili deliller üzerinde duruluyor. Herkesin rızkını veren ama kendisi rızka muhtaç olmayan Allah’a kulluk edilmesi gerektiği vurgulanıyor. 

Müşrikler; “Ey Muhammed! Seni yahudilere ve hıristiyanlara sorduk. Onlar de kitaplarında seninle ve özelliklerinle ilgili herhangi bir kayıt bulunmadığını söylediler. Bize, senin peygamber olduğuna şâhitlik edecek birini göster” demişler; bunun üzerine yukarıdaki âyet nâzil olmuştur. (Vahidî, Esbâbü’n-Nüzûl, s. 160)

İbrahim’in (as) babası ve kavmi gök cisimlerine, onların adına yaptıkları putlara tapıyorlardı. Bu inançlarının yanlış olduğunu göstermek için, onların tapındığı gök cisimleriyle bir gözlem yaptı. Bunların tanrı olamayacaklarını  Allah’ın birliğini aklî delillerle ortaya koymaya çalıştı.

Sonra şöyle dedi:

“Ben, hakka yönelen (hanif) birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim” dedi.” (En’am 6/79)

İbrahim (as), kavminin taptığı şeylerden uzak olduğunu bir de beri ile aynı kökten ve aynı anlama gelen “berâu” kelimesi ile beyan ediyor.  

“Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım (beriyim).” (Zuhruf 43/26)

Berâet ya da berat iki âyette geçiyor. 

“(Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda (onlar için) bir berat mı var?” (Kamer 54/43)

Âyette, Mekkeli müşriklere iyi olduğunuza dair bir garantiniz var mı diye soruluyor.

Zımnen; "Geçmiş kavimler küfür ve inatçılıkları dolayısıyla azaba uğramışlardı. Şayet aynı yolu takip ederseniz, sizlerin de aynı azaba uğramamanız için bir neden yoktur” deniyor. (Mevdudi, Tefhîmu’l-Kur’an, 6/57)

Halbuki ne müşrikler, ne kafirler için bu dünyada ve öldükten sonra, müslümanlar için Âhirette berat alacakları konusunda bir garanti yok. Bunu Allah bilir ve hükmü O verir.

Rasûlüllah’ın Veda Haccında Rabbimiz o zamanki müşriklere şöyle beyan etti:

“Allah'tan ve Peygamberinden, kendileriyle andlaşma yaptığınız müşriklere berâet’dir (ihtardır): Yeryüzünde dört ay daha dolaşabilirsiniz. Allah'ı aciz bırakamayacağınızı, Allah'ın inkarcıları rezil edeceğini bilin.” (Tevbe 9/1-2)

Burada berâet; “yükümsüzlük bildirisi, ihtar, duyuru, ültimatom, ilişiği kesme ilanı” anlamına gelir.

Takip eden âyette Allah’ın ve Elçisinin onlardan uzak (beri) olduğu vurgulanıyor:

“Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde Allah ve Rasûlünden insanlara bir duyurudur: Allah ve Rasûlü müşriklerden uzaktır (beridir). Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır...” (Tevbe 9/3)

Bu kesin berâettir. O gün bütün insanlara bir bildiri/ültimatom şeklinde duyuruldu ki Allah (cc) ve O’nun Elçisi kesinlikle müşriklerden ve şirk koştuklarından beridir (uzaktır).

Öyleyse müslümanlar da müşriklerin, münkirler, münafıkların inanç, anlayış ve ahlâklarından beri olmalılar.

Türkçe’de berat; 1.beri olma, kurtulma, bağışlanma, uzak olma, aklanma, 2.nişan, rütbe, devlet memurlarına verilen mektup. Doğan, M. Türkçe Sözlük, s: 177) Hukukta şöyle bir ilke var: “Berâat-i zimmet asıldır”; tersi isbatlanmadıkça insanların suçsuz, borçsuz sayılması... (Komisyon, Türkçe Sözlük, 1/171)

Bir zanlının mehkemeden kendisine isnat veya iddia edilen suçtan beri olmasına ‘berat etmek’ denmiş.

Bir de berbat kelimesi var. Sözlükte ‘berbat (aslı ber-bâd)’, Farsça’dan dilimize geçen bu kelime; kötü, bozuk, çirkin, beğenilmeyen, darmadğın, bakımsız, perişan, viran anlamında. “Berbat etmek”; kötü duruma getirmek, bozmak demektir.”Bu işi nasıl berbat ettinse, gel şimdi temizle” denmiş. (Komisyon, Türkçe Sözlük, 1/172)

Beratta iki anlam öne çıkıyor: Birincisi; küfürden (inkârdan), şirkten, bâtıldan, dalâletten (sapıklıktan), isyandan, gayr-i müslimlerin inanç ve tasavvurlarından, yanlışlarından ve kötü ahlâklarından, dünya görüşlerinden, gittikleri yoldan, Allah’ın ve Elçisinin “beriyiz” dediği şeylerden beri (uzak) olmak... 

İkincisi; yarın hesap günü ilâhi mahkemede (Mizan’da) berat almak, kurtulmak, mücrim ve cehennemlik hükmünü yemekten beri olmak...

Berat kelimesi öncelikle bu beri olmaları hatırlatmalı...

Bu anlam çerçevinde İblisin kandırıp kafir ve günahkar olmasına sebep olduklarına “ben sizden beriyim”, yani sizin hatalarınızdan uzağım ve siz bana, ben de size yardımcı olamam demesini hatırlamak gerekir.(Haşr 59/16) Arkasından da Şeytandan ve şeytanî işlerden ne kadar uzağız diye düşünmek gerekir.

İnsanın akibeti açısından iki durum vardır. O ya hayatta iken iman edip sâlih ameller (sâlihât) işlediği için Mahkem-i Kübrâ’da beratını, kurtuluş muştusunu alır ve ilâhi ödülü hak edenlerden olur.

Ya da dünyada iken Vahyi inkâr etmeyi, hak davete ve dine karşı çıkmayı seçer, azar, isyan eder, aşırı günah, yani suç işler... Bunun sonucu olarak O Hesap’ta beratını alamaz, berbat bir sonucu, kötü bir bitişi, arzu edilmeyen bir neticeyi, cezayı hak eder.

“... Onların varacağı yer Cehennemdir. Ne kötü (berbat) varılacak yerdir orası!” (Tahrim 66/9)

Böyleleri daha dünyada iken berbat bir hayatı kendileri kurar ve yaşarlar. Çünkü hayatı güzelleştirecek, mutlu kılacak ilâhi ilkelerden uzaktırlar, onlara sırt dönerler. Allah’ın ölçülerine göre yaşamayanlar, ya da O’ndan başka tanrılara kulluk edenler hayatlarını berbat ederler.

Kur’an buna şöyle işaret ediyor: “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona sıkıntılı bir geçim vardır...” (Tâhâ 20/124) Biz buna berbat bir yaşantı diyebiliriz.

İşte Kur’an’dan yüz çevirenlerin dünyası da âhireti de berbattır.

“Zulüm ile âbad olanın akibeti berbat olur” deyimi de bunu anlatır.  Allah’ı inkâr etmek, O’na ortak koşmak en büyük zulümdür. İnanç açısından bu zulmü tercih edenlerin, davranışlarında zulüm yapmaları her zaman mümkündür. Ama böyle zalimlerin hem dünyada, hem de kıyâmette sonları berbat olur.

Tefekkür etmekte fayda var: Acaba Mahşerde, Hesap’tan sonra Cehennemden beri olma müjdesini, beratımızı alabilecek miyiz?

Acaba akıbetimiz sevindirici berat almak mı olacak, yoksa berbat mı olacak?

Rabbim o son mahkemede beratını alanlardan eylesin.

Hüseyin K. Ece

06.03.2023