(Başımıza gelenlerin ya da karşılaştığımız şeylerin şeylerin kaynaklarını anlatmaya devam ediyoruz)

 

7-Hikmetten ayrılmak

Hikmet, Allah (cc) açısından, eşyanın bilinmesi, tutarlı ve anlamlı bir şekilde icad edilmesi; kul açısından ise, varlıkların bilinmesi ve hayırlı iş yapılmasıdır. ‘Hikmet’ sözde ve işde en isabetli olanı yapmak, doğru bir karar, isabetli bir sonuç, tutarlı ve sağlam bir hareket tarzıdır. Bir şeyi körü körüne değil de, önünü sonunu düşünerek ve ondan doğacak bütün tehlikeleri savmayı göze alarak yapmak, bir işin gereği ne ise ona göre davranmak demektir.

Hikmet, hem ilimdir, hem de isabetli, tutarlı iş yapmadır. Hikmet akıllı, düşünerek, teenni ile hareket etmek, tedbirli davranmaktır. Hikmetle iş tutmak, insana faydalı olabilecek her işi yerli yerinde, zamanında, hem de yeteri kadar yapabilmektir. Buna göre işlerini hikmetle göremeyenler hata yaparlar, yanılırlar, zarara uğrarlar. 

8-Zulmetmek (eşyayı ait olmadığı yere koymak)

‘Zulüm’, öncelikle karanlık olan yolu, gidişi, anlayışı benimsemektir. Hakkı yerli yerine koymamak, yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak yanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çok tecavüzde bulunmaktır. Adalet tam bunun tersidir.

Alcol bazen tıpta kullanılır. İnsanın bunu içecek olarak kullanması bedenine zulümdür. Bir kimsenin bir miktar yemesi bedeninin ihtiyacıdır. Ama abur cubur yeyip iri çuval gibi olması vücuduna zulümdür. Bir kimsenin ihtiyacı için evlenmesi yerindedir, fıtrata (yaratılışa) uygundır. Ama bir kimsenin bu ihtiyacı için ğayr-ı meşru yollara başvurması zulümdür.

Zulüm, varlık düzeninde bozulmaya yol açan faaliyettir. Her ne şekilde olursa olsun başkalarına haksızlık yapmak, haklarını çiğnemek, baskı ve işkence yapmak, hakaret ve küfretmek zulümdür.

9-Tecrübelerden ders çıkarmamak

Tecrübelerden, yaşanılanlardan, başa gelenlerden, musibetlerden, uğranılan zararlardan yeterince ders çıkarmayanlar bir daha aldanılar, bir daha zarara uğrarlar. Peygamber’in (sav) dediğine göre “Mü’min bir delikten iki defa ısırılmaz.” (Buhârî, Edeb/83. Müslim, Zühd/63)

10-Gaflet, ihmal ve aldırmamazlık

Şurası kesindir ki insanın hayatında kendisi için serbest bir alan belirlenmiştir. Burada herkes kendi hayat hikâyesini kendisi yazar. Buna göre musibetler, zorluklar, hastalıklar, üzüntüler, stresler kendi hatalarımız, kendi düzensizliklerimiz, yanlış seçimlerimiz, yanlış uygulmalarımız yüzünden meydana gelir.

Birisi ciddi bir yanlış yapıyorsa problemle, zararla karşılaşması kaçınılmazdır. Ancak böyleleri bunun sebeplerini araştırmak yerine bunun bir alınyazısı olduğunu, ya da başkasının yüzünden olduğunu düşünür.

Hak isteyenler öncelikle görevlerin ama zamanında yapmalı. Bir şeyler bekleyen üzerine  düşeni ihmal etmemeli. İnsana çizilen sınırları aşmak, kurallara ve anlaşmalara uymamak zarara yol açar.

12-Zamana uymak

Kimileri; “zaman sana uymasa da sen zamana uy” derler. Ne demekse? Yani çevreye, yani içinde bulunduğumuz şartlara uymak... Çoğunluk nasıl yapıyorsa öyle yapmak... Bir şeyin doğru veya hayr olup olmadığına bakmadan herkes ne yapıyorsa aynen yapmak... Yani sürüye uymak, kalabalığa uymak, körü körüne gitmek...

Bu tutumda “Allah ne der” diye düşünme yerine, “insanlar ne der” endişesi vardır. Burada Allah’ın vereceği mükȃfat yerine, çevrenin aferini daha ağır basar.

Kur’an Allah’tan korkma yerine insanlardan korkmayı önceleyenleri kınıyor. Böylelerine dünyevi keyfin ve rahatlığın geçici olduğu hatırlatıyor. Allah’ı hesaba katmayanlar, zamanın hayata ve eşyaya müdahil olduğunu,  yön verdiğini düşünürler. (Bkz: En’am 6/29)

Özetle, “zamana uymak” sözü temeli olmayan, kof, gerçeklerle bağdaşmayan bir iddiadır ve imanı zayıf olanlar için bir tuzaktır.

Sormak gerek; bir toplumda herkes yanlışta ise, elimizde doğru yapma imkanı varken, ne yapalım zamana uymak gerekir deyip yanlışa mı uymalı? Bir toplumda herkes kör ise, onlar gibi kör mü olmak gerekir?

Sonsuz güç sahibi Allah’a iman edenler zamana değil; doğru ilkelere, isabetli ölçülere, eskimez değerlere uyarlar.

13-Töreye veya atalar dinine uymak

Kimileri de içinde yetiştikleri toplumun ötedenberi âdet edindiği geleneklere, törelere, alışkanlıklara sıkı sıkıya bağlıdırlar. Onların doğru- yanlış, hak-batıl, faydalı veya zararlı, tutarsız veya tutarlı oluşuna bakmazlar. Töre ise, atalardan kalma ise; bu yeter onlara göre...  Atalar yolu Kur’an’a, akla, mantığa, hayra uymasa bile.

Halbuki bir mü’min için ölçü ataların dini, âdeti, örfü, nefsin hevâsı (görüşü), zaman gibi şeyler değil; vahiydir, Kur’an’dır, yani Hakikattir.

Özellikle inkârcıların bahanesi atalarının izinden gitme anlayışıdır. Kur’an onların bu tutumunun yanlış olduğunu söylüyor. (Bak: Bekara 2/170. Mâide 5/104. Zuhruf 43/22)

14-Peşin olana meyil

“Ama hayır, (ey insanlar), siz bu dünya hayatını tercih edersiniz, oysa gelecek hayat daha iyi ve daha kalıcıdır.” (A’la 87/15-16) Burada elde olan, tadılan, kullanılan peşin. Gözle görülüyor, elle tutuluyor, yeniyor, içiliyor. Yani her şey maddi.

Dinin vadettikleri ise görünmüyor, peşin değil. Elde olan ele geçecek olandan daha inandırıcı oluyor. Nefisler buna aldanıyor, şeytan buradan insanı yakalıyor. Buna aldanan da yanlış yapıyor, kendine zarar veriyor.

15-Gündelik hayatın cazibesine kapılma

Kur’an buna emel ile oyalanma diyor. (Bak: Hıcr 15/1-3) Gündelik işler insanı öylesine oyalar ki, zaman nasıl geçtiğinin farkında olunmaz. Seneler hızla akar gider. İnsan bir bakar ki yaşlanmış. Mezara bir adım daha yaklaşmış. Kimisi bundan sonra “zararın neresinden dönersem kârdır”  deyip, ihmal ettiği görevleri yerine getirmeye çalışır. Kimisi saçlarının aklaştığına bile bakmaz. Gündelik işlerin seline kapılanlar pek çok hata yaparlar, asıl yapılması gereken kulluk görevini ihmal ederler.   

Kur’an hayatın akışına kendini kaptırıp da kulluk görevlerini ve âhirete hazırlanmayı unutanları uyarıyor (Bak: Hadid57/16).

16-Ölümden ibret almamak/ölümü unutmak

Şairin dediği gbi kişi başkalarının öldüğünü görür ama kendi öleceğine, sıranın kendine geleceğini aklına pek getirmez.  “Minarede ‘ölü var’ diye bir acı sala/Er kişi niyetine saf saf namaz..ne alâ/Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ/Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan”

Elhak doğru bir söz. Sormak gerekir, insan ölüme gerçekten inansaydı böyle mi yaşardı?

Hiç geçici zevklerin peşine bir ömür tüketir miydi? Hiç bütün hesaplarını ve yatırımlarını bu hayata yapar mıydı? Ölümden sonraki hayatın varlığını kabul eden hazırlık yapmaz mı?

17-Allah ile aldatan şeytana uymak

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah’ın her konudaki verdiği söz gerçektir ve mutlaka

gerçekleşecektir. O halde dünya hayatı nimet ve süsleriyle sizi Âhiret hayatından alıkoyup aldatmasın. Çok aldatıcı olan şeytan da sakın sizi aldatıp Allah’ın lütuf ve bağışlamasına ümidlendirmesin.” (Fâtır: 35/5)

Şüphesiz şeytanın davetine uyanlar da çok zarar ederler.

Hüseyin K. Ece

13.05.2023

 Zaandam