Hayırlı kişi, şerli kişi nitelemelri var. Öyleyse soru şöyle: Kim neye göre hayırlı, yani iyi? Kim neye göre şerli, yani kötü?
Ya da insanların hayırlı dedikleri şey nedir? Hayırlı olmanın ölçüsü ne olabilir?
Herkes kendine göre hayrın ve şerrin tarifini yapabilir. Aklı erdiği, bilgisi kadarıyla bir şeylere, birilerine iyi ve kötü diyebilir.
Ama bu nitelemeler veya iddialar ne kadar gerçekçi olabilir?
İsteyen istediği kadar övünsün, birilerini istediği kadar övsün, istediği kadar “ben/biz daha iyiyim/iyiyiz, daha hayırlıyım/hayırlıyız desin; gerçekte bunun bir anlamı yoktur. Zira hayrın da şerrin de mutlak ölçsünü koyan da, onların karşılığını veren de hayrı da şerri de yaratan Yüce Yaratıcıdır.
‘Hayır’, taşıdığı özellik dolayısıyla istenilen, rağbet ve arzu edilen, değerli, dünya ve Âhirette faydalı, yarayışlı olan her şeydir. Şer de tam bunun tersi. Hayırlı erkek, hayırlı kadın gibi kulanımlar var. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 231)
Bunlar kimlerdir? Cevabı Peygamber (sav) veriyor: “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Buhârî, Meğâzi/35 no: 4141)
Bu faydalı olmanın boyutları devirden devire, mekandan mekana, kişiden kişiye, pozisyondan pozisyona, ihtiyaçtan ihtiyaca değişir.
Bunu tersinden düşünecek olursak “İnsanların en hayırsızı/kötüsü kimdir?” sorusuna; insanlara bir şekilde zarar verendir, onların hayrını istemeyendir, elinden geldiği kadar kötülük edendir.
Halbuki bir hadiste geçtiğine göre bir kimse insanlara faydalı olamıyorsa hiç olmazsa onlara zarar vermemesi de sadakadır. (Buhârî, Zekât/30 no:1445, Edeb/33 no: 6022)
Kur’an’da “hayru’l-beriyye” ve “şerrü’l-beriyye” ifadeleri var. Yani yaratılmışların en hayırlıları, yaratılmışların en şerlileri...
Ehl-i kitabın kendilerine apaçık delil (beyyine), yani peygamberler aracılığıyla vahiy gelmesine rağmen, din konusunda tefrikaya düştüler, farklı farklı dini gruplara ayrıldılar. Halbuki onların yapması gereken şey; âlemlerin Rabbine yürekten iman eden haniflerden (muvahhidlerden) olmak ve O’na itaat etmek, dinin ölçülerine göre yaşamak idi. Zaten en sağlam, kalıcı ve dosdoğru din Allah’ın gönderdiği İslâmdır. (Beyyine 98/4-6)
İşte bunun için; “Ehl-i kitaptan veya müşriklerden küfredenler muhakkak cehennem ateşinde (olacaklardır). Orada ebedî kalıcıdırlar ve onlar “şerrü’l-beriyye”dir (yaratılmışların en şerlileridir).” (Beyyine 98/6)
Bunun tersi de var:
“Muhakkak ki iman edip sâlih amel işleyenler (hayırlı işler yapanlar); işte “hayru’l-beriyye” (yaratılmışların en hayırlıları) onlardır.
Onların Rableri katındaki ödülleri zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı kalacakları And cennetleridir. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu (sonuç) Rabbinden saygıyla korkanlar içindir.” (Beyyine 98/7)
Buna göre iyi veya hayırlı olmanın ölçüsü belli: İman etmek ve buna bağlı olarak sâlih amel işlemek. Sâlih amel işlemenin sınırları oldukça geniştir. İslamda hayr, ma’ruf ve birr isimleriyle anılan bütün faydalı işler, İslâmi ölçülere uyan eylemler, yapıldığı zaman karşılık olarak sevap kazanılan işler, Dinde emredilen veya tavsiye edilen eylemler, yani ibadetler salih ameldir.
Onları yapanın kendisine, çevresine, insanlara, dünyasına ve âhiretine fayda verirler. Onlar batıl, yanlış, sapıklık olmayan en güzel davranışlardır.
Öyleyse en doğru ve şaşmaz iman ilkelerine iman eden, hayrın ve şerrin Allah tarafından yaratıldığını, ama insan bu ikisinden birisini seçip işleme özgürlüğünün verildiğine inanan,
bu inancın hem gereği hem de kazanımı olarak doğru ve güzel davranış sergileyen,
iyilik eden, yardım etmekten geri kalmayan, paylaşan, başkasını düşünen,
başkasının hakkına asla el uzatmayan, kimseye zarar vermeyen, kimseyi aldatmayan,
nefsinde, evinde, sokakta ve çevrede temiz olan, hiç bir araçla hiç bir kirliliğe sebep olmayan,
doğru ve sâdık olan, işini düzgün yapan, başkasını hiç bir şekilde aldatmayan, bunu insanlık onuruna aykırı bulan,
başı dik, yüzü ak, eli açık, kanaatkâr, yiğit karakterli, merhametli ve alçak gönüllü olan,
kendi istediğini başkaları içinde isteyen, kendisine yapılmasını istemediği şeyleri başkasına yapmayan müslüman sâlih amel işliyor demektir ve o hayırlıdır, “hayru’l-beriyye”dendir.
Hayırlı kimse, bâtıl ve hurafelere, uydurma ve saçmalıklara değil mutlaka gerçeğe, Hakikate inanır. İnsanlar tarafından icat edilen, her asra, her kafaya, her kefeye uyan inanışlara değil Allah’tan gelenlere iman eder.
Sonra bu imanın ve fıtratın gereği olarak en güzel davranışları sergiler, en güzel ahlâkı kuşanır, en üstün karaktere sahip olmaya çalışır.
Hayırlı insan, hep hayır işler. Kendisi için, ailesi için, insanlar için hayırdan başka bir şey düşünmez. Hayırlı işlere Yaratıcının adıyla başlar. Bilir ki Yaratıcının adıyla başlanmayan hiç bir işin sonu hayırlı gelmez.
Hayırlı kimseler insanlara hiç bir zarar vermemeye çalışırlar. Üstelik onlar fikirleriyle, çalışmalarıyla, mücadeleleriyle insanlığa iyilikte bulunurlar. Toplum içinde çirkinliğin, edepsizliğin, seviyesizliğin, şeytani işlerin değil; erdemin, güzelliklerin, ahlak ve adabın, iyiliklerin ve hayırlı işlerin yaygınlaşmasından yanadırlar.
Hayırlılar, zalimin, hırsızın, sahtekârın, üç kağıtçının, sapığın, insanları farklı şekilde zehirleyenlerin, ifsat edenlerin, yoldan çıkaranların velisi/dostu değillerdir. Böyle olanlarla uygun araçlarla mücadele ederler.
Onlar, insanlara hakkı, sabrı, iyi/güzel/faydalı şeyleri tavsiye ederler. Hayırlı işlerde yol gösterirler. Kötü olan şeylerden alıkoymaya çalışırlar. Hayırlı işlerde ön geçmek için gayret ederler. (Âli İmran 3/114. (Mâide 5/48)
Seçilmiş nebilerin izinden giden, onların ahlâklarını kuşanan, onlar gibi hak uğrunda çalışan kimseler hayırlıdır. (Sâd 38/48)
İşte bütün bunların tersini yapanlar da şerli insanlardır.
“Yaratılmışların en hayırlıları” hakkıyla iman edip, en güzel davranışları sergileyenlerdir.
“Yaratılmışların en şerlileri”, Hakkın amansız düşmanı kesilen, şeytanî işlerin deli divânesi olan, her türlü zararlı işleri yapan, kişileri ve toplumları ifsat edenlerdir. Onlar kendilerine zarar verdikleri gibi, insanlığa da zarar verirler. İnsanların haklarını ihlal ederler, haksızlık yaparlar, zulmederler, çirkinlik ve kötülük üretirler.
Buna karşın hayırlı kimse olmaya çalışmak, böylece başkalarına da hayırlı olmak mü’minlerin topluma karşı bir görevidir.
Hüseyin K. Ece
08.06.2023