Türkçe’de kullandığımız ‘gurur’ kelimesi Kur’an’da ‘ğurur’ (yumuşak ğ ile) şeklinde geçiyor. Bunun Türkçe’de kazandığı anlam, Kur’an’daki anlamları tam yansıtmıyor.
‘Ğurur’ kelimesinin aslı hafif bir şekilde uyuklarken gaflet etmektir. Ya da bir şeyin bir kimseyi aldatması, aklını çelmesi, boş şeylere arzu duymasına neden olmasıdır. (el-Isfahânî, R. el-Müfredât, s: 537)
Bu da aldanmaktır, yanılmaktır, ümitlerin gerçekleşmemesi, büyük hayâllerden sonra ellerin boş kalmasıdır.
Türkçe sözlükte gurur şöyle tanımlanıyor: “1.Kendini beğenme, üstün tutma, kibir.
2.Aldanma, boş şeylere güvenmekten doğan aldanış.
3.Şeref, haysiyet. (Doğan, M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 611) Halbuki Arapçadaki ğurur; şeref, haysiyet anlamı taşımamaktadır.
‘Ğurur’ şu âyette aldatma, temeli olmayan vaad anlamında...
“Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık (maraz) olanlar, “Allah ve Rasûlü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar” diyorlardı.” (Ahzâb 33/12)
Münafıklar (dinde ikili oynayanlar) söz verirler ama sözlerinde durmazlar. Onların vaadlerinin bir ciddiyeti yoktur. Bir şeyde çıkarları varsa ilgilenirler. Ama hizmet, fedakârlık, bedel ödeme söz konusu olursa yanaşmazlar. Ya da bahâne uydururlar. Dar zamanlarda hak tarafında oldukları imajını vererek mü’minlerin moralini bozarlar. Bedel ödemezler ama muhtemel bir başarıdan pay almaya kalkışırlar. (Komisyon, Kur’an Yolu, 4/344)
İmanda tereddüt ve şüphe içinde olanlar Allah’ın Kur’an ile ve O’nun sadık Elçisinin, yine O’nun izniyle vaadettiklerinden elbette şüphe ederler. Bunu kendileri için bir aldatma, gerçekleşmesi mümkün olmayan hayâli bir şey zannederler. Zira onların da kendileri gibi olduğunu düşünürler.
Kur’an’ın zalim dediği kimseler hayırlı, doğru, hak işler yaptıklarını iddia ederler. Halbuki onlar iddialarıyla, davetleriyle, süsledikleri şeylerle aslında birbirlerini aldatırlar, yanılgıya düşürürler. Kur’an bu gibi aldatmaları veya yanılgıya düşürmeleri ‘ğurur’ kelimesiyle anlatıyor.
“De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?”
Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var?
Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar?
Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaad etmezler.” (Fâtır 35/40)
Müşrikler (Allah’a ortak koşanlar) O’nu bırakıp kendilerince bazı isimler verdikleri tanrıları benimserler. Ama apaçık (büyük) zarara uğrarlar. Bunu yaparken de inatçı şeytana uyarlar. Halbuki Allah (st) şeytanı âsi olduğundan ve iblislik yaptığından dolayı lanetledi. Şeytan ise; “yemin ederim ki kullarından bir pay edineceğim” dedi. (Nisâ 4/118)
Bu ifadeyi nasıl anlamak gerekir?
Şeytanın insanlardan bir pay edinmesi saptırdıklarının hissesine cehennem düşmesidir. (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 1/257)
Şeytan Allah’a; aldatma ve vesvese ile kullarından belli bir kısmını etki altına alacağını, onları İslâmdan saptırıp inkâra düşüreceğini ve boş kuruntularla onların kalblerini kaydıracağını ve yanlış işler yapmalarını telkin edeceğine söz verdi.
Şeytan insanları doğru yoldan saptırarak, kendine uymalarını fısıldayarak, hak olmayan inançları ve eylemleri süslü göstererek insanların ayaklarını doğru yoldan kaydırmaya çalışır.
İşte insanlardan şeytanın çağırışına ve süslü gösterdiği şeylere uyanlar bu âyette zikredilen, şeytanın kendisine bağladığı belli kimselerdir. Allah (st) şeytanın bu yeminini hatırlatarak hak yol kendilerine belli olduktan sonra ona karşı gelenlerin şeytanın payına düştüklerini açıklıyor. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 4/285-286)
Şeytanın payına düşenler Hakkı inkar edenler ve Allah’ın davetine ve emirlerine isyan eden kimselerdir. Bu açıklamayı şu rivâyet destekliyor.
“Allah (cc) kıyâmette; “Ey Âdem!” deyince o da; “buyur Ya rabbi” diyecek. Ona şöyle seslenilecek: “Allah sana, zürriyetinden cehenneme gidecek kafileyi çıkar" diye emrediyor. Âdem: “Cehennem kafilesi nedir?” diye soracak. Allah (st); "Her bin kişiden 999 kişi" diyecek…” (Buhârî, Tefsir-22/1 no: 4741, Enbiyâ/7 no: 3346, Rikâk/45 no: 6529. Müslim, Îman/96(379) no: 532. Tirmizî, Tefsir-22/2 no: 3169)
Bazılarına göre şeytanın payı bazı konularda insanların ona itaat etmeleridir. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/973)
Şeytan, müslümanlara karşı mücadelelerinde müşriklere yardım edeceğini vaad eder. Onları, düşmanlarına karşı zafer kazanacakları, üstün gelecekleri kuruntusuna kaptırır. Halbuki şeytan onlara, aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
“(Şeytan) onlara vaadlerde bulunuyor, onları en olmadık ümniyye’ye (kuruntuya) düşürüyor... Oysa şeytan, onlara aldanıştan başka bir şey vaadetmez.” (Nisâ 4/119-120)
Şeytan, insanları boş emellerle, yalancı sevdalarla, gerçekleşmeyecek hayâllerle, olmayacak kuruntularla ümitlendirir, onlara bol bol vaadlerde bulunur, bir bakıma söz verdiği şeylerle ağızlarının suyunu akıtır ama, şeytanın insana verebileceği yalnızca ‘ümniyye’dir.
“(Hesap günü) iş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz.
O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız...” (İbrahim 14/22)
Yine; “şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, “Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım.” demişti.
Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisingeriye dönüp, “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır” demişti.” (Enfâl 8/48)
Şeytan Allah’ın kullarına musallat olacağını yeminle söyledi. Böylece onlardan bir hisse almaya karar verdi. Bu da şirkin ve sapıklığın kaynağı budur. Müşriklerin tanrı diye uydurdukları nesnelere tapmaları bir anlamda şeytana tapmaktan başka bir şey değildir. Halbuki Allah’a itaat etmeyip tanrı anlamında şeytanı veli-dost edinenler çok zarar ederler.
Şeytan böylelerine vesvesesiyle bir takım vaadlerde bulunur, iştahlandırır, teşvik eder, yaptıklarını süslü gösterir ama o ğururdan (aldanmadan) başka bir şeye söz veremez.
“Ğurur; insanın pek hoş bir şey buldum sanarak keyiflenip, sonra onun çok fena bir şey olduğunu anlayarak acı duyması, önceden yalan yere sevinip sonradan ciddi olarak yerinmesi, yani aldanmasıdır ki, şeytanın bütün vaadleri ve aldatmacaları hep böyle bir gururdan başka bir şey ifade etmez.” (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 3/88-89)
Asıl aldanma (ğurur) Âhiretteki hesapta meydana çıkacak. Kitapları solundan veya arkalarından verilenler (İnşikâk 84/10-13), işledikleri suçlar sebebiyle Cehennem cezasını hak edenler, dünyada nasıl bir aldanış, yanılgı, hamhayâl içinde olduklarını anlayacaklar.
Hüseyin K. Ece
16.06.2023