Âhirete inanmayanlar ya da gayr-i müslimler şöyle derler:

“Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” (Câsiye 45/24. Bir benzeri: Mü'minûn 23/37)

Bu câhilliğe Kur’an’ın cevabı ise şöyle:

 “Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.” (Câsiye 45/24)

Arkasından uyarı geliyor:

"Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer inanır, (günahlardan) korunursanız (Allah) size mükâfatlarınızı verir..." (Muhammed 47/36)

"Bilin ki, dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır. (Bu) tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekicilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur.

Âhirette ise (ya) çetin bir azap; (ya da) Allah'tan mağfiret ve rıza vardır.

Dünya hayatı ise, sadece aldatıcı bir geçinmedir." (Hadîd 57/20)

Rasûlullah (sav) dünya hayatı hakkında şöyle buyurdu: “Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah sizi orada halifeler yapacak (öncekilerine yerine getirecek) ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O hâlde dünya (hayatına aldanmaktan) sakının... ” (Müslim, Zikr/99(2742) no: 6948)

Öyle ya yeşil renk, güzel bir manzara, lezzetli meyveler ve yiyecekler çekicidir. Dünya hayatı da böyledir. Hele Âhirete inanmayanlar için bu herşeydir. Dünya hayatının görünen yüzünden ötesi yoktur.

Onlar böyle zannederler de bu manzaranın yeşilliği, meyvelerin lezzeti, albenili süslü şeyler gelip geçicidir. Dünya hayatı da böyle herkes için aynen böyledir.

Bu dünyadaki insanlara verilen süre anlamında kısacık hayat inkâr edenlere daha süslü, daha tatlı, daha sürekli görünür:

"Küfredenlere dünya hayatı cazip görünmekte ve bu sebeple iman edenlerle alay etmektedirler..." (Bakara 2/212)

Kur’an onları aldatan bu gerçeği şöyle açıklıyor:

"Onlara dünya hayatının tıpkı şöyle olduğunu anlat: (Bu) gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Yerin bitkisi onunla karıştı ve rüzgârların savurduğu çöp kırıntıları hâline geliverdi. Allah her şeye kâdirdir." (Kehf 18/45)

İşte hayat böyle bir mevsim kadar kısadır, gelip geçicidir. Bir havuzda biriken suyun akması, çiçeklerin solması, bitkilerin/otların kuruması, yağmur suyunun toprağa sızması, Güneşi gören karların erimesi, hazır paranın veya eldekilerin yavaş yavaş tükenmesi gibi…

Kur’an örnek vermeye ve bu örneklerle uyarmaya devam ediyor:

Allah’ın denizlerde gemilerin yüzmesini takdir etmesi O’nun varlığının belgelerindendir, süphesiz bunda çok sabredenler ve çok şükredenler için ibretler, dersler vardır diyor.

İnkârcı kimseler gemilerde yolculuk yaparlarken dev gibi dalgalar kendilerini kuşattığı zaman din’i Allah’a has kılarak (teslim olarak) O’na yalvarırlar. Allah’ın izniyle karaya çıktıkları zaman bir kısmı hak yolu tutarlar. Ama ne yazık ki bir kısmı da önceki nankörlüklerine dönerler. Zaten Allah’ın âyetlerini böyle nankör hainler inkâr ederler. Bu aynı zamanda onların tutarsızlığını gösterir. (Lukman 31/31-32)

Bunun arkasından Kur’an, zihin ve yürek dünyası nefsinin hevâsının işgalinde olmayan, hakka karşı inatla direnmeyen, câhil olmayan ve taassuptan uzak; bir anlamda aklını kullananları uyarıyor: Dikkat edin, dünya hayatı insanı aldatabilir, ğurura sürükleyebilir.

Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkup-sakının!

Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın (ğururlandırmasın). O aldatıcı da Allah hakkında sizi aldatmasın.(Lukman 31/33. Benzeri: Fâtır 35/5)

Bu âyette ğurur’un hem Türkçedeki anlamıyla kibirlenme, büyüklük taslama, hem de fâni seylere güvenmekten doğan, ama sonu hüsran olan bir aldanış anlamında kullanıldığını görüyoruz.

Kur’an bir gerçeği tekrar hatırlatıyor:

“Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyâmet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim Cehennemden uzaklaştırılıp Cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir.

Dünya hayatı, aldatıcı metadan (ğurur’dan) başka bir şey değildir.” (Âli İmran 3/185)

Burada dünya metaı ile gururlanıp (aldanıp) inkâr, tekzîb (yalanlama), aldatma, fesat ve günah peşinde koşan kimselerin Rasûlullah’ı (sav) ve ona tabi olan mü’minleri rahatsız etmelerine karşı onlara bir teselli ve nasihat var. (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 2/476)

Yapılan iyilik veya kötülüklerin bütün karşılığını dünyada iken almak belki mümkün olmayabilir. Ya da her yapılanın karşılığı dünyada bir şekilde olur da, insan onu hissetmeyebilir. Ancak asıl mükâfat ve ceza yeri Âhirettedir. Orada herkesin hak ettiği tastamam verilecektir. Dünya fâni olduğu için burada verilen karşılıklar de geçicidir, kendisi de tabiatıyla aldatıcıdır.

Bir kimsenin bolluk, refah, lüks içinde yaşaması onun iyi bir kimse olduğunun, kurtuluşa erdiğinin isbatı  değildir. Yine bir kimsenin yoksulluk içinde, mağdur, dünyalıklardan yana az şeye sahip olması da onun yanlış yolda ve bedbaht biri olduğunu göstermez. Asıl kurtuluş ve saadet Cenneti hak etmektir. (Komisyon, Kur’an Yolu, 1/547)

Rasûlullah’ın (sav) kalıcı olan Âhiret hayatı hakkında bir sözü: “...Sizden birisi için Cennette kamçısı kadar az bir yer dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır...” (Buhârî, Cihad/73 no: 2892)

Ama birilerini bu dünya hayatında sahip oldukları, zevk ve eğlenceler, hırs ve emeller, hayatın lezzetli yönü, makam, güç ve iktidar gibi nefsin hoşuna giden şeyler aldatabilir. Birileri bütün bunların mutlak gerçek, hayatın bütün anlamı, en yüksek erdem ve sonsuz zannedebilir. Dolaysıyla bunlara sahip olmaktan başka davası olmayabilir.

Ancak insan uyanır, tatlı rüyalar biter. Gün doğar mehtap kaybolur. Yorgunluk ve uyku bastırır, tatlı eğlenceler biter. Hastalık kişiyi yoklar zevkler biter. İhtiyarlık kendini gösterir, bütün emeller kâbus olur. Yeşil vadi ve su havzası olarak göze görünen görüntünün yanına varınca serap olduğu anlaşılır.

Dahası ölümden sonra yeni ve sonsuz bir hayata uyandığı zaman gerceği görür ve “eyvah dünya hayatı beni aldattı, yok yok aslında ben yanılmışım” der.

O hâlde bir müslüman için dünya hayatının fâni olduğunu unutup ona kapılıp gitmek, ölüme hazırlanmayı ihmal etmek olacak iş değildir. Müslüman dünyalıklara sahip olsa da, güç ve iktidara kavuşsa da; aldanmaz... Dünyalıklar uğruna kavga etmez, savaşmaz, kimsenin hakkına el atmaz... Dünyalıklara elde etme uğruna kulluk görevlerini ihmal etmez... Dünya işleriyle meşgul olurken asla burada yaptığının hesabını vereceğini, sonsuz hayatı unutmaz...

Kur’an, Allah’tan gelenleri ciddiye almayanlar hakkında şöyle diyor:

“Dinlerini oyun ve eğlence edinenleri ve dünya hayatının kendilerini aldatmış olanları bırak...” (En’am 6/70. Bir benzeri: En’am 6/112)

İnsanı aldatan ve aklını çelen şeyler de; mal, servet, makam, güç, şehvet ve şeytandır. (el-Isfahânî, R. el-Müfredât, s: 537)

Dünya hayatına dalıp, din işlerini keyif ve isteklerine göre eğlence sananlar, gönül eğlendirip aldatmaktan başka faydası olmayan şeylere tutunanlar, sorumlu oldukları hak dini dünya hayatına aldanarak ve Âhireti hesaba katmayarak ciddiye almayanlar kendi hayâlleri ile başbaşa kalsınlar... (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 3/444)

Bilinçli bir mü’min Allah’tan gelen hakikate duyarsız kalır mı? İnsan için tayin edilen ömrün fâni olduğunu, asıl hayatın ölümden sonra başlayacağını unutur mu? İnsanın boşu boşuna yaratılmadığından, bir hikmeti/sebebi ve insanın mutlaka görevleri olduğundan, her şeyin hesabının verileceğinden gaflet eder mi?

Evet Âhirete (dolaysıyla ölüme) inanan bir müslümanı dünya hayatının cazibesi aldatmamalı...

Zira dünya hayatının aldattığı kimselerin iyi yaptıklarını zannettikleri işleri, eylemleri, iddiaları ölümden sonra bir anlam ifade etmeyecek, bir işe yaramayacak... (Bkz: Nûr 24/39)

Hüseyin K. Ece

01.07.2023