‘Tavsiye’ ‘vassâ’ fiilinin masdarıdır. Bu da; bir başkasına bir öğütle birlikte, yapacağı işi tembih etmek, emretmek, ya da buyurmak demektir.

‘Vassâ’ fiili ve onun türevleri Kur’an’da 32 yerde geçmektedir. Bu fiil Allah’a nisbet edildiğinde, “emretmek, farz kılmak, (yapılması gerekir anlamında) tavsiye etmek”; Mesela;

“Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de “Allah’a karşı gelmekten sakının” diye tavsiye ettik...” (Nisâ 4/131)

 “... Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti (tavsiye etti) ki aklınızı kullanasınız.” (En‘âm 6/151. Ayrıca bkz: Şûrâ 42/13. Meryem 19/31)

“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik (tavsiye ettik)...”  (Lukman 31/14. Ayrıca bkz: Ankebut 29/8. Ahkaf 46/15)

Allah’tan başkasına nisbet edildiğinde, “birine bir şey yapmayı tavsiye etti, öğütledi” anlamına gelir.

İbrahim, bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi.” ((Bakara 2/132)

Aynı kökten gelen ‘vasiyyet’ Türkçe’de kullandığımız anlamda geçiyor.  (Bkz: Bekara 2/180, 240. Mâide 5/106) 

Nisa 4/11. âyette geçen “vasiyyeten minallah-Allah’tan bir vasiyyet olarak” ifadesi elbette insanların birbirlerine tavsiyelerine de, vasiyyetlerine de benzemez. Bu vasiyyeti ya Allah’ın emri, kıldığı farz, ya da mutlaka yerine getirilmesi gereken tavsiye olarak anlamamız gerekir.

Yine ‘vassâ’ fiilinden ve vasiyet anlamına gelen ‘tavsiye’ bir âyette geçiyor:

Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar. Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.” (Yâsîn 36/49-50)

Aynı kökten gelen ‘tevâsi’ ise; birine bir öğütle birlikte, ne yapacağını tembih etmek, buyurmak demektir. Kur’an’da 5 defa geçiyor.

Önceki nesillerden bazıları kendilerine gelen Allah elçisine ‘büyücü’ dediler. Rabbimiz soruyor:

“Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet (tavsiye) mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.” (Zâriyât 51/53) 

 

-Ve Asr Sûresi

“Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”

Mekke’de inen Asr Sûresi, Kur’an’ın insanı inşa amacına dört önemli esası söz konusu ederek katılıyor. Bunlar: iman, sâlih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiyedir.

İnsanları hayra, en iyiliğe, en doğruya davet kurtuluş sebebi ise her müslüman bundan sorumludur diyebiliriz.

Buna göre dört grup insan hariç genelde insanlar zarardadır. Bunlar iman edenler, bu imanın gereği sâlih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler, sabrı tavsiye edenler.

Sûre bütün insanlara hitap ediyor. Onları önce iman etmeye, sonra imanı pratikleştirmeye, arkasından da bunları yapmaya etmeye çağırıyor.

İnsanı inşa eden yalnızca bunlar değildir elbette. Ama Asr Sûresi bu dört esas ile hepsini özetliyor gibi... Burada hem iman sâlih amel bütünlüğünü, hem de bu hak olanı başkalarına ulaştırma görevini görüyoruz.

-Hakkı tavsiye:

Kişi ziyana uğramaktan kurtaracak olan üçüncü eylem hakkı tavsiyedir.

Hak kelimesinin aslı ‘hak-ka’ fiilidir. Bu da sözlükte, bir şeyin gerekli olması, kalıcı olması, gerçekleşmesi, yetki sahibi olmak demektir. (el-Ce

vherî, es-Sıhah, 4/194)

Hak; doğruya, adalete uygun ve gerçektir. İster inançla ilgili olsun, ister dünyalık konular hakkında olsun aynıdır.

‘Hak’ aslında sabit ve aklın inkâr edemeyeceği derecede gerçek olan şey demektir. O doğrudur, isabetlidir, maksada uygundur, arzu edilene denk düşen şeydir. 

Her an ve yerde sabit olan (mevcut olan) Allah (cc) mutlak Hakk’tır. O, yarattıklarını hakk üzere yarattığı için, onlar da Allah’a göre hakk’tırlar. Hakk’tan gelen, O’ndan kaynaklanan her şey de tıpkı O’nun zâtı gibi hakk’tır. O’ndan gelen vahy da hakk’tır. O’nun gönderdiği din de hakk’tır.

Din dilinde hak bâtılın zıddıdır.

Birisine hakkı tavsiye, hakkı ulaştırmak, hak olanı tavsiye, hakkını ortaya koymak ve hakkı savunmak ma’ruf (güzel ve doğru) olana teşvik benzer şeylerdir. 

Hakkı tavsiye önce kişinin kendisinden başlar. Sonra da bu tavrını ailede ve toplumda sürdürebilir. Kendisi doğru, adaletli, hakkaniyetli, haklara riayet eden olduğu gibi bunu başkalarında tavsiye edebilir.

-Sabrı tavsiye:

‘Sabır’, sözlükte, darlıkta kendini tutma demektir.

Din dilinde ‘sabır’, aklın ve şeriatın gerektirdiği durumlarda nefsi hapsetme, kendine hâkim olmadır. (İbnu Manzur, Lisânu’l-Arab, 8/192)

Dayanılması zor ve insana ağır gelen sıkıntılara katlanmak, bir hakkı savunma, nefsin hoş gördüğü ama aklın ve dinin hoş görmediği şeylerden kaçınmak ancak sabırla olabilir.

Herhangi bir konuda başarılı olmak, zor olan işlerin üstesinden gelmek,  gerektiğinde sır saklamak, dili gereksiz şeyleri konuşmaktan korumak ancak sabır ahlâkıyla olur.

Sabır aynı zamanda aktif direniştir. Sabır pasif bir şekilde beklemek, her şeye katlanma, zillete boyun eğip razı olma değildir. Zorluğa, güçlüklere, imkansızlıklara, darlıklara, felaketlere, sınamalara, Allah yolunda çekilen çile ve sıkıntılara, ibadetlerin zorluğuna, nefsinin arzularına karşı bir direniştir.

Kur’an’da sabır mü’minlerin en önemli sıfatlarından biridir. Daha çok Allah yolunda yoğun çalışmada dayanma ahlâkı ile beraber geçmektedir. 

Mü'min kendisi sabırlı olduğu gibi, gereken yerde başkalarına hem kararlı duruşu ve eylemleriyle örnek olur, hem de onlara sabrı hatırlatıp, direnme güçlerine destek olur.

Onun bu durumu yangını körükleyen değil, yangını söndürmeye çalışanın durumu gibidir.

Rabbimiz pek çok âyette sabrın önemini hatırlatıyor ve müslümanlara sabrı tavsiye ediyor.

-Merhameti tavsiye:

Merhamet kelimesi Kur’an’da bir âyette yer almaktadır. Muhtaçlara yardım etmenin, bu konuda fedakârlık yapmanın, aç kimseyi doyurmanın sarp yokuş; yani sabır gerektiren bir şey olduğunu söyledikten sonra şöyle deniliyor:

“Sonra da iman edip birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar ashab-ı meymene’dir.”  (Beled 90/17-18)

Buradaki ‘meymene’nin aslı ‘yemîn’dir. Bu da ‘sağ taraf, bereket, uğur, müjde, hayır ve güç’ demektir. ‘Ashab-ı meymene’yi, Mahşer’de amel defterleri sağından verilecek olanlar şeklinde açıklamak mümkün olduğu gibi, vicdan sahipleri olarak da anlamak mümkün...

Onlar bir önceki âyetlerde geçtiği gibi yoksula yardım eden, yetimi gözetip kollayan, çağdaş, modern veya klasik, paralı veya meccânen olan her türlü köleliğe karşı mücadele eden kimselerdir.

Onlar birbirlerine merhametli olmayı hem uygularlar, hem de öğütlerler. İnsanlar arasında merhamet yaygınlaşsın, merhamet ahlâkı çoğalsın diye çaba gösterirler. Onlarıdaki merhamet bilinci davranışlarına yön verir.

Hüseyin K. Ece

20.08.2023

Zaandam