“Merhamet/rahmet duygusu”, insan haklarının, güzel ahlâkın, insanlararası güzel ilişkilerin,  barış ve güvenin en önemli güvencesidir. Muhtaç olana yardımı, iyilik etmeyi ifade eder.

Bu duygu acıma ve şefkat şeklinde başlar, sonunda iyilik ve yardım etme, zarar vermeme anlayışına ulaşır.

Kur’an, bir kimseyi zincirlerinden kurtarmayı, açlık gününde (muhtaçları) doyurmayı, yakınında olan bir yetime, ya da evsiz barksız bir düşküne yardım etmeyi; “iman edenlerden olmayı, birbirine sabrı ve merhameti (vicdanlı olmayı) tavsiye etmeyi” “sarp yokuş-akabe” olarak niteledikten sonra “İşte böyleleri ‘meymene’ sahipleridir” (Beled 90/8-17) diyor.

Buradaki “meymene”, sağ anlamındaki ‘yemîn’den gelir. el-Yemin; sağ taraf, bereket, uğur, müjde, hayır ve güç, mecâzen de “sağduyu” yani vicdan demektir.

Kur’an cennetlikler ‘ashabu’l-yemîn-sağ ehli” olduğunu söylüyor. Yani onlara cennet müjdesi veya amel defterleri sağ taraflarından verilecek. (bakınız: Vâkıa 56/27, 38, 90, 91. Müdessir 74/39. İnşikâk 84/7-8)  

“Meymene” amel defterlerini kıyâmette sağ taraftan alma ya da vicdan sahibi olmak olarak anlamak mümkün.

Meymene sahipleri yukarıdaki âyetlerde sayıldığı yoksula yardım eden, yetimi gözetip kollayan, çağdaş ve çağdışı, -modern/klasik- her türlü köleliğe karşı mücadele eden  kimselerdir.

Onlar birbirlerine bu gibi faaliyetler için gereken tavsiyeyi yaparlar. Birbirlerine merhametli olmayı öğütlerler. Merhamet ahlâkı yayagınlaşsın diye çaba gösterirler.

Merhameti tavsiye aynı zamanda onu fiilen yaşamak, bu konuda örnek olmaktır. Meymenet sahipleri çevrelerine merhameti yaşayarak, bizzat göstererek tavsiye ederler.

Meymenet sözlükte; iyi nitelik, uğur, hayır ve bereket demektir. (TDK Türkçe Sözlük,  2/1019) Meymenet sahipleri esirgeyip korumayı, herkese ve her şeye karşı şefkatli olmayı ve acımayı bilirler. Hayatlarında bu yüce ve her durumda olumlu sonuçları olan ahlâkı uygularlar.

İnsan merhamet duygusuyla hareket ederse, bunun sonucu olarak başkalarına iyilik eder, yardımda bulunur, canlı cansız varlıkları korur, gözetir. Adaleti yerine getirir, herkese hakkını verir. Gizli de ve açıkta kimseye ve hiç bir şeye kötülük etmez, zarar vermeye kalkışmaz.

Merhamet sahibi olanlar, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, sakatlara, fakirlere, yetimlere, hastalara, zayıflara, mazlumlara acırlar; ihsanda bulunurlar, yani gereken yardımı yaparlar, ekmeklerini başkalarıyla bölüşürler.

Öncelikle kendilerine başkalarına zulmetmezler. Akan göz yaşlarını ellerindeki imkanlarla silmeye çalışırlar. Her şeyi kendileri için istemezler. Çıkarları için başkalarına zarar vermezler, rahatsız etmezler. Düşmanlarına bile eziyet ve işkence etmezler, öldürmezler, katliam yapmazlar. Kimsenin imkanlarını, mallarını ellerinden haksızca almazlar.

Kalplerde merhamet anlayışı çoğaldığı müddetçe güçsüzler ve mazlumlar azalır, zayıf kimseler daha çok ilgi görürler, tabiat ve çevre daha güzel olur.

Merhameti olmayanda meymenet de yoktur. Böyleleri Hesap Gününde yazılı belgelerini sol taraflarından alacaklar. Bunlar “meş’um-uğursuz, kötü” insanlardır. (Beled 84/19-20)

Bütün haksızlıkların, zulüm ve işkancelerin kaynağı merhametsizliktir. Katı yürekli, taş kalpli, çıkarcı, gözleri yaşarmayan, başkasına eziyet etmekten zevk alan, acımasız ve ihsanda bulunmayan insanların yaşadığı dünya ne kötü bir yerdir.

Merhamet ve şefkat yerine çıkarı ve bencilliği koyan modern zamanların insanlarına  merhamet ahlâkını yaşayarak göstermek gerekir.

Hüseyin K. Ece

29.10.2018

Zaandam