Türkevi’nin organize ettiği 3. Avrupa Türkçe Yayınlar Sempozyumu’nda Platform adına sunulan tebliğ: 25 Mart 2000 Haarlem

          DÜŞÜNCE PLATFORM’u  ve DİLİMİZ

         Muhterem misafirler!

         Güzel dilimiz Türkçe’nin Türkiye dışında da konuşulmasına, yazı dili olarak kullanılmasına ve bir kimlik ifadesi olarak yaşatılmasına katkı sağlamasını ümit ettiğimiz bu sempozyumu düzenleyen Türkevi yetkililerine teşekkür ediyor ve başarılar diliyorum.

         Kur’an-ı Kerim dillerin ve renklerin farklı oluşunu, tıpkı yerin ve göklerin yaratılışına dediği gibi âyet diyor. (Rûm/22) Buna göre yeryüzündeki bütün diller ve bütün ırklar yüce Yaratıcı’ın birer âyeti, hepsi de O’nun büyüklüğünün ve kudretinin açık belgeleridir.

         Bundan dolayı diller ve ırklar arasında ayrım, birinin diğerinden daha üstün, biri diğerinden daha değersiz veya daha kötü denilemez.  Kaldı ki kimin hangi soydan dünyaya geleceğine, kimin hangi dili anadili olarak seçeceğine kandisi karar veremez. Yüce Allah dilediği insanı dilediği anne babadan dünyaya getirmektedir.

         Dillerin hiç birisi kutsal da değildir. İnsan karşısındaki ile nasıl anlaşabiliyorsa o dili kullanabilir. Dünyalık işini hangi dil ile görüyorsa o dili konuşnabilir.

         Ancak şurası da bir gerçektir herhangi bir dil, o dili konuşanlar tarafından medeniyet ve kültür ve edebiyat üreterek zenginleştirilir, başka kuşaklara ürettikleri bu ürünlerini ancak anadilleri ile aktarabilirler. Yazılmayan, kayıt altına alınmayan, kültür ve medeniyet taşıyıcısı olarak kullanılmayan diller zayıflamaya ve kaybolmaya mahkumdurlar.

         Diller bir toplumun anlaşma aracı olmasından da öte, o toplumun kimliği, tarihi, uygarlığı, varlığının ifadesi, manevi zenginliğidir. Dilini unutan, ya da onu yaşatacak eserlere dönüştüremeyen kişi ve toplumlar başka baskın kültürlerin etkisine girerler. Başka dillerle ifade edilen kültürle, bilgilerle ve dünya görüşleriyle karşılaşırlar. Onları konuşa konuşa, onları duya duya onlara alışırlar ve giderek benimserler.

         Kendi ana diliyle anlatılan kültür, edebiyat, bilgi ve düşüncelerden uzak kalanlar da aynı duruma düşerler. Kendi ana diline yabancı kaldıkça, o dili konuşanların dünyasına, geleneğine ve değerlerine uzak kalırlar. O dille anlatılan her türlü edebiyat ve kültür zenginliklerine yabancılaşırlar. Sonra da kendi toplumunda fazla bir şey olmadığını zannedip üstünlüğü hep başkalarında ararlar. Bu durum kendini aşağı görme, kaybolma, çözülme ve zayıflamadır. Halbuki hayatın ve olayların hızlı akışında insana güç veren kişinin sahip olduğu değerler ve aidiyet fikridir. Kişi aid olduğu kimliğine yabancı kalırsa pek çok imkanı birden kaybeder. Bu imkanlardan biri de kişinin ana dilidir.

         İnsan duygularını, isteklerini, düşüncelerini, meramını, sevgisini ve kahrını en güzel şekilde kendi diliyle anlatabilir. Bazen bir atasözünün, bir deyimin, bir içli türkünün, bir şakanın, ya da bir şiirin dile getirdiğini ne ile anlatabilirsiniz? Başka dillerdeki hangi kelime ve cümle sizin fikirlerinizin, hasretinizin, acınızın, kederinizin veya öfkenizin tercümanı olabilir?  Kendi insanınızı, o insanın dünyasını, dedenizin-ninenizin sahip olduğu o geniş irfanı, o engin hayat tecrübesini, o hissedilip te anlatılamayan duygularını ve zengin söz dünyasını hangi yabancı dille anlayabilir veya anlatabilirsiniz?

         Bir zamanlar Güney Amerikalı, Nobel edebiyat ödülü sahibi romancı Gabriel Marguez ile (Borges de olabilir) yapılmış bir söyleşi okumuştum. O iyi derece de İngilizce bilmektedir. Ancak bütün eserlerini İspanyolca yazmaktadır. Hatırladığım kadarıyla kendisine şöyle soruluyor: Niçin İngilizce yazmıyorsunuz? Halbuki İngilizce yazsanız eserleriniz dünyanın her tarafına daha çabuk yayılır ve daha çok okuyucu kazanırsınız. O şöyle cevap verdi: “İyi İngilizce bildiğim doğrudur. Ama ben İspanyolca düşünüyorum. İspalyolca düşündüğüm bir şeyi bir başka dille anlatamam ki. İspanyolca benim anadilim ve ben kendimi ancak onunla ifade edebilirim.”

         İşte gerçek böyle. Sömürgecilerin işgal ettikleri ülkelerin okullarında veya devlet dairelerinde kendi dillerini mecbur tutmalarının sebebini iyi anlamak gerekir. Bugün kendi dili başkalarıyla anlaşmasını sağladığı halde onu bırakanlar, yarın korkulur ki o dillerin temsil ettiği kültür ve uygarlığı benimserler, kendilerine ve aralarından çıkıp geldikleri toplumlarına yabancılaşırlar. Kendine yabancılaşan, dolaysıyla kendini değersiz hale getirenlere de başkalarının değer vermesini beklemek boştur.

         Başka diller zengin olabilir, tekniğin dili, çağdaş uygarlığın taşıyıcısı olabilir. Hatta bugünkü şartların gereği o dillerden birini konuşmak zorunda kalabilirsiniz. Ama hangisi ağzınızda annenizin ak sütü gibi durabilir, hangisi ananızın ak sütünün verdiği tadı verebilir? Şair; ‘Türkçe ağzımda annemin ak sütü gibidir’ dememiş miydi?

         Dilimiz Türkçe bir edebiyat, kültür ve medeniyet dilidir. Uzun bir tarihi geçmişi vardır. Çok zengin bir litaratüre ve kültürel arka plana sahiptir. Biz onunla kendimiz ifade ediyoruz, biz onunla kendi insanımızla anlaşabiliyoruz, biz onunla kimliğimiz var diyebiliyoruz.

         Bundan dolayı Türkiye’de ve Türkiye dışında Türkçenin saf bir şekilde korunmasının, konuşulmasının ve yazı dili olarak ta yaşatılmasının son derece önemli olduğunu söylüyoruz. Anne ve babalara, burada doğup büyüyen çocuklara, kendi aralarında, evlerinde ısrarlı bir şekilde Türkçe konuşmalarını, Türkçe yayınları takip etmelerini, duygularını mümkün olduğu kadar Türkçe ifade etmelerini, Türkçe ile meydana getirilen kültürü tanımalarını tavsiye ediyoruz. Biz, dilini unutan nesillerin asimile olup değersiz bir duruma düşmelerinden ve babalarının geldikleri yerlerle ilgilerinin kesileceğinden endişe ediyoruz.

         Avrupanın çeşitli ülkelerindeki Türkçe yayınları önemsiyoruz. Bu sempozyumu da bu açıdan çok faydalı buluyoruz. Çünkü bu toplantı,  bir toplum için hayati değere sahip ana dilin korunması ve yaşatılması amacını taşımaktadır.

         Türkçeyi yaşatmak, Türkçe konuşan insanlarımız arasında iletişim kurma ve insanımızın Türkçe ile yazılmış bilgi ve haber kaynaklarıyla yakınlaşmasını sağlama gayesine yardımcı olmak, buna bir parça katkıda bulunmak üzere Platform dergisini çıkarıyoruz.

         Platform Dergisi, reklâma dayalı bir düşünce dergisidir. Milletimizin ruh kökündeki değerlere saygılı bir tavrı vardır ama kesinlikle ideolojik bir dergi değildir. Okuyucu hedefi Hollanda yaşayan bütün Türkçe konuşan insanlarımız olmakla beraber daha çok orta düzey seviyeye hitap etmeyi arzu ediyoruz. Bunun yanında dergimizde pek çok kişi kendi ilgi alanına giren şeyler bulabilir.

         Dergimizin düşüncelerin sergilendiği, buradaki insanlarımızın sorunlarına eğilen, onlara çözümler getiren, çıkış yolları gösteren her türlü yazılar yer alabilir. Bu bakımdan dergimiz adından da anlaşılabileceği gibi düşüncelerin buluştuğu, kaynaştığı, faydalı hedeflerin gösterildiği bir platform olmak istemektedir.

         Platform, sağlıklı ve tutarlı düşünce yazılarına ağırlık veriyor. Dergimiz de ayrıca yabancıların sorunlarına, bizi yakından ilgilendiren Hollanda ve Hollanda dışı önemli haberlere, Hollandadaki bazı uygulamaları tenkide yer veriyoruz. Her sayımızda ağırlıklı olarak bir kapak konusu işliyoruz. Bugüne kadar Hollanda-Osmanlı ilişkileri, Hollanda’daki genel eğitim  sorunlarımız, Sivil toplum örgütlerinin fonksiyonları ve Avrupalı Müslüman Türk kimliği gibi dosyaları gündeme getirdik. Dergimizde hayatın içinden, kültür sanat, mizah ve magazin gibi köşeler bulunmaktadır. Kültür sanat sayfasında daha çok yeni yazmaya başlayan arkadaşların ürünlerini değerlendiriyoruz. Böylece onların yazma konusunda daha olgunlaşmalarını hedefliyoruz.

         Son iki sayımızda dünyanın çeşitli ülkelerindeki insan haklarıyla ilgili raporlara yer vermekteyiz. Bunlardan bir tanesi Hollanda’da yabancılara yapılan ayrımcılık konusundak hak ihlallerini anlatmaktadır. Dergimiz bundan sonra da yabancıları doğrudan ilgilendiren konuları gündeme getirecek, ilgilileri ve uygulamaları eleştirecek ve çözüm yolları önerecektir.

         Platform iki ayda bir yayınlanmaktadır. Bundan sonraki hedefi ise ayda bir çıkmaktır.

         Hepinize teşekkür ediyor, bu gibi sempozyumların bereketli çalışmalara zemin hazırlamasını dilerim.

         Saygılarımla.

Platform adına 

Hüseyin K. Ece

25 Mart 2000 Haarlem