“Dinime dahleden bari müselman olsa” (!!!)

Bir arkadaş anlatmıştı: Seksenli yılların başı. Askeri darbeden sonra Türiye’de generaller işbaşında.

Her şeyin en iyisini ve en doğrusunu bildikleri için (!) dinî anlayışa da çeki düzen vermek, müslümanların İslâmı onların anladığı gibi anlamalarını sağlamak üzere toplantılar yapıyorlar, demeçler veriyorlar, kanunlar çıkarıyorlar, tüzükler hazırlıyorlardı.

Bu toplantılardan biri de Elazığ’da yapılmış. Elazığ’ın kasaba ve köylerinin bütün muhtarları ve imamları toplantıya davet edilmiş. Yüksek rütbeli birisi ilkelerden, geçerli düzenden bahseden bir nutuk çektikten sonra sözü İslâmdaki faize getirmiş ve demiş ki; “Kim İslâm’da faiz haramdır diyorsa karşıma çıksın”. Kürsü altında, mikrofon elinde, tabanca belinde, mühür (yani darbeciler) arkasında… Tabii ki meydan okuyacak kadar cesur. Bir muhtar ayağa kalkmış ve; “Beyim ben hoca falan değilim, fazla da okumuşluğum da yoktur. Yalnız ben kendimi bildim bileli Kur’an’ın faiza haram dediğini duydum. İstersen bu din işini ehline bırakalım da biz memleketin meseleleriyle ilgilenelim…” demiş.

Sonra ne mi oldu? Önemli değil. Önemli olan gücü elinde bulunduran birilerinin yaptığı dayatmanın hazin manzarası.

Yani elinizde devlet gibi bir imkan varsa, belinizde tabanca varsa, gücünüzü bir makamdan alıyorsanız; kabayı gibi; “Ulan ben böyle diyorsam, böyle olacak” demenin rezaleti.

Siz inandığınız kitabı, o kitabı tebliğ edip uygulayan müstesna  elçinin dediklerini, o kitaba hakkıyla iman ettikten sonra onu güzelce anlamış binlerce ehil ilim adamını bırakacaksınız; belki de hayatında alnı secde, sırtı su görmemiş, ya da İslâm dairesinin dışında yer almış birilerinin İslâmdan anladığına inanmak zorunda kalacaksınız. Üstelik bu bir dayatma, zorlama ve tehdit ile sağlanacak…Olacak iş mi bu?

Hollanda hükümetinin müslümanlara imam yetiştirmek üzere Vrij Universiteit’e tahsisat ayırması ve talimat vermesi üzerine aklıma bu garip olay geldi. Kaldı ki yukarıdaki olay münferit bir olay değil ki. Tarihte farklı ülkelerde ve bizim ülkemizde farklı biçimlerde bu tepeden inmeci ve sakat din anlayışını dayatma her zaman olmuştur.

Bu kafa yapısı Hollanda’ya mı sıçradı? Hollanda kime özeniyor? Sahih İslâm anlayışını saptırmak üzere kolları mı sıvadı?

Yani İslâm’a İslâmın istediği gibi inanmak onlar açısından sakıncalı da, kendilerine göre sakıncasız bir İslâm inancı mı belirlemek istiyorlar? Bu yaparken de devlet olduklarına, paraları olduğuna, kurumlara ve müthiş baskı gücüne sahip olduklarını mı düşünüyorlar? Bu güçle ve bu kurumlarla bu işi de yaparız mı diyorlar?

“Dinime dahleden bari müselman olsa” (!!!) Gayri müslimlerin ikide bir İslâmî meslelere burunlarını soktuklarını gören şairin canı yanmış ve feryadını böyle özetlemiş.

Demek istiyor ki, dinime karışan bari müslüman olsa gam yemeyeceğim. Hiç olmazsa derim ki yorum farkı. Bu müslüman kaynakları -belki yanlış ama iyi niyetli- böyle anlıyor. Ama iş böyle değil ki. Adamın İslâmla ilgisi yok. Adam Allah’ın dinine teslim olarak kurtulmayı düşünmüyor. Tam tersine Allah’ın dinine küstahça karışıyor. Kendine uydurmak istiyor. Kendi anladığını din zannediyor ve bunu müslümanlara dayatıyor. ‘Siz dininizi bilmiyorsunuz, ben size böyle öğretiyorum’ demeye getiriyor. Ya da kendi dinlerini kuşa çevirdikleri gibi müslümanlığı da kendi değerlerine uydurmaya kalkışıyor.

“Dinime dahleden bari müselman olsa” (!)

Ne yani şimdi, müslümanlara protestan bir üniversite mi imam yetiştirecek? Hem de ehil imam. Kıraati düzgün, Kur’an’ı, fıkhı ve akaidi, İslâm tarihini ve siyeri hakkıyla bilen, dört dörtlük imam yetiştirecek, öyle mi? İmam yetiştirmenin başka yolları mı tükendi? Sonra da müslümanlara diyecek ki, ‘bakınız sizin kendi ülkenizde yetişip gelen imamlar uyuma engel. Biz uyumu sağlayacak en ehil imamları (din adamlarını) yetiştirdik. Alın caminizde bunları imam yapın. Bunlardan dini öğrenin. Bunların arkasında saf olup namaz kılın, bunlar sizi irşad etsinler…” Ve bu da kolay kolay olacak, öyle mi?

Bunlar imamlık gibi son derece ciddi bir işi fabrika mesleği, büro memurluğu mu zannediyorlar ki meslek erbabı yetiştirmek gibi müslümanlara imam yetiştirmeye kalkışıyorlar?

Hollanda yöneticileri ne yapmak istiyor? Doğrusu asıl niyetlerini açık açık ortaya koysalar da anlasak.

O zaman sormak hakkımız; bunlar, aynı zamanda yahudilere haham, hırıstiyanlara papaz, diğer din mensuplarına din adamı yetiştirmeyi de düşünüyorlar mı? Yetiştirdiler diyelim, kim onları kabul edecek?

İmamlık için sadece diploma, maaş ve dil bilmek yeterli midir? Cemaatler bu gibi imamları nasıl benimseyecek, nasıl arkalarında saf tutup namaz kılacaklar? Merak etmemek elde değil.

Doğrusu laik bir devletin müslümanlara imam yetiştirmeye soyunması bizi oldukça şaşırttı. Böyle bir teşebbüsü din ve vicdan hürriyetiyle bağdaştırmak mümkün değildir.

Kendilerince bazı imamlara sakıncalı damgasını vurduktan sonra, bütün camileri ve müslümanları tehdit alanında görüp onların iç işlerine müdahele etmek, bilmiyorum Hollanda Anayasanın veya Avrupa müktesebatının  neresinde var?

Biz, aklı başında imamların Hollanda’daki uyuma olumlu katkı sağlayacaklarına inanıyoruz. Zira peygamber (sav); “Müslüman hoş geçinen ve hoş geçinilen insandır” buyuruyor. İslâma göre başkalarının her türlü hakkına saygı ve insanlara iyilik etmek ibadettir. İşin ehli imamlar bu anlayışı anlatırlar cemaatlerine. Bu da uyumu sağlayan en önemli vicdanî bir sorumluluktur.

Kaldı ki uyumla ne kasdedildiği de açık değildir. Herkesin kendine göre bir entegrasyon tarifi var.

İmamların Hollanda’da yetiştirilmeleri zaten tartışılan bir konuydu. Müslüman cemaatler bu sorunu nasıl halledeceklerini konuşuyorlardı. Ama bu onların kendi meseleleridir. Hükümet onlara bu konuda destek  olacağı yerde ‘pat’ diye kimseye danışmadan bir üniversiteye imam eğitimi için talimat ve para veriyor.

Gerçekten anlaşılması güç bir politika.

Üstelik imam, manevi rehber, danışman, İslâm uzmanı ve benzeri alanlarda insan yetiştirmek üzere kurulan Avrupa ve Rotterdam İslâm

Üniversiteleri ve Amsterdam HBO İslâm adlı eğitim kurmları dururken. Onları görmezlikten gelerek. Müslüman örgütlerin hiç birinin görüşünü almadan…

Yoksa müslüman örgütlere güvenilmiyor mu? İmam eğitimini bunlar yaparsa, yine istenmeyen fikirde adamlar mı yetişir diye endişe  ediyorlar?

İnsanın aklına ister istemez, protestan din haline gelen hırıstiyanlık gibi bir İslâm mı isteniyor sorusu geliyor. Hz. İsa’nın tebliğ ettiği İslâm tarih içerisinde hırıstiyanlık adıyla defalarca insanî müdaheleye maruz kaldı ve kuşa döndü, protestanlaştı. Yani hayata karışmayan, vicdanlarda saklı, herkesin ve her yönetimin şekline uyum sağlayan, adı var kendi yok inanış haline geldi. İslâmı da öyle mi istiyorlar? Hayatta hiç bir izi ve etkisi kalmayan, nefsiyle hareket eden insanların keyfine uyan bir din olarak mı arzu ediyorlar?

İyi de, bakalım müslümanlar bu protestanlaşmış dini kabul edecekler mi? Hadi diyelim bazı müslümanlar kabul ettiler; ‘Benim katımda hak din İslâmdır’ diyen Allah kabul edecek mi?

Ne dersiniz beyler, kabul edecek mi?

Açıkça söylemek gerekirse, müslümanlar imanından ve samimiyetinden  emin olmadıkları birinin arkasından namaz kılmazlar, onu imam olarak kabul etmezler.

Yetkililere çağrımız, müslümanların ve bu toplumun huzurunu bozacak böyle tepeden inmeci dayatmaları bırakıp, karşılık istişare ile sorunları hep birlikte çözme yollarını aramayı tercih etmeleridir. 

Hüseyin K. Ece

3.3.2005