‘Akıl’ isim olarak; idrak, muhakeme yeteneği, kavrayış, zekâ, bilgi edinmeye yarayan güç, düşünme, kavrama, anlama, idrak etme ve bilgiye ulaşma yeteneğidir.

Sözlük anlamından hareketle ‘akıl’; ilimle insanı koruyan, kale içerisine alan, insanı mahveden yollara sürüklenmekten koruyan, bir nur ve maneví bir kuvvettir.

‘Akıl’ kalbin (kimilerine göre beynin) bir faaliyetidir. Kişi kalbinin bu faaliyeti sayesinde bir şey hakkında bilgiye ulaşır, o şeyle ilgili özellikleri anlar, elde ettiği bilgileri inceler, o şeyle ilgili şâhitlik yapacak kadar kesin bir bilgiye kavuşur.

İslami anlayışa göre insanı insan yapan, onun her türlü fiillerine anlam kazandıran, onu yükümlü (mükellef) yapan akıldır.

Aklı genellikle fiil halinde kullanan Kur'an, akletmenin ve doğru düşünmenin önemine dikkat çekiyor. “Bu örnekleri biz insanlar için vermekteyiz. Ancak bilenlerden başkası akletmez” (Ankebût 29/43. Bir benzeri: Yûnus 10/100) 

Bu demektir ki İlahi kitaptaki ve evrendeki âyetler üzerinde düşünüp, onların ötesindeki gerçeği ilim sahipleri daha iyi anlayabilir. Akletmek, etkilenenden etkileyene (eserden müessire), görülebilen veya hissedilebilen bir etkilenenden, görünmeyen, duyu organlarıyla henüz hissedilmeyen etkileyici şeye ulaşmaktır.

Söz gelimi, balın tadı arının varlığını, arının bir çiçeğin üzerinde uçuşu balı akla getirir. Birinden diğerine geçerek onu düşünmek, aklın işidir.

Kur’an şöyle diyor: “İşte  Allah, size âyetlerini böyle açıklar; umulur ki akıl erdirirsiniz” (Bekara 2/242)

Görüldüğü gibi Kur’an bütün insanları akletmeye, aklı gereği gibi ve yerinde kullanmaya davet ediyor. Türkçe’deki deyimle ‘aklını başına alanlar’ hayatın sırlarını çözerler, varlığın ve onun ardından gelen ölümün arkasındaki gerçeği görürler. Kendilerine faydalı olan şeyleri tercih ederler, zararlı olanlardan kaçınırlar.

“Akıllı kimse, nefsini kontrol altına alıp ölümden sonraki hayat için hazırlık yapan, aciz insan da nefsinin hevâsına (istek ve tutkularına) uyup da Allah’tan (olmayacak şeyleri) bekleyen kimsedir.” (İbni Mâce, Zühd/31 no: 4260)

Allah’ın teklifleri de (dinin emir ve yasakları) ancak akılla idrak edilir. Akıl, bu tekliflerin sebebini, hikmetini, yerine getirildiği zaman faydasını, yerine getirilmediği zaman zararını anlayabilir. İslâm akıllı insanlara hitap ediyor ve insanlara akıllarını kullanmalarını emrediyor.  İslâm akıl dini değildir ama akla hitap eder.

Allah (cc) aklı insana hayatını kolaylaştırsın, her şeyi anlasın, hayatı kolaylaştıracak şeyleri düşünsün, kârını zararını bilsin, iyi olan şeyleri arayıp bulsun ama özellikle Hakikati idrak etsin diye verdi.

Herkeste az veya çok akıl vardır. Ama Kur’an’ın istediği selim akıl ve bu aklı kullanmaktır. Akıl Hakikate tabi olursa doğru olanı anlar, doğru kararlar verir. 

Gerçek ilim ehli kimseler akıllarını kullanırlar. Neyin çirkin neyin güzel , neyin faydalı neyin zararlı, neyin mutluluk neyin mutsuzluk, nelerin saadete, nelerin felakete sebep olduğunu hesap ederler. Bu gibi kimselerin aklı ‘selîm akıl’dır.

Bu da sâlim, sağlam, doğru, kusursuz işleyen bir akıl, yani sağ duyu. Bu akıl anlayan, idrak eden, muhasebe yapan ve sonunda teslim olan akıldır. Rehberdir/kılavuzdur, nûrdur, basirettir. Selim akıl Vahiyle barışık olursa; isabetli kararlar verir, iyi olan şeyi keşfeder. Bundan dolayı o özgündür ve özgürdür.

Selim akla sahip olanlar, ya da aklını kullananlar Hakikati daha kolay idrak ederler.

Hakikatin bilgisine ulaşmanın yollarından biri aklı selim yaptıktan sonra bununla (yani sağduyu ile) hareket etmektir. İslâmın korunmasını istediği beş ana emânetten/esastan biri işte bu akıldır.

Hüseyin K. Ece

21.01.2020

Zaandam