Söylemeye gerek yoktur ki çocuklar aile hayatı için, süs, göz nur, kazanım, eser ve en güzel nimettir.

Bununla beraber her çocuğun iyi ve sağlıklı bir şekilde büyütülme, iyi yetiştirilme, hayata hazırlanma ihtiyacı vardır. Bütün bunlar zaten çocukların vazgeçilmez hakkıdır. Çocuklar bu haklarına, yani onların bu ihtiyaçları ancak sağlıklı bir aile ortamında kavuşabilirler. Ancak çeşitli sebepler yüzünden bu her zaman ideal bir şekilde olmayabilir. Farklı sebeplerden dolayı, bazı çocuklar yetim, velisiz veya kimsesiz, ya da bakıma muhtaç kalabilir. Özellikle savaş, şiddet, boşanma, ölüm yüzünden çocuklar aileden, aile bakım ve terbiyesinden mahrum kalabiliyor (yetim olabiliyor). Modern zamanlarda savaşların ve aile çözülmelerinin kurbanı genelde çocuklar oluyor.

Böyle bir konunun hukukî, sosyal, psiklojik yönü olduğu gibi İslâmî açıdan da bir boyutu var. Biz bu yazıda “koruyucu veya bakıcı aile” konusuna dinî (İslâmî) açıdan bakmaya çalışacağız.

-Çocukların bakımı görevi

Bir çocuğu bakma hakkı olan kimsenin onu yanına alıp bakması ve terbiye etmesine din dilinde ‘hıdâne veya hadâne’ denir. Bu hak/görev öncelikle çocuğun anne-babasına aittir. Boşanma durumunda çocuğa bakma hakkı –evlenmediği sürece- annenindir. Çocuğu elinden alınmak istenen boşanmış bir kadın Peygamber’e gelerek durumu anlatınca; “Evlenmediğin sürece çocuğa bakma hakkı sana aitttir” demiştir. (Ebu Dâvud, Talak/35) Onların herhangi bir sebeple olmaması durumunda bu görev/hak çocuğun akrabalarına geçer. (Daha geniş bilgi için bkz: TDV İslâm Ansiklopedisi, 17/467-471. İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, 10/50-52)

Hz. Hamza’nın yetim kızı hz. Ali tarafından Mekke’den Medine’ye getirildi. Hem o, hem ağbisi hz. Ca’fer, hem de Zeyd ibni Hârise onun bakımını (hıdâne’sini) yüklenmek istediler. Aralarında anlaşamayınca durumu hz. Peygamber’e sordular. Peygamber yetimi hz. Ca’fer’e verdi. Çünkü onun hanımı yetim kızın teyzesi idi. (Buharî, Meğazî/43. Umre/3, Sulh/6. Müslim, Cihad/90 no: 1783)

Hıdâne/hadâne hakkına/görevine sahip olanlar, çocuk mahremleridir. Yani kendisine nikâh düşmeyen yakınlarıdır.  

-Koruyucu/bakıcı aile

Koruyucu aile korumaya muhtaç çocuklar konusu ile birlikte gündeme gelir. Korumaya muhtaç çocuk deyince de; bedensel, zihinsel, ahlâkî, sosyal ve duygusal gelişimi ve güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen, ya da suç mağduru çocuklar anlaşılır.

Her toplumda bu şekilde korunmaya muhtaç çocuklar olabilir. Onlar için koruyucu ailele kesin çözüm değilse de, bir ihtiyaçtır. Koruyucu aile bakımına örnek olabilecek uygulamalar

-Süt annelik. Koruyucu aile uygulaması bir açıdan süt enneliğe benzese de ayrı bir konudur. İslama göre bir bebeğin başka bir anne tarafından emzirilmesi caizdir. Bebeğe süt veren, onu bakıp koruyan ikinci bir anne gibidir. Bunun elbette bazı kuralları ve hukuki sonuçları var. Süt annelik ve bununla oluşan mahremlik çocuğun büyümesi ile de devam eder. Ancak Hollanda’da süt anneliğin hukuksal bir alt yapısı yok.

-Yetim kefâleti. Peygamber (sav), yetimin bakımını üzerine almayı tavsiye ettiği bir hadiste ‘kefil’ kelimesini kullanıyor. Bu da yetimin bakımını, yetiştirilmesini, ihtiyaçlarının giderilmesini ve her türlü yardımın yapılmasını içerisine alır.  Buna ‘yetim kefâleti’, yetimin kefilliğini üzerine alma diyebiliriz. Bunun ‘hıdâne’ ile yakından ilgisi vardır.

İslâm hukukunda yetim çocukların işleriyle ilgili ‘vâsi’ diye bir terim daha kullanılır. Vâsi; bir kimsenin mallarında veya çocuklarının işlerinde tasarrufta bulunmak üzere tayin edilen güvenilir kimse demektir. Bu daha çok ölmekte olan bir kimsenin malının veya çocuklarının idaresi konusunda bir kimseyi tayin etmesi ile ilgilidir. (Şâmil İslâm Ansiklopedisi, 6/313)

İslâm hukukunda şartları ve sonuçları belirlenen bu iki uygulamanın da Hollanda’da yasal alt yapısı yok.

-Evlat edinme. Evlat edinmeye İslâm hukukunda ‘tebenni’ denir. İslâmda haram olan bir uygulamadır. Kimsesiz çocukların bakımı, terbiyesi, korunup ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte ‘hukuki sonuçları olan evlatlık kurumu kabul edilmemiştir.  

İslâm’ın ilk yıllarında o toplumda bir geleneğin devamı olarak bir müddet sürdürülen evlatlık edinme âdeti, Medine döneminde inen “...Yine (Allah) evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır... (Ahzâb 33/4) mealindeki âyetle kaldırılmıştır. Bunun ardından gelen âyette ise  evlatlık alınan çocukların evlat edinenlere değil asıl babalarına nispet edilmesi emredilmiştir. “Onları (evlât edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur...” (Ahzab 33/5)

Buna göre evlatlık alınan çocuğu nesebi, evlat edinene davredilmez. Aralarında İslâmın tanıdığı mahremlik (yakın akrabalık) ve miras ilişkisi meydana gelmez. Çünkü evlatlık onun öz çocuğu değildir.

İslâm’ın evlatlık edinmeyi kaldırması, meşru görmemesi; yetim, öksüz ve kimsesiz çocuklarla ilgilenilmeyeceği anlamına gelmez. Çünkü İslâm’a göre himayeye muhtaç çocuklara bakmak, onları beslemek, büyütmek çok sevaptır ve bir insanlık, kulluk ödevidir. Bunu teşvik eden pek çok âyet ve hadis vardır.

“Onlar hangi şeyden nafaka vereceklerini soruyorlar. De ki: Maldan vereceğiniz şey ananın, babanın, akrabanın, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalmış muhtaçların hakkıdır.” (Bekara, 2/215)

“O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır.” (Beled 90/12-16)

Sehl bin Sa'd (ra) Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor: “Ben ve yetimin bakımını üzerine alan kişi Cennette (şehâdet ve orta parmağını bitiştirerek) şu iki parmak gibiyiz!” (Buharî, Edeb/24. Müslim, Zühd/42. Ebû Davûd, Edeb/123. Timizî, Birr/14. Ahmed b. Hanbel, 2/375)

-Devlet koruması. Günümüzde devletler korunmaya muhtaç çocukların bakımını kendileri üsleniyorlar. Bu konuda kanun ve prensipler koyuyorlar,  yöntem ve uygulama geliştiriyorlar. Çeşitli kurum ve bakım evleri, yetimhâneler kuruyorlar. Bu sistemin mükemmel olduğunu ve bu gibi çocukların iyi yetiştirildiğini söylemek zordur. Aile ortamından uzak yetişen kimselerin sağlıklı bir eğitim aldıkları, sağlam bir kişilik edindikleri iddia edilemez. Belki bu uygulamalarla bazı yetimler/sahipsizler ekmek, giyecek, barınak, öğretim ve yaşama imkanı bulabiliyorlar. Hiç yoktan iyidir tarzında.

-Koruyucu aile. İslam her ne kadar kendisinden önceki câhiliyye dönemindeki evlatlık edinmeyi yasaklasa da bu kurum ‘koruyucu aile’ diyebileceğimiz bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Zira buna her zaman ihtiyaç olmuştur.

Hatırlayalım, öyle şartlar olur ki çocuklar ortada kalabilir. Ana-babasız, kimsesiz, bakıcısız kalabilir. Bir yakını, akrabası olmayabilir

Koruyucu aile kavramı ve bu isim altında yürütülen hizmetler yeni sayılabilecek bir uygulamadır. Böyle bir uygulamanın İslâm hukukunda birebir karşılığı yok. Ancak bunun yasak olduğu, teşvik edilmediği, es geçildiği anlamında gelmez. Nitekim Kur’an’da iman edenlerin yetimlere, muhtaç kimselere sahip çıkılması gerektiği, sosyal yardımlaşma ve dayanışma konusundaki emir ve tavsiyeleri, Peygamberin bu konudaki hadisleri ve uygulamaları bize bir açılım sağlar. Kur’an, sık sık Allah’ın insana nasip ettiği imkanları, onlara muhtaç olanlarla paylaşmayı önerir. (Bkz: Bakara 2/3, 261. Âl-i İmran 3/17, 92, 134. Nisâ 4/39. İbrahim 14/31) Bu paylaşmanın âhirete yatırım olduğunu hatırlatır. Allah (cc) mü’minlerin merhametli olmalarını ve bunu yaygınlaştırmalarını istiyor. (Beled 90/17-18)

Bunun bir gereği olarak korumaya muhtaç kimsesiz çocuklara yardım eli uzatılmalı. Çocuk yuvalarından daha çok aile ortamında himaye edilmeli. Tahsil yapmalarını, sanat ve meslek sahibi olmaları sağlanmalı. Bunu yapmak için hiçbir kimsenin, çocuğun kendi soy kütüğü ile ilişkisini kesmeye, öz ana babasını unutturmaya hakkı olmadığı gibi kanuni mirasçıları arasına katma, aile içi tesettür ve mahremiyet bakımından öz evlat gibi davranması da doğru değildir. İslâm’ın tavsiyesi; koruma altına almak, bakmak, büyütmek, ihtiyaçlarını karşılamak, helâl-haram kuralları bakımından ona öz çocuk gibi değil, bir din kardeşi gibi muamele etmektir.

(bkz: https://www.yeniakit.com.tr/haber/dinimizde-koruyucu-aile-olmanin-hukmu-nedir-480490.html; https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/282249)

Tavsiye böyle de Hollada’da bu iş bu kadar kolay değil. Öyle her isteyen “şu çocuk yetim, kimsesi yok, sokak çocuğu olmasın, alayım, bakayım, yetirip hayata hazırlayayım” diyemez. Öncelikle bilmek gerekir ki Hollanda’da her ne sebeple olursa olsun böyle çocuklar devletin koruması altındadır. Bunların sayısı binlerle ifade ediliyor. Bazen de yurt dışında kimsesiz çocuklar –nasıl oluyorsa- buraya gelebiliyor. Bu bir realite.

Ancak burada koruyucu/bakıcı aile uygulaması var. İlgili kurum şartları yerine getirenlere, ya da çocuğa bakmaya kanun açısından ehil olanlara çocukları kısa süreli veya uzun süreli verebiliyor. Bu aileler kendilerine geçici olarak verilen çocukların bakımı, korunması, eğitimine devam etmesi gibi konularda sorumlu oluyorlar. Bakıcı aile işini iyi yapmıyorsa, anlaşma şartlarının dışına çıkıyorsa, ya da çocuğa zarar verebilecek uygulama yapıyorsa çocuk o aileden geri alınıyor.

Hollanda’da müslüman ailelerin çocukları (yetimleri), yine müslüman bakıcı ailelere verilebiliyor. İmkânı olan aileler bakabilecekleri yetimleri, kimsesiz çocukları yanlarına alabilirler. 

Dolaysıyla Hollanda’da korucu/bakıcı aile uygulamasına soğuk bakmamak ve mümkünse bu uygulamaya katılmak gerekiyor. Bunun da bir çok dinî ve sosyal sebepleri söz konusudur.

Hüseyin K. Ece

09.11.2019

Zaandam