Kavram olarak tezkiye: Tezkiye ‘zekâ’ fiilinin tef’il kalıbından masdardır.

Tezkiye kavramı Kur’an’da saflaştırma, temizleme, arındırma anlamında kullanılıyor.

Ancak bu temizleme maddi taharetten çok manevi olarak temizlemek, nefsi veya kalbi arındırmak manasındadır. Nefsi şirk, küfür, günaha meyil, çirkin ve aşağılık heveslerden, hırs ve tamahtan, insanı Allah’tan uzaklaştıracak zevklerden ve isteklerden arındırmak tezkiyedir.

Esasen insan dünyaya tertemiz bir fıtratla (yaratılışla) gelir. Âkil-bâliğ olduktan sonra kendi yaptıklarına ve tercihlerine bağlı olarak ya bu temiz fıtratı aynen korur, ya da onu kirletir.

Bu temiz fıtrat İslâmın Hakikat dediği şeyi kavramaya, inanmaya ve gereğini yapmaya, iyi insan olmaya ve Allah’a hakkıyla kulluk yapmaya müsaittir. Ancak insan kalbi veya nefsi zamanla kirlenir, üzerini pislik kaplar, katılaşır ve taş kesilir (Bakara 2/74), hatta paslanır. (Mutaffifin 83/14). Kir içinde kalan kalp doğruları göremez, hakikatleri kavrayamaz. Kur’an böylelerinin durumunu  “Onların kalpleri var, ama bununla bir şey anlamazlar” (A‘râf 7/179),  “Göğüslerdeki kalpler kör olur” (Hac 22/46) şeklinde anlatıyor.

Çeşitli sebeplerle kirlenen nefisleri ve kalpleri temizlemek, arındırmak; böylece Hakikati ve doğruyu görmelerini, gerçeği anlamalarını sağlamak gerekir.

İşte bu çaba veya işleme tezkiye denir.

Kur’ân mânevî pisliği ve kiri ifade etmek için rics (Tevbe 9/95. Ahzâb 33/33), neces (Tevbe 9/28) ve dess (Şems 91/10) gibi kelimeler kullanıyor. (Uludağ, S. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/128-129)

Fıkıhta maddî ve manevî temizlikten (tahâretten) bahsedilir. Maddî tahâretin hangi sularla, özellikle hangi ibadetler için, nasıl yapılacağı anlatılır.

 Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Allah temizdir, temizliği (nezâfet’i) sever.” (Tirmizî, Edeb/41 no: 2799) Allah’ın sevdiği temizlik hem maddî, hem de manevîdir diyebiliriz.

İslâm beden ve elbise taemizliğini emrettiği gibi, kalp ve nefis temizliğini de emretmiştir. Beden, elbise ve çevre temizliği, görünen kir ve pisliklerin temizlenmesi anlamına gelir ve buna maddî (dış) tahâret denir.

Dinin daha çok önem verdiği temizlik ise kalp ve nefis temizliğidir. Kur’an’ın ‘tezkiye’ dediği temizlik de budur. Kalbin temizliği; dünyevî ilişkiler boyutundan, diğer insanlara karşı kötülük, kin, haset gibi olumsuz duygulara kalpte yer vermemeye, aksine iyilik ve hoşgörüyü ilke edinmeye, kalpten insanı Allah’tan uzaklaştıracak her şeyden uzak durmaya kadar geniş bir alanı kapsar. (Heyet, İlmihal-İman ve İbadetler, 1/184)

Kur’an nefislerin/kalplerin tezkiye edilmesinden (arındırılmasından) bahsettiğine göre onların kirlenmesi de söz konusudur.

Manevî kir, manevi pislenme ne demektir?

Nefisler nasıl kirlenir?

Kirlenen nefisler nasıl temizlenir?

Bunu Kur’an’ın iman edenlerin nasıl tezkiye olabileceklerini anlatan âyetlerinden anlayabiliriz. Kur’an nefsin kirlendiği söylerken, nefsi arındırma (tezkiye etme) yollarını da göstermiştir.

Allah’ın arındırması yanında insanın kendi iradesiyle nefsini mânevî kirlerden arındırması önemli olduğundan bahseden bir âyette; “Kim arınırsa kendi yararına arınmış olur” deniyor. (Fâtır 35/18)

Mânen temizlenenlere ebediyen cennette kalacakları müjdelenmiştir. Mekke döneminin ortalarında nazil olan Tâhâ Sûresinde şöyle deniliyor:

“Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar.

Her kim de O'na sâlih ameller işlemiş bir mü'min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu günahlardan temizlenenlerin (tezekkâ) mükâfatıdır.” (Tâhâ 20/76)

Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran (zekkâhâ) kurtuluşa ermiştir. 

Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” (Şems 90/7-10)

Nefsi tezkiye gerçeği A’la Sûresinde ‘tezekkâ’ kalıbıyla geliyor: 

“Arınan  (tezakkâ) ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.” (A’la 87/14-15)

“O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen (yüzekkihim), onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Halbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Cumua 62/2)

Ramazan tezkiye (arınma) mevsimidir, fırsatıdır. Her şeyiyle tamamen hayır, bereket ve rahmet olan Ramazan ayı ve oruç ibadeti bütün sene için de en güzel bir örnek, nefis eğitimi ve nefis tezkiyesi zamanıdır.

Tecrübe ile sabit ki müslümanların çoğu gelince daha çok ibadet ediyorlar, dinlerini daha yoğun bir şekilde yaşıyorlar.

Oruç, namaz, teravih, dua, sadaka, infak, ikram, sabır, yardımlaşma, paylaşma, kardeşlik, zikir, tesbîh, tevbe ve istiğfar ve benzeri ibadetler bu ayda daha da artar. Mü’min bu ayda ölümü ve âhireti daha çok hatırlar, daha çok hazırlanmaya çalışır. Bütün bunlar da nefisi arıtan, onu günahların kirinden temizleyen, kalbi arı duru yapan sebeplerdir.

Peygamber (sav) “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.” (Buhârî, Savm/5 no: 1898, 1899, Bed’ü’I-Halk/11 no: 3277. Müslim, Sıyâm 1/1-2 no: 2495-2496. Nesâi, Sıyâm/5 no: 2107) buyurdu.

Bunu, “mü’minler nefislerini tezkiye edecek yaptacakları sâlih ameller ile cennetin kapılarını kendilerine açarlar, şeytana karşı o kadar dikkatli olurlar ki, adete onu zincirlemiş gibi olurlar” şeklinde anlayabiliriz. Ya da müslümanların yaptıkları hayırlı işler onlara cennetin kapılarını açar, şeytanları onlardan uzak tutar.

Orucun veya Ramazanın tezkiye ayı olduğu muhtelif hadislerden anlıyoruz.

Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Büyük günahlardan kaçınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefârettir. (Müslim, Tahâret/14 no: 223. Tirmizi, Salat/160 no: 214)

“Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefâret olur.” (Müslim, Fiten/17 no: 144. Tirmizî, Fiten/71 no: 2259)

Keffâret; işlenen günahları affetirebilecek, silinmesine vesile olabilecek, nefis tezkiyesi için bir imkandır.

Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. (Buhârî, Îmân 28 no: 38, Savm 6 no: 1901)

Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa “ben oruçluyum” desin (ve ona bulaşmasın).'' (Buhârî, Savm/2 no: 1894, 9 no: 1904. Müslim, Sıyâm 29/164 no: 2703. Muvatta, Sıyâm/58. Ebû Dâvûd, Savm/25 no: 2363. Tirmizî, Savm/55 no: 764)

Oruçtan bir amaç da kötü davranışlardan temizlenmek, güzel ahlâk kazanmaktır. Davranışları ıslah etmek, daha önceden işlenmiş hatalardan arınmaya çalışmaktır.

Peygamber (sav) buyurdu ki: “Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse,  Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî, Savm/8 no 1903, Edeb/51 no: 6057)

“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce, Sıyâm/21 no: 1690)

Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün...” (Tirmizî, Daavât/110 no: 3539)

Ramazan hakkında “onun başı rahmet, ortası mağfiret (bağışlanma), sonu cehennemden kurtuluştur” denilir. Bu şahitlik Ramazan’ın arınma (tezkiye) ayı olduğunu bir kez daha gösterir.

Ramazan mağfiret va rahmet ayıdır. Tevbe ve istiğfar için, af talebi için, günahları terketmek için, sâlih amellere yönelmek için bir fırsattır. Bu ayı hakkıyla değerlendirenlere Allah lütuf, rahmet ve bereketini daha fazla ikram eder. Ya da bu ayın değerini bilenler, Allah’tan bunları daha fazla isterler.

Orucun bir rolü de keffâret olmasıdır.

Kur’an’a göre hata ile adam öldüren bir müslüman, bunun keffareti olarak bir mü’min köleyi azat etmesi gerekir. Buna imkan bulamazsa iki ay peşpeşe oruç tutmalıdır. (Nisâ 4/92)

Yemini bozan kimse buna karşılık bir köle azat etmeli, bunu bulamayan üç gün peşpeşe oruç tutmalıdır. Buna gücü yetmeyen de on fakiri sabahlı akşamlı doyurması gerekir. (Mâide 5/89)

Eşine ‘zihar’ uygulayan (sen bana annem gibisin deyip ondan ayrılan) bir köle azat etmelidir. Buna imkan bulamayan iki ay peşpeşe oruç tutmalıdır. (Mücâdile 58/4)

Hacda yapılan bazı hatalar sebebiyle de oruç cezası gerekir. ( Bekara 2/196. Mâide 5/95)

Bütün bunlar yapılan hataların keffâretidir. Yani o günahların affını sağlaması umulan cezalardır. Bir yönüyle işlenilen günahtan arınma imkanıdır.

Hüseyin K. Ece

22.03.2021

Zaandam