1-Hollanda’da İslâmın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Avrupa’da İslâm artık bir gerçeklik. Avrupa ülkelerinde 25 milyonun üzerinde müslümanın yaşadığı tahmin ediliyor. Bu kadar büyük bir kitle ne tümüyle buradan göç edecek, ne de siyasi otoriteler bunları buradan sürgüne gönderecek.

Hadi diyelim Hollandaya sonradan gelmiş ve oturum almış birini –olmaz ya- geldiği ülkeye gönderdiler. Ya yerli müslümanları, ya burada doğup büyüyen müslümanları ne yapacaklar?

Bu elbette olmayacak bir şeydir. Kaldı ki Hollanda kanunları, Avrupa muktesebatı herkese din seçme ve dinini yaşama, kendi kimliğini koruma hakkını veriyor. Üstelik bu hak en temel haklardandır.

Genelde Avrupanın özelde Hollanda’nın ileride bile bu ilkeleri ve teâmülleri bir tarafa bırakıp, sadece müslümanları kovmaya kalkışacağını sanmıyorum.

Bununla birlikte müslümanların buraya entegre olmalarını, uyum sağlamalarını, hatta değişip kendileri gibi olmalarını, İslâmî hayatı terketmelerini arzu edebilirler. Bunun için farklı kurumlar, farklı çalışmalar yapabilirler. Soft yöntemlerle, ısındırarak, alıştırarak, âdete terapi ederek yeni nesilden bazılarını İslâmî hayattan uzaklaştırabilirler. Ya da bazıları İslâm dışı hayatı tercih edip, buradakilere her açıdan benzeyebilirler. Hatta İslâmdan çıkanlar olabilir.

İleride “türk İslâmı”, “arap İslâmı” gibi “hollanda-avrupa İslâmı” diyebileceğimiz bir din anlayışları ortaya çıkabilir. Zira insanlar içinde bulunduğu gelenekten, âdetlerden, siyasi gelişmelerden, aldığı eğitimden etkilenirler. Bir müslüman kolay kolay dönüp mürted olmaz ama, insanların şekil verdiği din anlayışlarını benimseyebilir.

Ancak bu koca kitlenin yakında kimliğini kaybedeceğine ihtimal vermiyorum.

Kim nasıl anlarsa anlasın İslâm iki dünya mutluluğunun diğer adıdır. İslâmî hakkıyla yaşayanlar hem kulluk görevlerini yapmış olurlar, hem de gerçek mutluluğu tadarlar. Avrupa son asırlarda gelişen kapitalist, maddeci, egoist, teknolojik hayat anlayışı, zenginlik, lüks insanları mutlu etmeye, ortaya çıkan manevi hastalıkları, bunalımları gidermeye yetmiyor, yetmeyecektir. Belki bazıları huzuru, mutluluğu, güzellikleri İslâmda arayabilirler. Kimbilir.

İslâm aynı zamanda kimliktir. Birinin kimliğine yapılan baskı, dışlama, aşağılama; onun kimliğine daha çok bağlanması sonucunu doğurur. Hollanda müslümanlarının uzun vadede bile bu kimliğe sahip çıkacaklarını ümit ediyorum.

 

2-Müslümanların hem inançlı olup hem de topluma uyum sağlayabileceğine inanıyor musunuz?

Evet. Neden olmasın?

Bilindiği gibi insanlar toplu olarak yaşamak zorundadırlar. Bu birliktelik karşılıklı bir hukuku, sorumlulukları, ötekini de hesaba katma anlayışını beraberinde getirir. Birinin yaptığı ötekini de ilgilendiriyorsa, -ki toplum hayatında bu böyledir- herkes yaptığına dikkat etmeli. Başkalarıyla birlikte yaşadığının farkında olarak karşısındakine zarar vermemeli, rahatsız etmemeli.

İslâm, kısaca “Yaratıcıya saygı, yaratılanlara merhemettir.” Bu şu demektir: İnsanın öncelikli görevi Allah’a kul olduğunu unutmaması, insanlık görevlerini yaparak O’na teşekkur etmesidir. Yaratılanlara merhamet de yine kulluğun bir yansıması olarak güzel ahlâktır. Başkalarına iyi davranmak, iyilik etmek, haklarını gözetmek, toplumun huzurunu bozmamak, toplumsal görevleri yerine getirmek, hatta tabiata ve hayvanlara bile iyi davranmaktır.

Bu toplumun da istedigi bu değil mi? “Müslüman başkalarıyla hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen kimsedir.” (Ahmed b. Hanbel, 2/400) İşte ölçü. İyi bir müslüman dini yaşamasına karışılmadığı sürece bu ilkeye uyar.

İslâm herkesin iyi insan olmasını ister. Bu toplumun da iyi insanlara ihtiyacı vardır. Onun emirleri ve yasakları hayatı güzelleştirmek, insanları mutlu yapmak içindir. Müslüman bulunduğu ülkede inancına aykırı olmayan, yasalara uyduğu sürece orada güven içinde yaşar. Kulluk görevlerini de yapar.

3-Hollanda Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığının talebi doğrultusunda özel bir kurum tarafından hazırlanan "Müslümanlara Karşı Ayrımcılık Raporunda 12-23 yaş grubundaki çocuk ve gençlerden erkeklerin yüzde 30'unun, kızların ise yüzde 15'inin Müslümanlar hakkında olumsuz düşünceye sahip olduğu kaydedildi. Gençlerin kafasında oluşan kötü müslüman algısına yönelik Hollanda’daki Türkiyeliler nasıl bir çaba sarf etmeli?

Böyle bir sonuç elbette üzücü. Bunda şövenist mahfillerin, siyasilerin ayrımcı söylemlerinin, önyargılarının etkisi olsa da, müslümanların da ciddi katkıları var. Şimdiye kadar olanlar, yaşanılanlar, kötü örnekler ve tecrübeler bu olumsuz düşüncelerin artmasına sebep oldu.

Şu anda Hollanda hapishanelerindeki müslüman mahkûm sayısı oran olarak gayr-i müslimlerden kat kat fazla. Bu bile birilerinin bizim hakkımızda olumsuz düşünmesine yol acıyor. Hiç kimse kendisini rahatsız edeni, hakkını gasbedeni, sahte evrakla çıkar elde edeni, kendisine baskı yapmaya kalkışanı, sahip olduğu değerleri çalanı sevmez. Kaba, geçimsiz, kavgacı, asalak, çıkarcı kimseleri de. Hic kimse toplumda kötü bir imaj bırakanların dinlerine veya kültürlerine hayranlık duymaz.

Vicdanlar efendi, iyiliksever, toplumsal kurallara uyan, kaliteli eğitim almış yüksek karaterli kişileri, topluma bilgisiyle, farklı alanlardaki üretimiyle olumlu katkı sağlayanları sever, değer verir. Gençlerimizin böyle olması gerekir. Dışarıda canlarının her istediğini yapmak yerine, güzel ve doğru olanı yapmaları gerekir. En iyi okullarda okumaları, bilgi ve kültür seviyesini yükseltmeleri, kimseye yük olmadan, toplumun huzurunu bozmadan, iyi bir insan ve vatandaş olmaları gerekir.

Gençler üç şeyi temsil ettiklerini unutmasınlar.

Birincisi; kendi kişiliklerini. Adları Ahmed, Hasan, Fatıma, Zeyneb, Aişe, Muhammed… Bunlar bir yere ait olduklarını gösterir. Bu isimlere de güzel davranış yakışır.

İkincisi; içinden geldikleri toplumu. Bu da Türk, Kürd, Arap (marokan), Pakistanlı, İranlı vs. olabilir. Bir genç başkalarının gözünde: “Türk mü, marokan mı, müslüman mı, aman aman, bırap” deyip yakasını silkiyorsa yazık ki yazık. O genç kendi toplumu hakkında kötü imaja sebep oluyor demektir.

Üçüncüsü; İslâmı (müslümanları). Her müslüman genc aynı zamanda dininin bir temsilcisidir.

Yüksek sesle demek gerekir ki: Gençler, müslümansanız dininizi iyi temsil edin. Bunu “ben müslümanım” deyip slogan atarak değil, hayat olarak, ahlâk olarak, iyi bir insan olarak yapın. Sizin yüzünüzden bir gayr-i müslim İslâmdan nefret ediyorsa vebâldesiniz. Sizin güzel davranışlarınız sebebiyle dininize ve kültürünüze sempati duyuluyorsa, güven veriyorsanız, ya da hidâyetine sebep  oluyorsanız ne güzel, kazandınız demektir.

Şüphesiz bu konuda anne-babalara, cocuklara ve gençlere eğitim veren kurumlara çok iş düşüyor.

Hüseyin K. Ece

13.02.2020

Zaandam