Fıtrat, el-Fatır, fitre, iftar ve ıydu'l-fıtr (Ramazan Bayramı) hakkında bir konuşma

Hüseyin K. Ece

13 Mayıs 2021

01 Şevval 1442

Ramazan Bayramı

Zaandam Ayasofya Camisi

 

        -Iydu’l-fıtr

Ramazan bayramına Arapça’da ‘ıydu’l-fıtr/fıtratın-yaratılışın bayramı’ denir.

Bu bayramın hikmetini ve önemini daha iyi kavrayabilmek için öncelikle ‘fıtrat, fıtr’ ve ‘bayram’ kelimelerini açıklamak gerekir.

 

-Fıtrat nedir?

‘Fıtrat’ kelimesinin kökü fatr; uzunlamasına yarmak, ikiye ayırmak, yaratmak, icat etmek, bir şeyi meydana getirmek anlamlarına gelir.

‘Fıtrat’ ise; yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip oluş, karakter, mizaç, doğal eğilim, huy gibi manaları vardır. (Fîruzâbâdi, el-Kâmusu’l-Muhît, 456)

Aynı kökten gelen ‘iftar veya fıtr’ orucu açmak,

‘infitar’ ise yarılmak, açılmak, fışkırmak demektir ki Kur’an’da bir sûrenin adıdır.

اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْۙ ﴿1﴾ وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْۙ ﴿2﴾ وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْۙ ﴿3﴾ وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ ﴿4﴾ عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ ﴿5﴾

“Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.” (İnfitar 82/1-5)

‘Fatr’ veya ‘fıtrat’ ilk yaratılışı ifade ettiği gibi, devam eden bir yaratılışı da anlatır. Yani Allah her şeyi yoktan var ettiği gibi, yaratmaya devam ediyor.

‘Fatr veya fıtrat’, bir şeyi yoktan ve örneksiz var etmek ve onu, belli bir hedefe doğru açıp-ortaya koymak, dal budak saldırmaktır.

Bir cisimden başka bir cismin meydana gelmesi, ona ait tohumun yarılıp açılmasından, filizlenip büyümesinden meydana gelir.

Gelişen o canlı tekrar tohuma dönüşmekte, tohum tekrar filizlenip aynı cins canlının neslinin devamını sağlamaktadır.

Bu sürekli oluşum bir ‘fatr’ olayıdır. Bunu Yaratan da ‘Fâtır’ olan Allah (cc)tır. Evrendeki her ölüm yeni bir oluşumun, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Dünyanın ölümü bile Ahiret hayatına bir doğuştur.

Bir şeyin ilk defa yokluktan ortaya çıkışı veya bir maddeden (tohumdan) meydana gelişi bir ‘fatr’dır. Bunun ortaya çıkış biçimi veya taşıdığı özellikler de ‘fıtrat’tır. Her yaratığın ‘fıtrat’ üzere kazandığı özelliklere de onun ‘tabiatı’ denir.

         Kâinattaki –insan dahil- bütün varlıklar Allah’ın kendileri için var ettiği ‘fıtrat’ üzerindedirler. O her varlığı dilediği şekil, özellik ve bir işlev için yarattı. Şimdi çevremizde şâhit olduğumu bütün varlıkların öyle olması onların fıtratıdır. Her varlık, kendi tabiatının gereğini yapar, o çizgisinin dışına çıkmaz.

         Kur’an şöyle buyuruyor:

         فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ ﴿30﴾

“O halde yüzünü, Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (Rûm 30/30)

         Bu âyette geçen ‘fıtrat’ın insandaki inanma ve ibadet etmeye meyli ve kabiliyeti anlamına geldiği söylenmektedir. Allah (cc) bütün insanları kendine inanma ve ibadet etme, verdiği nimetlere şükretme kabiliyetinde ve bunlara meyilli olarak yaratmıştır. Bu bakımdan İslâm fıtrat’ın dinidir.  

         Peygamber (sav) de bütün insanların fıtrat üzere yaratıldığını açıkladı. (Bakınız: Buharî, Cenaiz/80, 93. Müslim, Kader/22. Ebû Dâvûd, Sünnet/18. Tirmizî, Kader/5) 

 

-el-Fâtır nedir?

İnsanları bu fıtratta yaratan bunun fail (özne) ismi olan ‘Fâtır’ Allah’tır. el-Fâtır Allah’ın güzel isimlerinden birisidir. Bunun ise; yeri ve gökleri, her şeyi yoktan Yaratan, her şeye kendi fıtratını veren demektir.

Fatır 6 âyette göklerin ve yerin Fatır’ı, yani yaratıcısı olarak geçiyor.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا اُو۬ل۪ٓي اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۜ يَز۪يدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿1﴾

“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Fâtır olan Allah’a mahsustur. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” (Fâtır 35/1)

“De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği hâlde beslenmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim.” De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (denildi).” (En’am 6/14)

قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿46﴾

“De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin.” (Zümer 39/46. Ayrıca bkz: İbrahim/10. Şûrâ 42/11)

Yûsuf (as) şöyle dua etmişti.

رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ ﴿101﴾

“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri Fâtır (yaratan)! Dünyada ve âhirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yûsuf 12/101)

Onbir âyettede fıtrat kelimesinin fiil hâli kullanılıyor:

İbrahim (as) yıldızların tanrı olmadığını anladıktan sonra şöyle demişti:

اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ ﴿79﴾

“Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (En’am 6/79)

“Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.” “Ben ancak O, beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir.” (Zuhruf 43/26-27)

“Diyecekler ki: “Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?” De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bunun üzerine başlarını sana (alaylı bir tarzda) sallayacaklar ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” (İsrâ 17/51)

Mü’min şöyle der:

وَمَا لِيَ لَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿22﴾

“Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” (Yâsîn 36/22)

 

-Bayram nedir?

Bayram’ın Arapçası ‘ıyd’dır. Bu da âdet halini alan sevinç ve toplanma günü demektir. Her yıl tekrar geldiği ve insanlar bu günlerde sevindiği için bu isim verilmiş.

Bayram kelimesinin ise aslı Farsça ‘bezrem veya bezrâm’ kelimesidir. Oğuz Türklerinden beri ‘beyrem veya bayram şeklinde kullanılmaktadır. (S. Erdem, DİA, 5/257)

Her toplumun, her milletin kendine göre sevinç günleri, bayramları vardır. Bu bayramların kaynağı dinî veya kültürel de olabilir.

Denir ki hacc ibadeti müslüman için ömürlük bayram, Ramazan ve Kurban yıllık bayram, Cuma da haftalık bayram gibidir.

Kurban bayramının Hac günlerinde olduğunu düşünürsek, hacca gidemeyenlerin bu sevinci evlerinde kurban keserek ve diğer müslümanlarla birlikte bayram yaparak yaşarlar.

Rasûlüllah (sav) Hicretten sonra Medine’de bazılarının Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladıklarını görünce; “Allah (cc) sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan bayramıyla değiştirmiştir” buyurdu. (Ebu Davud, Salat/245, Nesâî, S.Iydeyn/1)

 

-Neden Iydu’l-fıtr

İftar kelimesi de ‘fatr’ kökünden gelir. Yani orucu açma, yeme içmeye başlama demektir. Bunun tersi ‘imsak veya savm’dır. Yani yeme içmeyi bırakma, oruca başlama zamanıdır.

Ramazan Bayramı’na niçin ‘ıydu’l-fıtr’ denilmiş?

Bunun iki önemli sebebi olduğu düşünülebilir. Bunlardan birincisi; Ramazan’ın bitmesi, artık gündüzleri yeme içmenin serbest olmaya başlamasıdır.

Bu asla ‘oh oruçtan kurtulduk, ağzımızı bağlamaktan azat olduk’ gibi saçma bir sevinci değil, Ramazan’ı oruçla geçirebilmenin, Ramazan’daki kazançların, hikmetin ve faydanın elde edilmesinin bir sevincidir.

Oruç tutan mü’min şu hadiste verilen müjdeye kavuşmak ister. “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı değerlendirirse onun geçmiş günahları bağışlanır. Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini ihya ederse onun da geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, F.  leyleti’l-kadr/1 no: 2014, Savm/6 no: 1901)

Kimsenin garantisi yok ama ümit edebilir ki “Ramazan’ı ve Kadir Gecesini hakkıyla ihya etmeye çalıştım. Ecrini ümit ediyorum.” İşte Ramazan bayramı bu ümid etmenin sevincidir.

Onun için Ramazan bayramı (Iydu’l-fıtr) sadece oruç tutanlara tahsis edilmiştir. Bu, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan dolu dolu yaşamanın, hesapsız mükâfatını hak etme umudunun sevincidir. O bu sevinci cemaatle, akrabalarıyla, dostlarıyla ve ümmetle paylaşır.

Zira Oruç Allah için tutulur ve orucun sevabının ne kadar olacağını da sadece O (cc) bilir.

Bu bayrama fıtır bayramı (ıydu’l-fıtr) denmesinin ikinci sebebi;

Fıtrat, fâtır, iftar ve fıtr arasında bağlantı var. Yaratıcı Fâtır olan Allah. O insanı fıtrat üzere yaratmış. Müslüman fıtratının gereğini yapmak, fıtratıyla bütünleşmek için oruç tutar ve O’nun verdiği nimetle orucunu açar (iftar eder). Ramazanın sonunda da oruç ayının bittiğini gösteren ıydu’l-fıtr’a, fıtratın bayramına kavuşur.

Bayramı da hem oruç tutmaya imkan veren, hem de kendisini fıtrat üzere yaratan Fâtır olan Allah’a şükür fırsatı bilir.

İnsan yaratılmışların en şereflisidir. Zira insanda olan kabiliyetler yani fıtrat hiç bir varlıkta yoktur. Üstelik fıtratımız hem irademizi kullanarak kendi isteğimizle dünyada çok şey yapmaya müsait, hem de Yaratan’ı tanıyıp O’na şükretmeye müsait.

İşte Ramazan Bayramı yani ıydu’l-fıtr, bu fıtrata şükür zamanıdır. Bu yaratılışa teşekkür vaktidir. Bu müstesna özellikleri Veren’i yeniden ve daha çok hatırlama anıdır.

Ramazan bayramı namazından önce vermemiz gereken sadakanın adı da ‘zekâtü’l-fıtr’dır. Bu Türkçe’de ‘fitre’ diye bilinir. Fitre de, işte bu fıtrat üzere ve insan olarak Yaratan, bize insanî kabiliyetler veren Allah’a şükür olsun diye muhtaçlara yapılan bir yardımdır.

Bayram ve fitre, yani ‘ıydu’l-fıtr ile zekâtu’l fıtr’ birbirini tamamlar. Birisi fıtratın şükrü, diğeri fıtrata sevinmenin âlametidir.

Biri, fıtratın karşılığının asla ödenmez olduğunu itiraf, diğeri bu temiz fıtrata sevinmenin, bunu Ramazan’a bağlı olarak yapmanın fırsatıdır.

 

-Bayramla birlikte

1.*Müslüman, bir ay boyunca Allah rızası için, sırf O emrettiği için, sadece O’nun emrine itibar ettiği, sadece O’na saygı duyduğu ve O’nu sevdiği için gündüzleri yemeden içmeden, bedensel zevklerden uzak kalır. Günlerin kısa ve uzun olmasına aldırmaz. O yalnızca Rabbinin kendisine vereceği ecri/karşılığı düşünür.

2.*Ramazan’ın başının rahmet, ortasının af ve bağış ve sonunun da cehennemden uzaklaşmak olduğu ümidini taşır. Ramazan’ı elinden geldiği kadar değerlendirir.

3.*Böylece Allah’ın lütfu, ikramı, hediyesi olan bayramı hak etmeye çaba gösterir.

4.*Bayramı da hiç bir zaman vur patlasın çal oynasın tarzında eğlence, tatil yapma, çalışmaktan kurtulup kafa dinlenme gibi düşünmez.

5.*Gerçek bayramlara ulaşmak ümidiyle, kendisi, anne-babası, akrabaları ve diğer müslümanlar için dua eder.

6.*Ramazan’ı, orucu, bayramı hediye eden, kendisini fıtrat üzere yaratan, müslüman olmasını nasip eden Rabbine şükretmeye çalışır.

7.*Elinden geldiği kadar sıla-i rahim yapar. Yani yakın-uzak akrabalarını arar, ziyaret eder, gücü yettiği kadar onların ihtiyacını giderir, onlarla bağını güçlendirir.

8.*Dost ve arkadaşlarını hatırlar, ziyaretlerde bulunur, hediyeleşir.

9.*Dünyanın diğer taraflarındaki müslüman kardeşlerinin de iyiliğini ister, onlara dua eder. Hangi yardıma gücü yetiyorsa onu yapar.

10.*Elini, dilini ve kalbini; başkalarına karşı zarar vermekten temizler. Niyetini düzeltir, iyi işler yapmaya karar verir.

11.*Bayramın niza, çekiş ve anlaşmazlık değil, sevinç, muhabbet ve karşılıklı dayanışma olduğunun farkındadır.

12.*Ramazan bayramının bir kültür değil, müstesna bir ibadet ayının arkasından ilâhî lütuf oladuğunu bilir. O bu güzel bayramın ‘şeker bayramı’ değil, Ramazan yani ‘ıydu’l-fıtr’ olduğunun bilincindedir.

13.*Müslüman, bazı sebeplerden dolayı cemaat, ziyaretler kısıtlansa da, tek başına kalsa da, bu ilahi lütfu alır, başının üzerine koyar. Yüreğinde hissetmeye, çevresine yansıtmaya çalışır.

14.*Ramazan rahmet ayı olduğu gibi ‘bereket’ ayıdır da. Bütün oruç tutanlar bu bereketi görürler ve tadarlar. Ramazan bayramı da bu bereketi tekrar birlikte yani cemaat halinde, ümmet olarak yaşamının, birlikte şükretmenin, birbirimize bereketler/hayırlar/iyilikler dilemenin vaktidir.

15.*Onun için bayramda birbirimize ‘Bayramın mübarek olsun, bayramın hayırlı olsun, bayramını tebrik ederim’, yani “Ramazan’da olduğu gibi Allah sana nimetlerini artırsın, yaptığın ibadetlere bol bol karşılık versin, dünyalık yönünden kanaat sahibi olasın, gözün-gönlün zengin olsun, ele güne muhtaç olmayasın. Amellerin, duaların, ibdetlerin Allah katında mübarek, yani çok değerli olsun” deriz.

‘Bayramın kutlu olsun’ da denilebilir. Ama bu bayrama “bayramın mübarek olsun” demek daha çok yakışıyor.

16.*Ramazan bayramı bize ölümü de hatırlatır. Hem bayram, seviç, neşe; hem ölümü hatırlayarak üzülme... İkisi birlikte mi? Evet.

17.*Her şey fani, geçici. Bir aylık Ramazan geldi geçti. Biz de faniyiz, bizim ömrümüz de gelip geçecek. Günün birinde geldiğimiz yere geri döneceğiz. O zaman dünyanın cazibesine kapılıp, hoşuma giden şeylere aldanıp Âhirete hazırlamayı unutmamak gerekir. Şu ayetleri hatırlayalım:

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْز۪ي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِه۪ۘ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِه۪ شَيْـًٔاۜ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ ﴿33﴾

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.” (Lukman 31/33. Bir benzeri: Fatır 35/5. Hadid 57/14)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿18﴾

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr 59/18)

Âhirette iman ve salih amelden başka hiçbir şey fayda vermez.

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ ﴿88﴾ اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ ﴿89﴾

“O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim (arınmış bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuarâ 26/88-89)

18.*Ölüme hazır olmak... Şuurlu aklı başında müslümanın yapması gereken en önemli görev. Ramazan, bayram, günler ve geceler, bize emredilen farzlar, buna bağlı yaptığımız ibadetler  bunun için birer fırsattır.

19.*Gereğini yapanlara müjdeler olsun. Bu dünyada Ramazan’ı ayakta tutanların, Ramazan bayramına (I’du’l-fıtr’a) katılanların asıl âhiretleri bayram olsun.

20.*Bu mübarek bayram, tıpkı Ramazan gibi sizleri de mübarek kılsın; takvanızı, şuurunuzu, islâmî çaba ve gayretinizi artırmaya, İslâm âleminin iyiliğine, huzuruna, dirilişine vesile olsun.