a-Zann ne demektir?

Bunun aslı “za-ne-ne” fiilidir. Bu da sözlükte; “Bir emareden hareketle  ulaşılan (bilgini, düşüncenin, tahmini ya da varsayımımn) adıdır. Bu emare güçlü olduğunda bir bilgiye götürür, çok zayıf olduğunda ise zann vehim’den öteye geçmez.

Zann güçlü olduğunda  ya da olduğu düşünüldüğünde beraberinde şeddeli nun-enne” edatı, veya bu edatın tahfifli hali olan eni” edatı kulanılır. Zayıf olduğunda ise onunla beraber, sadece herhengi bir mevcudiyeti olmayan söz ve fiillere mahsus “en” kullanılır. (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 472)

 

Sözlükte “kuşkulanmak, kesin bilgiye ulaşmak, itham etmek” anlamlarındaki zan (zann) masdarından isim olup hem “yakīnin zıddı, kuşku, kesinleşmemiş kanaat” hem de “ilim, düşünüp taşınarak ulaşılan kesin bilgi” mânasına gelir.

 

Zan kökünden türeyen birçok kelime zannın bu iki temel anlamını yansıtır. Meselâ “bir şeyin bilinme noktası” ve “bir şey hakkındaki bilginin potansiyel kaynağı” anlamındaki mazınne, kelimenin “yakīn” anlamı ile, “töhmet/itham” mânasındaki zınne ve sanık anlamındaki zanîn ise aynı kökün “şek” anlamı ile ilişkilidir.

Yine içerisinde su bulunup bulunmadığı bilinen kuyuya ve çok suizanda bulunan kişiye zanûn denilmesi de zannın bu ikinci anlamına dayanır (Lisânü’l-Arab, “žnn” md.; İbn Sîde, XI, 11; Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, s. 147). (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 44/121)

 

Râgıb el-İsfahânî zannı “bir emâreden hâsıl olan kanaat” şeklinde tanımladıktan sonra emârenin güçlü olmasının son noktada ilme götüreceğini, zayıf olmasının ise vehim sınırını aşamayacağını belirtir (el-Müfredât, “žnn” md.).

 

Cüveynî’ye göre zan, “birini diğerinden daha güçlü saymakla birlikte her iki durumu da mümkün görme” anlamına gelir (Mahallî, s. 101). (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 44/121)

 

Tehânevî ise lugat yönünden zan ile vehim arasında hemen hemen fark olmadığını söyler (Keşşâf, II, 939).

Zannın “doğruluğu kuşkulu bilgi, kanaat, şek” ve “kesin olduğu kabul edilen bilgi, yakīn” şeklindeki iki ayrı anlamına bütün ilgili kaynaklarda işaret edilmiştir. (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 44/121)

-Şüphe, şekk, rayb, zann, ilim sıralaması

Allah’ın sözü: “Onlar…” (bekara 2/46) Ya da “onlar ki…” (Bekara 2/249) Bu ayetlerde zann yakin bilgi anlamındadır.

O … zannetti” (Kıyame 28)

Şu sözüne gelince; “Oyle mi zannediyor…” Mutaffifin 4-5) Bu söz onların yerlişlindeki son noktayı ifadeyi etmektedir. Dirilişin emarelerinin aşikar olduğuna dikkatleri çekmek için “0 (büyük günde) ilgili onların bir zannları damı olmaz” anlamında söylenmiştir. (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 472)

 

Şu sözü: Yunus 10/24)  burada “aşırı tamahtan ve ümitlerinden dolayı onların bilenlerin hükmüne geldiklerine” dikkat çekmek için (Allah) bunu enne edatıyla ifade etmiştir. (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 472)

 

Zannetti” (Sad 37/24) Buradaki zanne fiili bildi manasındadır. Buradaki fitne (deneme) şu sözdeki gibi: “…v e seni iyice denemiştik” (Taha 20/40)

Şu sözü: “Ta ki Zennnenu…” Enbiya 21/87) Bunun “vehim” anlamındaki zenne kelimesş olmasının daha uygun olduğu söylenmiştir. Buna göre ayete: “onun asla sıkıştırmayacaüımı zannetmişti (vehmetmişti) anlamına gelir. (Bakınız: Kurtubi Tefsiri.) (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 472)

 

Şu sözü:  “Hem de...” (Kasa 28/39) bununla ilgili bilgi anlamında zanne kelimeyle birlikte kullanılan enne edatının kullanılmasındaki amaç, her ne kadar yakinen bilinmese de; “onların buna, yakinen bilinen şeylere inandıkları gibi inanadıklarıa” dikkat öekmektedir. (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 473)

 

Şu sözü: “Allah’a ...” (Ali İmran 3/154)  Yani onlar tıpkı cahiliyye zannı gibi Allah Rasulünün kendilerine haber verdiği şeylerde doğru söylemediği zannını besliyorlardı” Burada “o münafıkların, kafirlerin tarafında olduğuna” dikkatleri çekmek için böyle buyurmuştur. (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 473)

 

Şu sözü:

“Onlar... zannettiler” (Haşr 59/2) Yani “buna, yakini bilgi bilgi sahibi kimselerin hükmüne girecekleri bir inanmışlardı” Şu sözü de bu çerçevededir: Fussilet 41/22) (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 473)

 

Şu sözü: “Allah hakkında...” (Fetih 48/6) bu sözü sonrasında gelecek olan şu sözünde tefsir edilmiştir. (Fetih 48/12)  şöyle4 buyurud: Casiye 45/32) (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 473)

 

Zan çoğu işte ya da meselede yerilmiştir. Bundan Allah (cc) şöyle buyurmuştur: “Onların...” Yunus 10/36)

“Onların ...” (Necm 51/28) Cin 28) Tekvir/24. Yani O, gayb hakkında suçlanamaz” (el-Isfehani, R. el-Müfredat, s: 473)

 

Sanma ve düşünme. Sanmak, farz ve tahmin etmek. 

 

Bu kökten gelen bazı kelimeler “kesin bilgi, inanmak”, diğerlerinde ise (Türkçedeki) zannetmek anlamında kullanılmaktadır. (Okuyan, M. Çok Anlamalılık Bağlamında Kur’an Sözlüğü, s: 550)

 

“Şu kimselere şaşarım; zanla konuşurlar ve onunla amel ederler.” (İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe)

 

-Âyetlerde zann,

Za-ne-ne” fiili kökün Kur’an’da türevleriyle birlikte altmışdokuz defa  geçmektedir.

”Zannın çoğundan kaçının, zîrâ bâzı zannlar günâhtır. (Müslümanların ayıb ve kusurlarını) araştırmayın; bir kısmınız bir kısmınızı (arkasından hoşlanmayacağı sözle) çekiştirmesin...” (49 Hucurât/12) Ayetin “Zannın çoğundan kaçının...” şeklinde tercümesi isabetli değildir. Burada “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir bölümü günahtır (haramdır)...” deniyor. Çünkü ayetteki “kesîr-çok” kelimesi zann kelimesiyle değil, “ictenibû-sakının” ifadesiyle ilgilidir. (Okuyan, M. Çok Anlamalılık Bağlamında Kur’an Sözlüğü, s: 550)

 

"Onların (müşriklerin) çoğu zandan başka birşeye uymaz. Şüphesiz zann, haktan (ilimden) birşeyin yerini tutmaz" (10 Yunus/36).

"Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiç bir delil indirmemiştir. Onlar zanna ve nefislerinin aşağı hevesine uyuyorlar" (53 en-Necm/23).

"Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise; hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez" (53 en-Necm/27-28).

 

"Onların (müşriklerin) çoğu zandan başka birşeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) birşeyin yerini tutmaz" (Yunus, 10/36).

"Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiç bir delil indirmemiştir. Onlar zanna ve nefislerinin aşağı hevesine uyuyorlar" (en-Necm, 53/23).

"Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise; hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez" (en-Necm, 53/2728).

 

-Hadislerde zann,

Bir kudsi hadis de şöyledir: "Ben kulumun, bana olan zannının yanındayım. Beni zikrettiği yerde, ben onunla beraberim..." (Müslim, K. Tevbe, Bab, I)

Allah Teâlâ hakkında hüsn-i zan beslemek şarttır. Ebû Dâvud ve Müslim Cabir (r.a)'den şu hadisi rivayet etmişlerdir: Herhangi biriniz Allah Teâlâ hakkında hüsn-i zanda bulunmaksızın ölmez. Yani Allah'ın, hakkında merhametli ve şefkatli olduğuna inanarak ölür" (et-Tac, I, 337).

Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Zanndan sakının. Zira şüphesiz zan sözün en yalan olanıdır. "

 

Bu hadis-i şerifte sû-i zandan sakınma vardır. Üzerinde hiçbir kötülük alâmeti görülmeyen bir kimseyi kötülükle töhmet altına almaya "zann" denir. Bu yersiz ve sebepsiz yere birini kötülemektir. Bu şüphesiz kötü bir zandır.

 

Yasak edilen zannın içine, açıkça şüpheli yerlerde gezen kimse hakkındaki zann, dünya işlerinde yapılan zann ve Allah Teâlâ'ya karşı duyulan hüsnü zan girmez. Ancak Uluhiyetle ve Peygamberlikle ilgili zanlar haram olan zannlara dahildir. Çünkü iman ve tasdik hususunda yakîn (kesin bilgi) şarttır (Muhammed Abdülaziz el-Hûlî, el-Edebü'n-Nebevî, Terc. Sezai Özdemir, İstanbul 1982 218). Abdulbaki TURAN Şamil İslam Ansiklopedisi,)

 

Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Zandan sakının. Zira şüphesiz zan sözün en yalan olanıdır. " Bu hadis-i şerifte sû-i zandan sakınma vardır. Üzerinde hiçbir kötülük alameti görülmeyen bir kimseyi kötülükle töhmet altına almaya "zan" denir. Bu yersiz ve sebepsiz yere birini kötülemektir. Bu şüphesiz kötü bir zandır. Allah Teâlâ şu âyet-i kerîmede mü'minleri bundan sakındırmıştır: "Ey iman edenler, zandan çokça sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır" (el-Hucurat, 49/12).

Allah (cc) hakkında hüsn-i zan beslemek şarttır. Ebû Dâvud ve Müslim Cabir (r.a)'den şu hadisi rivayet etmişlerdir: Herhangi biriniz Allah Teâlâ hakkında hüsn-i zanda bulunmaksızın ölmez. Yani Allah'ın, hakkında merhametli ve şefkatli olduğuna inanarak ölür" (et-Tac, I, 337). Bir kudsi hadis de şöyledir: "Ben kulumun, bana olan zannının yanındayım. Beni zikrettiği yerde, ben onunla beraberim..." (Müslim Tercümesi, K.Tevbe, Bab,  1/9 s: 87'den Şamil İslam Ansiklopedisi: A. TURAN)

 

-Kur’an’ın anlaşılmasında Zann Kavramı

Zann kelimesi Kur’an’da bir kaç manada kullanılıyor.

 

1-Sanrı/bâtıl anlamında zann,

“Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.” (6 En’am/119)

 

“Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz." (6/148)

 

2-Vahy dışı kaynaklar anlamında zann,

“Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz." (6/148)

 

“Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor.” (31 Lukman/20)

 

"Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi o çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan Allah'a davet ediyorum." (40/42)

 

3-Cehalet manasında zann,

“Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), "İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz? (O'nun yanında mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez" (6 En’am/144,

 

“Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım." (11 Hûd/46,

 

“Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.” (4 Nisa/157)

 

-Zann’a dayananlar yanlışa düşerler

“Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.” (13/37)

 

“Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar.” (6/116)

 

-Cahiliyye Zannı:

“Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir. (3 Âli İmran/154)

 

-Kur’an’ın anlaşılmasında zann engeli

“Zan bir şey ifade etmez, “Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zann ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.” (10 Yunus/36)

 

“Bunların bir de ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zann içinde dolaşır dururlar.” (2/78)

 

“Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zann ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez.” (53/28)

 

“Hem müşrikler dediler ki: "Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen zaman yokluğa sürükler. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece böyle zannederler.” (45/24)

 

-Allah hakkında kötü zan,

“İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti de zarara uğrayanlardan oldunuz.” (41/23)

 

“Açın gözünüzü! Göklerde kim var, yerde kim varsa hep Allah'ındır. Allah'dan başkasına tapanlar dahi, Allah'a ortak koştuklarına uymuş olmuyorlar, ancak zanna uymuş oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey söylemiyorlar.” (10/66)

Doğru yolda olduklarını zannediyorlar

 

“(O) bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, şeytanları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” (7/30)

 

“Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.”  (43/37)

 

-Kâfirler zan ile hareket ederler,

“Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zann ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.” (10 Yunus//36)

 

“Ve "Allah çocuk edindi" diyenleri de uyarsın. Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.” (18/5)

 

Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.” (Rum 30/29)

Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.`` 43/20,

 

-Zann ile hareket etmemek,

“Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.” (Hucurat 49/6)

 

-Zann’dan kaçınmak

“Ey iman edenler! Zanndan çok kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat 49/12)

 

-İlme değer verenler ve ilim ile hareket edenler;

1-Vahiyle gelen ilmi yakîn bir iman ile kabul edeler. Bu Kur’an’ı dinlemeye kapı açar. Kur’an’ı dinlemek de onu anlamanın en ön şartıdır.

 

2-Kur’an’ı kendi yapısı, bütünlüğü ve örgüsü içinde anlamaya çalışırlar.

 

3-Kur’an’ın sünnet ile açıklandığını, tatbik edildiğini, hedeflerinin sünnet ile gerçekleştiğini, onu anlamanın yolunun sünnet ile açıldığını bilen ilim sahibi kimseler, Sünnet bilgisi ve Rasûlün rolü ile Kur’an’ı anlamaya çalışlırlar.

 

4-Kur’an, tefekkürü emrederken, tefekkürün önünü açacak, insanın düşünmesini, akletmesini istemektedir. Bunu sağlamak üzere de insan aklına, duyularına, vicdanına ve hislerine hitap eden âyetler/işaretler göstermiştir.

Bu âyetleri okuyanlar, Kur’an’ı da daha bir dikkatli okurlar. İnsanı ve kâinatı iyi okuyanlar, ya da daha iyi anlayanlar Kur’an’ı da iyi anlarlar.

Zira kâinat da bir kitaptır. Kâinattaki her bir varlık, tıpkı Kur’an’daki her bir kelime gibidir. Kur’an’daki her bir vahiy ifadesi nasıl ilahî ise, varlıktaki her bir zerre de ilâhidir. O halde kâinatı ve ondaki âyetleri hakkıyla okumak, Kur’an’ı anlamayı kolaylaştırcaktır.

 

5-İlim ehlinin tavrı ağırbaşlılk, teenni ile hareket etme, delilsiz-isbatsız konuşmama, vardığı sonucun doğru olmasına dikkatle etmekle beraber faydalı olmasına da ehemmiyet vermektir.

Böyle bir tavır sahibine ilmin kapıları açılır. İlmi ile amel edene, Allahü teâlâ bilmediklerini öğretir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

 

6-Yakîn iman aynı zamanda ikna olmayı beraberinde getirir. Kur’an’ın getirdiği delillere kani olur, hümünün isabetli oluşuna inanaır, müjdelerinden umutlanır, korkularından etkilenir.

 

7-Kur’an’ın anlaşılmasındaki en önemli engellerden birisi de ‘acaba’ sorusunun akla gelmesidir. Yakîn iman, şüpheyi, tereddütü, endişeyi, acabayı, şansı, ümniyyeyi ortadan kaldırır. 

 

Hüseyin K. Ece

14 Ocak 2005