İki aşırı uç derken “ifrat ve tefrit”i kasdediyoruz. Ya ileri gitmek, haddi aşmak, normalin ötesine geçmek; ya da yapması gerekeni yapmayıp geriye düşmek, eksik yapmak, yeterince yapmamak, ihmal etmek.

-Kur’an’da ifrat fiili

İfrat ve tefritin her ikisinin de aslı “fe-ra-ta” fiilidir. Bu da kasıtlı olarak ileri gitmek anlamına gelir. Aynı kökten gelen “fârit” öne geçen kişi demektir.

Ölen bir çocuk için de “Allahümmec’alhu lenâ ferdan-Allahım onu bizim için önden gönderdiğimiz bir ecir kıl” şeklinde dua edilir.

Yarışta öne geçen ata “feresün fardun” denilir. Bir hadiste: “Ene fertukum ale’l-havz-Havuzun başına ilk geleniniz ben olacağım” şeklinde geçiyor. 

Bu fiilin Kur’an’da bir kaç anlamda kullanıldığını görüyoruz.

Birincisi; önden gitmek. Kur’an böylelerine “müfradûn” diyor. Yalancılık yapanların ve âhirette en güzel ödülün onlara ait olacağını iddia edenlerin cehenneme en önce atılacağını ifade etmektedir. (Nahl 16/62)

 İkincisi; taşkınlık yapmak, düşmanca davranmak, kötülük yapmak. (Tâhâ 20/45) deniliyor. Kehf 18/28. âyetindeki “fürutâ”; işi gücü aşırlık olan kişi demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/162. el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 587)

Kardeşlerinin hz. Yusuf’a karşı aşırılık yapmaları, kötülük etmeleri, ya da ona karşı davranışlarında normalin ötesine geçmeleri yine bu fiille (ferradtüm) ile anlatılıyor. (Yûsuf 12/80)

Üçüncüsü; göz ardı etmek, ihmal etmek, ciddiye almamak, umursamamak. (En’am 6/31. Zümer 39/56) Allah (cc) Kitapta hiç bir şeyi göz ardı etmediğini, meleklerin görevlerini ihmal ve kusur etmediklerini açıklarken bu fiili olumsuzluk edatı “mâ” ile kullanıyor. (En’am 6/38, 61)

-İfrat ne demektir?

“Ferata” fiilinin if’al kalıbından “ifrat”, unutmak, bir şeyi etrafından taşıncaya kadar doldurmak, acele etmek, bir kimseye/hayvana gücünün üzerinde yük yüklemek, haddi aşmak demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/162)

Terim olarak istikamet çizgisini aşmak, normalin üzerine çıkmaktır. (Cürcânî, Ş. Ta’rifât, s: 36) Ya da istenilenden fazlasını yapmak. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/162) Yani, herhangi bir konuda fazla ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma (haddi aşma) ve taşkınlık yapma.  

İfratın benzerleri: “Ğuluvv”; aşırı gitmek. Allah (cc) özellikle hırıstiyanlara “... dininizde aşırı gitmeyin, Allah hakkında haktan başkasını söylemeyin...” (Nisâ 4/171) diyor. Peygamber (sav) dinde aşırıya gidenlerin helâk olduğunu açıklıyor. (İbni Mâce, Menâsik/63 no: 3029. Nesâî, Menâsik/217 no: 3059)  

“Utuvv”; azgınlık, küçümseme, küstahça bir kibirdir. Bu Kur’an’da rızkın Allah’tan geldiğini kabul etmeyen inkârcıların bir sıfatı olarak geçiyor. (Mülk 67/21)

“Tuğyan”; sınırı aşmak, isyanda ve çıkışta fazla ileri gitmek, azmak, çok azgınlık göstermek, (su) taşmak anlamlarına gelir. Tuğyan her türlü sınırı aşmayı, azmayı, isyanda fazla ileri gitmeyi, kendini yeterli görmeyi (istiğna’yı) ifade eder. Tuğyan edenlere Kur'an ‘tağut’ diyor. Tağut’, tuğyanı yaşayan ve yaşatan kişi ve kuvvetlerdir.

Tuğyan, istikamet’ten sapmadır (Hûd 11/112), bütün toplumsal çöküşlerin nedenidir. Azan ve sınırları aşan topluluklar sünnetullah-Allah'ın yasası gereği olarak çökerler veya cezaya uğratılırlar. Tuğyana düşenler gerçek ölçüyü kaybederler. Onlar kendi azgınlıkları içerisinde oyalanan gafillerdir. (bkz: En’am 6/110. A’raf 7/187. Tâhâ 20/45) Uzun bir hadiste şöyle geçiyor: “...Kibirlenip haddi aşan ve tuğyan eden kişi ne kötü kuldur...” (Tirmizî, Kıyâme/17 no: 2448)

“Tenattu’”; bir hadiste dinde aşırı gidenler ve bid’at uyduranlar hakkında taşkınlık anlamında geçiyor: “Taşkınlık yapanlar (mütenatta’ûn) helâk olur.” Bunu üç defa tekrar etti. (Müslim, İlim/4 (7) no: 6784. Ebu Davûd, Sünnet/5 no: 4608)

 “İsraf”; “es-re-fe” fiilini masdarı olan israf; haddi aşmak, yanılmak, hata etmek, gâfil ve câhil olmak, acele etmek (Komisyon, el-Mu’cemu’l-Vasîd, 1/427),  insanın yaptığı her işte normal olan sınırı aşması demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 337)

İsraf genel olarak inanç, söz ve davranışta dinin, akla ve örfe uygun ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder. (İbni Manzur, Lisânü’l-Arab, 7/173. Firûzâbâdî, Kamûsu’l-Muhît, s: 819)

Esasen insan ve toplum bünyesindeki dengeyi bozan her türlü aşırılık haddi tecavüzdür. Bu aşırılığın davranışlarda veya harcamalarda olması farketmez.

Bir insanın sınırını, gücünü, kapasitesini, yetkisini  bilip ona göre davranması gerekiyorken; bunun ötesine geçmesi, kimseye muhtaç olmadığını sanması israftır. Kur’an bu şekilde israf edenlere ”müsrif” diyor. Müsriflik her açıdan olumsuz bir mana taşır ve israf edenlerin, ölçüyü kaçıranların, aşırılığa meyledenlerin özelliklerini ifade eder. Bu da daha çok müşriklerin ve inkârcıların bir sıfatıdır. (bkz: Şuarâ 26/150-152. Zuhruf 43/5. Yâsîn 36/19. Tâhâ 20/127)

-Tefrit ne demektir?

“Ferata” fiilinin tef’il kalıbından “tefrit” ise ifratın zıddı olarak yeterince ileri gitmemek demektir. Ortalamanın, yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak, normalden aşağı olmak, gevşek davranmak, çabuklukta çok geri kalmak, normalden aşağı olmak gibi manalara geliyor. Kavram olarak yapmaya güç yettiği halde aşırı şekilde gevşeklik gösterip, tembel davranmak, yapması gerekeni ihmal etmek demektir. Bir başka ifadeyle tefrit, noksanlık, ihmalde aşırılıktır.

Görüldüğü gibi tefritte de aşırılık söz konusu. Ancak bu aşırılık ifratta normalin üzerine çıkmak şeklinde ortaya çıkarken, tefritde normalin gerisinde kalmak şeklinde görülür. (Cürcânî, Ş. Ta’rifât, s: 36) Bu aşırılık günah ve ma’siyette, yani olumsuz işlerde değil; tam tersine olumlu, dinen emredilen ve hoş görülen şeylerde olur. (bkz: Mâide 5/87)

Peygamber bir seferde namaz konusunda kendi kendilerine güçlük çıkaran arkadaşlarına “... Ben sizin için güzel bir örnek değil miyim?...” diyerek onların tefritten uyardı. (Müslim, Mesâcid/55 (311) no: 1562)

Tefritin benzeri: “Taksîr”; bir şeye gücü varken el çekip vazgeçmek, kısa/yetersiz, ya da gereğinden az yapmak, tembellik etmek demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 12/115-116) Abdullah b. Abbas şöyle anlattı: “Peygamber aldı, abdestinden suyu ne çok kullandı, ne de haddinden fazla kıstı (taksîr yapmadı)...” (Müslim, Müsâfirîn/6 (189) no: 1797)

-Orta yol

Her şeyin aşırısı zararlıdır. Güzel olan aşırılıklar arasında orta yolu bulmaktır. Zira orta yol dediğimiz tutum hem insan fıtratına uygundur, hem de güç yetebilecek bir şeydir. İfrat ve tefrit; inançtan ibadete, davranışlardan başkası hakkında hüküm vermeye, harcamalardan kullanmaya, yeme içmeden giymeye kadar hayatın her alanında, herkesle ilgili bir fenomendir.

İnsanı manevi ve fiziki boyutu ile uyumlu, mütenasip, dengeli yaratan Allah (cc) evreni de, evrendeki varlıkları ve oluşumları da dengeli yarattı, yaratmaya devam ediyor. (Rahman 55/7-8) İnsana düşen kainattaki dengeyi koruduğu gibi, hayatının her safhasında, davranışlarında ölçüyü kaçırmamaktır, aşırılık yapmamaktır.

Orta yolu anlatan kelimeler: 1-İ’tidal; kökü adalet olan i’tidal sayı ve kalite açısından iki durum arasında orta halde, doğru ve düzgün olmak, istikamet üzere ve münasip olmak demektir. İ’tidal, ifrat ve tefrit arasında orta bir yaklaşım tarzıdır. Bunu iki aşırı uç arasında denge, orta yol, ölçülü ve ılımlı olma, soğukkanlılıktır. İ’tidal üzere hareket edene “mu’tedil” denir.  

Bu kelime i’tidal olarak Kur’an’da geçmez. Ama bazı âyetlerde bazı tutum va davranışlar kınanıyor ve bu gibi konularda i’tidalli davranmaya işaret ediliyor. Mesela harcamalarda (İsrâ 17/29. Furkan 25/67), dünya-âhiret işleriyle ilgilenmede (Bekara 2/201), dostluk ve düşmanlıkta (Bekara 2/193-194. Mâide 5/8), cezalandırmada (Bekara 2/178. Nahl 16/126) aşırılığı yasaklayan âyetler Kur’an’ın i’tidale ne kadar önem verdiğini gösterir. (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 23/457)

Mu’tedil olmak, ifrat ve tefritten uzak olmayı çağrıştırır.  

2-Vasat; iki eşit tarafın ortası, iki cismin arasını ayıran nesne demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 15/208) Her şeyin vasatı, en âdil (dengeli) olanı demektir. Vasat; bir şeyin değerli (iyi) ile bozuk (kötü) arasında olmasını (Cevherî, es-Sıhah, 3/417), adaleti ve bir şeyin yarısını, orta halli oluşunu ifade eder. (İbnu Fâris, Mekâyisu’l-Lügah, s: 955)

Vasat, yani ifrat ve tefrite gitmemek, kâinatla uyum ve ahenk kurmak demektir. Zira kâinatta her şey bir denge ve ahenk üzerine yaratılmıştır. İnsan bu ahenk ve dengeye ancak vasat bir davranış ile uyum sağlayabilir. Bunun dışına çıkmak, yani ifrat ve tefrite gitmek uyumsuzluk ve dengesizliktir.

Vasat olma hali, ifrat ve tefritten sakınma, âdaletle davranma, ölçülü hareket etme bir mü’nin için hayatın her alanında, her davranışta ahlâkî prensiptir.

 “Vasat ümmet” (Bekara 2/153), yani ‘sırat-ı müstekîm=en doğru/düzgün yol üzerinde yürüyenlerin (Bekara 2/142. Âli İmran 3/51, 101. En’am 6/126. Hacc 22/24), dinde gevşek davrananlara veya aşırıya sapanlara nisbetle dengeli ve âdil olanlar. Orta yolu takip ederek ifrat ve tefrite kaçmayan ümmet.

3-Teenni; “e-ne-ye” kökünden gelen teenni; beklemek, sebat etmek, düşünüp taşınmak, acelecilikten sakınma, hilim, vakar ve yumuşaklık anlamlarına gelir. (İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 1/183) Bu da akıllı ve ağır başlı davranmaktır.

Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Teenni ile hareket etmek Allah'tan ve acele ile hareket etmek de şeytandandır." (Tirmizî, Birr/66 no: 2012)

4-Muksıt; adaletli, ölçülü davranan, hak ile hükmeden demektir. Kur’an’da üç yerde geçmektedir. (Mâide 5/42. Hucurât 49/9. Mümtehine 60/8) Aynı kökten gelen “muktesıd”; her haklıya hakkını ve hatta daha fazlasını veren, i’tidalli ve âdil davranan demektir. Bir anlamda her konuda orta yolu izlemek ve hak vermede daha faziletli davranmaktır. Kur’an ‘kıst sahiplerini’ yani muktesıd olanları övüyor. (Mâide 5/65-66)

5-Mizan; “Ölçü, tartı” anlamındaki vezn’den mizan; terazinin iki kefesinde eşit olarak tartılıp bölüştürülen şeydir. Tıpkı adalet gibi, eşitleme, orta yolda olma, sağa sola sapmama anlamlarına gelir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 12/100-101. Isfehânî, el-Müfredât, s: 608. Fîruzâbâdî, el-Kâmûs s: 682) Mizan; muvazene, adaletle davranma, insanın bütün fiil, söz ve tavırlarında ölçülü olması demektir. İslâm ümmet yapısının temelinde işte bu kitap ve mizan (ölçü) vardır.  (Hadîd 57/25)

6-Sırat-ı müstekîm; genellikle inançta, ahlâk ve yaşyışta her türlü sapma ve aşırılıklardan (ifrat ve tefritten) uzak, dengeli ve doğru yol olarak anlaşılır. (Çağrıcı, M. TDV İslam Ansiklopedisi, 23/457) ‘İstikamet üzere olmak’ vasat olma halidir, adalet ve hak çizgide bulunmak demektir.

-Aşırılıklar arasında

Sağlıklı fert ve toplumlar oluşturmak İslamın hedeflerinden biridir. Aşırılıklardan uzak kalmak, her konuda itifdali elden bırakmamak, bu konuda esastır. Kur’an ve hadislerde zaman zaman aşırılıklar üzerinde durulur ve bunların sebep olduğu kötü sonuçlara dikkat çekiliyor.

Dini emirlerde istenilenden fazlasını yapmak, zorlamaya dayalı her davranış ifrat sayılmış ve tasvip edilmemiştir. Kur’an, eski kavimlerin aşırılıklarından örnekler verip müslümanları itidalli olmaya teşvik ediyor. Kur’an’a göre hırıstiyanların ve yahudilerin hz. İsa hakkındaki tutumları aşırılıktır. Hırıstiyanlar hz. İsa’yı yüceltmede aşırıya giderek onu tanrının oğlu dediler, yahudiler de onun doğumunu dillerine dolayarak onun peygemberliğini kabul etmediler. Birisi ifrat, diğeri tefrit. Her iki tutum da aşırılıktır. (Kavaklıoğlu, M. Hz. Peygamberin Sünnetinde Orta Yol, s: 25)  

İslâm, dini emirlerin uygulanmasında da ‘vasat’ olma halini övüyor. İbadet için dünyadan yüz çevirmek (ruhbanlık) olmadığı gibi, Allah yokmuş gibi davranmak, nimetlerin sahibi Allah’a sükrü unutmak da yoktur. Yahudilerde dünya-âhiret dengesi dünya lehine, hırıstiyanlıkta ruhbanlığa doğru kaydı.

Hadislerde ibadetlerden yeme içmeye, giyim kuşama vb. ihtiyaçlara kadar hayatın her alanında dengeli, ölçülü olmaya önem verilmiş, genel olarak duyguların, tutum ve davranışların normal ve dengeli olması istenmiştir.

Peygamber (sav) dinde aşırı gidenleri şöyle uyarıyor. “Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekiler ancak dindeki aşırılıkları sebebiyle helak oldular.” (Nesâî, Menâsik/217 no: 3059. İbni Mâce Menâsik/63 no 3029)

Onun tavsiyesi de mutedil olmak, dengeli davranmaktır. “Ey insanlar size orta yol gerekir. Siz bıkmadıkça Allah bıkmaz.”  (İbni Mâce, Zühd/28 no: 4238) “Gerçekten bu din kolaylıktır. Hiç kimse yoktur ki, din hususunda kendini zorlasın da din ona galebe etmesin. Öyleyse orta yolu takip edin.” (Buhârî İman/29 no: 39. Nesâî, İman/28 no: 5037)

-İfrat ve tefrite örnekler

Birisini çok çok aşırı sevmek ifrat; birinden aşırı nefret tefrittir. Peygamber aşırı sevgini gözü (manen) kör edebileği uyarısında bulunuyor. (Ebû Dâvûd, Edeb-116 no:5131) Sevgi ve nefrette orta yolu, teenni ile hareket etmeyi tavsiye ediyor. (Tirmizî, Birr/60 no: 1997)

Âhireti, oradaki hesabı unutup dünya işlerine takılıp kalmak ifrat; dünya  hayatından, nimetlerden yüz çevirmek (ruhbanlık) tefrittir. (Buhârî, Savm/51 no: 1968, Teheccüd/20 no: 1153, Nikâh/1 no: 5063. Dârimî, Nikâh/3)  

Allah’ın insanlar için seçip gönderdiği vahyi inkar etmek, cephe almak, onunla mücadele etmek, hevasından din uydurmak ifrat; bu vahyi işine geldiği gibi anlamak, kafasına göre uygulamaya kalkışmak tefrittir.  

Kişinin günlük hayatında yapması gerekli olan işlerini ihmal edip kesintisiz ibadet etmesi ifrat; ibadeti terketmesi, ihmal etmesi, azıcık yapması tefrittir. İslâmda ibadet anlayışı, hayatın her alanında Allah’ı unutmadan yaşamak, O’nun ölçülerine uymak, yasaklarından kaçınmak ve emredilen rutin farzları yerine getirmektir. O ölçü şu:“Allah katında amellerin en makbulü az da olsa devamlı olanıdır.” (Müslim, Müsafirîn/215-218 no: 1827-1830. İbni Mâce, Zühd/28 No: 4237)

Nitekim ona özenerek daha fazla ibadet yapmak isteyen sahabeleri uyararak ümmeti kendi sünnetine (Kur’anî hayatına) uymalarını söyledi. (Buhârî, Nikâh/1 no: 5036. Savm/51 no: 1968, Edeb/86 no: 6139)

Kişinin cimri olması, en tabi ihtiyaçlarını bile karşılamada hasis davranması, malı infak etmemesi ifrat; elinde avucunda olanı infak diye vermesi, bu yüzden muhtaç hale gelmesi tefrittir. Kur’an bu konuda da orta yolu gösteriyor. (bkz: Furkan 25/67)

Bütün iş ve davranışlarda acele etmek, düşünmeksizin karar vermek, i’tidalden sapmak ifrat; her şeyde tereddüt etmek, ihmalkâr davranmak, zamanında işini yapmamak, önündeki işini önemsememek tefrittir.

Başkalarına karşı saldırgan olmak, düşmanca davranmak, tehlikeyi abartmak ifrat; saldırılara aldırmamak, tehlikelerin farkına varmamak, tebdir almamak tefrittir.

Hükmetmede haktan ve adaletten sapmak, torpille iş görmek, kendi adamını haksız olsa da koruma, acele karar verme ifrat; karar almada aciz ve kararsız olmak, aşırı tereddüt etmek tefrittir.

Allah’tan korkmamak, O’nun hesabından emin olmak, yaptığı amellere çok güvenmek ifrat; küsüp ümitsiz olmak, “ben artık battım” demek tefrittir. Halbuki İslâmın bu konuda tavsiye ettiği orta yol “beyne’l-havfi ve’r-reca-korku ile ümit arasıdır. Bazı âyetlerde buna işaret ediliyor. (bkz: Secde 32/16. Zümer 39/9. Hicr 15/56)

Ölümüne veya kapasite üzerinde çalışmak, ölüm yokmuş gibi habire çalışmak ifrat; tembel, pinti, asalak olmak, en zaruri ihtiyaçları bile temin edememek tefrittir.

Kibir (büyüklenme), başkasını renginden, ülkesinden, etnik kökeninden dolayı aşağı (hakir) görmek, kabalık yapmak ifrat; mütevazi olacağım diye zelil, sünepe, kendi değerini unutmak, köle gibi olmak da tefrittir.

Aşırı öfke, yerli yersiz kızmalar, kabalığa yeltenmeler ifrat; vurdum duymaz olmak, şeref ve izzetine dokunulsa bile ses çıkarmamak, haksızlıkları sineye çekmek tefrittir. Öfkeyi bile yerinde kullanmak Kur’an’ın emridir (Âli İmran 3/134)

Çılgınca eğlenme, çok/aşırı gülmek, sınırsız ve edep sınırlarını aşan eğlenceler, müzikler ifrat; somurtkanlık, tebessümden bile uzak kalmak, meşru eğlenceleri ve müziği bile haram saymak tefrittir.

Obezite hastası olacak kadar aşırı yemek, konularının çoğunun yemek olması ifrat; hint fakirleri gibi perhiz yapmak, nefse eziyet etmek tefrittir. Bedenin hakkını meşru ölçülerde karşılamak i’tidaldir ve vasat ümmete yakışandır. (A’râf, 7/31)

İsraf olacak kadar, ihtiyaç harici, lüks ve pahalı eşya ve elbiseler peşinde koşmak ifrat; gücü yettiği halde eski, yırtık pırtık, bilmem kaçıncı el eşya ve elbiselerle yetinmek tefrittir.

Peygamber Efendimizi aşırı severek onu –hırıstiyanların hz. İsa’ya yaptıkları gibi (Buhârî, Enbiya/48 no: 3445) - beşerüstü saymak ifrat; onu postacı saymak, örnek almamak, onun elçiliğine önem vermemek tefrittir.

İnsanlarla ilişkilerde, alış verişlerinde cerbezelidir (aşırı kurnaz)olmak, adletten ayrılmak, dürüst olmak ifrat; embesil (aşırı aptal), kurnazların tuzağına düşmek, oyuncağı olmak da tefrittir.

Sınırsız serbestliği savunmak, Allah ve âhiret yokmuş gibi davranmak, yaşamak ifrat; kişisel haklarını, aklını ve iradesini siyasi otoritelere, kişilere, gruplara teslim etmek de tefrittir.

İnsan beşerdir ve özellikleri, yeri ve konumu bellidir. Şeytanî işler yapıp şeytanlaşmak ifrat; insanî özellik ve zaaflarını unutup melekleşmeye kalkışmak, ya da birilerini melek zannetmek tefrittir.

 

Hüseyin K. Ece

16.09.2019

Zaandam