20-Kartol yahnisi
Ecdad patetese kartol demişler
Asırlardır onu bulup yemişler
Nereden gelmiş bu isim bilinmez
Adı köyle özdeş, kolay silinmez
Edişe kartolla meşhur çevrede
Hele kış ayları her gün devrede
İş önce tarladan başlar her sene
Tarla sürülecek baksana gene
Hele öküz yoksa nâçar kalırsın
Öküzü olana borçlu olursun
Sonra bu tarlaya tohum atılır
Önceden tabi ki gübre katılır
Biraz büyüyünce çapa yapılır
Evlek evlek sıra sıra çatılır
Bak, zagellemektir adı çapanın
Ömrü güzel olsun çapa yapanın
Su verilir evlek evlek günlerce
Evleğin başında gündüz ve gece
Nöbet tutar yaban gelmesin diye
Hayvanlar kökünden yemesin diye
Sonra yavaş yavaş solar yapraklar
Kurumaya başlar sarı topraklar
Anlarsın yetişti patates işte
Bu bir yarış, hayır var bu yarışta
Bir güz günü kazma ile sökülür
Patates sepetle eve dökülür
Özel yeri vardır, kendine ait
Köşe onun için daha müsait
Şimdi ister suda, ister fırında
Pişir, herkes yesin; dede, torun da
Kurulunca yere öğle sinisi
Gelir yine bizim kartol yahnisi
Hani bir kaç parca et konulmuşsa
Kartolla birlikte o bakır tasa
Gözleri ışıldar birilerinin
Gözesi açılır derilerinin
Davranır herkesten önce yemeğe
Tahammülü yoktur hiç beklemeye
Budur et oburun değişmez huyu
Değince ağza bir miktar et suyu
Ab-ı hayat içtim sanır orada
Merak eder ne var diye sırada
Kartolun yanında bir miktar biber
Hafiften acılı, eh iyi gider
Varsa köşelerde bir çuval kartol
Daha ne istersin, işte mutlu ol
Onu da bulamayan var ötelerde
Kış ortasında bu zenginlik nerde?
Kimisi kartolu sayıp pişirir
Kimi kızar avurdunu şişirir
Kartol haşlaması hafif ve basit
Evlerin halinden böyle bir kesit
21-Kavut (haşılı, dolması)
Kavut nedir diye hemen sormayın
Durun anlatayım, kafa yormayın
Adı üzerinde kavut: kavrulmuş
Sonra değirmenden gelmiş kurulmuş
Kavutluk arpa elbet bilinir
Yetecek kadarı tasa alınır
Buğdaydan olmaz mı diye sorarsan
Arpa iyisidir, eğer ararsan
Hafif bir ateşte biraz kavrulur
Rengi değişir ve kırmızı olur
Sonra ver elini yakın değirmen
Kavut hazırlamalı Ekim gelmeden
Soğuklar bastırır sonra aniden
Yollar kapanır kış gelir fücceten
Kavrulmuş arpalar dönüşür una
Ateş için sıra gelir oduna
Ya ocak yakılır, ya kara tandır
Biri der: herkesi hemen uyandır
Birazcık kaynar su, biraz nefesle
Yemek olacak bu kavut hevesle
Kavut bir müddet karıştırılır
Suyla un yavaçca alıştırılır
Kıvama gelince sofraya alınır
Dört bir taraftan kaşık salınır
Ortasına biraz şerbet konursa
Tadı bir hoş olur, ki yağlanırsa
Yani tereyağı, tam ortasına
Kotarılır evin büyük tasına
Biraz kavut biraz şerbet, ya da yağ
Bununla inanın aşılır bir dağ
Tok tutar insanı kavut yemeği
Fakirin imkanı kavut yemeği
Zaten ne demişler: kavutla dağlar aş
Kuymakla istersen direği dolaş
Olur mu demeyin kavutun dolması
Başka bir tad verir onu yemesi
Kahverengi, işte yumurta kadar
Hazırlanır bakır tasa dolmalar
Yesin çoluk çocuk, yesin konuklar
Böyle atlatılır nice yokluklar
Kavut haşılı da denir bu aşa
Başka çare yok ki olsan da paşa
Gün olur bir avuç kavut bulunmaz
Yine de Allah’a edilir niyaz
Şükür olsun bugün elde olana
Derler ki Allahım ver olmayana
Nasibim bu, yarın Allah Kerim’dir
Kullarını görür O, pek Rahim’dir
Arpayı ve suyu verene şükür,
Şükreden olmamak elbet kötüdür
22-Kaygana
Un mahsulü bir de kaygana varmış
Anneler onu da bazen yaparmış
Buğday veya mısır unundan olur
Sırası gelince hamur yoğrulur
Hamur teknesinde veya tepside
Yoğrulmaya hazır; katıksız, sâde
Bu una biraz tuz, yumurta ve süt
Varsa bir yerlerde biraz karbonat
Katılır, eklenir, elle yoğrulur
Emek verilirse sonucu olur
Hafif sulu hamur elde edilir
Dökülür tavaya ve pişirilir
Bazen yeşil soğan eklenebilir
Tadı biraz daha kendine gelir
Soğanın incesi, çayır soğanı
Yemliğin benzeri, onun akranı
Salamura yapar kimisi bundan
Kimisi tuzlayıp nûş eder ondan
İşte sulu hamur, çayır soğanlı
ve taze soğanlı, sulu ve canlı
Katılır hamura ıspanak bile
Bu iş erbabına değildir çile
Kaygana olmaya hazırdır; beyim
Keyveni, sen pişir bizler yiyelim
Becerikli eller bak, iş başında
İşte, iyi niyet var uğraşında
Hey gidi anneler, bacılar; size
çok tesekkür, düştü bu hissemize
Fedakâr analar, almazdı soluk
Ne idi acaba onca yorgunluk
Ne kadar borçluyuz bu analara
Karşılamaz bunu ne pul, ne para
Bakalım, kaygana nasıl pişermiş
Açlar muradına nasıl erermiş
Önce tavaya yağ koymalı biraz
Yoksa bu kaygana asla kızarmaz
Zeytin yağı, ama hâlis olmalı
Saf ve hakiki, tam ülkemin malı
Yayılmalı hamur tavaya ince
Kızarmaya başlar ateş deyince
Bazlama misâli alt üst çevrilir
Kızartılıp güzel bir renk verilir
Taze soğan, çayır soğanı, evet
Kayganaya lezzet katarlar elbet
Sabah, öğle, akşam, çayın yanında
Kaygana ne güzel, kebap tadında
Mısırı, buğdayı verene şükür
Onları aş eden ele teşekkür
İnsan çok borçludur Ulu Yezdan’a
Sükür kalmamalı ahir zamana
23-Kete
Köy ekmeği; golot, futul ve lavaş,
kete, somun; hepsi, dost ve arkadaş
Rapatayı bilen var mı, söylesin
Ne işe yarardı, bilenler desin
Yuvarlak; yirmidört, yirmibeş santim
Fındık çalısından olur bu cisim
Örülür güzelce, ortası delik
Hem kullanılışlı, hem hediyelik
Üstüne bir kalın kumaş sarılır
Kumaşın altına ot doldurulur
Hafif tümsek olur ortası bunun
Uygun olsun diye tandır şurtunun
İnceltilen hamur rapata ile
Lavaş olmasına olur vesile
Tandırın şurtunda, az sıcaklıkta
Marifet lavaşı şurtta tutmakta
Kırmızı bilekli gelinler vardı
Kırmızı buğdaydan lavaş yapardı
Tandırın dibine konursa hamur
yumruk kadar, adı bir futul olur
Tandırın dibine atılan futul
iki misli büyük olursa; kabul
köylüler ona da somun demişler,
Ekmek, kete, lavaş ve daha neler
Ya da salatalık miktarı hamur
Tandırın şurtunda bir golot olur
Biraz sert olsa da harika bir tad
İnan, böylesini bulamaz Murad
Hele bir de minzi varsa içinde
Olmaz onun eşi, Çinde Maçinde
Unutmayın minzi derlerdi lora
Tohdor dedikleri gibi doktora
Köy dili, bakılmaz böyle kusura
Ondan katılırsa biraz hamura
Olur böylece bir minzili golot
Yiyenler hem şelek taşırdı, hem ot
Dahası, hamsiyi unutmayalım
Golotlara üç beş tane koyalım
O zaman bu ekmek farklı tad alır
Tadı damaklarda mutlaka kalır
Bunun adına ne diyelim kardeş
Hamsili golot ya, keteye bir eş
Köyde kim bilirdi sözlük ve kamus
Kelimeler değişik, yöreye mahsus
Tandırın dibine düşerse hamur
Annem derdi, şehit denilen budur
Hamur oluyormuş şehit, şuna bak
Tandırın dibinde biraz yanarak
Tandırın ısısı, annenin teri
Ustalık böyledir, işte beceri
Şimdi sıra geldi keteye, demek
Apayrı bir çeşit, farklı bir ekmek
İyi undan hamur yapılır önce
İçine biraz yağ katılır önce
İyice yoğrulur, kendine gelir
Tam yufka olacak kıvamda olur
Ondan beş on tane yufka açılır
Sergi üzerine bir an bırakılır
Biraz un kavrulur hafif ateşte
Ya sabah erkenden, ya saat beşte
Yufkaya serpilir kavrulan hamur
Katlanır titizce, uzunca olur
Sonra bu şey örgü gibi örülür
Bakana dolunay gibi görünür
Yuvarlak, sarmalı, içli ketemiz
Şimdi pişmesini bekleyeceğiz
Fırınlı sobada veya fırında,
Tandırın şurtunda, tam ayarında
Bayram için, gurbet için hazırlık
Yola giden için güzel bir rızık
O zamanlar kete çok yapılırdı
Düğün heybesine de katılırdı
Dünürcüden önce kete giderdi
kız evine, ancak; tam bir değerdi
Düğünlerde güzel bir âdetti bu
Hısımlar arası bir kıymetti bu
Gurbete gidenler çantalarına
Ya golot, ya kete; azık namına
koyarlardı, zira yol uzun, meçhul
Nevâle ve azık yol için makbul
Dağlarda, yollarda dost olan kete
Anne gönderirken oğlu gurbete
Ketenin yanına bir bardak da çay
Lazım değil artık; han, otel, saray
Keteyle, azıkla gurbetin yolu
Belki hafiflerdi, hasretin yolu
Ketesi bol olsun evin, hânenin
Örfüne aferin, Gümüşhane’nin
24-Köfte
Köfte, köy köftesi, olsa da yesek
denilen; apayrı bu eşsiz yemek
Neden o, apayrı imiş, sebep ne
Bilemedik, sorsak mı bir bilene
Evet köfte ayrı bir nevâledir
Öyle sık olmayan, sanki lâledir
Hayvan kesilirse, yahut bir kurban
Bu köfteye gelir sıra o zaman
Herkesin evinde bu imkan yoktu
Herkesin damında hayvanı yoktu
Lâkin kesilince zavallı hayvan
Kebap, köfte olur o hiç duymadan
Kâh tandır şurtunda bulur kendini
Kâh kara güvecin boylar dibini
Köfte işte böyle özel ettendir
Evde et olunca o âdettendir
O zamanlar kıyma hiç çekilmezdi
Zira makinası yoktu, gelmezdi
Birisi eline alır keseri
Ayarlar kütüğü, vakti ve yeri
Geçer kütüğünün başına hemen
Çekinir ondan ot ve yeşil çimen
Elinde keser var, gözünde ateş
Az sonra et ile başlar bir güreş
Et taze olmalı, hem zararsız
Eti döven usta olmalı, yalnız
Bu taze et ince ince kıyılır
Yanına birazcık içyağ koyulur
Keser neler yapar, ustası bilir
Kıyılan et sanki bir daha ölür
Orda tak tak sesler işitirsiniz
İştahlar kabarır, belli belirsiz
Sabretmek kolay mi, köfte olacak
Dayanılmaz bir tad açı bulacak
Et incelip kıyma gibi olunca
Köfteliktir şimdi tam, denilince
Ona biraz bayat ekmek katılır
İyice yoğrulur, tuz da atılır
Bir kaç diş sarımsak varsa, iyidir
Bunlar etin canı ve sevdiğidir
Azıcık da acı soğan koymalı
Soğanı da kıyma gibi kıymalı
Kıvama gelince köftelik etimiz
Etmeli ustaya yardım, birimiz
Yoğrulmuş etten biraz alınır
Ne yapılacağı elbet bilinir
Küçük küçük, biraz uzun, yuvarlak
Yumurtadan ince, sivri, toparlak
Yirmi otuz elli köftemiz işte
İyi kızarmalı orta ateşte
Bir tavaya sıvı yağ eklemeli
Yağ kızarıncaya dek beklemeli
Sonra de köfteler... yavaşça yağa
Kokusu yayılsın eve, sokağa
Köfte kızarınca alınır kaba
Afiyetle yesinler anne ve baba
Çocuklar, konuklar, eş, dost, akraba
İkram eden nail olur sevaba
Hoş olur yapılırsa lavaş arası
Afiyet olsun, yok bunun darası
İşte bu köftenin yok eşi dengi
Adamı etkiler al kızıl rengi
Köyün hayvanı ve dağın alafı
Her şey doğal, işin güzel tarafı
Keserle kıyılan et farklı olur
Kütükten, tahtadan bir lezzet alır
Köfte harika bir lezzet, ikramdır
Çocuklara o gün kesin bayramdır
25-Kuymak
Mısır unu neye yarar, hiç sorma
Çok işe yarar, sen kendini yorma
Sarı renkli, yani balın renginde
Et kavurmasının, tamam denginde
Kuymak bu, kavurma kaç para eder
Onu bilmeyen bu nasıl bir şey der
Banınca ekmeği tam ortasına
Minnettâr kalır o kuymak tasına
Biraz mısır unu, biraz da kaymak
Değişir, dönüşür, oluşur kuymak
Biraz kavurulur, biraz çevrilir
Susadıkca kaynar sudan verilir
Anne, çevirmekten kolu yorulur
Kuymağın lezzeti ondan sorulur
Dakikalar sonra kıvama gelir
Kuymağın üstünden buhar yükselir
Bu yetmez elbette kusmalı kuymak
Yani ki yağını dökmeli kuymak
Tane tane billur billur damlalar
Kuymağın rengini sarıya boyar
Küçük kabarcıklar pat pat ederler
Bu aş hazır diye haber verirler
Koyarlar sofraya ay çiçeğini
Köyün en lezzetli yiyeceğini
Ekmeği bandır, su içme üstüne
Bir eseri kalmaz ertesi güne
Demişler kavutu ye de dağı aş
Kuymağı ye, ama direği dolaş
Böyledir hikayesi bizim kuymağın
Ata yemeğidir pek çok oymağın
Biraz su, bir kaç yüz gram mısır unu
Bak, anne ne hâle getirir onu
Anneler çıkarır taşın suyunu
Demişler ki tedbir bozar oyunu
Marifet, darlıkta da sabretmektir
Varsa elinde bir şey bölüşmektir
Kimisi sofrayı tam âbad eyler
Kimi eti, sütü de berbad eder
Kimisi yokluktan umut yoğurur
Kimisi varlıkta dokuz doğurur
Kuymağı lezzete çeviren eli
Hayranlıkla, döne döne öpmeli
Kuymaktır dar vaktin hazır yemeği
İşte annelerin budur emeği
26-Lalanga
Lalanga? O da ne, kebap mı, aş mı?
Yoksa Çinden, Hintten gelen kumaş mı?
Yemek mi, ekmek mi, yoksa bayramlık?
Temenna mı mıdır, yoksa selâmlık?
Türkçede var mıdır böyle kelime
Düğün yemeği mi, yoksa ‘velîme’
Lalanga, hoş sesi var bu böreğin
Teskin edicisi yanık yüreğin
Börek dedimse de bu börek değil
Bir çesit bişidir, bir çörek değil
Suya un katılır hamur yapılır
Ama sulu olur ve cıvıklaşır
Sonra bir kaşıkla saca dökülür
Nasıl piştiğini aç olan görür
Sacın üzerinde beyaz ve tombul
Birlikte yaparlar ana ve oğul
Şöyle el yarısı kadar, yuvarlak
Sacın üzerinde kırmızı, parlak
Bunda şimşir kaşık kullanılmalı
Köylünün imkanı ve yerli malı
Kızaran alınır beyaz tepsiye
Alın size altın renkli hediye
Üzerine hafif şerbet dökülür
İşte bunu Hasan yemese ölür
Ya da kaynamış süt katılır ona
O saat yenilir kalmaz yarına
Lalanga sütle ve şerbetle yenir
Buna köyde iyi nevâle denir
Ah ah, o ne lezzet, o ne baygın tad
Bu mudur kavuşma, bu mudur murad
27-Makarna
Ya, el makarnası, evde yapılır
Pişince bir defa, hemen kapılır
Öyle istesen de bulunmaz hergün
Pahalı yemekti makarna, o gün
Üstelik ustası olmalı bunun
Makarnası olmaz öyle her unun
Buğdaydan olmalı, ince ve kıvrak
Yufkası yumuşak ve sanki bayrak
Hamuru özeldir onun bilesin
Kokuyu alınca hemen gelesin
Zira bu sofranın taçsız şahıdır
Yemeklerin en son padişahıdır
El makarnasının yoktur emsâli
Cennet taamıdır, derdi ahâli
Sanki bir câzibe var her telinde
Nasibi olan yer, kız da, gelin de
Özel gün, özel tas ve özel usta
Makarna yeyince ‘eyleşir’ hasta
Hamuru yoğurur usta bir anne
Konulur ya tasa, ya da leğene
Kıvama gelince yufka açılır
Sininin üstüne az un saçılır
Yufkası kararda olmalı elbet
Yanında hazırdır küçük bir sepet
Tepsi olabilir, sepet dediysem
“Haram olsun” deyin, sizsiz yediysem
Sonra yufka ince ince kesilir
Tepside bir saat kadar bekletilir
Sonra da atılır kaynamış suya
Yedi baş horanta doysunlar diye
Derken yavaş yavaş pişer makarna
Bunu anlatamaz davul ve zurna
Sonra süzgeçle bir güzel süzülür
Bu anı kaçıran tabi üzülür
Biraz su serpilir soğusun diye
Sanki ağalara layık hediye
Kıylıya konulur, yağı dökülür
Bundan mahrum kalan sanırsın ölür
Bakın tereyağı olmalı beyler
Başka yağlar onu hem berbat eyler
Şimdi makarnamız hazır sofrada
İster evde yeyin, ister sofada
Üzerine hafif lor ekebilirsin
İstersen öyle ye, kendin bilirsin
Ev makarnası, ne demek efendim
Annenim evinde yıllarca yedim
Tadı damağımda yalanım yoktur
Bizim köylülerden şâhidim çoktur
Şükredilmez mi hiç böyle nimete
Hayran olunmaz mı derin hikmete
28-Mantı
Makarnanın suyu hemen atılmaz
Evde atık suya asla katılmaz
Güzel mantı olur onun suyundan
Onun aslı da bu bembeyaz undan
Dilim hamur üçgen gibi kesilir
Bir tepsiye ya da tasa dökülür
Biraz beklemeli orada mantı
Olmalı elbette biraz sert, katı
Makarnadan artan suya dökülür
Kaynatılır biraz, kıvama gelir
Pişirilir sâde bir kaç dakika
Gerçek işte budur, değildir şaka
Ve alınır varsa, bir bakır tasa
Şimdilik aş hazır, etmeyin tasa
Mantıya lezzeti veren katıktır,
veya tereyağı, ya da açlıktır
Biraz sarımsak katınca ona
Dost, yemesen de gel şöyle yakına
Veya sıcak yoğurt, tadımlık olur,
Mantı yoğurt ile ayrı bir tad alır
Evin halkı yesin, konuklar yesin
Doymasa da “şükür Rabbime” desin
Bazen iç konulur üçgen yufkaya
Katlanır, öylece atılır suya
İç dediğim nedir, birazcık bulgur
Eh varsa bir parça et, iyi olur
Bu da tencerede suda pişmeli
Buna usta aşçı eli değmeli
Bir tasa alınır biraz pişince
Çok lezzetli olur yoğurt dökünce
Üzerine salçalı tereyağı dök
Sabah daha aydın, daha mavi gök
Salçalı tereyağ, tastaki mantı
Kırmızı kurdelâ gibi görüntü
Bismillah diyerek başlar yenmeye
Kim şikâyet eder ki, hem ne diye
Bazıları buna hınger demişler
Erzurum’unkine benzer demişler
Olsun adı mühim değil nimetin
Bu da bir yemeği o memleketin
Dostlar işte böyle köyün mantısı
Lazım değil sözün her ayrıntısı
Muhabbet edelim yemek üstüne
Aş bahâne, asıl emek üstüne
Zira yemeğe tad veren emektir
Emek de elbet bir insan demektir
Nimet çok, hangisi olursa olsun
Nankörlükten bizi Allah korusun
Şükredince artar ilâhi nimet
Şükreden, kimseye hiç etmez minnet
29-Menemen
Altmışlı yıllarda kimse bilmezdi
domatesi, sözü hiç edilmezdi
Zamanla tanıdı köylüler onu
Gördüler, bildiler ne olduğunu
Harika bir sebze, farklı bir besin
Kırmızı renkli ve faydalı, kesin
Yollar açılınca köyden şehire
Nakil kolay oldu artık tâcire
Hele yaz ayları şehre gidenler
Salı günü alış-veriş edenler
Salatalık, üzüm, limon, domates
Bazıları, hatta taze patates
getirirlerdi, ev bayram ederdi
Bu farklı sebzeler hoşa giderdi
Kese kağıdıyla, bazen kasayla
Görürdü onu hem köy, hem de yayla
İşte bundan sonra, köy tanıyınca
domatesi; yemek yaptı, aklınca
Salata yapmayı da öğrendiler
Bundan menemen de olur dediler
Daha önceleri bilinmezdi bu
Kimsenin evinde de pişmezdi bu
Ondan sonra köyde bilinir oldu
Menemen yemeği, yenilir oldu
Kolay, basit, hafif, menemen aşı
Bir kaç domates, bir kaç soğan başı
Ve bir kaç yumurta kırılır ona
Pişince bu, doyum olmaz tadına
Saymıyorum yağı, tuzu, biberi
Bu da böyle bir aş, yemek dilberi
Bir kaç çalı çırpı, hafif bir ateş
Sermayesi az, el emeği beleş
Domatesin yoksa, menemen de yok
Olmayınca, herkes de mecburen tok
Bazı keyveniler bunda da usta
Derler: biraz yesin eyleşir hasta
Haddini bilir, ses çıkarmaz pasta
Henüz gelmese de köye nişasta
Ya kahvaltılarda ya da yaylada
Yaylacının aşı, dostu orada
Menemen kolaydır, herkes becerir
Yaşlı, genç; herkesin elinden gelir
Domates yaygındır şimdi her yerde
Pazarda, manavda, hatta her evde
Şimdilerde onsuz yemek yapılmaz
Pilavıya bile katmasan olmaz
Çorbası dahi var artık onun
Yanında, uygundur olursa somun
Domatesten aş yap, salata da yap
El aç ve de: Sana şükrolsun Yarab
Hüseyin K. Ece