28 Mayıs-02 Haziran 2013 tarihinde TYB organize ettiği Türkçe’nin 10. Uluslararası Şiir Şöleni dolaysıyla Kırgızistan’nın başkenti Bişkek’te idim.

Bir gün eski adı Frunze olan Bişkek’in 30 km uzaklıktaki bir köyüne gittik. Bişkek şehir merkezi ağaçlıklı olmasına rağmen çevresindeki ovalar, yamaçlar, dağlar ağaçsız ve ormansız. Sadece köylerde ve onların etrafında ağaçlar görünüyordu. Ama dağlara doğru yamaçlar bahar olması hasebiyle yemyeşildi. Otlar diz boyu idi desem yanlış olmaz.

Biz katılımcılar olarak  oradaki köyü değil, köyün biraz yakınında hafif meyilli bir yamaçtaki Ata-Beyit Anıtını ve müzeyi ziyaret için orada idik. Müzeye varmadan sağ tarafta yeni yapıldığı belli olan bir anıt göze çarpıyor. Nedir bu? Rehberimiz açıkladı. (Sanırım 2005 yılında) Kırgızistan’da öğrenci hareketleri oldu. Gençler o zamanki hükümetin politikalarını protesto etmek için gösteri yapmışlar. Bunlardan birinde emniyet güçleri onbeş kadar Kırgız gencini öldürmüş. Bu anıt işte bu gençlerin hatırasına yapılmış.

Onun da üst tarafında At- Beyit anıtı, müzesi ve mezarlığı vardı. Mezarlığın girişinde sağ tarafta yeni bir anıt-mezarın inşaatı görülüyordu. İnşaatın yeri kazılmş inşaat malzemeleri ortalıkta idi. Bizim gittiğimiz gün bir çalışma yoktu. Bu mezar Cengiz Aytmatov’a aitti ve üzerine bir anıt mezar yapılacaktı.  

Kırgızistan Sovyetler Birliği tarafından işgal edilidkten sonra Kırgızistan aydınlarının bir kısmını bir şekilde ortadan kaldırıldı. Bunlardan bir kısmı Ata-Beyit mezarlığındadır. Bu aydınların içinde Cengiz Aytmatov’un babası da yer alıyordu. Sonradan burada bir anıt ve müze inşa edildi. O günden sonra Kırgız halkı için önemli bir yer oldu. Meşhur Kırgız yazar Cengiz Aytmatov da vasiyeti üzerine burada defnedilmiş.

Müzede kurbanların eşyalarından bulunanlar sergileniyor. Elbise, ayakkabı parçaları, kovanlar, tütün tabakaları, şahsi eşyalardan yıllarca toprak altına çürümeyen parçalar.

Etkilenmemek, hüzünlenmemek, acı duymamak mümkün değil.

Rehberimiz şöyle anlattı: “Kırgızistan bağımsızlığına kavuşunca yaşlı bir kadın burada toplu mezar olduğunu yetkililere iletti. Bugüne kadar komunist ve sosyet yanlısı yöneticilerden korktuğu için haber vermediğini, ancak onlar gittiklerine göre bu acı haberi ilettiğini söylemiş. Bunun üzerine burada yapılan kazıda 135 civarında cesede ulaşılmış. Yapılan DNA testlerinde burada katliam edilenler arasında 1930larda birden ortadan kaybolan ve 1993 yılına kadar kendilerinden bir haber alınamayan Kırgızistan’ın önde gelen politikacı, yazar ve aydınlarının bulunduğu anlaşılmış. Buraya bir anıt ve müze yapılmış.”

 

01 Haziran 2013

Bişkek

 

Bu olayla ilgili internette özetle şu bilgilere ulaştım.

20.Yüzyılın başında İslâm ve Türk dünyasında sayısız katliamlar yaşandı. Bunların bir kısmı Avrupa ülkeleri, bir kısmı Rusya (sonradan SSCB), bir kısmı da ermeni çeteleri tarafından yapıldı.

Bu katliamlardan biri de 1938 Bişkek “Ata-Beyit” katliamı. Bu katliam ne yazık ki ancak 1993 yılnda ortaya çıkartılabildi. Stalin rejimi, Ortaasya Türklerinin bir çatı altında toplanma çabalarına turancılık suçlaması yapıyor ve çıkartılan 58. nolu kanunla bunu savunanlar veya bunun için çalışanlar cezalandırılıyordu. Bu ceza bazen ölüm de olabiliyordu.

1938 yılında 138 kişinin kurşuna dizilerek üzerleri toprakla kapatılan kurbanların çoğu Kırgız Türklerine ait 19 ayrı milliyete sahip oldukları da tespit edildi.

Katliam bugünkü Bişkek şehrinin yaklaşık 30km dışında bulunan Ala Dağların eteğindeki tuğla ocağında gerçekleştirildi.

1938’deki bu katliamın bir tanığı vardı: Tuğla ocağı bekçisi Hıdır Aliyev. Aliyev, gizlendiği yerde şâhit olduğu ve yıllarca yüzlerce askerin gerçekleştirdiği bu katliamı, orada can verenlerin çığlıklarını mezara kadar götürmek istemediğinden ölmeden önce (o günlerde) 80 yaşına gelmiş, “Issık Göl”de yaşayan kızına şu sözlerle dile getirmiş: “Eğer zaman ve şartlar uygun olursa herkes bilsin. Kireç ocağında çok büyük olaylar oldu. Zamanı gelince herkes öğrenmeli!” Hıdır Aliyev’in kızı bu sırrı 1991 yılında tam bağımsızlığını kazanan Kırgızistan hükümetine 1993 yılında iletti.  

Kırgızistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Askar Akayev bu durumu bizzat ele alarak 1993 yılında orada bir kazı yapılması için gerekli izni ve kararı çıkardı. Kazılar sonucunda  toplu mezarda 138 ceset ve binlerce mermi kovanı bulundu. Akayev, 1936–1938 yıllarına ait tüm KGB arşivlerinin taranmasını emretti. Yapılan arşiv araştırmaları ve DNA testleri sonucunda iki kadın cesedi dışında herkesin isimleri belirlendi.

Uzmanlar tarafından mezarda çoğunluğu Kırgız Türkü olmak üzere, Uygur, Tatar, Kazak, İranlı, Alman ve Çinli asıllı dönemin Sovyet vatandaşları olduğunu rapor ettiler. Hükümet komisyonu KGB arşivlerinden burada yatanların bazılarının neden, ne şekilde cezalandırılarak öldürüldüğü öğrenemedi.

Buna rağmen mezarda bulunan elbiselerin ceplerinden çıkan bir sararmış kâğıtta Sovyetlerin ünlü 58. maddesine istinaden, yani turancılık suçlamalarıyla kurşuna dizildikleri anlaşılmış.

İlginç olan ise bu toplu mezarın 50 metre uzaklığında SSCB tarafından inşa edilerek son yıllara kadar kullanılan Polis binasının ve lojmanlarının bulunmasıdır. Katliam bir gecede gerçekleşti ve kurbanlar tuğla atölyesinin çukuruna gömülüp üzerleri kapatıldı.

DNA testi ile kimlikleri tesbit edilen kurbanların kemikleri ayrı ayrı tabutlara konularak kendi isimlerinin yazılı olduğu anıt mezara defnedildiler. Böylece bölgenin adını alan “Ata beyit Kurbanları Anıtı” sovyet rejiminin tarihininde kara bir leke olarak gözler önüne sermeye devam ediyor.

Ata-Beyit mezarlığında ortaya çıkarılan 138 kişi arasında Cengiz Aytmatov’un 9 yaşındayken son kez gördüğü 1937de KGB ajanlarınca götürülen 38 yaşında olan babası Törekul Aytmatov, Kırgızistan Milli alfabesinin mimarı ve doğu bilimleri âlimi Kasım Tınıstanov, ileri gelen âlimlerden Bayalı İsakeyev, A.Jienbayev, Abdıkadır Orazbekov, Erinbek Esenamanov ve niceleri vardı. (Allah (cc) hepsine rahmet eylesin.)

https://yenidenergenekon.com/352-kirgizistan-ata-beyit-katliami/, http://demirhalil.blogspot.com/2015/07/ata-beyit-ve-balasagunda-tarihi-yasamak.html

Bu katliam göstermiştir ki bu sıradan bir hukuki ceza değil, esir alınmak, baş eğdirilmek istenen bir ülkenin başı, beyni, önderi sayılan kimseleri ortadan kaldırıp o toplumu başsız bırakma çabasıydı. Başsız, aydınsız, âlimsiz bir toplumun esir alınması daha kolaydır. Nitekim 1991 bağımsızlığa kadar Kırgızistan’a SSCB hükmetti, bu aralıkta toplu ayaklanma söz konusu olmadı.

 

Hüseyin K. Ece

12.12.2018

Zaandam