-Arapça tefsirlere göre:

Mekkî bir sûredir. Necm Sûresi Rasûlüllah’ın açıktan duyurduğu ilk sûredir. (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/289)

İbnu’l-Cevzî, bu görüşü aynen naklediyor. (bkz: Zâdu’l-Mesîr, s: 1360)

Mekkî bir sûredir. Hasen, İkrime, Ata ve Cabir’e göre “onlar, günahın çoğundan, çirkinlikten kaçınanlardır...” (Necm 53/32) âyeti hariç hepsi Mekke’de indi.  Medenî olduğu da söylendi. Ancak sahih görüş, onun Mekkî olduğudur. (Kurtubî, Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2921)

Abdullah b. Mes’ud demiş ki: “Mekke’de Rasûlüllah içinde secde olan Necm Sûresini okudu. Secde âyeti gelince secde etti. Orada olanlar onunla birlikte secde ettiler. Bir ihtiyar hariç. Bu adam yerden bir avuç toprak aldı, alnına götürdü ve “bu bana yeter” dedi. Bu adamın daha sonra kafir olarak öldüğünü gördüm.” (Buhârî, S. Kur’an/1 no: 1067, bir benzeri: S. Kur’an/4 no: 1070, Meğazi/8 no: 3972. Müslim, Mesâcid/20(105) no: 1297. Ahmed b. Hanbel, 1/388, 401, 431, 443, 462.’den) 

Abdullah b. Mes’ud anlattı: “İçinde secde âyeti indirilmiş ilk sûre ve’n-Necmi Sûresidir. (Bu âyet) inince Rasûlüllah ve arkasında bulunanlar hep yere secde ettiler. Yalnız bir adam bir avuç toprak alıp onun üzerine secde etti. Daha sonra o adamın kafir olarak öldürüldüğünü gördüm”. (Buhârî, Tefsir/53-4 no: 4863)

Abdullah b. Abbas şöyle anlattı: "Peygamber (sav), Necm sûresini okudu ve sonra secde etti. Onunla birlikte müslümanlar, müşrikler ve cinler, hepsi birden secde ettiler. (Buhârî, Tefsir/53-4 no: 4862, Sücûdu’l- Kur’an/5 no: 1071. Abdullah b. Abbas'ın Hicretten üç yıl önce doğduğunu hatırlayalım)

Mekkî bir sûredir. (el-Hâzin, Muhammed. b. İbrahim el-Bağdadî, Tefsir, 4/198)

Mekkî bir sûredir. (Celâleyn Tefsiri, s: 526)

Zuhayli, Rasûlüllah açıkça ilan ettiği ilk sûredir dedikten sonra İbni Mes’ud’un Buhârî ve Müslim’deki rivâyetini alıyor. (Zuhayli, Vehbe. Tefsiru’l-Vecîz, s: 527)

Müfessirlerden bir grup, Peygamber’e bir yay veya daha yakın gelen Allah idi derler. Ama doğrusu o Cebrail idi. Nitekim 13 ve 14. âyetlerde geçen, Peygamberin gördüğü sahih hadiste geçtiği gibi Cebrail idi. (İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye, et-Tefsîru’l-Kayyim, s: 436)

Aişe (r.anha) anlattı: Bu âyet hakkında Rasûlüllah’a sordum. Dedi ki: “… O Cebrail idi. Onu Allah’ın yarattığı sûrette iki defa gördüm.”  Buhârî, Tefsir/4 no: 4855)

Zerr, Abdullah b. Mes’ud’un “Sonra yaklaştıkça yaklaştı. Öyle ki, iki yay kadar hatta daha yakın oldu.” (Necm 53/8-9) âyetleri hakkında şöyle dediğini nakletti: “Muhammed (sav) Cebrail’i (vahiy alırken) altıyüz kanatlı olarak gördü.” (Buhârî, Tefsir/53-1 no: 4856-4857, B. Halk/7 no: 3232)

Mesruk hz. Aişe’ye “Allah’ın “Sonra yaklaştıkça yaklaştı. Öyle ki, iki yay kadar hatta daha yakın oldu. Sonra kuluna vahjyettiğini vahyetti” (Necm 53/8-10) sözü hakkında sordum. Dedi ki: “Şüphesiz ki o Cebril idi. O bazen Elçiye insan sûretinde gelirdi. Bir seferinde ise kendi asli sûretinde geldi. O zaman adeta ufku kaplamıştı.” (Müslim, İman/77(290) no: 442)

Mekkî bir sûredir. (Zemahşerî, Ö. b. Muhammed. el-Keşşâf, 4/406)

“İnsanlar Rasûlüllah’ın Cebrail’i gökte gördüğünü iddia ederler, Oysa onu ilk vahyi alırken yerde gördüğünü, sidretü’l-müntehânın da yerde bir ağaç olduğunu ısrarla söylüyor. (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 3/398)

Mekkî bir sûredir. (Kadı Beydavî, Envâru’t-Tenzîl, 2/438)

Mekkî bir sûredir. (es-Sa’dî, N. b. Abdullah, Tefsir, s: 803)

İbni Atıyye de; tevilcilerin (tefsircilerin) icmaı ile o Mekkî bir sûredir. Rasûlüllahın ilk ilan ettiği, Harem’de açıktan okuduğu ilk sûredir diyor. Rasulüllah onu okuyunca secde ettiğin, orada olanların da bir kişi hari.ç hepsinin secde ettiğini söylüyor. Yerden bir avuç toprak alıp alnına götüren, sonra da “bu bana yeter” diyen Ebu Leheb idi.

Bu sûre müşriklerin “Muhammed Kur’an diye bir şey diyor, kendisi bir şeyler uydurup” demeleri üzerine indi. (İbn Atıyye el-Endelûsiyyî, Muharriru’l-Vecîz, s: 1777)

Mekkî bir sûredir. (Sa’lebî, M. b. İbrahim. el-Keşfu’l-Beyân, 6/3)

Mekkî bir sûredir. (Tabressî, el-Fadlu b. el-Hasen, Cevâmiu’l-Câmi’, 2/536)

Şevkânî, “coğunluğun görüşüne göre onun hepsi Mekkîdir. İbni Abbas’tan ve İkrime’den naklediğidiğine göre 32. âyet hariç hepsi mekkede indi. Sonra İbni Mes’ud “içinde ilk secde geçen bu sûredir” rivayetinin hepsini naklediyor. (Şevkânî, Ali b. Muhammed. Fethu’l-Kadîr, s: 1658)

Mekkî bir sûredir. (el-Cezâiri, Ebu Bekr, Eyseru’t-Tefâsir, s: 1787)

Seyyid Kutub, Necm Sûresi her hâlükârda Mekkî bir sûredir diyor. Sonra onun da diğer Mekkî sûrelerin özelliğini taşıdığını, akideden, âhiretten, vahdaniyyetten ve vahiyden, vahyin gerçekliğinden ve Rasûlüllahın vahye muhatap olmasından, Peygamberin Cebrail ile karşılaşmasından bahsettiğini söylüyor. (Seyyid. K. fi-Zılâli’l-Kur’an, 6/3405)

Necm Sûresi Mekkîdir. Diğer Mekkî sûreler gibi risâletin genel olduğundan, yeniden dirilme ve hesaba imandan bahsetmektedir. (Sâbûnî, M. Ali. Safvetü’t-Tefâsir, 3/271)

 

-Türkçe tefsirlere göre:

“Necm Mekkî sûrelerdendir. Buhârî’nin rivâyetine göre Rasûlüllah’ın kıraatini ilk ilan ettiği sûredir.  Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin İbni Mes’ud’tan rivâyetine göre içinde secde geçen ilk sûredir. Sonra müşirklerin secde etmesini naklediyor. (Elmalılı, M. H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili (sad.) 7/285)

“İbni Mes’ud’tan gelen bir rivâyete göre kendisinde secde âyeti olan ilk suredir. Kaynakların verdiği bilgiye göre Rasûlüllah’ın müşriklere açıktan ilk okuduğu sûredir.  Muttalib b. Veda anlatıyor: (Henüz müslüman olmamışken) Rasûlüllah Necm Sûresinin sonunda secde ettiği zaman ben secde etmemiştim. Şimdi bu sûre ne zaman okunsa muhakkak sûrette secde eder ve o zaman secde etmekmekle işlediğim hatayı telafi etmeye çalışırım”. (Nesâî, Ahmed b. Hanbel’den, Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (çev.), 6/7)

8.ve 9. âyet, Cibril Rasûlüllah’a yaklaştı, yani yukarıdan onun yanına indi. Cebrail keni asli görünümünde idi. Sonra Cabrail ona vahyettiğini vahyetti. (el-Kuşeyrî, Abdulkerim, Letâifu’l-İşârât (çev.), 5/381-382)

İlk Mekkî sûrelerdendir. Âyetlerin birbirine bağlılığı, sûrenin tamamının bir defada birbiri ardınca indiği kanaatini verir. Bundan dolayı 32. âyetin Medine indiği hakkındaki rivâyeti şüphe ile karşılamak gerekir.” (Ateş, S. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, 9/99)

“Abese Sûresinden önce Mekke’de nâzil oldu. 32. âyetinin Medine indiği görüşü isabetli değil. Zira âyetin öncesi ve sonrası ile olan sıkı anlam bağı ve üslûp birliği bu rivâyetin doğru olmadığını gösterir. (Komisyon, Kur’an Yolu DİB, 5/104)

Sûre Mekke döneminin ilk yıllarında indiği kesin denilmekle beraber, 5-18 âyetler kümesinin, özellikle 15-18. âyetlerin Mekke hayatının sonuna doğru indiği görüşü de var. Bu farklı yorumlar Taberî, Râzî ve Elmalılı’da yer alıyor. Bu tefsir de konuyu geniş bir şekilde açıklıyor. (Komisyon, Kur’an Yolu DİB, 5/106-112)

Taberî bu âyetlerle ilgili farklı yorumları veriyor ama bunların yani 5-18. âyetlerin Mekke döneminin sonlarında indiğini söylediğini bulamadım. (Taberî, İbni Cerir. Camiu’l-Beyan, 11/512-518)

Nüzûl sırasına göre tefsir yazan İzzet Derveze, herkes gibi Necm Sûresini 23. sıraya ve İhlas Sûresinden sonra, Abese Sûresinin öncesine yerleştirip öyle tefsir etmiş. Bu sûrenin peygamberliğin ilk yıllarında toptan indiğini, İsrâ ve Mi’racla ilgili rivâyetlere temas ettikten sonra, rivâyetlerin bir kısmının İsrâ Sûresinin iniş zamanıyla uyumlu, ancak çelişkili olduğunu söylüyor. Çoğunluğun görüşüne göre Hicretten önce olduğu rivâyet edilen İsrâ ve Mi’rac olayı ile Necm Sûresinin baş tarafıyla bağlantı kurulmasının zayıf bir görüş olduğunu ekliyor. Ona göre bu âyetler Tekvîr Sûresinde de geçtiği gibi (81/23) ilk vahiy olayından bahsediyor. (bkz: et-Tefsîru’l-Hadis (çev.)1/234-236)

TDV İslâm ansiklopedisi de onun Mekkî bir sûre olduğunu, tamamının veya bir kısmının Medine’de indiği iddialarının itibar görmediği (Kurtubî’den) dedikten sonra şunları ekliyor: Necm Sûresi İslâm inancının üç temel ilkesini, - nübüvvet, tevhid ve âhireti- söz konusu ediyor. Necm’e yeminle başlayan sûre, hz. Muhammed’in müşriklerin iddiasının aksine sapmadığı, onun tebliğ ettiklerinin kendi sözü değil Cebrail’in ona ilettiği ilâhi vahiy olduğunu söylüyor. Rasûlullah’ın (ilk vahiy aldığı sırada)  Cebrâil ile olan ilişkisine temas edilerek bu konuda tartışmaya girmenin gereksizliği belirtiliyor (bkz: âyet 1-18). (Yaşaroğlu, K. TDV İslâm Ansiklopedisi, 32/495)

Şâmil İslâm Ansiklopedisi Necm’in Mekkî bir sûre ve İhlas’tan sonra indiğini söyledikten sonra şu rivayeti naklediyor: Bu rivâyet Necm Sûresinin indiği zamanı tesbit etme açısından önemli:

“Habeşistan'a hicret eden müminler, bu Sûredeki secde âyetinden sonra müşriklerin secde ettiklerini) duydukları zaman, Mekke'de durumun normalleştiğini zannetmişler ve bazıları Mekke'ye geri dönmeye karar vermişti. Mekke'ye yaklaştıklarında Kinâne kabilesinden birisi ile karşılaştılar ve Mekke'deki olayı sordular. Meselenin hiç de kendilerinin haber aldıkları gibi olmadığını ve müslümanlara işkencenin devam ettiğini öğrendiler. Bunun üzerine Habeşistan'a birincisinden daha kalabalık bir ikinci hicret yapıldı (İbn İshak, es-Sire, 2/364. İbn Sa'd, et-Tabakâtül-Kübra, I/205-207)’dan.

Bu rivâyetlerden Necm Sûresinin risâletin beşinci yılında nâzil olduğu anlaşılmaktadır. (Tellioğlu, Ö. Şâmil İslâm Ansiklopedisi,)

Kur’an’ın konularını anlamak için vahiy sürecine iyi bakmak gerekir. Mekke’de normal bir vatandaş olan Muhammed (sav) Allah’tan seçilmiş bir elçi olduğunu ve vahiy aldığını iddia edince tepki ile karşılandı. Mekkeliler onun sapıttığını, cinlerin ona musallat olduğunu düşündüler. Kur’an’ı kendisinin (hevâsından) uydurduğunu ileri sürdüler. Bunun üzerine Necm Sûresi inzal edildi ve müşriklerin iddiaları raddedildi. Kur’an’ın onun sözü olmadığı, kendisine vahyedildiği bildirildi. Sûrenin baş tarafında da ona nasıl vahyedildiği anlatılıyor.

Sûrenin bir bütün şeklindeki nüzûl sebebi bu şekilde iken, sûre içindeki bazı âyetlerin de müstakil nüzûl sebebi olduğu yönünde rivâyetler var. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1160197

Elimizde nüzul sırasına göre yapılmış mealde de Necm Sûresi 23. sûre ve Mekkî olarak kaydedilmiş. (-Elmalılı’dan- Nüzûl Sırasına Göre Kur’an-ı Kerim Meali, Birleşik Yay. s: 24)

Surelerin Kimliği yazan M. İslamoğlu da Necm Sâresinin Mekke döneminin 3. veya 4. yıllarında tek celsede veya peyderpey indirildiğini söylüyor. Sûre ilk bölümde vahye ve onun ilâhi kaynağına atıf yapıyor. Vahiyle meleğiyle iki defa buluşmasını anlatıyor. Bu açıdan İsrâ Sâresinin girişindeki İsrâ müşahedesi ile bir ilişkisi olabilir diyor. (İslâmoğlu, M. Sûrelerin Kimliği, s: 337)  

Görüldüğü gibi bütün tefsirler Necm Suresinin Mekke’de indiğini söylüyorlar. Ancak bir tanesi hariç diğerleri ilk 5-18 âyetlerin İsra ve Mi’rac olayından sonra indiğini söylemiyor.

Bir kısmı bu âyetleri inzâl zamanını söylemeden Miraç ile bağlantılı açıklıyor. Ama çoğu bu âyetlerin ilk vahiyle alakalı olduğu görüşünde.

Bizim kanaatimize göre, risâletin ilk yıllarından inen Necm Sûresinin ilk 18 âyeti ilk vahiyden bahsediyor. Bunun İsrâ ve Mi’racla ilişkilendirilmesi zorlama bir yorum.

Az da olsa bazı tefsircilerin bu ilişkiyi kurmasını anlamak cidden zor.

Bazıları da daha ileri gidip Rasûlüllah’ın Mirac’ta Allah’ı –hâşâ- gördüğünü iddia ederler.

Hz. Âişe’den gelen bir rivâyet şöyle: Mesrûk anlatıyor: “Aişe’ye dedim ki: “Ey anneciğim! Muhammed (as) Rabbini gördü mü?” Bu soru üzerine:

“Söylediğin sözden tüylerim ürperdi. Senin üç hatalı sözden haberin yok mu? Kim onları sana söylerse yalan söylemiş olur.

Şöyle ki: Kim sana: “Muhammed Rabbini gördü” derse yalan söylemiş olur. (Hz. Aişe bu noktada, sözüne delil olarak) şu âyetleri okudu.

“Onu gözler idrak edemez, O ise gözleri idrak eder.” (En'âm 6/103) “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.”  (Şûrâ 42/51)

Devamla dedi ki: “Kim sana derse ki Muhammed yarın olacak şeyi bilir, yalan söylemiştir. Zira âyette:

“...Hiçbir nefis yarın ne kazanacağını bilemez...” (Lokman 31/34) buyrulmuştur.

Kim sana “Muhammed'in vahiyden birşey gizlediğini söylerse o da yalan söylemiştir. Çünkü âyette:

“Ey Peygamber! Sana Rabbinden her indirileni tebliğ et. Şayet bunu yapmazsan Allah'ın risaletini tebliğ etmiş olmazsın” (Mâide 5/67) buyrulmuştur.

Lakin Resûlullah (as) Cibril'i (asli sûretinde) bir veya iki sefer görmüştür.” (Buhârî, Tefsir/Necm-1 no: 4855, Tefsir, Mâide/7 no: 4612, Bed'ü'l-Halk/6 no: 3224, 3235, Tevhid/4 no: 7380. Müslim, İman/77 (287) no: 439. Tirmizî, Tefsir/En'âm-6 no: 3068)

 

Hüseyin K. Ece

16.03.2021

Zaandam